purusha
0 (düz adam)
on ikinci nesil yazar 1 takipçi 14.55 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    üniversitede felsefe bölümünü okumak

    6.
  1. Okuyanların yüzde doksanının felsefeyle ilgisi temsilen şu şekildedir:

    https://youtu.be/oTcxhqRumkE
    2 ...
  2. günün tek cümlelik özeti

    11441.
  3. Hiç yaşanmamış olsaydı da olurdu.
    0 ...
  4. gerçeği görmek istemezsin çünkü

    18.
  5. Onunla ne yapacağından bihabersindir.
    1 ...
  6. say yayınları

    10.
  7. Platon çevirileri Türkçe katili olan yayın evidir.
    1 ...
  8. hayatın acımasız bir yer olması

    1.
  9. bu yaklaşıma göre Merhamet 'insan zekasının geliştirdiği empati yeteneğinin ürünü' oluyor da, 'acımasızlık' neden salt mutlak bir gerçeklikmiş gibi kabul ediliyor orasını anlamadım. nihayetinde birisi pozitif bir duygulanıma gönderimde bulunuyorken, diğeri yalnızca bunun negatifini ima ediyor. ya da şunu sormazlar mı insana: '' hayatın acımasız bir yer olmaması gerektiği fikrini size kim verdi?'

    bu soru da sizi ister istemez ahlakın ontolojik kökenine dair soruşturmaya iter. ama eğer kişi çıkıp da bu örnekte olduğu gibi ahlakı tümüyle evrimsel; biyo-psikolojik kökenlerle izahat denemelerinde bulunursa, en nihayetinde onun sağlam bir gerçekliği olmadığını kabul etmek zorunda kalır. çünkü ahlakı bütünüyle 'doğalcı' bir zeminde temellendirmeye çalışmak, önünde sonunda onun bir tür uzlaşımsal reel-olmayan varsayımdan ibaret olduğunu itiraf etmeye varmakla sonuçlanacaktır. kısacası saltık bir nesnel değerler alanının varlık imkanını reddederseniz, hiçbir şekilde normatif önermede bulunma hakkınız yoktur demektir. ve evet, üzgünüm ama 'hayat acımasız bir yerdir' önermesi de buna dahildir.
    1 ...
  10. lysis

    5.
  11. Platon'un gençlik dönemi diyaloglarından birisi. Dolayısıyla 'aporetik' bir diyalogtur; herhangi bir çözüme kavuşturulmadan sona erer. Tartışmanın tematik kavramı 'dostluk'tur. (philia) kavram önce herkesçe bilindik, alışılageldik argümanlardan yola çıkılarak temellendirilmeye çalışılır, akabinde de bunların her biri sokratik diyalogların doğasına uygun bir biçimde 'aporia' durumuna; yani işin içerisinden çıkılmaz, çözülemez bir problematik konumuna getirilmek vasıtasıyla çürütülür.

    ayrıca Diyalog içerisinde şöyle hoş bir grek özdeyişi de aktarılır;

    ''Hep bir Tanrıdır iten benzeri benzerine.'' (214b)
    1 ...
  12. derealizasyon

    17.
  13. "hiçbir şey değişmedi, ama yine de her şey başka bir biçimde var olup gidiyor. anlatamıyorum. bulantıya benziyor bu, ama aynı zamanda onun tam tersi."

    Sartre, bulantı'da tam da bu cümlerle konuşturur Roquentin'i. Bir derealizasyon atağının, fenomenolojik ve nispeten de edebi bir betimlemesi yapılmak istense, bundan daha vuzuhu ve güçlüsünün tasviri epey güç olurdu sanıyorum.

