u amına kodumunun interneti var ya, hep onun bok yemesi bunlar. başbakanı destekliyorum, komple modemin fişini çekelim avradını sikiym. ya da çekmeyelim ama yani bilgisayarın esiri de olmayalım. bilgisayar bizim esirimiz olsun.
aga şimdi bu internette çok garip bir helezon var. helezon derken sinüzoidal helezon. adeta iç içe bir algısal kargaşa. devinimsel anlatımların agnostik düzlemlerde bir bilinçsizliğe akması. entropi içinde bir dinginlik. anlatabiliyor muyum? anlatamıyorum di mi, çünkü yazdığımı ben de anlamıyorum. gel gör ki anlayan da anlıyor. çok ilginç. maksat kelime dağarcığımı göstermek. bütün kültürümü döktüğüme göre asıl söylemek istediğimi söyleyeyim; bu internet denen yemen bozması ahir zaman fitnesinden manita kovalarsan düşmez, kovalamazsan düşer aga. çünkü karşı cinsle, ya da karşı cins de demeyeyim de hedef cinsle diyeyim, konuştuğunu bilmek geriyor insanı. piç erkek, efendi erkek geyiği de buradan kaynaklı bence. kadınlarla rahat konuşan adam piçtir. mutemed ali rıza "bayan var lan de-meme-liyim" filan derken piç diye tabir ettiğimiz at siki mert, am göt yardırmakta beis görmez. kolçıstır düklüğünden meşhur prenses cenifır da "ay mert olduğu gibi, neyse o" filan der. ondan sonrası malum; ali rıza'yı rakı masalarından toplarsın. sana kız mı yok ali rıza dersin filan, senin sikin sağolsun ali rıza dersin, ne bileyim kız olsam ilk sana veririm ali rıza dersin, o an göz göze gelirsiniz filan oralar aradaki samimiyete bağlı sevgili okur. gerçi bu kafayla giderse ali rıza'ya kız yok da oralar detay. neyse.
fi tarihinde bi tane entari yazmışım, yazdığına çok geri dönüş alan da bi insan değilimdir ama nasıl olduysa bi geri dönüş gelmiş, eleman benle aynı şeyleri yaşadığını, benim daşşağımı gezdirenin yemesi gerektiğini -tabii bunu direkt söylememiş de ima ederek, hissettirerek şeyapmış. ama ben mesajı aldım tabii- filan yazmış. ben de adamsın filan yazmışım cevaben. o da bi şeyler demiş filan derken bakmışım eleman kafa, "aga" demişim, "o zaman yolun buralara düşerse bi kahvemi iç" ki akıllara zarar anonim kalmalıyım paranoyam yüzünden o dediğimde dahi ciddi değilmişimdir. şimdi burda bi duralım sevgili okur. zaten senin de muhtemelen anlamış olabileceğin gibi o kahvemi iç mesajı çok net montaj. hangi şerefsiz yaptıysa kınıyorum.
hadi diyelim ki deliller karartıldı da böyle bi şey yaptığım gibi bir algı oluştu ki zamanlaması manidar, onun da izahatı mevcut kardeşinde. mantıklı düşününce sıtreyt diye tabir ettiğimiz sakallı bıyıklı bir bebe başka bir erkeğe gel kahvemi iç demez. olmaz öyle şey. mesela bana öyle deseler ben ağda da yaptırayım mı filan derim, o da çok çirkin. ondan dolayı. biramı iç demek, adam imamsa, yeşilay'cıysa işte çayımı iç demek filan lazım. hatta bana sorsan hiç birlikte bi şey içmeyin amına koyim. illa bi şeyler içiyosanız hesap numrası iste, hesaba havale gönder. uzaktan iç elemanla filan. benim aklımı beynimi siksinler ya, nereye varmak istemişsem artık. neyse, geçen gün mesaj aldım, "artık kahvemi içmek istiyorum * " diye. aga, sımayl çok tehlikeli. belki bilirsin zaten, sımayl görünce ben şahsen çok geriliyorum. dedim herif herhalde niyeti bozdu, sıvazlaya sıvazlaya geliyo :( korkuyla yazdıklarını inceledim. aa. bildiğin kadınmış mesajı atan. kadın olduğunu bilerek gel desem siksen gelmez. yani siksen derken o manada siksen değil. siksen sene gelmez manasında. arapça siksten kelimesinde geliyor, 16 sene. o şekil. kazara sarkamak da o. bir mörfi aşk masalı, bir paradoks. bilerek yapsan olmaz, bilmeden yazarsın don juan önünde dize gelir, el ister. -gördüğün üzere kültür parçalamaya devam ediyorum sevgili okur-
benim medeni halim pek el vermez böyle gülücüklü kızla kahve içmeye diye düşünerek yan yattı çamura battı filan yaptım. iyice ısrar edince dedim ya ben evliyim. salak mısın defol dedi. yani nereye bağlamaya çalışıyorum? niye öyle diyosunuz oğlum lan. ben gençken yok benim çıktığım var selçuk, yok benim hoşlantım var selçuk, biz evliyiz deyince salak mısın defol. insanın gücüne gidiyo. hem bilgisayarın başından mı kalkayım, nereye defolayım ben anlamıyorum ki.
