bazı ölçü birimlerinin quantitatif ve niteliksel çoklukları ifade etmekte yetersiz kaldığı zaman kullanılan, fazlasıyla işlevsel ve telaffuzu bir o kadar hoş olan ölçü birimi.
sıradaki fotograf dün yapmış olduğum çukurca gezisi(çukurca gezisi demek bana bile garip geldi) esnasında tarafımdan çekildi. tabeladaki mermi deliklerini görmek için fazla dikkatli bakmaya gerek yok.
öncelikle şu cümleyle başlamak istiyorum; "türk bankacılığının a.q!"
hiç yurtdışı deneyimi olmamasına rağmen sürekli "lan nasıl memlekette yaşıyoruz" diye anlamsız bir tepkiyi veren o gürühun mensubuyum. ama ne kendimi ne de bu kitle içindeki diğer cancişlerimi yadırgamam. çünkü çoğu kez bizim haklı olduğumuzu görüyorum.
kuyruk acım: kredi başvurum kabul edilmedi
garantör bir diğer adıyla kefil denen unsurun bankalarca şart koşulması sabit bir geliri olan insanlara yapılan bir hakarettir diye düşünüyorum. maaşını bloke edebilme hakkına sahipken bir de kefil istemek, utanmadan iki kefil istemek, lan böyle bi ibnelik var mı arkadaş. buldun 2 kefil bankaya gidiyosun, kendisi özel sermayeden kurulu olan, yani devlete ait olmayan banka "kefilleriniz devlet çalışanı olursa daha iyi olur" diyor. neden diye sorulduğunda "bankalar için özel kurumlarda çalışanlar, devlet kurumlarında çalışanlar kadar itibar görmez, güvenilir sayılmaz. "lan be beynine soktuğum senin çalışanlarında güvenilir olmayan insanlar mı, neden çalıştırıyosun o halde" diye sormazlar mı adama.
en kötüsü ise bu şartların sağlanması halinde bile bankanın kredi başvurusunu reddetmesi durumu. ve gerekçe olarak öğrenciyken kullandığınız bir kredi kartının geçmişe ait gecikmiş bir ödemesinin bulunması. evet öğrenciyken yani düzenli bir gelirnizin olmadığı bir süreç.
demem o ki özellikle üniversitede öğrenimini sürdüren dostlaradır bu nacizane tavsiyem; kredi kartı ödemelerinizi düzenli yapın. düzensiz ödemeler ve idari takipler merkez bankası listelerinde 3-5 sene kayıtlı kalır. bırakın kredi isterken, bankacı bi hatuna yazmaya kalksanız dahi o bile iki tıkla sizin bu durumunuzu sistemde görebilir. sonra benim gibi fazıl say triplerine girer, gidecek hicbir yeriniz olmadığı halde "lan cekip gidcem bu memleketten" dersiniz.
sene 2008 ve hala etrafta "beni ne doktorlar, mühendisler istedi de..." girizgahıyla başlayan cümleler kuran kızlar var. sayıları da oldukça fazla.
sürekli bu doktorlar-mühendisler olayını dillendiren kızların hepsine aptal deyip kesip attırmak yanlış olur. zira bu kadar aptal aynı ülkede ve bir arada yaşıyor olamaz. kızlarımızın hic olmasa; anadolu daki tüm kızları isteyen doktor-mühendis tayfasının aslında gözü doymaz kimseler olduklarını, sadece onu değil piyasadaki her yurdum kızını istediklerini, yani kendilerinin herhangi ayrıcalığa sahip olmadığını farkedebilecek akl-ı potansiyel e sahip olmalarını umardım.
ama bi ihtimal daha var; kız istemek için anadolu yu karış karış dolaşan, doktor ve mühendislerden oluşan bir heyet. "beni ne doktorlar ne mühendisler istedi de" diyen kızları sıklıkla gördüğümden beri böyle bir oluşumun varlığına olan inancım oldukça arttı.
