kursa kayıt yaptırırsın, arada derslere gidersin, para yatırmaydı sınava çalışmaydı derken teorikten öyle böyle geçersin.
bitmemiştir.
pratik sınavı vardır. ona da hazırlanırsın direksiyonuna ilk kez geçtiğin düz vites bir arabada. sınav günü gelir, saatlerce sıra beklersin, sıra sana gelir, kompleksli ve çok bilmiş iki memur arkada seni izler, gerilirsin, öyle ya da böyle pratiği de geçersin.
bitmemiştir.
emniyete, şoförler cemiyetine, vergi dairesine gider gelirsin sürekli, harçtı carttı curttu yatırmak için. hafta içi orada olman gerektiği için okul sebebiyle birkaç ay ertelersin ehliyeti almanı.
hala bitmemiştir yani.
2011'de yatırdığın paralara 2012'de gelen zamları eklersin, belgeni kabul etmez yoksa polis amcalar. çok bilmişlik önemli burada, yine.
gelen zamları tamamlarsın harcına, bankalara gidip gelmekten ayakların aşınmıştır artık. ve ehliyetin çıkar. alır koyarsın cüzdanına o biraz kalınlaştırılmış kartı.
çıkarsın emniyetten sonra. durağa yürürsün. çünkü araban yoktur. cebinde ehliyetinle, basarsın akbilini otobüste. hayat sana şöyle der: "dıt dıt"
yumurtadan çıkmış karetta karettaların denize koştuğu gibi minderin arasına giren nesnelerdir. kolayca bulunabilecek yerlere düştükleri henüz görülmemiştir.
30 yaşına geldiğinde bir baltaya sap olamamış olmak dert olmazdı o dünyada,
borç ödemenin vakti nehir taşmasından alçalmasına kadar olurdu. adrenalin dolu.
evlenmek için, hayat kurmak için hiçbir zaman geç kalınmazdı.
paraya kavuşmak için hiçbir zaman geç sayılmazdı.
tüketmezdik hayatı, dert ederek zamanı.
yaşlanmazdık.
sadece,
ölürdük.
engelliler listesine atılınca yazarın açtığı başlık sol frame'e gelmesin, başlıklarda yazdıkları görünmesin. hatta örneğin 100 yazar tarafından engellenen kişi otomatik olarak silinsin sözlükten.
mümkünse böyle bir şey, sonuna kadar destekliyorum. gına geldi ergen muhabbetlerinden. terkedip gitmek yerine, eski kaliteye ulaşacağımızı umarak sözü modlara bırakıyorum.
sarı gömlek üzerine yeşil süveter giyen babanın kızıdır.
bu kızımız kampüs sınırları içinde tayt üzerine tunik giyer genelde, ayrılıklarını sms üzerinden yaşar ve "sen daha iyilerine layıksın, bende bağlanma sorunu var" gibi cümleler kurar. ilk üniversite hevesiyle saçını kızıla boyatıp greenpeace kolyesi takarak zafer işaretli fotoğraflar çekildiği de görülmüştür.
genelde dar gelirli ve arabesk ruhlu kişilerin elinde gördüğüm için (bkz: türk toplumunun yüzde 80'i) bana çok itici geliyor. sigara içen insanlara değer veresim gelmiyor.
bu ve altta yazılacak olan düşünceleri gördüğünüzde umarım bırakmak için bir sebebiniz daha olur diyor ve sözü arkadaşlara bırakıyorum.
bırakmasanız bile son nefesi otobüslerde vermeyin bare, ona da razıyız.
"değişim için yeterli midir?" sorusunun cevabıdır.
konuya geniş bakmak gerekiyor aslında kısıtlamak istemiyorum.
yetenekli genç bir futbolcunun torpilsiz bir yerlere gelmesi mümkün müdür?
işini dürüst yapan bir doktor (yani hasta gereksiz test istemesine rağmen testlerin gereksiz ve zararlı olduğuna dair inancı yüzünden hastaya ilgisiz gözükmeyi göze alabilen bir doktor) ödüllendirilir mi toplum tarafından? ödüllendirilmese de bu yaptığının doğru olduğuna inanarak ne kadar devam edebilir?
gibi.
yoksa değişime inanmış "bir" kişi, sadece ampul mü değiştirebilir salonunda?
bir zaman sonra dolabı açıp ikisini elinize aldığınızda, mayonezin ağırlığını ve temizliğini koruduğunu; ketçabın ise sıkınca gelen "püsürofff" sesinden bitmeye yaklaştığını ve ağzının kurumuş salça gibi pislendiğini farkedersiniz.
içiniz burulur. dünyanın adaleti bu kadar işte dersiniz. ya da demezsiniz. ama ketçap daha hızlı azalmıştır bir kere.
yalanları açığa çıkartmaktan çok bunun sebebini anlamaya yönelik analizdir.
bir ara gorki'nin bozguncu eserini okurken aklımda kalan bir cümle var, sizinle paylaşmak istedim.
"yalan olduğunu bilsen dahi inanacaksın insan oğluna, yani dinleyeceksin onu, niçin yalan söylediğini anlamaya çalışacaksın. bazen yalan, insanın özünü gerçeklerden daha çok açığa vurur..."