taşı toprağı altın cenevre'nin lüks saat üreticilerinden birisi. isviçreli saat firmalarının çoğunda olduğu gibi büyük bölümü richemont'a aittir. fiyatları 5-6 bin dolardan başlar, 250 bine kadar yolu vardır.
adını kurucusu pierre jaquet-droz'dan alan, 1738'den beri saat üreten, isviçre'nin en köklü saat markalarından birisi. fiyatları tahmin edildiği üzere adamın aklını alır.
2001-2002 sezonu süper lig* ilk hafta maçı olup ersun yanal'lı ankaragücü'nün antalya'da 8-1 gibi bir skorla kazanarak dimağları hayretlere düşürdüğü maç. zaten denizlispor'un da lig tarihinin en farklı galibiyetini 5-0'la yimpaş yozgatspor karşısında aldığı bir haftaydı bu, sıcak mı sıcak geçen 2001 yazının enteresan futbol akşamlarından kesitler...
ankaragücü'nün kara bombaları augustine ve kennedy ikilisine ilaveten hakan keleş, ismet, yılmaz özlem* gibi adamlarıyla sezona damga vuran anadolu takımı olacağını güney sahillerinden bağıra bağıra ilan eden bu mübarek maçta kennedy hat-trick yapmıştı, ismet'in de böyle doksana ampül gibi takmak suretiyle harika bir gol attığını hatırlıyorum. önceki sezon ankara'da oynanan son lig maçında erzurumspor'a attığı 3 serbest vuruş golüyle dadaşları resmen tekme tokat ligden kovan yılmaz, bu maçta da karavana atmayarak fezadan attığı bir şutla golü bulmuştur. sonuç olarak kennedy'nin hat-trick'i, hakan keleş ve bombacı yılmaz'ın ikişer golüyle ismet'in golüne trabzonspor'dan hatırladığımız tuhaf forvet selahattin kınalı tek golle karşılık verince 1-8 gibi bir skor çıkmıştı ortaya.
bu ankaragücü o sezon ne kadar ilginç bir takım olacağını sonraki haftada ligin taze takımı malatyaspor'u ankara'nın çimlerine 6-0'la gömerek göstermişti.* lig tarihinde sanırım ilk iki haftada 14-1 gibi hayvansal bir averaj yakalayan bir takım olmamıştır. nitekim o sezon çoğu maçı gol yağmuru şeklinde geçen ankaragücü bu hızını koruyamamış ve düşüşe geçmiştir, bu süreçte bir de marcel mbayo'nun kobrasıyla ilginç sevinç gösterileri yaptığı angara derbisinde gençlerbirliği'nden 5 tane yemişti. öyle ki ankaragücü'nün ligde oynadığı ilk 7 maçta fileler tam 41 kez sarsılmıştı. dört büyüklerin tamamını yenme başarısı gösterdiği sezonun sonunda da şampiyon galatasaray'ın ardından ligin en fazla gol atan ikinci takımı olarak ertesi sezon uefa kupası'na katılmaya hak kazanmıştı. antalyaspor da sezon sonu alt kümenin yolunu tutmuştu.
tarihinde 8 gollü pek çok enteresan maç bulunan ankaragücü'nün bir garip maçıdır bu da, şimdi 8 gol demişken şöyle bir hatırlamak gerekirse 1992-1993 sezonunda ankara'da 8-0'lık bir konyaspor maçı vardı mesela, aynı sezonun son haftasında ankara'da oynanan ama bu sefer deplasman takımının 8-0 kazandığı galatasaray maçının çıkardığı yangın bugün bile sönmedi, bir de pek bilinmeyen, ve aile içi şiddet kapsamında değerlendirebileceğimiz ve 8-0'lık yenilgiyle sonuçlanan bir bursaspor maçı var, sene 1995.* türk futbolunun 8 gol takıntısına (bkz: 8-0) benzer bir başka 8 gol takıntısı da başkent ekibinde net bir şekilde görülebilir.
celtic'le juventus bu sezon şampiyonlar ligi'nde birbirine rakip olunca, hatta yarım saat kadar sonra son 16 eşleşmesindeki ilk maçları başlayacakken bir an aklıma düşen maç. celtic park'ta oynanan uefa şampiyonlar ligi 2001-2002 sezonu e grubu son hafta maçıydı. celtic o sezon evinde atarlı bir görüntü çizmiş, velhasıl deplasmanlarda oynadığı maçlarının tamamını kaybetmişti. deplasmanlarda eline aldığı bu üç maça sırasıyla bakarsak:
-juventus'a nicola amoruso'nun son dakikada attığı penaltı golüyle yenilmişlerdi, henrik larsson'un da bu maçtaki derin çabası sonuçsuzdu.