düzeltme: bilgisayar sizin esiriniz olsun diye kamboçya başbakanı deyince alkış kıyamet, selçuk deyince sen ne konuşuyosun değişik :(
ekleme: al işte. adam diyo ki "ne güzel aynı şeyleri düşünüyoruz, kahve? * )" diyo, bi sürü sımayl filan da koymuş filan. yüzüme yüzüme vuruyo adam ayıbımı, ne kadar şey.. olum ayıbı örtmekte gece gibi olsanıza ya, hayret bi şey :(
ekleme-2: öğrendiğim kadarıyla tam bir ırz düşmanıymışım lan. ne çukulota sözleri, ne bira sözleri... kadın erkek cümle sözlükçünün duygularıylan oynamışım.
itiraz: haklı bir itiraz aldım. deniliyor ki sarkmak yerine asılmak desen daha iyiydi, camdan sarkmak vesair gibi bir anlam çıkabilir. olabilir galiba ama tam şeyapamadım.
itiraza nazire: yok lan yok. asılmak yazmadığım iyi olmuş. kazara asılmak gibi bi şeyin izahatı; "geçen elim kaydı. kasığıma çarptı, derken böyle ifil if.." olur gibi geldi. tövbe tövbe.
bir kaç yerde daha anlatmaya çalışmıştım derdimi ama tutamayacağım kendimi galiba. bahsedeceğim şu meselede acayip kafa sikiyorum.
dünya sömürü düzeninde çalışmakta, kapitalizm, hepimizce malum. dünyadaki insanların çok çok büyük kısmı proleter. aldığımız maaşın 30 $ ya da 300k $ olması bu gerçeği değiştirmiyor. para karşılığı hayatlarını satan insanlarız hepimiz. eğitim durumumuz da fark etmiyor. ilkokuldan mezun olun, harvard'dan mezun olun; sorun değil. bordrolu çalışansınız. bu bir kere cepte. sonra gelelim fakirlik ve din meselesine. insanların, özellikle fakir ve sözüm ona gelişmekte olan ülkelerdeki çalışma şartları çok ağır. buralarda insanların hayatları iş. sosyal yaşam mesaide yaşanmaya çalışılıyor. zira sizden beklenen tek şey sadece çalışmanız. eğitim seviyesi azaldıkça kazancınız azalrıken, üzerinizdeki fiziksel iş -ki çok ağır şartlarda kölelik bu- artıyor. özellikle bu az kazanan ve ağır işlerde çalışan insanların bir gün herşeyin güzel olacağına inanmaya ihtiyacı var. var ki toplumsal patlama yaşanmasın. insanların sığındığı bu liman çoğunlukla din oluyor. çünkü en kolayı o. çok ekstrem yerlerde doğmadıysanız doğduğunuzdan beri orada din. din sana tevazu ve sabır gösterirsen öldüğünde herkesin eşit olduğu bir yer vaadediyor. çektiğin sıkıntıların sonsuz karşılığı olduğunu söylüyor. buna sarılarak katlanıyoruz yaşamaya. aslında inanmanın asıl motivasyonu sonsuz azap ve acı. medeniyetimizi buralara kadar getiren en temel içgüdü yani; göt korkusu.
