nick altıma yazdığı uyarı ile beni benden almış ve (#2972393) numaralı entarimdeki işkence tekniğinin vatanını düzelttirmiş kullanıcıdır. sağolsun varolsun bizim kahveyede bekleriz kendisini oraletler bizden!
edittir: hata uyarısını alenen ve ağır tahrik içerikli yaptıktan sonra sanırım bu entarime cevaben delikanlı kelimesini rahatça kullanımı insanın gözüne gözüne batıyor istemesede. eğer amacı can sıkıntısından sağa sola bulaşıp sadece sidik yarıştırmak değilse özel msj butonu son derece işlevsel olup, delikanlılık vasfının başlarında bulunan alçak gönüllü olmak durumuna geçişini de sağlayacağını düşünüyorum. de haydi benden bu kadar.
erkek adam takım elbisesini giyer, sivri burun ayakkabıları ve bileğindeki tesbihi ile kreasyonunu tamamlayarak çıkar sokağa. ne öyle boynunda fülar, üstünde yırtık şile bezi, ispanyol paça kot ve yandan asmalı çanta takıp ibne gibi gezinmeler!
en komiğide şundan 10.000 sene önce "en kralı benim lan" diyen erkeğin üstünde sadece çükünü örten bir yaprak veya hayvan derisi vardı. nerden nereye..
bilgisayar, monitör, hoparlör, modem, vs çeşitli oem malzemelerin normal satışlarının yapılması ancak klavye satışının belirli bir zeka testinden sonra yapılması, testi geçemeyen adayların, bilgisayarın her açılışında harflerin farklı dizilişte çıktığı sanal klavye yardımıyla yazmak zorunda bırakılarak bir nebze olsun uzun yazı yazmaktan uzaklaştırılması gibi bir sistemin geliştirilmesi tarzında sancılı bir düşünce karmaşasına beni gark etmiştir kendisi.
klozetin etle olan o buz gibi temasını bir nebze olsun hafifletme amacıyla yapılabilinecek en pratik şey; eğer bizim haydar dışarı çıkmak için çok hevesli değilse pijamayı, donu sıyırmadan klozete oturup bir süre ısı alış verişi ortamı sağlanarak sıcaklık dengelenir ve sonra takım taklavatı açığa çıkartarak ılınmış klozete oturulur, rahat rahat sıçılır.
ha eğerki bizim haydar 2 haftalık omlet ile akli dengesini yitirip sulanmış ise zate gözü ne soğuk görür ne sıcak paçadan bile süzülür allah göstermesin.
bu da böyle bir fikir işte, dursun kenarda köşede..
tanım: çoğunluğu hristiyan bir ülkede alınmış hiç anormal olmayan yasak kararıdır.
zannediyorumki ülkemizde bu yasağa karşı çıkanlar kilik kiyafet devriminden bihaberler. ancak sorular sormak istediğim farklı bir nokta var sana dindar arkadaşım. bakıyoruzki el oğlu teknoloji diye bir şey icat etmiş ve almış yürümüş bu hususta biz ne yapmışız bu arada hala pilavı kaşıkla mı yesek yoksa çatalla mı diye uğraşıyoruz farkettin mi bilmiyorum. insanlar dini inançlarına göre yaşasınlar tamam ama kafaları kapatırken beyinleride köreltmeyin artık. günahsız sabi sübyanın bile molozların altında can verdiği gölcük depremine istinaden "7.4 yetmedi mi" pankartı işlevsiz bırakılmış zekanın ürünü değil mi mümin kardeşim?
özgürlük diyerek cahil kalmaya itilmiş insanlarımızı başkalaştırıyorsunuz işin en acıklı tarafı ise bunları yapanların da başkaları tarafından başkalaştırılmış olması. islamiyet özünde ne kadar güzel, ilerici ve açık görüşlü bir dinken onu neden dar kalıpların içine sıkıştırıp sana paketleyen insanlara el pençe divan oluyorsun? bir etrafına bak ülkende kıt kanaat geçinmeye çalışan insanlara erzak ve kömür yardımı(!) yapılarak oyları çalınıyor. yine bu yardımlar karşılığında o varoşlarda yaşayan ailelerin bayan fertlerinin türban takması isteniyor. yardımı kesilmesin isteyen aile 10 yaşındaki ufacık kız çocuğuna türban taktırıyor. dinin satılıyor arkadaşım! ve sen hala farkında değilsin bunun.
hep övünürüz turk zekasi diye sen son 50 yıldır herhangi bir zeka pırıltısı görüyormusun ülkende? kafasının içinde birşeyler olanda kaçıp kurtulmaya çalışıyor bu imkansızlıktan ve karmaşadan. yapma etme nolur bırakında bizde 2 adım ileriye gidelim, medeniyetlerin beşiğinde yaşayan ülkemde neden hala aç insanlar var? aslında bu kadar yazıda söylemek istediğim tek şey türban takınca özgür olmayacaksınız! ne zaman bu ülke kendi ayakları üzerinde durmaya, insanları her akşam karnı tok yatağa girmeye başlarsa o zaman özgürlüğü yavaş yavaş hissetmeye başlıcaz.
lütfen artık dinini birilerinin çıkar kapısı haline getirip, seni masallarla uyutmalarına izin verme!
ergenlik sürecinden kurtulamayıp, 22 yaşına kadar izlemiş olduğu pornoların da yaratmış olduğu travmatik etkiyle vücudunda ki sivilce miktarını cinsel ilişki sayısı olarak betimleyen bir gencimizin hezeyanıdır.
kendisinin en yakın hastaneye gidip cildiye ve psikiyatri uzmanından randevu alıp, tedavisini tamamlamasını can-ı gönülden istiyoruz.