1. dünya savaşı sırasında doğu cephesinde savaşan birliklerin cephanesi tükenir. vanlı, askeri lise öğrencisi, 14-18 yaş arası çocuklar cepheye cephane götürdükten sonra yol dönüşü donarak ölürler. bu olayın adı 120 olayı diye anılır. şu günlerde van da bu olayla ilgili olarak çeşitli anma etkinlikleri düzenlenmektedir.
remix kültürünün avcunun içine düşen ibrahim tatlıses in yine mağaraya dönmesini, yine yanık yanık türkü söylemesini isteyen; çiçek pasajı ambiansından sıkılmış bir inşaatta sebze kasasının üstünde domates peynirin yanında rakı içmek isteyen insan kişisinin serzenişidir.
bak dizlerimin üstüne çöktüm sabuha tadında yakınıyorum. saçlarımda kıvırcık böyle acaip bi şekilde.
van da beşyol denen mevkiide yani van ın en merkezi yerinde umut erkek kuaföründe çalışan, 2008 de olmamıza rağmen paça çapı yaklaşık 30 cm ispanyol paça pantolon giyen ve saç kesimi fabrikatörün kızını kaçırıp eve getiren fakir aile çocuğu tarık akan ın saçları gibi olan adama berber hidayet denir. berber dükkanına her girdiğinizde sizi bir sürprizle karşılar; "evlendim, araba aldım, boşandım, nişanlandım, yüz felci geçirdim" gibi. bir ömürde en fazla birkaç kez yaşanabilecek olayları hidayet in bir hafta içinde yaşaması ona göre fazlasıyla mümkündür.
berber hidayet özel bir kişidir, kelamı; hep yalan dolandan ibarettir. ama söyledikleri ve yaşam tarzı, beni onun hakkında buraya entry kasmam ve sizin de az da olsa onu tanıma şansı bulmanız için mecbur kıldı gibi bişey.
ve hidayet söylenceleri;
-söylence 1-
[dükkana girdim, selamün aleyküm aleyküm selam muhabbeti bitti. hidayet çay söyledi ve aklına süpersonik bi hikaye gelmediğinden olacak ki hemen tıkandığı her durumda dile getirdiği askerliğinden anı anlatmaya başladı. hidayet askerliğini ege de bir yerde denizci olarak yaptı. ama her askerlik muhabbetinde askerlik yaptığı yer alanya, kuşadası, bodrum ve marmaris gibi değişkenlik gösterdiğinden kimse hidayet in gerçekte nerede askerlik yaptığını bilemedi]
hidayet: hacı bi gün bodrum da nöbet tutuyorum. askeryenin çıplaklar kampı var bodrum da biliyor musun?
pygmalion: hacı yapma ya var mı öle bişey?
hidayet: olmamı be! bize haftada bir orda nöbet yazılırdı. neyse hacı
pygmalion: vay a.q
hidayet: hacı neyse, çıplaklar kampının girişinde nöbetteyim, baktım bi hatun geldi. allah var hoş hatun. bi baktım bikinilerini çıkarmadan içeri girmeye çalışıyor. dedim; hanfendi nereye böyle, burası çıplaklar kampı, lütfen üstünüzdekileri çıkarın. hatun ne dese iyi; sen benim kim olduğumu biliyor musun? dedim; hanfendi kim olduğun önemli değil, kurallar böyle. hacı biz bunla baya bi tartıştık en son ben böyle kararlı durunca bu hatun vazgeçti ve üstündekileri çıkardı. ben sana şimdi nasıl diyeyim hatun volkanik oluşumlu bi kaya sanki.
pygmalion: vay a.q
hidayet: dedim hanfendi isminizi deftere yazmam, giriş yapmam lazım. ismini sordum elif kıvrıkoğlu dedi. neyse ben yazdım kız kampa girdi gitti. dedim lan bu soyisim bi yerden tanıdık ama nerden, düşündüm düşündüm vay a.q dedim lan bu genel kurmay başkanı hüseyin kıvrıkoğlu nun kızı olmasın
pygmalion: vay a.q
hidayet: lan nöbet bi bitti hemen iki eleman geldi dedi hidayet albay seni yanına çağırıyor. dedim valla .arrağı yedik, bizim askerlik oldu 50 ay. sonra vardım albayın yanına albay aynen şöyle dedi; hidayet elif hanım seni babasına şikayet etmiş. benden duymuş olma ama babası kıza bi tokat çakıp susturmuş. ayrıca genel kurmay başkanı bizzat tebriklerini telefonda söyledi ve sana iletmemei istedi.
