takvimleri 1938'de takılı kalan kemalistlere inat, ülkede her sorunun kaynağı olarak onu gören vatanını sevmekten uzak ithal solculara inat, milliyet diyerek ırkçılık yapan orta asya muhtarlarına inat, liberalliği parayı veren düdüğü çalar diye anlayan düdüklere inat;
saygıyla anıyoruz efendim...
çin'in tarih boyunca homojenlikten uzak kalmasının başlıca sebeplerinden birisidir. öyle mimari bir deha da değildir aslında. atlantik duvarının biraz daha estetiğidir. lakin kesinlikle iş görmüştür.
ilkokuldaki son gününü hatırlarsın, orta okuldaki ilk gününü de. liseyi bitirirken "hepinizle görüşeceğim" dersin. üniversite ile tanışırsın. daha sonra da onunla. hayat çook uzun bir yolun inanılmaz bir hızla geçilmesinden ibaretmiş dersin sonra.
oliver kahn- thomas linke- jens jeremies- bixente lizarazu- willy sagnol- stefan effenberg- mehmet scholl- giovane elber li kadrosunu hiç bir kadroya değiştirmeyeceğim takım.
fiziksel olarak hiç bir artısı yoktur. uzun boylu ya da uzun bacaklı değildir. hızlı depar atamaz. aşırı sert şutları yoktur ya da çok yükseğe zıplayamaz.
sadece beynini kullanır. nerede olması gerektiğini bilir ve vaktinde orada olur. buna beleşçilik diyenler futbolu pes tadında oynayanlardır.
kısaca ; futbol tarihinde yer edinecek muhteşem bir futbolcudur.
zidane'ın cinnet geçirip ben tek siz hepiniz dediği 2006yı saymazsak fransanın 98 ve 2000 başarılarının altında bu maestronun imzası vardır. aynı dönemde juventusta da zidane'ın arkasını toplamıştır. büyük futbolcuydu.
kimi kötü rollerde oynayan oyuncular bunu yüz hatlarının keskinliği sayesinde de yaparlar. hayati hamzaoğlu ise gayet yuvarlak yüz hatlarına sahip olmasına rağmen oyunculuk gücü sayesinde harika bir kötü adam olmuştur.
toplum yapısının bozulmadığı kültürlerde ortaya çıkma ihtimali az olan kişilerdir. ortalama üstü hümanizme sahip aile hayatı içinde büyüyen insanlar içgüdü olarak katilliğe yatkın olsalar bile bunu bastırabilirler. ülkemizde çok az sayıda olmalarının sebebi budur. bu yozlaşma ve dejenere olma durumu devam ettikçe ülkemizde de sayıları artacaktır.
okyanuslardaki sıcaklık değişimine uyum sağlayamadığı için soylarının tükendiği varsayılan dev köpekbalığıdır. şöyle ki bizim büyük beyaz dediğimiz jaws filmlerine konu olmuş camgöz abimizin yaklaşık 3 katı büyüklüğünde bir canlıdır kendisi.
bir diğer görüş de soylarının tükenmesini gerektirecek bir durum olmadığı yönündedir. okyanusların ancak yüzde yirmisini keşfedebildiğimiz varsayılarak daha bilmediğimiz ve ulaşamadığımız derinliklerde beslenerek yaşamaya devam ettiği yönünde bir görüş de vardır.
eğer doğruysa o derinlikte kalıp yemiyle suyuyla huzurlu bir yaşam sürmesini ve bize bulaşmamasını dileyebiliriz.
yakışıklı olmayan erkek yoktur, tarzı olmayan ya da karakterine uygun giyinmeyen erkek vardır.
aşırı yakışıklı erkekleri devre dışı bırakarak soruyorum efendim dünyada 40 yıldır karizma ve seksapel sembolü olan bir adam var. 1.68 boyunda, karga burunlu, bildiğin esmer. hatta saçlarını da ortadan ayırıyor. ama seksi işte.
aynı maçla başlayıp aynı maçla biten, başka bir deyişle başladığı gibi biten turnuva. evet sözlük; bu giri yazmaya bile değmeyecek sıkıcı turnuva hakkında bir şeyler karalamak istedi canım yine de.
neyse, ilk maçta yunanistanla karşılaşan ev sahibi portekiz "ezeriz, parçalarız, 7 atarız 9 atarız ama 8 atmayız" gibi hayallerle maça başlamış ancak "sizin hayallerinizin bittiği yerde bizim gerçeklerimiz başlar" diyen yunanlılardan hareketin allahını görmüştü. hep bir şekilde gölgede kalmaya mahkum olan gariban ruslar yunanistana turnuvadaki ilk ve son yenilgisini tattırmış olsalar da yine kimse tarafından ciddiye alınmamışlardı.
türkiye'yi eleyerek barajı aşan letonya ise portekize gittiğinde bile hala turnuvaya katılışının sevinciyle meşguldü. bir de almanya beraberliği aldılar gruplarda ama elendiklerinde bile hala "nası çaktık la türklere" diye portekiz sokaklarını inletmişlerdi.
eveet sıra geldi alamanlara. aslında sıra hiç gelmese de olurdu. en büyük yıldızı kalecisi olan bir takım ne yapar ki? (kahn'a laf yok. adamı taş eder valla) tabi ki hiç bir şey. avrupanın brezilyası hollanda ve baltık denizinin buz gibi sularından gelen letonya ile berabere kalan almanların cezasını euro 96'nın intikamıyla yanıp tutuşan çekler kesmişti.