    Öznenin, kendi bedeninin de bir parçasını oluşturduğu uzam, mekan ve zamana karşı mutlak bir yabancılık duygusuna kapılması; bu duygunun tüm algı boyutları üzerinde egemenlik kurması onu en nihayetinde bedeni başta olmak üzere -ki bu da depersonalizasyondur- tüm fiziksel çevreyi ihtiva eden eşyaya karşı bir tür anlam aşımına uğratması demektir. Psikoloji, bir tür algı bozukluğu olan bu duygu-durumu kısaca 'derealizasyon' olarak sınıflandırır ve genellikle tek başına bir bozukluk olmaklıktan ziyade yan-semptom olarak saptandığını ve üretildiğini düşünür. Sözgelimi, anksiyete, travma sonrası stres bozukluğu, major depresyon gibi ana faktörlerin bir yan ürünü olarak görmeye eğilimlidir. Dolayısıyla bu esas sebep saydıkları olgular ortadan kalktığında, bu bozukluğun da kendiliğinden bertaraf olacağı düşünülür. Fakat bu yaklaşım, sözkonusu algı çarpıklığının mahiyeti üzerinde bir soruşturma imkanını kısırlaştığı gibi onun gerçekten bir 'yan-semptom' olduğuna karşı bir kanıt da sağlamaz. Bununla birlikte bu tür algıda bozuklukların tıbbı-biyolojik modelin hakimiyetindeki dar psikiyatrist yöntemlerle salt bir beyindeki deformasyona indirgenmesi ve böylece anti-depresan türevi ilaçlarla diğer olası sebepler göz önünde bulundurulmaksızın durumun bir çözüme kavuşturulabileceği de kesin bir temelden yoksundur.

    Dolayısıyla Psikoloji, Derealizasyon ve çoğunlukla ona eşlik eden depersonalizasyon gibi yeterli gözlem ışığında aydınlatılmamış birçok algı rahatsızlığını artık neredeyse geleneksel kalıplar haline gelmiş terminolojisinden hareketle açıklamaya devam ettikçe duyum ve algı alanındaki potansiyel çalışmaları yavaşlatacağı gibi yanlış, eksik ya da kâfi temellerden yoksun tedavi uygulamalarına da açık kapı bırakmaya devam edecektir.
    3 ...
  14. ateistlerin aptalca genellemeleri

    7.
  15. Büyük soruların kısa ve net cevaplarla açıklanabileceği gibi safdil bir ön varsayıma dayanan genellemeler kullanırlar çoğu zaman. iki üç basit argüman öne sürüp her şeyi çözdüklerini zannederler kendilerince. Psikolojik vakadır çoğu; ailesinden, yakınlarından ya da sosyal çevresinden gördüğü dini istismarın körüklemesiyle hareket ederler. Bu güruhun aklına ilahiyat (teoloji) denilince de Kur'an, hadis, siyer vb.den başka bir halt gelmez de zaten çoğunlukla. sığ bakış açıları dolayısıyla avamın tamamınca benimsenen ve birkaç lümpen beyinli kanaat önderinin sattığı sözümona din yaklaşımını tek alternatifmiş gibi kabul eder, buradan hareketle de bütün bir dini literatüre değersiz gözüyle bakıp basit ezberlerle veryansın ederler. Bu tiplemeler Bilimi tek realite unsuruymuş gibi gördüklerinden dolayı felsefe cahilidirler de aynı zamanda. Bu kesimin bilim lügatları da evrim ağacı türevi popüler yayınlardan ve Darwin,Hawking gibi muayyen sabit isimlerden öteye ulaşmaz. Tefekkürde bulunmayı geçtim, basit bir akıl yürütme zincirini dahi ardı arkasına kadar götürmekten aciz olduklarından dolayı, başlıkta konu edilen basit birkaç genelleme cevabın arkasına sığınır, tıpkı o sabah akşam gömdükleri, aşağıladıkları ve alay ettikleri dindar kesim gibi kendi söylediklerinin ve 'inandıklarının' sorgusuz sualsiz doğru olduğunu düşünerek vicdanlarını okşar, egolarını tatmin eder ve uyuşuk bir rahatlık içerisinde sürünür giderler.