bizim özellikle ateist ve agnostik kesimde öyle bir inanış var ki sanırsın bu durum sadece müslüman ülkelerde böyle. yok arkadaş, bunun budisti de hristiyanı da böyle. en başta şunun ayırdında olmak lazım; cehalet dinden bağımsız bir şey. mesela amerikalı koyu katolik bir adamla evrim ve yaratılışla alakalı 3 5 fikirleşme imkanım olmuştu fi tarihinde. evrime bizim toplumun nasıl baktığını biliyorum, hristiyan toplumu merak ediyorum. adam bana dedi ki evrim diye bir şey yoktur, tanrı dünyayı bugün olduğu gibi yarattı. e dedim nesli tükenen hayvanlar, dinazorlar, bulunan onlarca fosil nedir peki. adam dedi ki o fosilleri oralara inancını sınamak için tanrı koydu. şimdi bu adam müslümanmış, budistmiş, hinduymuş mühim değil ki. laf anlatamazsın bu adama. bu adamın ırkı da yok. bu adamda sıkı sıkıya belirli bir disiplinle yaşadığı zaman sonsuz bir mutlulukla mükafatlandırlacağına-cennet, nirvana, karma ne dersen artık-, onun indandığından farklı şeylere inanan herkesin sonsuz azapla cezalandırılacağına inanıyor. biz de öyleyiz. birgün eşit olacağımız bir dünya hayal edip o vakte kadar sabrediyoruz.
ha gerçi herhangi bir dine bağlı olmayanlar, materyalistler, ateistler ve aklıma gelemeyen daha nice grupta da durum farklı değil. onlar dine değil başka bir ahlak sistemi ve düzene inanıyorlar. din olmasa her şeyin daha kolay olacağına, herkesin eşit ve memnun olacağı bir demokrasi ile, kişisel hak ve özgürlüklerin yerleşeceğine. bence bu da onların sığındığı liman. bu insanlar genelde daha iyi kazanıp, daha iyi şartlarda yaşıyor da olsalar bunlar da köle. hepimiz köleyiz. yüzyıllardır dünyanın efendilerine öyle veya böyle hizmet ediyoruz. elimize bir fırsat geçtiğinde, güç ve paraya sahip olduğumuzdaysa insan egosunu yenemiyoruz. fakir adamın sosyalistliği zengin olana kadardır diye bir laf var mesela, çok sever ve doğru olduğunu düşünürüm. dünyada insan olduğu müddetçe sınıf ayrımı, kölelik asla kaybolmayacak. adı değişecek belki ama kaybolmayacak. bu ayrım olduğu müddetçe de bu köle düzenine katlanabilmemiz için yine köle düzeninin yarattığı şeylere inanıp, onlar için mücadele edeceğiz. düşününce ne kadar saçma aslında. eşitlik, düşünce özgürlüğü, seyahat özgürlüğü, inanç özgürlüğü uğruna mücadele edilmesi gereken bir şey değil ki mücadele edesin. bunlar ve daha niceleri senin doğumunla gelen hakkın zaten.
pareto prensibi diye bi şey var. 80/20 kuralı da deniyor. dünyadaki bu anlamsız kör düvüşü ve paradoksun en güzel açıklaması bu. dünyadaki gücün %80'i insanların %20'sinde. o güce sahip %20'de içinde %80, %20 diye ayrılıyor. bu böyle matruşka gibi iç içe iç içe geçiyor. o %80'lik kısımdayken bir şekilde adaleti sağlayabileceğimizi sandığımız şeylere inanıyoruz -din, demokrasi adını siz koyun- fakat olur da güce sahip olursak, alt kümemizdeki düzeni korumaya ve üst zümreyi inandığımız şekilde düzenlemeye inanıyoruz. üstelik kölelerin bir kısmı diğerlerini aptal olmakla, aptal olduğu iddia edilen kısım diğerlerini maneviyatsız ve inançsız olmakla suçluyor. kimse sınır ne, milliyet ne, biz neden köle gibi çalışıyoruz demiyor da o aptal bu salak diyor.
ben azıcık işime döneyim lan. kovulmayalım, dünya kadar taksidim var. yanisi benim de bi sikim olacağım yok.
ders-1. evet sevgili çekirge. manitacılık 101'e hoşgeldin. baktım hala sözlükten kız kaldırıcam filan geyikleri devam ediyor, gözlemlerimle edindiğim hususlara ışık tutayım istedim. şimdi sevgili okur mevzuya bir problem çözer gibi yaklaşmak lazım. problem çözerken ne yaparsın güzel kardeşim? verilenleri yazarsın, istenenleri yazarsın. gerçek çözümler %0000,1 fark yaratacağından, amele hesabından kurtarmak için önce bazı kabuller yaparsın. o yüzden bazı kabuller;
-erkeğin güzeli olmaz.
