Son söz söylenmedi bu aşk ta!
Öldürmediysen beni içinde henüz,
Ki yapmamışsındır bilirim.
Gömerken beni! Son kez içinden seni seviyorum de.
inançsız gitmesin aşkımız;
Oldu, işte bizde geçmiş olduk.
Bir aşkın daha üstünü örtüp,
Göz kapaklarını ellerimizle kapattık.
Bizde güzel günleri bittikten sonra anladık,
Artık yokluğumuzla yaşayıp;
Bir birimizin adını duyduğumuzda
Önümüze bakıp vicdanımızı kanatacağız.
Artık biz sizli bizli olacağız.
Nasıl geçti habersiz, diyemedim hiçbir yaşıma
Maalesef haberleri çok net verdi hayat
Bayat yılları kutladık hep
Her yıl geçtikce kötü bir haber var
Ve asıl haber yolun sonunda
Ve niye her durakta ayrı bir kutlama
Çocukluğumdan beri çıkmadım otobüsün dışına
En uzun yollarda
En kısa molalarda hiç çıkmadım
Ve içerde olduğum için mutluyum
Neden yolun sonunu bilenler
Yaklaştıkça etrafına yeni umutları müjdeler
Nasıl bu kadar yalan
Neden bu kadar çok inanan
Seni gördüm yalanların içinde
Öylece bakıyordun
Sen yolun sonunu bilenlerdendin
Hemen anladım hüznünden
''Ortak şeylere üzülenler, ne kadarda çabuk alışıyorlar özlemeye birbirlerini değil mi ? ''
Çözmek hayatı tek başıma
Hiç yaramadı işime
Alamadı kimse benden bildiklerimi
Seni seviyorum derken sadece 2 kelime değildi
Sana her bildiğimi anlatamazdım
O yüzden şimdi biraz daha uzağındayım
Gitmek istersen bu uzaklıktan
Kıyamıyorum sana
Gideceğin yöndeki ilk durakta iniyorum
Ve o otobüse artık hiç binmiyorum...
Kılınamayan namazların telafisi için
Diz çökerken yere yaşlı annem
Kapattım gözlerimi
Yarım kalan sevgilerimi tamamlamaya başladım
Sevgilim, ben bütün aşklarımın kazasını sende yaşadım
Ve malesef artık ağır yaralıyım... *
Bugunlerde herkes gitmek istiyor.
Küçük bir sahil kasabasina,bir baska ülkeye,daglara, uzaklara...
Hayatindan memnun olan yok. Kiminle konussam ayni sey...
Her seyi, herkesi birakip gitme istegi.
Öyle ''yanina almak istedigi üç sey'' falan yok.
Bir kendisi.
Bu yeter zaten. Her seyi, herkesi götürdün demektir.
Keske kendini birakip gidebilse insan.
Ama olmuyor.
Hadi kendimize raziyiz diyelim, öteki de olmuyor.
ani her seyi yüzüstü birakmak göze alinamiyor.
Böyle gidiyor iste. Bir yanimiz ''kalk gidelim'',
öbür yanimiz "otur'' diyor.
''Otur'' diyen kazaniyor. O yan kalabalik zira.
Is, güç, sorumluluk, çoluk çocuk, aile, güvende olma duygusu..
En kötüsü aliskanlik.
Aliskanligin verdigi rahatlik, monotonlugun dogurdugu bikkinligi
yeniyor. Kaliyoruz.
Kus olup uçmak isterken agaç olup kök saliyoruz.
Evlenmeler...
Bir çocuk daha dogurmalar...
Borçlara girmeler...
Bir köpek bile bizi uçmaktan alikoyabiliyor.
Misal, ben...
Kapidaki Rex'i birakip gidemiyorum. Degil bu sehirden gitmek,
iki sokak öteye tasinamiyorum. Alip götürsem gelmez ki...
Bütün sokagin köpegi oldugunun farkinda.
Herkes onu, o herkesi seviyor.
Hangi birimizle gitsin?
''Sirtinda yumurta küfesi olmak'' diye bir deyim vardir;
evet, sirtimizda yumurta küfesi var hepimizin.
Kendi imalatimiz küfeler.
Ama egreti de yasanmaz ki bu dünyada. Ölüm var zira.
Ölüme inat tutunmak lazim. Inadina kök salmak lazim.
Bari ufak kaçislar yapabilsek.
Var tabii yapanlar. Ama az. Sadece kaymak tabakasi.
Hepimiz kaçabilsek...
Bütçe, zaman, keyif...
Denk olsa. Gün içinde mesela...
Küçücük gitmeler yapabilsek.
Ne mümkün.
Sabah 09.00, aksam 18.00.
Sonra baska mecburiyetler.
Sıkışıp kaldık.
Sirf yeme, içme, barinmanin bedeli bu kadar agir olmamali.
Hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz.
Bir ömür karsiligi bir ömür yani.
Ne saçma.
Bahar midir bizi bu hale getiren?
Galiba.
Ben her bahar ásik olmam ama her bahar gitmek isterim.
Gittigim olmadi hiç.