    Edit: Sahip olduğu kanaate hatırı sayılır bir düşünüm, araştırma ve malumat birikimi sürecinin sonucunda ulaşmış ve en nihayetinde bulundukları durumun bir 'hakikat' noktası değil; fakat bir 'inanç' konumu olduğunun farkında olacak kadar aklı selim ateistler tenzihimdir.
    1 ...
  16. zen

    29.
  17. t: kökeni hindistan olup daha sonraları budizm aracalığıyla çin'e aktarılmış mistik disiplin.

    uyduruk new age akımlarına alet edilmemiş sağlıklı bir giriş için :

    https://youtu.be/PUCBOTMNM20
    1 ...
  18. sigmund freud

    826.
  19. Eserlerinde menbaını cinsel güdüleme indirgediği her türlü sevgi çeşidinin yönelim nesnesinden bahsederken -söz konusu olan çoğunlukla bir 'özne' de olsa- işgüzar bir kararlıkla 'obje'(objekt) sözcüğünü tercih eden psikanalist.
    0 ...
  20. joseph goebbels

    121.
  21. "Artık tek bir kitap için ölmeye hazır milyonlarca insan bulmanız çok zor. Ancak ilkeleri uğruna ölebilecek milyonlarca insan bulabilirsiniz."

    Şüphesiz artık günümüz toplumlarında aklını kaçırmış birkaç yüzbin hastalıklı mahluk dışında bunu da bulamazsınız; fakat sırf birey olmanın getirdiği ağır sorumluluklardan ve kimlik inşasının o özen isteyen yolculuk sürecinden insiyakla kaçındığı için aklını,benliğini ve iradesini, hazır bulduğu her türlü kolektivist oluşuma adeta peşkeş çekerek bir birey olmayı dahi beceremeyen, kendini uyduruk siyasi-sosyal gruplar üzerinden tanımlamayı bir halt zanneden milyonlarca insanın hayatını bir başka boyutta feda ettiği olgusunu hâlâ bulabilirsiniz.
    1 ...
  22. hristiyanlık ilkel bir ortadoğu masalıdır

    5.
  23. her platformda olduğu gibi burada da hemen dinler tarihi uzmanlarının üşüştüğü başlık. evet arkadaşlar haklısınız, bütün dinler yalan, uydurma, masal; hatta rivayete göre kur'an'ı meddahlar, incil'i la fontaine, upanişadları da beydeba yazmış. gerçi muhtemelen hepiniz ihtisasınızı harvard teoloji fakültesinde tamamladığınız için bunları herkesten çok daha iyi biliyorsunuzdur. gerçekten bravo, aferin, hepiniz büyük birer aydınlanma savaşçısısınız.
    1 ...
  24. wu wei

    6.
  25. genellikle ''eylemsizlik'' (non- action) şeklinde tercüme edilse de eylemsizlik vurgusunun salt edilgenliğe gönderimde bulunduğu şeklinde anlaşılmaması gereken Taocu felsefe terimidir. ''Wu wei'' önermesinin temel ifadesi ve Eylemsizlikten kastettiği şey; her daim akış içerisinde bulunan doğal kozmik süreçten yoz ve aykırı biçimde faaliyette bulunmaktan kaçınmaktır esasında. Hiçbir şey yapmamak veya atalet halinde sıkışıp kalmak değil; her şeyin doğası ve mizacıyla tıpatıp bir uygunluk hâli içerisinde salınmak ve böylelikle de tâbii bir dinamizmle birlikte eyleyerek dinginliğe ulaşmaktır.

    Çin felsefesinde ''mutlak hareketsizlik'' anlayışının neredeyse hiçbir karşılığı olmadığı dikkate alındığında bu tip bir moral görüşün düşünce dünyalarında yer edinmesinde abes olan bir durum olmadığı gibi kapitalist Batı medeniyetinin adeta düstur edindiği sınırsız ilerleme, gelişim ve devinim kavramlarına; mütemadiyen değişmeyi ve yeniliği salık veren, kalıcılıktan ve yerleşiklikten hoşlanmayan akışkan toplumsal tanzimlerine aşina olan bizler için idrak edilmesi güç; kadim doğu uygarlıklarının düşünsel- teolojik sükunuyla yakından ilişkili görüşlerinin yalnızca bir parçasıdır.
    0 ...
  26. hukema

    2.
  27. Yunan felsefesini islamileştiren mütefekkirlerin kendilerine taktığı ad, 'feylesof'.
    0 ...
  28. george wilhelm friedrich hegel