bu kabul önemli birader. gidip kendine gen havuzu zengin pezevenkleri örnek alma. ondan sonra geliyorsun ağlıyorsun abi adam çok yakışıklı diye. bekliyorsun ki bir yok oğlum sen de fena değilsin olsun, sen aslında kendine baksan çok giderli çocuksun diyeyim ama maalesef kardeş, yok. koca koca adamlar "abi sence ben yakışıklı mıyım" diye soruyor, çok üzülüyorum lan. o yüzden, erkeğin çirkini olmaz. o viking pezevenk de erkek. 2 biraya bakar hayvana bağlaması. kızlar bi de mesela italyanlara değineyim. tamam muhakkak eli yüzü düzgünleri vardır da benim tanıdığım italyanlar hiç öyle sizin anlattığınız gibi adamlar değiller. olum benim luigi diye bir arkadaşım var, adamı alayım mahallenin kasabına oturtayım, bir allah'ın kulu da bu oğlan italyan derse tekmil kainat taalukatımı siksin. halis muhlis anadolu çocuğu adam.
-abazan olmayan erkek yoktur.
şimdi güzel kardeşim, bu daha ziyade kızlarımız için bir öneri. bizim kızlar sanıyor ki avrupalı erkek hiç karı kız muhabbeti yapmıyor, sarkmıyor yolda. kızlar bakın sonra, biz yattığımız kızları anlatırız. anlatırız ama birlikte olduğumuz kadını sokmayız muhabbete. bu pezevenklerde öyle bir ayrım yok lan. herif geliyor diyor ki aga karıma bi kaydım, aklı çıktı aklı diyor. sonra arkadaşına diyor ki senin hatun da kütür kütür diyor. bak sen. neyse, yanisi çıkarmadan beş bir evrensel gerçek. bunu bi değerlendirelim.
-bazı adamlar çok şanslı.
sevgili okur bir başka önemli kabul iç huzur, homeostosis midir ne sikimdir onun için; bazı adamlar çok şanslı. gözlerimle gördğüm 2 manitacılık hikayesi var. bak mesela biri; bir gece bi yerde oturuyorum, 2 sandalye yanımda akça pakça güzel bi kız var. tüm bar kıza yürüyor, kız hiçbirine pas vermiyor. ben tabii başı bağlı adam olarak gözlemciyim. yoksa ben yürüsem var ya, ohoo. sonra sıradan, alelade bi eleman geldi kızın yanına dedi ki benim için 1 saatini ayırır mısın, kız neden dedi. eleman sevişmek için dedi. çıktılar. ben de dedim bana rakı verin allah'sızlar, artık yaşamak haram bana.
sonra bak en ağırıma gideni; 40 yaşlarında bi abim var, eleman internet çapkını. baktım yumulmuş bi yere manita kovalıyor. çöktüm yanına, "hadi la hadi, acayip manita kaldırıyorum diyordun. kaldır da görelim manita. işin gücün ayak yapmak yææ" dedim. daha cümlem bitmeden bir kadınla konuşmaya başladı. bir 10 dakika kadar havadan sudan konuştular. bunda ne var lan, meseleyi nasıl manitacılığa getireceksin onu görelim dedim. bizimki kadına buluşalım dedi. kadın olur dedi. 5 dakika sonra kadın seks yapabilir miyiz diye sordu, 10 dakika sonra kadının bir arkadaşını da alarak threesome yapmaya karar verdiler. inanamadım, montaj bu dedim. abi bunlar kesin adamdır, gitme dedim. abi başına bi şey gelir, utanır söyleyemezsin de dedim. abi ben her zaman yanındayım, her haline saygı duyuyorum dedim. eski manitan di mi, kumpas kurdun di mi dedim. kadın kesin çirkindir:( dedim. makul bir izahat yapamadım, tinere alkole verdim kendimi. bazı adamlar böyle aga, bunun tiple, parayla pulla ilgisi yok. şeytan tüyü diyorlar. varsa var, yoksa yok. kurcalamayacaksın.
bunları kabul ettiğimize göre sevgili çekirge, meselenin istenenler kısmın geçmek lazım. nedir istenen sevgili çekirge? manita yapacaksın. peki ne yapacaksın, nasıl yapacaksın? ona küçük süprizler yapacaksın. ne bileyim lan ne yapacaksın, nasıl yapacaksın. hayret bi şey. yukarıdaki kabullere eyvallah diyorsan zaten dünya sana güzel, ben sana daha ne anlatayım? zaten anlatacak bi şeyim de yok amına koyim. advanced manitacılık 201'e kadar esen kal. arivederçi.
arkadaş yıllardır çözemediğim bir mefhum bu baharlık mont. sanırım ömrü billah da çözemeyeceğim.