hep denir ya en zevkli futbol inglitere liginde oynanıyor diye. olay adamların hakemlerinde bitiyo abi valla bak top devamlı oyunda devamlı bi heyecan, oynanması gereken yerde oynatıyo durdurması gereken yerde durduruyo. olay buymuş abi meğerse bizim takımlar trilyonlar dökeceklerine yıldız futbolcu alıcaz diye, aralarında para toplayıp 1 sene ingiltereye göndersinler bence bizim bütün hakemleri futbolu nasıl daha heyecanlı, daha güzel yapabileceklerini öğrenmeleri için.
bir besiktasli olarak üzüldüğüm maçtır ancak galatasaraylıların nasıl böylesine umutlandıklarına anlam veremiyorum doğrusu. uefa kupasını müzelerine götürürkenki kadroyla şimdiki kadrolarına bakmalarına bile gerek yoktu aslında sadece 2 adamı karşılaştırarak çokta umut beslenmemesi gereken bir durumda olduklarını görebilirlerdi. (stoper sıkıntısı, kadro genişliği gibi konulara hiç girmeden)
özellikle büyük şehirlerde her önünden geçilen dilenciye para verilmeye kalkılsa cebinde kuruş paran kalmaz be canım. ankara'da yaşayanlar bilirler kızılay'da buz gibi soğukta ayakları çıplak bi vaziyette titreyip ağlayarak para isteyen abiyi. işte ben o abiyi o sahneden 10 dakika önce muhtemelen ailesiyle birlikte yarıla yarıla gülerlerken gördükten sonra dedimki kendi kendime "abi seni keşke filmlerde sahnelerde görebilseydik ya" ve yine bunun gibi televizyonlarda da birkaç sene önce gördüğümüz, cuma namazı çıkışı cami önünde engelli gibi görünerek dilenip 2 sokak aşağıda son model mercedesine atlayıp gazlayan abimizede çoğumuz tanık olmuşuzdur.
şimdi ben aylık en fazla 250-300 lirayla yaşamaya çalışan bir öğrenci olarak tespitçi arkadaşa sormak istiyorum her önünden geçtiğim dilenciye para mı versem yoksa ay sonu alnıma enayi dövmesimi yaptırsam?
aynen diğer bütün uçlar gibi bununda neresinden tutarsan elinde kalıyor. şimdi gelelim konuya 3 sene önce trafik kazasında kaybettiğim kuzenim bütün eğitimini fetullah tandanslı okullarda alıp mezun olmuştu. mezun olduktan sonra yetkili kişilerce* her hafta halısaha maçları düzenlenip maçın öncesinde ve sonrasında birer saatlik konuşmalarla burda olayı yumuşatmaya gerek yok çünkü beyin yıkamanın dik alası yapılıyordu resmen. kuzenim beni o maçlara hiç çağıramadı "sen sıkılırsın" der giderdi "ulan maçın neyinden sıkılıcam hiç olmadı izlerim" diye düşünürdüm ama bişeyde diyemezdim. daha sonra bazı konuşmalarımızda bu beyin yıkama seanslarının özet içeriğini öğrendim; esneklik, herkesi kabullenme, suyuna giderek manipule etme ve tabiki en sonunda düşünemeyen zombiler yaratma. kuzenim benimde elimi verip kolumu kaptırmamam için hiç bulaştırmadı beni oralara.
diğerleride körü körüne bağlılıkta aynı bu şekil beyinlerin kararmasına yol açan süreçleri içinde bulunduruyor dikkatli bakarsak; ülkücüler, komünistler, kemalistler, aşırı dinciler, ateistler, vs. hepsinde o topluluğa kendini kanıtlamak için belirli bir ritüelden geçmek ve düşünce bakımından tek odaklı olmak zorundasın* ve hepsinde "kendinden olmayanı dışla ya da yapabiliyorsan kendin gibi olmasını sağla" düsturu en önemli ilkelerden biri.
ha şimdi ben prim yaptım mı inanın hiç bi fikrim yok ama beyinlerin körelmesini sağlayan her türlü düşünce kelepçelerinin içine çatır çatır sıçarım. bırakında kimse benim yerime düşünmesin, ben kendi adıma düşünebileyim.
işte bu yüzden elle tutulur herhangi bir köşesi olmayan önermedir. *
yanınızda ıslak meşe odunu varsa sınav stresinide tamamen üzerinizden alabilen öğrenci tipidir. biraz hastane masrafı ödersiniz birazda karakolda vakit geçirirsiniz ama ne sınav kalır ne stres pamuk gibi olursunuz vallahi. *
dünyada, özellikle kavramların zıttıyla var olduğunun farkına varmış birinin çok fazla irdelemeyeceği sorundur kendileri. kötülük kavramını yaşatan varlıklar olucak ki iyilik diyebildiğimiz bir kavram olabilsin. eğer hiç üzülmezsek, mutluluk nasıl var olabilirdiki? hakkında uzun uzadıya yazılabilir bir konu ama doğanın dengesi de denilebilinir özetle. başlıkla alakadarlığı şurdandır; bir nevi denge unsurlarıdır o yaratılanlarda.
ankara kızılay metrosunda gazze için stand açmış ve başınada türbanlı bir kızcağızı oturtmuş hırsızın o biçimi kuruluş. anlamadığım şey o standı oraya hangi izinle ve hangi yüzle kurarlar, hadi kurdular o standa gidipte hala bağışta bulunan ve verdiği paranın gerçekten gazzedeki yardıma muhtaç çocuklara, insanlara gittiğini zanneden birileri nasıl olabilir?