    130.
  29. '' Dünyanın nasıl olması gerektiğini öğretmek iddiası üzerine bir söz daha söyleyelim: felsefe bu konuda daima geç kalır. Dünyanın düşüncesi olarak, felsefe, ancak realite oluşum sürecini işleyip bitirmiş olduğu zaman ortaya çıkar. Kavramın öğrettiğini, tarih aynı zorunlulukla gösterir: ancak varlıkların olgunluk çağındadır ki, ideal, reel'in karşısında boygösterir ve aynı dünyayı cevheri içinde kavradıktan sonra, onu bir fikirler âlemi şeklinde yeniden inşa eder. Felsefenin soluk rengi solgun zemine vurduğu zaman, hayatın bir tezahürü ihtiyarlık günlerini tamamlıyor demektir. Felsefenin soluk rengiyle, o gençleştirilemez, sadece bilinebilir. Minerva'nın baykuşu, ancak gün batarken uçmaya başlar. ''

    Hukuk felsefesinin prensipleri, sf 31.
    4 ...
  30. ölümü merak etmek

    21.
  31. Nüvesinde sûkunu ve geçiştirmeyi barındıran donuk bir merak biçimi. En nihayetinde insan her düşünceyi taşıyabiliyor doruklarına dek de bir ölüm karşısında tutuluyor ağzı dili; Öyle Bir kavram ki ne müdrike ne de muhayyile ulaşabiliyor derinliğinin sınırlarına.
    1 ...
  32. korku ve titreme

    10.
  33. Kierkegaard'ın tüyler ürpertici derecede bir müessirliğe sahip yapıtının adıdır.

    "Kim güç verdi ibrahim'in koluna? Kim kaldırdı sağ elini ki gevşeyip yanına düşmedi? Bu sahneyi gören, felç olur. Kim ibrahim'in ruhuna güç verdi ki gözleri ne ishak'ı ne de koçu göremeyecek denli kararmadı? Bu sahneyi gören, kör olur."
    1 ...
  34. nicolai hartmann

    13.
  35. Spinoza ve Hegel'den sonra belki de en büyük ontolojik yapıyı kurma girişiminde bulunmuş; bununla da yetinmeyip geçmişteki kapalı, sistemci ve spekülatif metafiziklerin açıklarını, kusurlarını bir bir tahlil etmiş, Kant'ın metafizik üzerine ortaya attığı düşüncelerle büyük bir itinayla hesaplaşmış, ontolojinin sağladığı güç ve ufuk vasıtasıyla insanın değerler alanını tesis ederek etik'i relativizmin ellerinden kurtarmış ama gariptir ki tüm bunlara rağmen bir Heidegger kadar dikkatleri üzerine çekmeyi başaramamış, hak ettiği önemden yoksun bırakılmış -aksi tavırda durduklarından, kendisinin de bizzat öğrencisi olan takiyettin mengüşoğlu'nu ve kendisinin değerler öğretisini geliştiren ioanna kuçuradi'yi tenzih etmeli- Yeni-ontolojinin kurucusu, büyük alman filozof.

    ''...Eski dünya görüşlerinin hepsi dünyayı küçülttüler. Yeni ontolojinin ilk işi bu yapma engelleri ortadan kaldırmak, dünyanın büyüklüğüne yönelen bir görüşü kazanmaktır.''
    0 ...
  36. ismet özel

    888.
  37. Sana çok önceden, bir yaz sonu, bir parkta
    sıkılmış yumruğumu ısırarak
    buna benzer bir şeyler söylemiştim
    milât yok
    demiştim, milât yer almayacak hayatımızda
    1 ...
  38. phaidros

    6.
  39. Platon'un aşk, güzellik ve retorik konularını ele aldığı poetik diyalog.