benim hatunla 8 seneye yaklaştık ayıptır söylemesi. kendinden zeki bir yaşam formuyla, yani kadınla birlikte olmaya adapte olmak biraz zor gerçekten. insan garipsiyor tabii gecenin bir vakti çamaşır sermeliyim diye uyanan bir canlıyı ama alışıyorsun. bi de benim hatun hakikaten monica elizabeth geller kadar temizlik manyağıdır. mesela yemek yerken epey dağılıyorum ben, döke saça yiyorum. kız titriyor amına koyim ben kırıntı döktükçe. gülerek bi şey anlatıyorum, hop pizzadan bi parça düştü ya mesela, bizimkinin bütün konsantrasyon kayboluyor. kafasında muhtemelen "iz yapabilir, execute! execute!" filan diyor, tam kestiremiyorum. sonra yine malumun aga kadınlar mimik yorumlama konusunda çok yaratıcı olurlar. çok ceremesini çektim kayan, devrilen, seğiren gözümün. hatta bu ben öyle hissediyorum saldırılarını bile başarılı şekilde atlattım. ya bi de yeri gelmişken kızlar, olum nedir lan bu ben öyle hissediyorum? nasıl bir his, nasıl bir altıncı hisse yenemiyorsun amına koyim. bi de kombineleri olur bunların mimiklerle, alt etmek mümkün değil;
-selçuk sen gelmek istemiyorsun değil mi?
+yok hatun, istiyorum gelmek.
-yok yok, istemiyorsun sen. hareketlerinden anladım.
+gelmek istiyorum dedim ya güzelim.
-hayır, benim altıncı hissim çok kuvvetli. gelmek istemiyorsun.
+allah belamı versin ki gelmek istiyorum lan, tekmil kainat götümü siksin ki gelmek istiyorum.
tabii kız beni kendisi kadar zeki sanıyor. ima ederek, ufak reveranslarla laf koyarım sanıyor da değilim. ben sabah ne yediğimi hatırlamıyorum ki ince laf koyucam. düşe kalka bu zamana kadar geldim. bana garip gelen çok şeye alıştım. temizlik sevdasını, sürekli tekrar eden "giymeye hiç bi şeyim yok" serzenişini filan komple kabul ettim. lan bunla alışverişe bile gidiyorum paşa paşa, düşün yani. fakat gel gör ki bu baharlık montu anlayamadım lan. allah belamı versin anlayamadım.
aga benim hatun düzenli olarak her mart ayında "off, baharlık mont almam lazım" diyor. her sene ama. lan baharlık mont dediğin ince yağmurluk filan oluyor diye biliyorum. ben üniversitedeyken almıştım bir tane kullanıyorum hala ama bizimki bir türlü bulamadı kaç senedir. birkaç kez aldı bi şeyler ama sonradan öğrendik ki aradığı baharlık mont değilmiş aldıkları. geçen gün bir arkadaşıma sordum, olum dedim nedir bu baharlık mont, bu da bilmiyor. aga dedi benim hatun kaç senedir arıyor ama bulamıyor dedi. bulursan bana da haber ver lan, bizimki de alsın dedi. hayır bulamamasına da bi şey demiyorum da bulamamanın acısını gömlekle, bolero mudur ne sikimdir onlarla kapıyor.
+hatun bu ne?
-gömlek aldım aşkım.
+ee mont almayacak mıydın baharlık?
-bulamadım, ben de bunu aldım.
+ama senin bir milyon tane filan gömleğin var.
-olsun. bu füme. hem kolları fırfırlı.
füme nedir amına koyim lan, fırfır nedir? anlamıyorum ya süsten renkten, böyle etkisiz hale getiriliyorum.
beyler, bu siktiğiminin baharlık montu nerde satılıyor bilen, duyan varsa insaniyet namına yerini söylesin. ocağıma incir ağacı dikilecek amına koyim. mont değil kumar sanırsın. kızlar, siz de yoksa yok deyin bu lanet. felsefe taşı mıdır, ab-ı hayat mıdır, baharlık mont mudur belli değil. yemen gibi, peşine giden geri gelmiyor. kaç senedir kaç kız heder oldu gitti yolunda. hem yarın öbür gün evleneceksiniz, 2 tane çanak, 3 tane tencere alın baharlık mont sevdasına harcadığınız parayla. yarın evlenirsiniz, gelin de hiçbir şey getirmemiş derler. lütfen. lütfen diyorum bakın.
