kurban bayramı denince akla gelenlerdir.bunlardan biride namazdır.
yararımız dokunsun il il saatleri paylaşalım.
Adana’da bayram namazı saati kaçta: 07.06
Adıyaman’da bayram namazı saati kaçta: 06.54
Afyonkarahisar’da bayram namazı saati kaçta: 07.26
Ağrı’da bayram namazı saati kaçta: 06.36
Aksaray’da bayram namazı saati kaçta: 07.12
Amasya’da bayram namazı saati kaçta: 07.05
Ankara’da bayram namazı saati kaçta: 07.17
Antalya’da bayram namazı saati kaçta: 07.24
Ardahan’da bayram namazı saati kaçta: 06.38
Artvin’de bayram namazı saati kaçta: 06.42
Aydın’da bayram namazı saati kaçta: 07.36
Balıkesir’de bayram namazı saati kaçta: 07.37
Bartın’da bayram namazı saati kaçta: 07.20
Batman’da bayram namazı saati kaçta: 06.43
Bayburt’ta bayram namazı saati kaçta: 06.48
Bilecik’de bayram namazı saati kaçta: 07.28
Bingöl’de bayram namazı saati kaçta: 06.46
Bitlis’de bayram namazı saati kaçta: 06.39
Bolu’da bayram namazı saati kaçta: 07.22
Burdur’da bayram namazı saati kaçta: 07.26
Bursa’da bayram namazı saati kaçta: 07.32
Çanakkale’de bayram namazı saati kaçta: 07.43
Çankırı’da bayram namazı saati kaçta: 07.14
Çorum’da bayram namazı saati kaçta: 07.09
Denizli’de bayram namazı saati kaçta: 07.31
Diyarbakır’da bayram namazı saati kaçta: 06.47
Düzce’de bayram namazı saati kaçta: 07.24
Edirne’de bayram namazı saati kaçta: 07.43
Elazığ’da bayram namazı saati kaçta: 06.51
Erzincan’da bayram namazı saati kaçta: 06.50
Erzurum’da bayram namazı saati kaçta: 06.43
Eskişehir’de bayram namazı saati kaçta: 07.26
Gaziantep’te bayram namazı saati kaçta: 06.58
Giresun’da bayram namazı saati kaçta: 06.55
Gümüşhane’de bayram namazı saati kaçta: 06.51
Hakkari’de bayram namazı saati kaçta: 06.32
Hatay’da bayram namazı saati kaçta: 07.02
Iğdır’da bayram namazı saati kaçta: 06.32
Isparta’da bayram namazı saati kaçta: 07.25
istanbul’da bayram namazı saati kaçta: 07.33
izmir’de bayram namazı saati kaçta: 07.39
Kahramanmaraş’ta bayram namazı saati kaçta: 07.00
Karaman’da bayram namazı saati kaçta: 07.14
Kastamonu’da bayram namazı saati kaçta: 07.14
Kayseri’de bayram namazı saati kaçta: 07.06
Kırklareli’de bayram namazı saati kaçta: 07.14
Kırşehir’de bayram namazı saati kaçta: 07.11
Kocaeli’de bayram namazı saati kaçta: 07.29
Konya’da bayram namazı saati kaçta: 07.18
Kütahya’da bayram namazı saati kaçta: 07.28
Malatya’da bayram namazı saati kaçta: 06.54
Manisa’da bayram namazı saati kaçta: 07.38
Mardin’de bayram namazı saati kaçta: 06.44
Mersin’de bayram namazı saati kaçta: 07.09
Muğla’da bayram namazı saati kaçta: 07.34
Muş’ta bayram namazı saati kaçta: 06.42
Nevşehir’de bayram namazı saati kaçta: 07.09
Niğde’de bayram namazı saati kaçta: 07.09
Ordu’da bayram namazı saati kaçta: 06.57
Osmaniye’de bayram namazı saati kaçta: 07.02
Rize’de bayram namazı saati kaçta: 06.47
Sakarya’da bayram namazı saati kaçta: 07.27
Samsun’da bayram namazı saati kaçta: 07.04
Siirt’te bayram namazı saati kaçta: 06.40
Sinop’ta bayram namazı saati kaçta: 07.09
Sivas’da bayram namazı saati kaçta: 07.00
Şanlıurfa’da bayram namazı saati kaçta: 06.52
Şırnak’ta bayram namazı saati kaçta: 06.38
Tekirdağ’da bayram namazı saati kaçta: 07.39
Tokat’ta bayram namazı saati kaçta: 07.02
Trabzon’da bayram namazı saati kaçta: 06.50
Tunceli’de bayram namazı saati kaçta: 06.50
Uşak’ta bayram namazı saati kaçta: 07.30
Van’da bayram namazı saati kaçta: 06.34
Yalova’da bayram namazı saati kaçta: 07.32
Yozgat’ta bayram namazı saati kaçta: 07.09
Zonguldak’ta bayram namazı saati kaçta: 07.22
KKTC'nin başkenti Lefkoşa'da ise bayram namazı, saat 07.13'te kılınacak.
