(bir milyonluk soruyu açtıracak olan şeyma özin isimli arkadaş henüz sıradan bir yarışmacı olarak o taburemsi şeye yeni oturmuş kendini tanıtmaktadır.)
- galatasaray üniversitesi radyo televizyon ve sinema bölümünde okuyorum. sinema eleştirmeni olmak istiyorum.
+ diplomayla mı sinema eleştirmeni olunuyor. nerde sinema eleştirmeni olacaksınız diplomanızı aldıktan sonra?
+ siz yarın sinema eleştirmeni olup da bu kelimelerden birini yanlış yazarsanız sizin vay halinize. size "sen önce kullandığın kelimeyi düzgün yaz ondan sonra bizi eleştir" derler.
( 250 bin liralık soru...)
+ bizim programımız hakkında da bir eleştiriniz var mı? genç bir eleştirmen adayından... gerçi siz sinema eleştirmeni olmuşsunuz zaten.
efendim şimdi bu internet olaylarında "video blog" dediğimiz bir alamet çıkmış. şöyle oluyor ki normalde bizim yazılı olarak okuduğumuz köşe yazısı formatındaki denemeleri, bir kameranın karşına geçip sohbet havasında anlatıyorsunuz. bu olayla ilk defa nebuch adlı bir arkadaşın youtube' taki epifani adlı video blogunda karşılaştım. türkçe olarak bu işi yapan pek kimse yok. yapanlar da çoluk çocuk. ancak ecnebi memleketlerinde çok popülermiş. burdan tv programcılığına geçenler filan olmuş. nebuch öyle diyor.
gel zaman git zaman, ben işte nebuch' un tüm videolarını izledim. nebuch bu haftaki videosunu yüklemiş mi diye her daim kontroldeyim. türkçe olmak üzere nebuch'un türevlerini geziyorum doğru düzgün bişe bulamıyorum.
günlerden bir gün, sabah gazetesinin internet sitesinde hıncal uluç'un 90 saniye adıyla bir program yaptığını gördüm. yalnız program dediğime bakmayın, bildiğin video blog. belki tüm dünyada olmamış iş. bir ülkenin en çok okunan köşe yazarlarından biri yani hıncal uluç, sabah gazetesindeki odasında yapılan çekimlerde haftanın önemli spor olaylarını yorumluyor.
video blog formatı hıncal uluç'a tam oturmuş. size şöyle söyleyeyim, ben yıllar yılı hıncal uluç'u bilirdim ama samimi bir şekilde gerçek hıncal uluç'u burda tanıdım. o sinerjiyi burda kurdum.
velhasıl kelam artık nebuch'tan sonra hıncal uluç'u da takip ediyorum. geliyor gidiyor. yalnız ters giden bir şey var. video yok. bir hafta olmuş, on gün olmuş, futbol dünyasında çok sert olaylar olmuş, yeni video yok. sonra hop diye, zırt diye alakasız, ince bi konu hakkında dayıyorlar videoyu.
hani diyorum, burası sonuç olarak ulusal televizyon değil. 3 bin- 5 bin tıklanacak bir site. her türlü sallamama halini gösteriyor olmaları normal. ama acayip olan şu. yahu fb-gs derbisi olmuş ortalık yıkılmış. bunu sallamıyorlar. gidip abuk subuk bir maçla ilgili bir video çekiyorlar. yani bana şu saçma geliyor. her türlü teknik aksaklık olabilir ama hıncal uluç' a silah zoruyla mı kayıt yaptırıyorlar. kendiyle zoru mu var bu adamın fb-gs derbisini değil de saçma sapan bir maçı yorumluyor.
diye düşünüyordum bir iki aydır falan. bu süreçte hem 90 saniye daha kötüye gidiyordu. hem de ben eskisi kadar sallamıyorum. sonra bi baktım, hıncal uluç a haber isimli bir kanalda spor programı yapıyor ve sabah tv'deki video blogunda hiç umursamadığı konuları orada müthiş bir heyecanla ve iştahla yorumluyor.
kardeşim, bakın bu bloga zaman ayıran insanlar olabilir. bu blogu takip eden insanlar olabilir. onlara saygı duyun. ya hiç yapmayın veya isterseniz a haber mi artık nerede konuşacaksa bu adam gidin oradaki videosunu koyun ya da işinizi düzgün yapın.