çeyrek finalde son şampiyon yaşlı kurt fransanın karşısına çıkan yunanistanda ponpon ayakkabılı yunan askerleri bile umutsuz "buraya kadarmış hocut" havasındayken angeolos charisteas "lan o kadar yıldır forvetim, bir de uzun boyluyum e o zaman neden kafa vururken havada asılı kalma pozu vermiyorum" demiş ve o sırada istemeden de olsa topu fransa ağlarına atmış ve deyim yerindeyse barthezin keline keline vurmuştu.
"noluyo lan" diyen yunanlıları o kafa karışıklığıyla bırakıp dingiltere portekiz son sekiz maçına dönelim. doksan dakika ve uzatmada atılan gollerden sonra (toplam 2-2 oluyor) maç penaltılara gitmiş, çok yağuşukluyum, asarım keserim havasındaki beckham ve ilerleyen yıllarda ankaragücüne transfer olup dostoyevskivari günlükler yazacak olan vasselin kaçırdığı penaltılarla kırmızı burunlu ingilizler elenmiş, ev sahibi portekiz "durun gençler bensiz nereye gidiyonuz" demiştir.
herkesin portakal dediği ama bence apaçık havuca benzeyen hollanda ile saçlı kellarssonun takımı isveç çeyrek finalde karşılaşmış, 0-0 biten maç penaltılara kalmıştı. penaltı özürlü hollanda bu sefer bir değişiklik yapmış ve isveçi penaltılarla elemişti
yarı finalin ne anlama geldiğini bile bilmeden buralara gelen yunanistanın karşısına o yılların makinesi çekler çıkmıştı. "hacı sürprizin de bi haddi hududu var. hadi evinize bakiim" havasında bir maç çıkaran çekler bir türlü topu kaleye sokamamış, kafasıyla ayağı arasında yükseklikten kaynaklı sıcaklık farkı bulunan koller "ayağının ayarı" ile ilgili bolca eleştiri almıştı.berabere biten maç uzatmalara gitmiş, altına değil gümüşe değer veren dindar yunanlılar 105. dakikada çeklerin kupa hayallerine limon sıkmışlardı.
diğer yarı final maçında bütün golleri atan ama nedense maçı ancak 2-1 kazanabilen portekiz finale çıkmış ve hollanda 4 yıl sonra yine yarı finalde turnuvaya veda etmişti.
ve final! "lan neden turnuvayı açtığımız gibi kapatmıyoruz olm" diyen uefa yönetiminin gazıyla (şaka lan şaka) yunanistan ve portekiz karşı karşıya gelmişlerdir bu maçta.
maç boyunca portekiz top dolaştırmış, cücük ronaldo, luis "jöle" figo ve semih şentürk gibi her daim genç olan postiga ile yunana yüklenmişse de gol ile buluşamamış; george clooney kılıklı nikopolidis maçın adamı olmuştu. ikinci yarının başında bir korner kazanan yunanlılar "atarsak şimdi atarız yoksa yalan olur" diyerek iki! kişiyle yüklenmiş ve gölü atmış, daha sonra da her zaman ki gibi üzerine yatarak şampiyon olmuştur.
biz de televizyon başında "iki yıldır beklediğimiz turnuva bu muydu aminim" diyerek meyvemizi yiyip, çayımızı içip yatmıştık.
kişinin kendisine genç diyememesi demektir. bu yaştaki futbolcuya tecrübeli diyorlar lan! 27 yaşında intihar eden rockstar abileri ablaları anlıyorum sanki artık.
26'dan sonra 28'den önce gelir ve psikolojik etkisi ikisinden de fazladır.
corleone mafya ailesini anlatan sinema tarihinin en iyi filmlerinden birisi. filmdeki her oyuncu neredeyse harika oynamıştır zaten ancak al pacinonun yeri ayrıdır.
filmin başındaki "bakın askere, savaşa gittim ben hemi de kahraman oldum" duruşuyla, ablasının düğününe bile hava atmak için üniformasıyla gelen züppe michael karakterinin filmin sonunda bütün düşmanlarını soğuk kanlılıkla ortadan kaldıran, aile bireylerine elini öptürüp çevresinde mutlak hakimiyet sağlayan don corleone karakterine dönüşümünü öyle mükemmel canlandırmıştır ki yıllardır kimse bu değişim hakkında en ufak bir eleştiri bile yapamamış, hayranlıkla izlemekle yetinmiştir.
oyunun soytarısı gibi her hareketi yapan, elindeki kılıcı çok efektif kullanan, elini rakibinin kafasına koyup enerjisini emen, rakibine zehirli duman üfleyen, kılıcıyla rakibinin içinden geçen ve bunları yaparken bol bol çığlık atan hasta karakterin bulunduğu oyun.
zevksizdir. bu durumun gelir düzeyi ile alakası yok. bir insan lcw'den 45 liraya pantolon alır, polo'nun seri sonu mağazasına gidip 50 liraya pantolon almazsa zevksizdir.