mevzuyla ilgili en şahane izahatı zaten efsane bir yazar yapmış olsa da sevgili okur, ben de dilim döndüğünce kendi derdimi anlatayım. çok boktan bir pskiloji bu evlenmek üzere olan adam psikolojisi. yarrak gibi psikoloji. psikolojim çok bozuk. gelgitlerim var. dün arnold filmi izlerken, arnold manitasıyla kavuşunca gözlerim doldu. hehe. yok lan yok. o kadar da değil. bi sikim olmuyor. ama tabii bendene -bak, sizi bizi bi bırakalım tribidir ha bu da- tuhaf gelen mevzusu yok değil.
sevgili okur, gördüm ve anladım ki evlenmek üzere olan adamın psikolojisi şaşırmak üzere inşaa olmuş. bilmediğim bu kadar mesele olmasına çok şaşırıyorum. gelinlik bakmaya gittiğimizde bir 20 dakika kadar konuşulanın türkçe olup olmadığından emin olamadım mesela. döpiyes, çağla şikel kolu, drape, dantel, boncuk, swarowski, aynısı pronovias'ta 23762852847582746 japon yeni filan bi sikler konşuluyor ama bön bön baktım. sonra bir sürü anlamsız ev eşyası varmış, onu öğrendim, ona şaşırdım. oğlum evinde kuru bakliyatın durduğu kavanoz varmış. zigon bir evin direğiymiş. amına koyim bunca senedir sığır gibi yaşıyormuşum da haberim yokmuş.
sonra tiksinmek de ciddi kısmı evlenecek adam psikoljisinin. mobilyacılardan bildiğin tiksindim lan. aga mobilyacı dediğin kulağının arkasında kalem, belinde metre, ağzında gece gündüz, yaz kış yarım sigara olan adamdır. format ne kadar değişmiş anlatamam. herkes iç mimar, stilist, designer, herkes nezih projelere çalışıyorlar. bir de kanun filan var herhalde, fularsız mobilyacıyı sikiyorlar. adam da beğenmiyo pezevenkler. bak bi yere girdik mesela;
-şu koltuk takımı ne kadar?
+o biraz pahalıdır.
-neden?
+dizaynı bize ait. hiçbir yerde bulamazsınız.
sanırsın mobilyacı değil de koltuğun mucidi pezevenk. ha koltuk harbiden pahalıymış, o parayı vereni siksinler de efendi gibi söylesin başta. sonra başka bi yer;
-koltuk takımı bakıyorum.
+tamam, yalnız biz proje bazlı çalışıyoruz.
-ne civarda olur maliyet?
+projeye bağlı. siparişi verince ortaya çıkar maliyet.
-neyi sipariş edicem ben görmeden, bilmeden?
+referanslı çalışıyoruz biz. hedefimiz gezen müşteri değil.
e amın evladı, demezler mi sana o zaman neden dükkanı buraya açtın diye. sonra derdini de anlatamıyosun. adama şu beyaz masa ne kadar diyorum, herif diyo ki o beyaz değil ekru. ekru diye renk var. amcık, sen de milano'da değil, fetih mahallesi'ndesin, ben sana bi şey diyo muyum?
birçok şeyden tiksindim de, davetiyeden ayrı bir tiksindim. bambaşka tiksindim. hatun dedi ki bi sike derman olduğun yok, bari davetiyeyi yaz. oturdum davetiye yazdım birkaç tane. ilk önerim 4 sayfaydı, kimse okumaz diye vazgeçtim. ikinci yazdığım aşağı yukarı şöyle bi şeydi;
"değerli konuğumuz;
bu özel günümüzde, ee, ya rica ederim şu sizi bizi bırakalım. sonuçta sen kolçıstır dükü değilsin, ben mençıstır prensi. evleniyorum ama oynayamıyorum. yardımın lazım. detaylar aşağıda.
*bu davetiye kendini 10 saniye içinde imha edecektir. adresi aldın aldın, yoksa beşinci günün şafağında doğuya bak, sevaptır. (burası şaka)"
hatuna götürdüm, beğenmedi. neymiş efendim, ben neden hep itlik serserilik peşindeymişim. eyvallah. üçüncü davetiyeye denememe sadece "arif olan anlar" yazdım. onu da beğenmedi. beğenmiyor ama gazlamayı da ihmal etmiyor ha, sen yaparsın diye. yapmak ne demek, anasını bile sikerim çok afedersin diyemiyosun tabii. çünkü sonuçta karşımdaki de nişanlım. benim nişanlıma deseler çok net sikerim. dedim nasıl bir şey yazayım istiyorsun, bir site gönderdi örnek teşkil etsin diye. şimdi burada siteyi yazıp kimseyi rencide etmek istemiyorum ama türkiye'de çok acayip kafalar var. sen koru ya rabbi.
iyi kötü davetiyeyi yazdım. yazdım yazmasına ama bitmiyor derdi ecdadını siktiğimin selülöz yumağının. dağıtması var. neymiş, nezaketen gidip bizatihi vermek lazımmış hısıma akrabaya. kimse inanamıyor lan evlendiğime. herkes anormal şaşırıyor;
-nedime teyze buyrun düğün davetiyem.