-fc porto deplasmanında ki dragao'da yoktu o zaman, estadio das antas'ta 3-0'la dağıldılar ki bu maçta mario da silva'nın kaleciyi öldürmeye yönelik müthiş füzesi ve bu golün ardından hüngür hüngür ağlayan bir celtic taraftarının görüntüsü akıllardan çıkmamıştır.
-rosenborg deplasmanında aldıkları 2-0'lık yenilgi de esasen zamanında celtic park'ta itin götüne sokulmuş harald martin brattbakk'ın iki gol atıp eski takımından aldığı çok acı rövanşına tekabul eder. hey gidi koca norveçli...
sempatik martin o'neill yönetimindeki celtic'in bu maça çıkarken das antas'ta rosenborg'un portekizlileri marizlemesini bekleyecekti. martin o'neill futbolcuyken nottingham forest formasıyla iki kere o zamanki adıyla şampiyon kulüpler kupası şampiyonluğu yaşamıştı hali hazırda, bilirdi yukarısının nasıl bir yer olduğunu.
celtic park'a keltler klasik enlemesine yeşil-beyaz şeritli formasıyla çıkarken juventus kapkara deplasman formasıyla ve grup liderliğini garantilemiş olmanın nefis rahatlığıyla ayak bastı. celtic ise gruptan çıkmak için savaşacaktı, galibiyet yetmez bir de porto'nun tökezlemesi bekleniyordu glasgow semalarında. hatırlatayım, bu maçta juve kalesini gianluigi buffon yerine parlak çocuk fabian carini korumuştur. bu maçı bana esas hatırlatan ise efsaneler efsanesi alessandro del piero'nun, nam-ı diğer grande alex'in muhteşem serbest vuruş golüydü. perdeyi açan goldü bu. böyle sağ çaprazdan uzak sol köşeye fena astıydı. hala saygılarımla anarım alex ağabeyimi.
hemen ardından belçikalı valgaeren'in ve chelsea kariyeri hala büyük taşak konusu olan chris sutton'ın kafa golleri ilk yarıda celtic'i bir anda 2-1 öne geçirdi yenik durumdan. ikinci yarında grande alex geldi kenara, oyuna giren david trezeguet hemen ikinci yarının başında skoru 2-2 yapıp maçtaki tansiyonu epey yükseltmiştir ama sonrasında bir kornerde chris sutton'ı indiren mark iuliano penaltıya sebep olunca büyük fedai larsson torino'da uyguladığı tarifeyi celtic park'ta da uygulayarak skoru 3-2'ye getirmiş ve martin o'neill'i havalara fırlatmıştır. hatırlatalım torino'daki 3-2'lik maçta da larsson penaltıdan bir gol atmıştı, şimdi de skor aynıydı ve celtic lehineydi şimdi. diğer maçta ise porto rosenborg karşısında 1-0'lık üstünlüğünü sürdürdüğünden diken üstünde bir sevinçti bu. daha sonrasında maçın kahramanlarından sutton beyefendinin bir gol daha atmasıyla maçı bir anda 4-2'ye getiren celtic gözünü das antas'a çevirmişti haliyle. bu bölümde celtic müthiş oynamış, 5. hatta 6. golü bulabileceği pozisyonları bulmasına rağmen kazmalık baş göstermişti. akabinde arsız trezeguet'nin ayağından gelen golle yusuf yusuf olunsa da zeval gelmemiş, maçın skoru tayin edilmiş, 4-3'lük heyecan fırtınasının ardından rosenborg'un porto'ya gücü yetmeyince 3 iç saha galibiyeti, 3 deplasman mağlubiyeti ile 9 puanda kalan iskoçlar şampiyonlar ligi'ne veda ediyor, fc porto ikinci tur grup maçlarında yer almaya hak kazanıyordu. o değil ben fc porto'nun revigres reklamlı formalarına hastaydım, neyse.
o gece benim aklımda kalan tabi ki ilkin galatasaray'ın 2-0'lık psv galibiyeti ile beraber gruptan çıkmasıydı ama diğeri de kesinlikle martin o'neill'in celtic'i ile marcelo lippi'nin juve'si arasında gol yağmuru şeklinde geçen bu amansız kapışma ve celtic'in taraftarına umut tacirliği yaptırdığı bu galibiyet idi, güzel geceydi vesselam. celtic'le juventus arasında o sezon oynanan 2 maçta 12 gol atılmış, seyirci gole ve kahıra doymuştu. bu maçtan 2 gün sonra da galatasaray bursaspor'a deplasmanda 5-0 yenildi elhamdilüllah, golleri de ömer kılıç, murat sözkesen(2) ve okan yılmaz(2) atmıştı, bir masal daha böyle bitmişti...