serdar kılıç' ın twitter hesabından 17 ocakta attığı "Yeni programin adi Dogadaki insan oldu. Unuttugumuz, dogada yasayan ata kulturumuzu yine muhtesem cografyamizda anlatacagim. Svg. S." ve "Arkadaslar, herbirinize tek tek yazmak istiyorum ama yazamiyorum lutfen mazur gorun. Program saati ve TV kanalini duyururuz yakinda insallah" tweetleri ile duyurduğu ancak bir daha haber alınamayan müstakbel program.
sözlüklerde hürriyet, milliyet, habertürk gibi gazete başlıklarına girildiğinde bu gazetenin kendisiyle ilgili değil de internet sitesiyle ilgili entrylerle karşılaşmak.
tamam sizi de anlıyorum modern dünyada kağıt medyanın yerini yavaş yavaş internet ve sosyal medya alıyor filan ama gönül istiyor ki bir gazete başlığına girdiğinde şöyle bir manşet, bir köşe yazısı konu olmuş entrylerle karşılaşsın; entryler arasında bir zaman tüneli hisi yaşasın, bir vay be demek o genel yayın yönetmeninin döneminde gazete şöyleymiş, bu manşet atıldığında millet şöyle dumur olmuş desin.
yani ne bileyim bir hürriyet dediğimiz şeyin ankara temsilcisi bilmem nerenin büyük elçileriyle öğle yemeği yeyip, yan sütunundaki bir haber için dört tane muhabir iki hafta uğraşırken; burda gelip de rihanna' yı hiç böyle görmediniz türü bir haber için iki tane gündem editörüne saydırılmasını, daha doğrusu koskocaman hürriyet'in böyle yavan şeylerle anılmasını benimseyemiyorum bir türlü.
sanki bu işleri hürriyet.com.tr sabah.com.tr gibi başlıklar altında halletsek daha mı doğru olur diyorum.
zannediyorum ki şu sıralar 5 yıllık tarihinin en düşük tirajlarını yaşıyor. maalesef bu düşüş daha da durmayacak gibi. zira 2012 yazının başında 225.312 olan tirajı, o dönemden beri düzenli azalarak, şu an 187.308 olmuş. sözcü, fotomaç ve fanatik' in ardından milliyet ve türkiye' nin de altında kalma arefesinde.
habertürk gazete ebatlarında türkiye' de bir çığır açmıştır. habertürk berliner denen bir formattadır. habertürk' ten sonra, ülkemizdeki broadsheet gazeteler kağıdı eninden küçültmek suretiyle "yandan habertürk" denebilecek bir boyuta geçmişlerdir. zaman, posta, hürriyet, sabah, vatan, milliyet ve bugün'ün de aralarında bulunduğu bu gazeteler ileride yatırım yapıp baskı makinesini değiştirirlerse kağıdın boyunu da değiştireceklerdir. boyutun değiiştirilmesindeki amaç kağıttan elde edilen tasarrufla baskı kalitesini arttırmak ve metin arka planlarını daha renkli hale getirmektir. aslında habertürk' ü habertürk yapan, bir haftada 200.000 bandına oturtan biraz da buydu. ancak aynı bir dönem yemekteyiz isimli yarışma programının gösterdiği başarıdan sonra bir anda tüm kanallarda mantar gibi türemesi gibi habertürk' ün ebatları bütün gazetelerimize egemen oldu. ama dediğim gibi henüz sadece "yandan".
habertürk 5 yıllık bir gazete olarak hürriyet' in kalitesine kafa tutmuştur. hele ekonomi sayfalarında tartışmasız ülkemizdeki en kaliteli gazetedir. tirajının 200.000' in altına düşmesine hayli üzücü.
3 yıllık bir habertürk okuru olarak, yalnız şu gazeteye ahmet hakan gibi bir yazar lazım diyorum. hadi koray çalışkan hadi ahmet ilsen hadi milliyet' in hasan pulur, güneri cıvaoğlu, hasan cemal gibi yıllanmış yazarlarından biri-ikisi diyorum. en azından şu muaharrem sarıkaya, balçiçek ilter, nihal bengisu karaca ve umur talu' nun yerine hali hazırda boşta bulunan serdar akinan, nagehan alçı, tufan türenç, ahmet altan gibi isimler olsun diyorum, çekiliyorum.
ve bir kez daha sözcü' nün, posta' nın, fanatik-fotomaç' ın şu tirajının yanında habertürk' ün 200.000 bandının altına inmesine derin bir of çekiyorum.
sol frame' in son dönemlerde bir şeye benzemeye başladığı yer. bunun arkasında bir entry silme harekatı mı var diye merak ediyorum, çünkü bu platformda ilk defa bugün bir entryim silindi. ben de o entryimde sözlüğün geldiği noktadan yakınıyordum oysa.