pygmalion: vay a.q
hidayet: valla gardaşım türkiye de kimse diyemez ben hidayet gibi askerlik yaptım acaip bişeydi benimki.
nedir bu megaloman kelimesini cümle içinde kullanma hevesi anlamadım gitti. herkesin gözü telefonlarda, bulsam da telefonuna kendi resmini koyan biri megaloman desem, kuduruyo millet. "neden kendi resmini koydun megaloman mısın sen timleri" var etrafta sivil kıyafetlerle dolaşıp umuma açık yerlerde konuşlanır oldular. yapmayın kuzum ha bi de unutmadan söyleyeyim; hey bu tür insanlar! hepinizi .ikeyim emi!
bir delikanlılık ölçütüdür. hafif sağa geçer sol sinyal yakarsın ama adabı 2 defa yakmayı gerektirir. 1 defa yakmak yeterli olmayabilir, 3 veya daha fazla sayıda yakmak ise acemiliğin, toyluğun semptomlarından biridir. 2 kez yakarsın ve hava iyiyse şayet elini camdan çıkarır işaret verirsin. işaret ise elin sadece bir defa arkadan öne doğru ve birazda yere doğru kavis çizecek şekilde yapılmasıyla vuku bulur. bu atraksiyon esnasında elinizde bir tesbih olması ise size trafikte itibar kazandıracaktır.
giiuuvvç boaap(kapak çevrilir ve açılır), sonra bi cıss sesi. akabinde iğrenç iğrenc glooblar. ama reklamda genelde 3 gloob oluyor e tabi sünnet ya hani peygamber 3 yudumda içermiş falan. işte bu detayla dindar kimseleri hedefliyorlar. zaten coca cola tersten okundumu ortaya ters ilişkiye girince alınan günah kadar günaha sokan bi yazı çıkıyomuş. bu kolacılar cok cin arkadaş, işleri güçleri bizim dindar vatandaşlar. zaten fotokopicilerle de ortak çalışıyolar bu kimseler. al bunu 15 nüshasını dağıt yoksa maymun olursun o da olmadı hakkı bulut olursun muhabbetleri...
türkçe çevirisi nedir tam olarak bilemiyorum. bence; "düzüşmek bir boston da" olabilir. şimdi ben bunu böyle diyorum size saçma geliyor ama orhan pamuk böyle bi kitap yazmış olsa yer yerinden oynar. "düzüşmek bir boston da, uyumak 2 paris ve gözlerin 7 tepe istanbul. aksaray 1-2! aksaray 1-2!" teşekkür konuşmasının başlığı; "babamın cep telefonu kılıfı" falan yani.
gerçi bu kalıpla ilgili seden gürel in bi şarkısı vardı yanılmuyorsam;
iknci bir kişinin taşınması için konulan aparata sahip bir motorsiklet ile karış karış anadolu yu dolaşmaz ve önüne her gelene "teyzem ne güzel kokuyor bu, ne pişirdin yine sen" diyecek kadar lavuklaşmazlar.
yok yok kimse heyecanlanmasın, ortada böyle bi sponsorluk anlaşması yahut bi turne organizasyonu yok. yine çağrıştı bişeyler ondan ileri geldi bu başlık.
ortaokul yılları, buldum bi sqny walkman. sqny walkman bilirsiniz çakma sony işte. neyse yahu kimin kasetini takarsam takayım bir saat sonra müslüm gürses oluyo. tarkan dinliyorum ı-ıh bi saat sonra yine müslüm gürses. sonradan anladım pil düşüklüğünden kaynaklı bi sorun oldugunu.
yani bazen aklıma düşmüyor değil; müslüm baba triplerine girip ortalıkta dolaşan bu insanların kalbi pil ile çalışıyor ve kalplerindeki bu pil bitmek üzere mi? acaba?