Trenin hareket saati gelmişti. Bir memur vagon kapısıni örtüyordu. Maria Puder merdiven basamağına atladı; sonra bana eğilerek,yavas bir sesle,fakat tane tane " şimdi gidiyorum fakat ne zaman çağırırsan gelirim" dedi. Evvela ne dedigini anlamadım. O da bir an durdu ve ilave etti. " nereye çağırırsan gelirim"
ortalık toz duman olunca,skimsoniklikten gecilmeyince, beyni patlatmaya bi haber, bi meryem tviti, bi basın toplantısı, bi vimeo kapanması uzaklikta olunca zeki müren dinleyen bi kişiyim. bu huyum sayesinde zaman zaman hayatta kalip, zaman zaman ölmüşlüğüm coktur şükür. işbu şarkıyı da en cok kendisinden dinlemeyi severim. tanıma dökersek, illa da zeki müren'den dinleyin a dostlar, kod adlı şarkıdır.
tabii bi vakitler, yani ben şarkıda bahsi gecen kimseyle tanışmadan önce herşey nispetendi yine. sonra bi adam gördüm bi gün, şakalar komiklikler derken, ilk defa görüyorum ama gözümün kendisini bi yerden ısırdıgına yemin edebilirim. sonra bi güldü, tatamm buyrun, zeki bey'in bahsettigi arkadaşın ta kendisiymiş meger. olaylar olaylar, hergün biraz daha emin oldum bundan. gülünce gözlerinin içi gülüyordu cünkü, akabinde ben ne kadar yakınında olsam da onun hep yine de biraz uzakta oldugunu artan bi üzüntüyle anlıyor,nihayetinde de bilmiyordum bakışları neler söylüyordu ve elbette cesaretim yoktu, soramiyordum. e adam hep bunları anlatmış ya işte. dinlerken ibret almak lazımmış demek, o kısmı atlamışım ben.
--- spoiler ---
'beni öylesine aldın ki benden, kendimi arayip bulamiyorum'
hikayenin sonunu bilmek istemeden bu şarkıyı dinlemeye devam etmek isteyenler icin uyarı vermeyecek degilim, kimsenin neşesini kacirmayalim tabi. kendimi arayip bulamiyorum'dan bir sonraki aşama olan 'kendimi arayip bulmak da istemiyorum zaten, dur bi seni ariyim bi daha, sesin de ne güzel' cümlesine girmeyi ise hic istemem, ben cirkinlestim siz yapmayin. hala da gülüyorum. sesi hakkaten güzelse demek.
--- spoiler ---
Zor bir makam , anlamlı teleffuzu ve ritmi söylenmesi zor sözler , üstadın dilinden sular seller gibi , asla detone söz konusu değil , müzikle insan sesinin zirve yaptığı şarkılarından biri , demekki yıldızlar böyle aramızdan kayıp gidiyor.Belki bir zamanlar insanların sofistike olmayan cihazlardan dinlediği ve değerini fark edemediği eserler artık klasikleşti Cd çalarlarda müzik setlerinde çöplüğe düşmüş elmasları tekrar keşfediyorsunuz.Teşekkürler zeki müren..
en sevdiğim kürdili hicazkar'lardan biri.