başlık " nazım hikmet in boş beleş bir şair olması" idi.
her halükarda, sözlük formatına uygun entryleri de silmeye başlayan platform.
sahibi mehmet emin karamehmet' in finansal problemleri nedeniyle aralarında serdar akinan ve nagehan alçı' nın da bulunduğu 9 köşe yazarıyla yollarını ayırmış gazetemiz.
genel yayın yönetmeni 4 yıldır ismail küçükkaya' dır. bu zat genel yayın yönetmeni olduğu ilk günkü yazısında şaraptan anlamam demiş, gazetesinde şaraptan anlayan köşe yazarı dönemini de bitirdiği iddiasındadır. twitter' ı etkin kullanır, muhabirlikten ve ankara temsilciliğinden gelmedir.
takipçi sayınızın fazla olmasının eski havasının kalmadığı sitedir. şöyle oluyor, takip edeni takip ederim anlayışı iyice popülerleşti. bunun sonucunda
RT'ci Geldi hanım, gece kuşu, kalpten kalbe,laf kırıntıları, renkli tweetler, hoş rt gibi sayfalar bir bakıyorsunuz sizi takip etmiş. istiyorlar ki siz de buna karşılık olarak onları takip edin. bu sayfaların ortalama 7-8 bin takipçisi olduğunu gördüm , takipçilerinin neredeyse hepsini takip ediyorlar. öncelikle bu sayfaların o 7-8 bin takipçinin attığı tweetlerden hangi birini okuyacaklarını ve hatta göreceklerini merak ediyorum. yok eğer attığımız tweetleri görmüyorlar, okumuyorlarsa bizi takip etmelerinin bizim için nasıl bir önemi olacağını da anlamlandıramıyorum. ben bu siteyi kullanmaya başladığım günden bugüne kadar bu tür hesaplardan yaklaşık 200 takipçi aldım. kendilerine contra follow yapmadığım için büyük çoğunluğu beni unfollow etti. bazen yavşaklık yapıp, beni ilk takip ettiklerinde takip ettiğim sonra aman o kadar adam arasından beni nasıl bulacaklar deyip unfollow yaptığım oluyor. bulup unfollowluyorlar abi. ki çoğunun biosunda takibi bırakan anında silinir mealinde şeyler yazıyor.
@MelekVeSeytan isimli bir hesabın 140.226 takipçisi var, 100.212 kişiyi takip ediyor. o yüz bin iki yüz on iki kişiye soruyorum, bu hesap attığınız hangi tweeti görüp okuyacak allah için söyleyin bana.
ha bütün bunlara rağmen bu sayfalardan yaklaşık 15-20 tane takipçim var. ancak bunların hepsinin birden benim gözümde okuldan bir tane arkadaşımın beni takip etmesi kadar değeri var mı, yok. ama esas soru şu, sırf takipçi sayınız 1 tane fazla gözüksün diye sizi takip eden herhangi bir amatör fenomen sayfasının attığı tüm tweetleri okuyacak mısınız yani.
tt listesine istediğiniz zaman bakın illa ki 2013 öncesi takipleşme, fenerliler takipleşsin, directionerlar karşılıklı takipleşiyor gibi şeyler görürsünüz. bunlar fenomen olmaya çalışmasalar da birey hesaplarının aynı yöntemle takipçi sayını arttırmaya çalışması gibi bir şey. 100-150 tane sadece tuttuğu takımla ya da hayranı olduğu sanatçıyla ilgili tweet atan hesabı takip eden adamlar var. ee gireceksin twittera bi bakacaksın ki duvarın içine sıçılmış, içinde okunacak bi şey yok. ama ne, biri gelip de benim profilime girdiğinde 100 takipçi/ 100 takip edilen göreceğine 250 takipçi/ 250 takip edilen görsün.
aynı takımı tutmak ya da aynı santçıya hayran olmak gibi bir ortak özellik aramaksızın öylesine takipleşen insanlar var. yukarıda yazdığım 2013 öncesi takipleşme gibi.