+a a! yavrum sen mi evleniyorsun?
-evet.
+ay çok şükür.
-ahmet amca merhaba.
+merhaba yiğenim buyur.
-ahmet amca davetiye getirdim sana.
+anam, sen evleniyor musun?
-yok, sünnet oluyorum. babam kıyamamış çocukken. şimdi hep sorun oluyo.
yarrak gibi adam oldum kısacası ama şuna da değineyim; kadınla erkeğin para harcama eğilimleri çok farklı aga. kadın içine sinen hemen her şeyi bir şekilde alıyorken, erkek ihtiyacı olmayan şeyleri nadiren alıyor. o yüzden allah benim hatuna sabır versin. 3 ay önce dünyayı ele geçirmeyi planlarken bugün beyaz eşya seçiyor olmamı mı kendime yediremiyorumdur, nedir bilmiyorum, oğlum her şeye itiraz ediyorum lan o lazım değil diye. olur olmaz her şeye ama. temelde de para harcama korkusu. ben bu kadar pinti bi insan değildim, kendimi tanıyamıyorum. üstelik ekonomik kaos iyice psikopat etti beni. 3 kuruş dolarım var, bozduramıyorum sevgili okur yükselir diye. hergün çarşaf çarşaf ekonomi haberi okuyorum. saat kurup hong kong, new york borsalarını takip ediiyorum. oğlum kurtarın lan, dolar inecek çıkacak stresinden uyku uyuyamıyorum. halbuki sadece koltuk almak istiyordum :( al, bak bi de boş banınız;
bu arada sünnet oldum, yanlış olmasın. hayattaki en büyük başarım hakkında ileri geri konuşturtmam. sonuçta prensip meselesi.
3-5 gün sonra düğün var, daha izin almadım. balayı da ayarlamadım. gerçi balayı dediğin gavur icadı ama söyleyince ben kötü oluyorum. hem bu mevsimde termal otele mi gideyim ne yapayım amına koyim? hayret bi şey.
ekleme: oğlum şimdi biri gelir, türk kızını aşağılamış filan der. tüm dünya türk kızının daşşağını yesin. diyeyim de.
ekleme-2: yani daşşağını yesin derken, o manada değil.
teşekkür: bu entariyi beni yılmadan usanmadan tivitırda takip eden 95 cesur yüreğe armağan ediyorum. anam babam benden bu kadar ümit beslemedi lan :(
güncelleme: 2 kadeh şarap verip "balayı paketi" adıyla aleni adam siken turizm sektörünü de kınıyorum. mahzen alıyorum lan ben o paraya. şarap madeni hem de, günah madeni. kırbaçla geziyosun böyle. tövbe tövbe.
ekonomik havadis: al bak, dolar 2.28 olmuş. 6 lira zarar ettim amına koyim.
ekonomik havadis izahat: 60 lira olmasın, 600 lira olmasın zararın diyenler var, yok 6 lira. 75 dolarım var, üniversite mezuniyetinden -2008- kalma, o günden beri doğru zamanı bekliyorum bozdurmak için.
tivitır bilgisi: lan ne reklam olmuş. artık tivitırda hiçbir sik demememi takip eden 15 kişi daha var. dememek de çok tehlikeli kelime, hüseyin çelik'i göreve davet ediyorum.
cinsiyetler arasındaki en belirgin fark algı ve kurgu bence. bi de bi tarafta pipi bi tarafta kuku var ama orasına girmiyorum, orası zaten aşikar. meme dedim mi? meme çok güzel bi şey. büyüğü de kendine göre güzel küçüğü de. öhm. insanları tenasül organlarından bağımsız olarak kadın&erkek diye gruplasaydık daha kurgusal, daha kompleks düşünen varlıklara kadın derdik. erkek, kadının yanında çocuk gibi, cücük gibi kalıyor çünkü.