çocukluğumun pazar sabahları kokuyor. bir de tabi imkansız aşkların, damaktaki buruk tadı var.
böyle aşkları yaşamak, gerçek sevgiyi "yalvarırım mektup yaz 5 dakkanı ayır da" diyecek kadar gönülden hissetmek çoktan hayal oldu da bu akşam zekai tunca, canlı canlı söyler umarım. söylemezse de bağırarak istek yaparım valla sahneye, hiç affetmem.
rakısız gitmez gerçi ama hiç dinlemeden dönmek de olmaz yani.
zeki müren'den başka kim söylerse söylesin katledeciğini düşündüğüm ve özlemişken, kaybedilen aşkı ararken duyulan kedere eşlik edebilecek, rakının yanında tek başına meze olacak cinsten şaheserdir. ağlatır.
ismini hep anar oldum
hiç dinmeyen acı duydum
gidişinle harap oldum
neden benden kaçıverdin?
ne demeli ki, kaybediyorsak bile görkemli kaybedelim.
eskiden mecidiyeköy metrosuna girdigimde o uzun dar koridorun sonundan hep bi kanun sesi isitirdim. cebimdeki tüm bozuk paraları verip "ah bu sarkilarin gözü kör olsun" abi derdim.
o da "yok be abicim olmasın olmasın" derdi. günlerden birinde o sesi gene koridor başında duyunca geri dönüp dört bira almış ikisini ona vermiş yanına oturmuş hiçbişey demeden biramı acmistim ki ince bi girizgahtan sonra "öyle dudak büküp hor gözle bakma " diyiverdi. gözlerimi açtığımda sanki metro istasyonunun o dar koridoru konser alanına dönmüş, sanki anlaşılmış gibi herkes bi yerinden ickisini çıkarmış ve sanki herkes bu şarkıda birini bulmuştu.
sonrasinda abiyi hic görmedim. kanunu hep severek dinledim. metro calgicilarina saygiyla baktım. metro istasyonunda içmek haliyle çok zor. bu da böyle bir anımdır.
tanim: güzel yorumlaninca kafa yapan şarkı
ŞARKILAR AŞKIN ANAHTARIDIR..
Olmadı açar bir Zeki Müren şarkısı dinleriz.Sonra gözlerin doğar gecelerime, sonra bulamazsın benim gibi seveni, sonra sen kimseyi sevemezsin...Unutamam seni derken Paşamız sorarım kendime unutamadım mı diye.insan ezberlediklerini kolay unutamıyor.Çarpım tablosundan farkın yok, kolaysa sen unut iki kere ikinin dört ettiğini..
Sonra susmaz Paşamız, devam eder okumaya ve der ki; ''Sakın bir söz söyleme, yüzüme bakma sakın, sesini duyan olur, sana göz koyan olur..Düşmanımdır seni kim, bulursa cana yakın, annen bile okşasa benim bağrım kan olur.''
Ben içmem bilirsin ve karışık meyve suyuyla bulurum kafayı ya, seni bulamam.içimden bir cümle geçiririm, şarkılar değişir ve susmaz Paşamız, okur da okur ve der ki; ''Sorma utanırım, sorma söyleyemem, sorma nöbetlerdeyim başım duman...'' Olur mu, Paşa'nın dediği gibi buluşur muyuz rüyalarda..Aşk gülümüz solsa bile, zaman geçmiş olsa bile rüyalarda buluşuruz..
Son bir defa göreyim, uğruna can vereyim, kollarında öleyim başka bir şey istemem diyor üstat.Sormazlar mı adama başka ne isteyeceksin diye?Şarkılarda sormazlar Paşam, sen istersin, onlar bilmez ve sen seversin ama onun ruhu bile duymaz..