twitter site içerisinden yayın yapan uygulamalara, bu uygulamalara giriş yapan insanların adına tweet atma ve hesap takip etme hakkı vermiş durumda. hani facebookta bir oyuna giriş yapınca o oyunun duvarına muhittin şu anda enjoybilardo oynuyor gibi bir mesaj atması gibi. twitter üzerinden yayın yapan uygulamalar oyun ve benzeri işlevlerden ziyade takipçi havuzu diye nitelendirilebilecek alanlara dönüşmüş. diyorlar ki hemen takipçikazan.com a üye ol, takipçininanasınıbelle.net e giriş yap ilk gün hediye 50 takipçi kazan sonraki her gün 10 takipçi kazan filan. bu arada sana da günde 10-15 kişi takip ettiriyor. tabi sen uyanıksın ya hemen giriyorsun takip edilenler listene yeni gelen kim varsa basıyorsun unfollowu. e sistemin seni takip ettirdiği adamların da senden farkı yok. gelen takipçilerin yarısı 15-20 dakikada buhar olup uçuyor. gerisi zamanla eriyor. ama bir kısmı üstünden aylar geçtiğinde bile kalıyor. onlar da zaten aktif olmayan, uygulamanın açık bırakılıp bir daha girilmediği ya da çok nadir girilen hesaplar. e adam zaten hesabı bile açmıyor, benim attığım tweeti de görüp okumayacak, ne yapıyım beni takip etmiş mi etmemiş mi.
ben istiklal akarsu' yu, kutup zencisi' ni, bunları biliyor muydunuz? u, cüneyt özdemir' i takip etmek istiyorsam ederim. bunu yaparkende takip ettiğim sayfaların sayısı kaça çıkmış, aman ha takipçi sayımın çok üstüne çıkmasın diye düşünmem, okumak istediğim herkesi takip ederim. takipçi sayım fazla gözüksün diye de okumak istemediğim kimseyi takip etmem. ancak artık iki günlük twitter hesapları 250-300 takipçiye fırlarken bu mecrayı yıllardır kullanan benim profilimin 100 takipçide kalmasından çok sıkıldım ve eğer benim gibi düşünen insanların sayısının çoğalması halinde twitterın da facebook' tan bi farkının kalmayacağını düşünüyorum.
ya aslına bakarsanız bu sosyal paylaşım ağı denen illetin alayı envai çeşit mantık hatasıyla dolu ancak insanları kendi prestijlerini yüceltme duygusu öylesine kör etmiş ki çığ gibi büyüyorlar.
(bkz: 200 twitter hesabı takip edip de 2 tane köşe yazarı takip etmeyen insan)
eymen çok kral çocuktur. geçen baktım ulan bizim eymen'in takipçi durumu neymiş diye. 450 civarı takipçisi var, bunların çoğunu galatasaraylılar arası takipleşmeyle oluşturmuş. yalnız şuna şaşırdım, bizim eymen gs ile ilgili arada tweet atar ama genelde insani tweetleri olur. misal ben "bro özdebir'e girdin mi, nasıldı?" derim, iki saat bunu konuşuruz filan. eymen' e yetmiş göbek yabancı 450 tane adamın eymen' in yediğini içtiğini sıçtığını okumakla ne anladığını ve ne amaçladığını da ayrıca merak ediyorum.
zaten ülkemiz insanı acun' dan önce dinlenmeye ayırdığı zamanı dünya klasikleri okuyarak, günde 30 köşe yazarı takip ederek geçiriyormuş televizyonu ise discovery, national geographic, meclis tv ve ortaokul matematiği seyretmek için kullanıyormuş gibi ulan bu acun da para var da bende niye yok' çu arkadaşların uğrak mekanı olmuş başlık.
türkiye' de acun' dan on kere daha zengin bin tane adam vardır, bu adamlarla kimse uğraşmaz, şurda servetini bari her akşam tv' de sizi eğlendirmek için uğraşarak kazanmış acun' a önüne gelen sallar vakasıdır.
acun yarışma etiğini hiçe sayarak reytinge evet dese o ses türkiye' de nur cennet uçar' ı kovmaz bilakis yarışmada tutar kavga gürültü kopartır ratingi tavana vurdururdu, pascal' ı adadan anında göndermezdi ratingi tavana vurdururdu.
ey sözlükçü abiler ablalar,
gelin artık acun' un böyle şeyleri aşmış bi' televizyoncu olduğunu kabul edelim
endemol gibi global format bankalarının telif hakkı ödenip yapılmış uyarlamalarına çalıntı muamelesi yapmayı bırakalım
içinizden bugüne kadar hüsyin özyeğin' in, mehmet emin karamehmet' in, murat ülker' in, ferit şahenk' in, semahat arsel' in bi' faydasını gören oldu mu ? bu saydığım insanlar türkiye' nin en zengin 5 ismi. en düşüğünün serveti 2,6 milyar dolar. yahu bu insanların 50 de 1 i kadar seveti olmayan acun' un bari bu parayı her akşam bizi eğlendirmeye çalışarak kazandığı gerçeğini göz ardı etmeyelim.