bu biraz yetişirken edinilen pratikle alakalı. kadın beyni, zihni muazzam bi şey azizim. çocukluktan itibaren düşünüp, kurmaya başlıyor kadın. erkek çocuk top peşinde koşarken kız çocuk evcilik oynuyor, aile kuruyor, bebeklerine görevler veriyor; kurguyla hep o ilgileniyor. evcilik oyunu yönlendirebilen hiçbir erkek çocuk görmedim ben mesela, gören varsa beri gelsin. bu cinsiyet fıtratıyla ilgili bi şey olabilir, tam bilemiyorum ama kurguyla bu aşinalık kadına müthiş bir örgü ağı kurma kabiliyeti veriyor zaman geçtikçe. erkeğe bakarsan; erkek her zaman o top peşinde koşan çocuk kurnazlığında kalıyor. olduğu, olacağı o kadar. buraya kadar sıkıntı yok tabii. sıkıntı şurada başlıyor; kadın maalesef erkeği de kendisi kadar komplike, karışık sanıyor. işte bizce kadının her lafı götünden anlaması bu yüzden hasıl oluyor.
örneklemeye çalışayım. can dostunuz tolga ile yemektesiniz. tolga pezevengi yapmaz gerçi de, yemeği de o yapmış olsun;
-tolga'm, kardeşim, tuzluğu uzatsana.
+al kanka.
bak, ne kadar basit. şimdi sevgiliniz ayşe'nin hazırladığı sofraya buyrun;
-aşkım, tuzluğu uzatabilir misin?*
+yemek tuzsuz mu olmuş?!*
-eoo. ben elime döküp de şey edeyim diye.
soru aynı, cevaplar farklı. tolga'nın cevabıyla ilgili söylenebilecek hiçbir şey yok. gerçekten yok. soru-cevap, bu kadar basit. halbuki ayşe'nin cevabı karışık. eğer yemeği siz yapsaydınız da ayşe size laf koymak isteseydi direk olarak "yemek de yarrak gibi olmuş" demez lafını imalı ederdi, inceden laf koyardı. ayşe'nin pasif agresif tepkisinin ardında da sizin laf koyduğunuzu düşünmesi var. neden? çünkü ayşe laf koysaydı öyle koyardı. ha bana sorsan biz anlamazdık ayşe'nin laf koyduğunu, orası ayrı. yanisi tolga top oynarken pas bekliyor hala. "şimdi top gelsin, o esnada kamil sol kanattan kaçar. basarım önümdeki lavuğa çalımı. kamil'e açarım. kamil soldan yardırsın, ben içeri katederim. hmm" değil "ananıskim top geliyor" diyor. ayşe'nin ne düşündüğünü örnekleyecek kadar tanımıyorum ayşe'yi, ilişkimiz çok yeni.
erkeklerin kadınları anlamaması, erkeklerin öküz olması var ya, o da bu yüzden amına koyim. kadın ima ediyor, erkek anlamıyor.
-bugün işte çok yoruldum aşkım.
+he ya hatun valla ben de. kulunçlarım ağrıyor yemin ediyorum.
-...
+?
-...
+n'oldu hatun? bi şey mi oldu?
-yok bi'şey!
tanıdınız değil mi? her çiftin başından geçer bu diyalog. iş olmaz okul olur, kurs olur ama geçer. kadın direk ilgi istiyorum demiyor yine, ima ediyor. şahsen ben hala anlamıyorum, anlayabilen arkadaşlara gıpta ediyorum. bu arada ilgi göstermek nedir lan? 27 yaşıma geldim kız arkadaşım "benimle ilgilen" derse ne yaparım bilmiyorum amına koyim. mesela hanimiş hanimiş, ay ay kıyamam? bunu dersem var ya anamdan emdiğim süt burnumdan gelir. öhm.
kadının bu kadar derinlemesine düşünmesi doğru olanı zaten. çünkü hepimizin hayatı kadınların ellerinde şekilleniyor. televizyon karşısında şahan'a eheh diye gülen babamdansa mutfakta "selim'in düğününde bilezik takarız, benim de 3 oğlum var sonuçta" diye kuran annemin yönlendirmesini görmüş olmamın faydasını gördüm şahsen.
dağılmadan, işbu götünden anlama meselesi de bu yüzdendir. erkek kadından fiziksel olarak güçlüdür. bu nedenle doğa kadına müthiş bir düşünme kabiliyeti vermiş, parmak hesabıyla skoru eşitlemiş ama pratikte resmen biz gariban erkeklere geçirmiştir.
bak aklıma geldi hani kadınlar zeki erkek seviyor ya, onun temelinde de bu var. kadın anlaşılmak istiyor. aptal bir adamın kadınları anlaması mümkün değil. ha sorarsanız sen çok mu zekisin la sikik diye. yok lan nerde, bi arkadaştan duyduklarımı aktarıyorum.