1985 doğumlu abd'li güdük sprinter. amerikan futbolundan atletizme devşirmiştir kendini. çıkışları fazlasıyla iyidir, salon atletizminde 60 metreyi* danalar gibi koşsa da 100 metrede gerilerde kalır. bir de 2012 londra olimpiyatları esnasında esasen müthiş bir derece yapmasına rağmen(bir önceki dünya rekoruydu) jamaika'ya geçilmekten kurtulamayan abd 4x100 bayrak takımının ilk adamıydı. karizma çocuktur trell...
gol sonrasında spor programları mirkelam'ın "unutulmaz" şarkısı eşliğinde, ekranı ikiye bölerek hagi'nin attığı gollerle bu golü kıyaslamıştır ve biz galatasaray taraftarlarına duygu yüklü anlar yaşatmışlardır*. büyük kaptanın golü gerçekten de inanılmazdır.
rsc anderlecht'in 1983 doğumlu kalecisi. kariyerinde rakip fileleri sarsma başarısı göstermiş kalecilerdendir ama bir michelangelo rampulla değildir. geçen hafta şampiyonlar ligi magazin programında anderlecht'in geçen sene açılan yeni antrenman tesislerini basın mensuplarına gezdirmiş, havuzu, jakuziyi, alet salonun ney göstermiş, zaman zaman tesisleri kendilerinden habersiz genç takım oyuncularının da kullandığını velhasıl tesisin sağını solunu nasıl dağıttıklarını falan anlatarak sempati toplamıştı proto.
bu sezon uefa şampiyonlar ligi'nde anderlecht'in vanden stock'ta oynadığı iki şampiyonlar ligi'nde birbirinden jeneriklik iki golle çarpılmıştır kendisi, eliseu'nun füzesi ve mexes'in zillet rövaşatası olmak üzere. göze gelmiştir.
1972 doğumlu norveçli eski golcü. 1998'de galatasaray'ımızın rosenborg'a son 20 dakikada yediği gollerle 3-0 kaybettiği kepaze maçta gollerin tamamını atan zat-ı şahane. galatasaray'ımıza "tromso aslanı" lakabını taktıran o korkunç eşleşmenin yaşandığı sezonun* hemen ardından kendisini var eden kürkçü dükkanına geri döndü sigurd. bir sezon evvel geleydi de tromso galatasaray'ı elerken bir de o olsaydı heralde hayatımız boyunca kabuslarda rushfeldt'i ve o sinsi gülüşünü görecektik. rosenborg'la cimbom'a 3 gol, bir de çamur deryası sahada tromso formasıyla galatasaray'a atılan gol yakışırdı ona.
nihayetinde tippeligaen tarihinin en çok gol atan adamıdır 172 golle, faal futbolculuk kariyerinde oynadığı son sezonda 166 gollü efsane harald martin brattbakk'ı geride bırakarak adını tarihe yazdırmıştır.
şevki yılmaz'ın yıllar evvel konya belediyesinin kentteki genelevi kapatmaya çalışırken tbmm'ye takılmasının sonucunda türk parlamentosu hakkında yaptığı tanım.
ispanyolca'da "gümüş mü kurşun mu?" sorusu. gümüşten kasıt para, kurşundan kasıtsa mermi. eskiden pablo escobar'ın şimdi de meksika'da terör estiren los zetas'ın itlerinin yakaladığı kurbanlarına sorduğu sorudur bu. nedir yani? "ya bizim için çalışıp para kazanırsın, ya da imamın kayığına binersin". evet budur.
12 temmuz 1992 tarihinde cumhuriyet gazetesi'nde yayınlanan, memlekete bir hayrı dokunmasa da kesinlikle yaran siyasetçiler sınıfından ıspartalı sülo'nun en bir yardığı haber başlığı. işte o efsane haber: https://galeri.uludagsozluk.com/r/415057/+
kendisinin 1998 senesinde hürriyet'te çıkan bir başka haber fotoğrafını da hatırlıyorum ki baba eliyle "ne soktum ha" işareti yaparken çıkmıştı koca resimde. böyle de şahsına münasır bir siyasetçiydi kendisi.