tv' nin başına geçip, dünyanın en iyi televizyoncularından biriyle aynı dili konuşuyor olmanın tadını çıkaralım.
kitapları pek bir kitap bütünlüğü göstermeyip bir-iki sayfaya kadar düşen bölümlerden oluşan şahsiyet. kırmızı bisiklet adlı kitabı ve milliyet' teki köşe yazıları okunasıdır.
yeni yetme bir bond sever olarak, eleştirel düşünme yeteneğimi tamamen devre dışı bırakan gelmiş geçmiş en yüksek imdb puanlı bond filmi. izlerken, film hiç bitmese, uyusak, uyansak, filmi izlemeye devam etsek dememe; sinemadan çıktığımda gerçek dünyaya dönmek istemememe neden olmuştur. yakın bir zaman diliminde kas çalışmaya başlamam kuvvetle muhtemeldir.
q karakterinin aktifleşmesi filme hoş bir akustik katmıştır.
bir süredir, sunucusu ismail baki' nin kanal kanal dolaştığı programdır. bunu martta çıkacak yeni filminin lansmanı için yapıyor ise filme kadar ikinci tura da başlar herlade.
tam tersini görmeye daha alışık olduğumuz durumdur. yani sayısal okuyup tıbbın alternatifsizliğine karşılık tm' den de sınava giren öğrenci modelinin zıddıdır.
oks' nin uygulandığı son yıl, oks anneleri adında bir diziye imza atan, bundan bir kaç yıl sonra çektiği papatyam adlı dizide ise oks sisteminin değiştiğinden -kalktığından- bihaber olmuş kişidir.
Bilindiği üzere, öğrenciler oks'ye yalnızca bir defa ve 8. sınıfta giriyorlardı. daha sonraları eskisine dönse de, sbs sisteminin getirdiği revizyon öğrencilerin 6, 7 ve 8. sınıflarda sınava girmeleri olmuştu.
bu zat, işte tam da sbs sisteminin getirdiği bu revizyonun baş gösterdiği yıllarda, evin küçük kızı rolündeki bacımızı 6. ve 7. sınıflarda sınava sokmayıp; 8. sınıfta oks' ye sokmuştu. bu bacımızın sınav sitresi olsun, dershanesi olsun, annesinden gördüğü baskı olsun bölümlerce işlendi ve bu yanlış hep kaldı.
yani insan şunu merak ediyor, papatyam dizisindeki çocuk karakter için bir araştırma yapmadın tamam da bir iki yıl öncesine kadar 60-70 kişi set kurup bu işe fokuslanmışsın, ne biliyim o kadar senaryo - hikaye toplantısı o kadar oyuncu çoluk çocuk bilmem ne, hiç mi bir şey öğrenmedin.
not: o dönem bunu habertürk yazarı rahşan gülşan' a yazmıştım da köşesinde yer vermemişti.
ülkemizin bilgisayar ve internet kavramlarıyla yeni tanıştığı dönemlerde, "pencere açmak - masaüstü" "@ mi? kasap mıyız oğlum biz? " esprilerinin yapıldığı kapalı mekan komedi dizisi türüdür.
son günlerde ülkemizdeki en başarılı örneklerinden birisi de seksenler' dir.
fenerbahçe ve galatasaray' ın, son 4-5 yıldır avrupa' da beşiktaş' ın çok gerisinde kalmasını hala tesadüf zanneden insanlarının kurduğu hayaldir.
şl' de üç maçta bir puan toplayan galatasaray ve; young boys, paok, Borussia Mönchengladbach, Spartak Moskova maçları ile Vaslui ilk maçı göz önüne alınarak düşünüldüğünde fenerbahçe, bu teşbihe layık görülüyorlar ise uefa avrupa ligi 1/16 finalinde şampiyonayı kazanan takıma elenseler idi neye layık görülürlerdi acaba.
yapı kredi' nin world kart için çektiği; mor, camışımsı yaratık wada' nın oynadığı reklam serisi. zira, reklam videolarında bir mantık örgüsü, bir incelik, bir kreatif aramaktan geçtim; ulan bu kadar yıldır oynayan reklam, var mı bir kişi de çıksın desin ki "aha ben bu reklamı anladım. bu wada' nın yapı kredi' nin reklamı olduğunu - yapı kredi' yi geç world kartın reklamı olduğunu - çözebildim."
güney koreli zenginlerin yaşam tarzlarıyla dalga geçen, adını seul'un nişantası niteliğindeki Gangnam-zu bölgesinden alan şarkı. nakarat girişindeki oppa gangnam style buklesiyle kopartır. an itibariyle hitin dibidir.