Kimi benim gibi sever gönülden, kimi senin gibi el olur gider..
eger muhendisseniz bu konuda kimse sizinle yarisamaz. dusunsenize, hayatiniz boyunca bunun egitimini almaya cok elverisli ortamlarda bulunuyorsunuz. hatta muhtemelen universitede ayni bolumde oldugunuz kizlardan ya siz daha guzelsiniz ya da onlar daha yakisikli.
arkadaşımın arkadaşı ekolü:
evde birkaç keyif verici maddeyi (hadi buna da sigara diyelim) harmanlayan bir grup arkadaşımız -biri kimyacı- keyifle televizyon karşısında oturmaktadır. bu arada söz konusu karışım gibi karışımlar deneme halindeler o aralar. çoğunu da kameraya çekip sonradan izliyorlar ki, hem o kafayla unuturlarsa falan en güzel kafanın hangi karışımda olduğuna dair bir done olsun ellerinde, hem de sonradan izlemek epey eğlenceli oluyor. nitekim o ara çektikleri -bir başka- videoyu ben de izledim, hakikaten şahaneydi. neyse, haberlerde bir organ mafyası konusu oluyor. bunlar hep birlikte kitlenmiş haberi izlerken çocuklardan biri -tek bacağını altına doğru kıvırarak üstüne oturmuş- "ananı s...... bacağım yok laaan! organ mafyası bacağımı çalmış" diye feveran ediyor ve evin içinde 45 dakikalık bir kayıp bacağı bulma operasyonu başlıyor. anlatılanlardan aklımda kalan en bomba iki replik:
- (kanepeyi kaldırıp altına bakmakta olan bir cengaver, ayakta durmakta olan bacaksıza bakarak) abi eve gelirken yanında mıydı, hatırlıyor musun?
- (bacağı çalınan talihsiz arkadaştan geliyor) tamam beyler buldum!
adam pencere yanında oturmaktadır, yanındaki yaşlı hanımdan müsade isteyerek tuvalete gider, dönüşte yaşlı hanım adamın yerine oturmuştur ve aralarında şu dialog geçer:
- hanfendi yerime oturmuşsunuz.
- ah be evladım, ben de seni indin sanmıştım.
gün içinde kitap okumak için en, belki tek boş zamanı ulaşım araçları olan insan tipidir. kitabın da güzel bir yerinde kalmıştır ve devamını çok merak ediyordur. "sırf oturamadım diye yarım saat mal gibi dikilmeyeyim burda, okuyabildiğim kadar okuyayım" demiştir. "yahu şimdi artistlik yapıyor bu diyenler olur belki" diye düşünüp akabinde "çok da sikimdeydi sanki.. son 10 yıldır okuduğu tek kitap da vinci'nin şifresi olan insanların hakkımda ne düşündüğünü niye sallayayım" demiştir kendine.
"bir askerin sıçtığı boku bütün arkadaşları temizler" mantığı esas alınarak, bölük komutanının tüm bölüğü akşam içtimasından sonra kantin bölgesinde toplaması, soyun emri vermesi ile birlikte tüm bölüğün takım taklavat ortada kalması, o an orada dinlenen ve olayı canlı canlı izleyen 100 kadar asker ne olduğunu anlamaya çalışırken, komutanın seçtiği cezanın, elindeki 1 metrelik sopa ile etek traşı kontrolünü maksimum izleyici sayısına ulaşarak yapmak istemesi olduğunun anlaşılması...
aynı komutanın, yan yana dizdiği askerlerinin tüm mal varlıklarını, sopası ile uzaktan sağlı sollu darbelerle kurcalaması ve kontrolü yapılan askerlerin genital bölgeleri ile alakalı “kes bunları” , “aferin asker güzel traş” , “keçi sakalı bırakma bir daha, havan kime yabancı” , “oğlum bu orman askeri bölgede mi ?” şeklinde eleştiri ve övgüler dizmesi...
komutan için herşey yolunda giderken, sıradaki askerin traşa konu organının heybetini görünce bir anda irkilmesi ve yıllardır bu anı bekliyormuş gibi bir avazda “aslanım benim maşallah, yunana girsin inşallah” , “oğlum siz aynı aileden 2 kişi aynı yere nasıl düştünüz ?" ve "madem düştünüz sen buna niye ayrı kamuflaj almıyorsun ?” diye hakkını teslim etmesinin ardından “sen giyin yiğidim sana her şey serbest” diyerek gruptan ayırması…
bu olaya tanık olduğum an yaşadığım travma sebebi ile zihnimde askerlik 5 gün kısalmıştı… hatta sadece askerlik değil, bir süre boyunca baktığım herşey gözüme eskisinden daha kısa gelmeye başlamıştı...