temmuz 1995'te anayasada değişiklik yapılarak seçme yaşının 18'e düşürülmesinin ardından nüfus tespiti adı altında seçmen kütüklerinin güncellenmesi için yapılan olağan dışı, herkesin eve tıkılması* şeklinde vuku bulan nüfus sayımlarının sondan ikincisi, cine5'in gün boyu şifresiz yayınlandığı, televizyonlarda eğlence programlarının bile "sayım özel" kalıbına büründüğü bir tuhaf nüfus sayımıydı.
not: türkiye nüfusu 62.865.574 çıkmıştır bu sayımdan sonra.
bildiğin eliseu. malaga'nın 1983 doğumlu portekizli sol açığı. dün gece anderlecht'e attığı birbirinden muhteşem iki golden özellikle ilkinde gelişine yolladığı korkunç füzeyle resmen rsca kalecisi proto'yu öldürmeye teşebbüsten hakkında soruşturma açılmalıydı portekizlinin. ciddi ciddi son yıllarda izlediğim en sert şutlardan birisiydi yeşil sahalarda, takip edemedik resmen topu. adamsın eliseu...
galatasaray'ın şampiyonlar ligi'ndeki ilk iki sezonunda** oynadığı maçlarda forma sponsoruydu. türkiye'deki maçlarda da show tv olurdu formalardaki reklam. zaten ikisi de o zamanlar erol aksoy denen cin kişiliğindi zaten. bunun gibi bir örnek de juventus formasının bir dönem italya'daki maçlarda liberta digitale, avrupa'daki maçlarda ise tele+ ile süslenmesidir. tabi formalar vesilesiyle birisini tanıtan alessandro del piero iken diğerini tanıtan saffet sancaklı'ydı, o ayrı dava.
1991 senesinde mustafa taşar'ın kendini çöl ayısı lakaplı norman schwarzkopf'a benzetmesi sonucunda ortaya çıkan lakaptı. tabi bunun ardından otellerin fuhuş yuvası olmasından muzdarip sıkıntılı günler geçiren şevki yılmaz abimiz o dönem icra ettiği pek çok konuşmada patlattığı bombalardan sadece birisi olarak "ne otel ayısı, tam pezevenk ayı, pezevenk ayı! namussuz, şerefsiz adam. benim bacımı coniye satacağına karını coniye sat da alnından öpeyim!" vecizesiyle favori küfürüne mustafa taşar'ı başgöz etmiş, sonra mustafa taşar da buna dava açmıştı.
olimpiyatlar tarihinde 100 metreyi 10 saniyenin altında koşan ilk babayiğitti. 1968 mexico city'de 100 metrede altın madalyaya uzanırken elde ettiği 9.95 saniyelik dünya rekoru 15 sene kırılamadı. iyi koşardı muhterem.
2012 londra olimpiyatları'nda yüzmede 800 metre kadınlar serbestte olimpiyat şampiyonu olan 1997 doğumlu abd'li yüzücü sübyan. hem de epey uzun bir süre dünya rekorundan önde giderek, en sonda da kılpayı geride kalarak taktı boynuna altını. yalnız 1997 ne lan? bir de böyle litvanyalı yüzücü bir kız vardı '97 doğumlu olimpiyat şampiyonu. bunlar ne ara top havuzundan çıkıp da olimpiyat şampiyonu falan olmaya başladılar, vay mnsky...
obolon kyiv forması giyen 1989 doğumlu kaleci. 21 nisan 2012 tarihinde deplasmanda dnipro ile oynanan maçta hayatımda gördüğüm en korkunç futbolcu sakatlanmalarından birisine maruz kalarak, az önce izlediğim görüntülerinde şahsıma okkalı bir hasiktir çektirmiştir gece gece. hatta david busst'un bacağının 90 derece açıyla kırıldığı o görüntü kadar ciğerimi kemirdi. zaten istemeden de olsa müdahaleyi yapan rakip oyuncu yaptığının sonucunu görünce psikolojik çöküntü yaşıyor resmen.
dayanamayanlar kesinlikle bakmasın: (rakip oyuncunun kramponu adamın alnını yarmış resmen)
volkan demirel'in bacağını görmüşken onun 100 kat beterinin hem de adamın kafasında oluşması çok çok üzücü ulan, üzdün beni çocuk.
şimdi efendim bu bir alman çıplağı değildir sonuçta. alman çıplağı dediğimiz genelde eski antika 7.65 mm'lik mauser 1914-14-34 serilerine, kimi vatandaşlarımızın da walther p38'lere hatta kimi zaman luger p08'lere taktığı bir isimdir.
çankaya çıplağı ayrıdır, 1998'de çankaya önünde don atlet soyunan kızımız gonca uyanık'a o dönem medyanın taktığı lakaptır aynı turbo baran gibi. köşk çıplağı da denir.