şimdilerde şarj edilebilir mp3 çalarlar var ve doğal olarak böyle sorunlar olmuyor.
ergen işte, dünyanın kendi etrafında döndüğünü sanan, hipapçı olup kafasının üstünde dönen, karı-kız görünce sözünden dönen, mahalledeki teyzeyi okuldaki çıtırlara tercih eden, hayalperest, egosantrik insan evladı.
lakin bu gelişim dönemi içerisinde bulunan insanlar neden bu kadar ezilmeye çalışılır anlamış değilim. hele sözlük gibi sanal alem içinde yer alan bir mecrada yani insanların birbirlerini görmedikleri yani kimin ergen olup kimin ergen olmayacağını kesin olarak bilmedikleri bir yerde bu tutum nasıl gelişmiş? çok garip.
bazen başıma gelmiyor değil hani; bi şey yazıyorum, sonra yazdığım entryden hoşnut olmayan birinden bir mesaj geliyor, sonra ben mesaj atıyorum, o yanıt veriyor ve en sonunda karşımdaki "git sivilcelerinle oyna, pis ergen" gibisinden bir şey yazıp çekip gidiyor. işin garip tarafı; bunu ilk başlarda sadece yaşı kemale ermiş* bir yazar yapardı, anlatmak istediğini anlatır sonra "ergen" temalı bir gönderme yapar, hem söyleyeceğini söyler hem de [şakird deyişiyle] çehrelerde tebessüm yaratırdı. sonra ne olduysa, özenti i.neler çıktı ortaya gelene gidene sallamaya başladılar hem de tek cümle ile; "sen git sivilcelerinle oyna".
özetle demem o ki; önceden yazılmış bir entrye veya bir mesaja cevaben birşey yazacaksa bir kişi argümanını ortaya koymalı, karşısındaki kişiyi ikna etmekten çok "düşündüğünü anlatabilmek" amacını gütmeli ve mümkünse önceki derslerde birçok defa işlenen "ergen" konusunu bir tarafa bırakmalı. olmuyor.
3 saniye içinde ağlayabilecek kadar duygusallaşan, yine 3 saniye içerisinde cinsel ilişkiye girebilecek kadar erekte olan tüm ergenler bizim kardeşlerimizdir. clean and clear ı ister yüzlerine sürsünler ister mastürbasyon için kullansınlar tercihlerine saygı duymalıyız. muhabbetle.
güzide ilimiz, doğunun parisi van da gördüğüm oyuncak mağazası. sahibinin soy ismi de aras. ne kadar yaratıcı değil mi? aralık sonu ocak başı diye bir restorantın olduğu, her tarafında "paramparça kontör" satılan bir şehrin en taze mağazası.
adres: kazım karabekir caddesi, carrefour yanı, kurtuluş parkının karşısı, van.
tasvip edilmemesi gereken, en azından benim şiddetle kınadığım bir davranıştır. evet başlık biraz sert olmuş, neyse.
yahu neden s.kindirik bir espri yapacağım diye bilmem kaç bin kişinin kullandığı bir aparata tecavüz edersin? bir yazar, "bir hastanenin muhtaç çocuklara ücretsiz işitme cihazı dağıtacağını" ilan etmiş, çevrenizde bu durumda insanlar varsa onlara da haber verin demiş ama gel gör ki lavugun biri de yanına, "yeşil gözlüyüm, 182 boyundayım, sevgili arıyorum" diye abuk sabuk bir ilan vermiş. yani ne gereği var kardeşim ilkokul 4 öğrencisi misin sen? okuyanlar çok mu haz alıyor bu yazdıklarından?
uludag ilan şimdiye kadar kaç kişinin işine yaradı bilmiyorum, ama şimdi olmasa bile ilerde bir çok kişinin "ilan etme" konusundaki ihtiyacını giderecektir diye düşünüyorum. belki bu düzeneğin yararlı bir hale gelebilmesi için biraz daha dikkatli olmamızda fayda var.
ha bir de unutmadan, "az çiğnenmiş sakızımı satıyorum" diye ilan verebilecek kadar lavuk olan arkadaşlar da var onlara da değinmeden pardon onları da rencide etmeden girdiyi bitirmeyeyim dedim.
edit: lavuk kelimesinin anlamı; "gereksiz konuşan kimse".