Ama olsun... Istemek de güzel.
gün itibari ile içinde bulunduğumuz zaman dilimi yani türkiye tarihinin yüz karası; "faşist 12 eylül darbesi" nin yapıldığı güne iştirak etmekteyiz. gönül isterdi ki bu toplumun yüzkarası olan "darbe" nin adını hiç anmasaydık lakin anıyoruz, andırıyoruz, unutmuyoruz ve unutturmuyacağız. bu ülkede sol var olduğu sürece kimse bu darbeyi unutturamaz ve bizde sevgili dostlar bu faşist darbeyi bir kez daha hatırlatmak için ya da unutmadığımızı göstermek için saatler 12 eylül 2009 gecesi 23 00 ü gösterdiğinde sevgili barva ile bir program yapıcağız. bütün radyo sol severleri ve sol duyarlı yurtaşlarımızı aramızda görmekten memnun oluruz.
sürekli izlerken hayatı ve dinlerken birilerini içinizden geçendir hep;
hiç kimse bilmez,
hiç kimse sevmez
şimdi sen de yoksun yanımda...
tutsan ellerimden
geçmişi unutamam ki
öpsem gözlerinden yaşları kurutamam ki
damağım çöle dönmüş
sesim çamura
''oyuncağını geri ver, içimdeki çocuğa''...
Yalnızlıktır, çünkü özleyen (de, özlenen de) özlem
süresince yalnızdır(lar);
ama, birliktedirler aynı zamanda, çünkü
özlenen özleyence özlenmekte;
özleyen de, özleneni özlemektedir _ özleyen,
"burada" yalnızdır; ama özlenen, yanındadır gene de :
özlenen olmakla, o da o "burada" dır.
*
Ey Özlem Çeken
yalnızlığını b e s l e..!
**
Nasıl, gelmeyeceğini bildiğini beklemen
"bilgelik sevgin" ise, geleceğini bildiğini beklemen
de, sevginin kendisidir _ işte.
en güzel gülüşünle karşıla beni
işte geldim yanına yorgun ve yitik
yılmışım, yıkılmışım, kahrolmuşum
içimde tarifsiz bir gariplik
anlamaya çalış bir şey sormadan
yaklaş yanıma, gözlerime bak
dağıt saçlarını çocuklar gibi
sonra başını omuzlarıma bırak
dertliyim, kahırlıyım, efkarlıyım
ağır, çaresiz hüzünlerle geldim sana
birlikte ömür boyu yaşayacağımız
perişan gecelerle, günlerle geldim sana
paramparça hayallerim, umutlarım
ne kalmışsa içimde kırık dökük
al, yeniden yarat beni, ayıkla arıt
baksana, bütün ışıklarım sönük
pelte pelte karanlığım koyu, zifir
göklerin üstüme abandığı gecelerdeyim
dinle,sana bir şarkı söyleyeceğim özlem dolu
dinle, bütün çalgıların sustuğu yerdeyim
oysaki sen aradığım, bulduğumsun benim
oysaki bu en güzeli kavuşmaların
bakma şimdi böyle kahırlı olduğuma
en mutlu şiirleri söyleyeceğim sana yarın
yeter ki mahşere dek beni özle beni sev
zamanların en ölümsüzünde yaşat beni
işte geldim yanına alev, alev dopdolu
al dilediğin gibi yeniden yarat beni
başkaldırıyorum albümünde bulunan insanın dinlerken içini acıtan sözlere sahip ahmet kaya türküsüdür.
içerden çıkacak birazdan adam
yılların tortusu çökmüş yüzüyle
alnını güneşe serecek adam
uykusuz ranzalar suskun voltalar
geride kalacak ve ah hüzünle
bir kül gibi savrulup gülecek adam
kar yağmıştır sardunyanın üstüne
anılar toza toza bulanmıştır
kitaplar sobada yanmış
ah sazlar duvarda kalmış
güzelim şarkılar yağmalanmıştır
içerden çıkacak birazdan adam
yıpranmış bavulu,hantal sesiyle
kendini yollara vuracak adam
yüz çeviren dostlar sinsi tavırlar
açığa çıkacak ve ah kendiyle
bir ince hesabı görecek adam
susamışdir tebessümün seyrine
''saçları hiçbir gün okşanmamıştır
bir ihtilal kadar yalnız
ah vefanız kadar yanlış ''
mümkünse farzedin yaşamamıştır....
durmadan zengin koca bulmanız için başınızın etini yemesi, uyarılarda bulunması ve insanları örnek göstermesi * karşılığında bir şey söylediğinizde ise ''fakir edebiyatı yapma'' demesi. *
iki damla gözyaşımla
satıldım pazarlarda
kırdılar yüreğimi
kırdılar azarlarla
sürgünlere yolladılar
sabah dörtte yağmurlarla
ben yandım
siz yanmayın allah aşkına...
hoşçakalın gözüm albümünden ahmet kaya'nın güzelce bir parçasıdır.
iskoç bir kaşif tarafından bulunmuş, kraliçe victoria'nın ismini taşıyan şelaledir. ayrıca mosi- oa- tunya yani ''gürleyen duman''' anlamına gelir. Burayı ilginç kılan üzerinde hiç kaybolmayan gökkuşağı bulunmasıdır.