yaşa varol harbiye
amcamın oğlu bundan yaklaşık 8 sene evvel üniversiteye hazırlandı. kapasitesi yoktu allah var ama amcamların haklı olarak şöyle serzenişleri vardı; "oğlum başka şansın yok bak, eğer iyi bir hayatın olsun istiyorsan kazanacaksın bu sınavı, yoksa biz gibi kalırsın bu tarlanın içinde"
evlerimiz aynı avluya bakıyor. bizim arka hayattan görünüyordu bunun odası, iki-üç yıl boyunca sabahlara kadar yandı o odanın ışığı. gerçekten çok çalıştı çocuk, gece gündüz çalıştı, okumak ve anne babası gibi çaresiz olmamak için çalıştı. sonunda kazandı ama bu arada geçen yıllar ona genetik miras olarak taşıdığı ama o zamana kadar ortaya çıkmamış bir hastalığı da sınav sonucunun yanında hediye ediverdi. bipolar bozukluk dediler, kaydını yaptırdığı üniversiteden ilk yılın ortasında da alıp geldiler eve. manik dönemiydi, deli gibi sigara içiyor, günlerce uyumuyor, sürekli konuşuyor, sürekli para harcıyordu. "ben kazandım ya, öğretmenlerim senin okumana gerek yok dedi, direk verecekler diplomayı" diye sayıklıyordu.
sonra arkasından depresif dönem geldi, intihar teşebbüsleri, günlerce başını yastıktan kaldırmadan uyumalar. ilkokul mezunu annesi televizyonlardaki sağlık programlarına abone oldu, bir yığın profesörle görüşüldü, birbirine benzer/benzemez ilaçlar alındı. şimdi o iniş çıkışlar düz bir hatta, ama nasıl; kata tonik bir genç var karşımızda artık. aldığı lityumdan dolayı sürekli elleri titreyen, ergenliği geçeli yıllar olmasına rağmen sivilceden yüzü görünmeyen, gülmeyen, konuşmayan, robot gibi yürüyen bir çocuk. işe giremiyor, arkadaş edinemiyor, ilacı bırakamıyor, okuyamıyor. "iyiye gidebilir ama hastalığı tetikleyen şartlardan uzaklaşması lazım" demiş doktoru. babayı uzaklaşır şartlardan, nereye gidiyor? anne ve babasıyla tarlada. geçen yine sınava gireceğinden bahsediyordu, yakında bir yeri kazanırım belki dedi kıpır kıpır bakan, odaksız göz bebekleriyle.
ve en azından tetikleyici olarak rolü var sınavın ve ösym'nin, anmadan geçmeyeyim; gencecik çocukların gözündeki ışığı söndürdü, söndürüyor yıllardır ya allah belasını versin.
bir vakit önce, işe gelmek üzere servise binmek yerine uyumayı seçip, ilerleyen saatlerde kadrosuna dahil olduğum 09.20, ikinci köprü 202'sinde, derinlerine daldığım yol uykusundan uyandıracak derecede yaran bir diyalog/tartışma şöyledir:
ortam: çift katlının üst katı, arkalarda bir yer. tam işe gitme vaktinde ağzına kadar dolu bir otobüs içi.
oynayanlar: genç bir kadın, orta yaşlarda bir adam.
[arkadan gelen yüksek sesler tüm otobüs yolcularının dikkatini çekecek şekle ulaştığında, istemeden kulak misafiri olunan ve adamakıllı uyandıran* tartışma, orta yaşlı beyefendinin gazete okumasından çıkmıştır.]
genç kadın: lütfen gazetenizi hışırdatmaz mısınız beyefendi. çok rahatsız oluyorum.
orta yaşlı bey: pardon? nasıl hışırdatmam mı gazetemi okurken? gazete hışırtısından rahatsız olanı da ilk defa görüyorum.
genç kadın: sayfaları çevirirken hışırdıyo çok, rahatsızım. uyuyamıyorum.
orta yaşlı bey: ne yani, siz rahatsız olmayın diye aynı sayfayı mı okuyayım yol boyunca??????