    "Gerçek varlıkların görüntüsüne yakın bir zamanda tanıklık etmeyen ya da yozlaşan bir insan, yeryüzünde aynı adı taşıyan [güzelliği] gördüğünde hemen buradan yukarıya yükselemez ve ona baktığında saygı duymaz. Bunun yerine dört ayaklı hayvanlar gibi hazza teslim olur, cinsel ilişkiye girmeye ve üremeye çalışır." (251a)
    1 ...
  40. erkekler zevkine kadınlar ise paraya düşkündür

    3.
  41. bu ne biçim önermedir arkadaş? 'tartışılmaz gerçek' olarak sunulan boş genellemeye mi yanayım yoksa para ve şatafata düşkünlüğün de zevk kategorisine dahil edilebileceğini düşünemeyecek kadar lügat cahili olunuşuna mı...
    1 ...
  42. sibylla

    6.
  43. Yunan mitolojisinde Apollon'un kehanetlerini bildirmekle görevli rahibelere verilen genel isim.
    1 ...
  44. mühmel

    1.
  45. 'ihmâl' mastarından türemiş; terk edilmiş, boşlanmış, ihmal edilmiş manalarına gelen arapça sözcük.
    1 ...
  46. şehrin insanı

    5.
  47. ''kapitalisttir şehrin insanı, fakat bilmez kapital ne...''
    0 ...
  48. melankoli

    182.
  49. Melankoli ile depresyonu birbirinden ayırt edemeyen sığ beyinlileri gösteren başlık. Sizin melankoli zannettiğiniz sıradan insanın eften püften sebepler yüzünden duyumsadığı depresyonudur. Psikolojinin indirgemeci tümevarımsal metotlarla incelediği Ortalama insanın duygusudur. Melankolinin köklerini arıyorsanız dönüp insanı insan yapan asli unsurlara; sanata, müziğe, edebiyata bakın. Bir bakın ki görün bakalım prozac ile tedavi edilecek bir şeye benziyor mu...
    1 ...
  50. insan düşünen bir hayvan mıdır

    12.
  51. insan düşünmekten kesildiği ölçüde kendini kendi elleriyle hayvan kılan bir hayvandır.
    1 ...
  52. camiye allah ın evi demek

    1.
  53. ''allah'ın evi'' denildiği anda Antropomorfizmin kucağına düşülmüş olunur, zaman ve mekan atfetmek ise bunun yanında ancak tali ve önemsiz bir kusur kalır. bizde garip ama böyledir zaten; konu tanrının cismaniliği olduğunda her türlü benzeşime, yorumlamaya karşı çıkılır da mesele ''o''na bir şahsiyet atfetmeye gelince kafamızda ''mükemmel insan''a dair ne kadar sıfat varsa döker dururuz. hey gidi spinoza, görüyorsun neredeyse 400 yıl geçti ama hala aynı teraneler...
    0 ...
  54. phantasia

    1.
  55. Grek dilinde görünüme bağlı olan izlenim, zihinde oluşan resim anlamlarına gelen kavram. Aynı zamanda stoacı düşünürlerin de sık sık kullandığı bir mefhumdur. Buna göre insan ilk evrede duyularına dayanan izlenimlere maruz kalır ve ikinci aşamada bu tasvirleri kendince yorumlar. salt phantasia; yani görünümün merceğinde yapılan bir yorum zihinde oluşan tasvirin yanlış yorumuna yol açabileceği gibi kişiyi sağduyudan ve doğru eylemekten de alıkoyacaktır. Bu yüzden stoacılara göre insan zihnini görünümlerin aldatıcılığına kaptırmamalı, bunun yerine onları özüne, varlık sebeplerine ve mevcut bağıntılarına göre doğru bir muhakeme yoluyla değerlendirerek yanlış eylemde bulunmaktan sakınmalıdır.
    0 ...
  56. menerik

    1.
  57. alan watts

    5.
  58. kendisinin karşılaştırmalı dinler uzmanı oluşu geçmişten bu yana tarih sahnesinde yer almış birçok dinin deruni ama temel aksiyomlarını iyi analiz etmesinde rol oynamış ve deyim yerindeyse onları 'mitos' kılıflarından sıyırırarak modern ve güncel hallerini biraz da belagat ile başarılı biçimde aktarmasını sağlamış. söyledikleri 'felsefe' başlığı altında ne denli toplanılabilir orası tartışmalıdır fakat 'kişisel gelişim zırvalıklarından uzak; dolayısıyla dikkate değer olduğu da açıktır.

    tanım: seküler buda.
    1 ...
  59. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük