uzun zamandır yoktum buralarda vakit bulamıyordum işiydi hayat telaşıydı derken. akşam saatlerinde bir şeyle karşılaştım birkaç saattir bir hüzün çöktü içime tamamen unuttuğum içimde de aklımda da bitirdiğim biriyle ilgili bir şey hala canımı nasıl bu kadar yakabiliyor diye düşündüm acaba bir şey mi kaldı içimde dedim evet kalmış, sevgi değil aşk değil ama nefret kalmış bana yaşattığı şeylerin acısı kalmış. hiç beddua etmedim, ah etmedim etmeyeceğim de... ama haketmedim de bunları. neyse...
gecenin şarkısına dönecek olursak berk baysal- bilmezsin diyorum. arkadaşım tavsiye etmişti fırsat bulamamıştım dinlemeye bugün tekrar atmış dinlemem için tam üstüne geldi bende yine geldim buraya kustum içimdekileri.
ne zaman duysam sinirlerimi bozan, münevver'in katledilişini bana hatırlatıp hem sinirlenmeme hem de üzülmeme sebep olan güya espri. buna gülmek için hem gerizekalı hem de vicdansız olmak gerekiyor.
lütfen sonunda kavuşmak olsun dediğim hikayemdir, anlatırdım ama çok uzun. kimseye ders verme niyetinde değilim ama keşke o zamanlar biri bana bunları söyleseydi; lütfen arkadaşlar lütfen, birine geç kalmayın, bakın her şeyin bi telafisi var, birini seversiniz ama olmaz zamanla unutabilirsiniz, biriyle sevgili olursunuz ama olmaz zamanla unutabilirsiniz v.s v.s ama birine geç kalırsanız onun pişmanlığını atlatamazsınız, ne kadar zaman geçerse geçsin o pişmanlıkla yaşarsınız. birlikte geçirdiğiniz günleri hatırlarken her anınızın sonunda "acaba o gün şöyle yapsaydım nolurdu" diye gerçekleşmemiş şeyleri hayal edersiniz, en son yaptığınız şey aklınıza gelince de "acaba o gün öyle yapmasaydım nolurdu" dersiniz. atlatamazsınız yani, yok. dostoyevski "aslında insanı en çok acıtan şey hayal kırıklıkları değil, yaşanması mümkünken yaşayamadığı mutluluklardır." derken o kadar doğru söylemiş ki... elimde sadece dualarım ve bitmeyen umudum var. inşallah kimse bu durumu yaşamaz, aramızda yaşayanlar varsa da umarım hepimiz kavuşuruz yaşayamadığımız mutluluğumuza, sevdiğimize.
canım benim... daha gencecik, 3 kez kansere yakalanmış 3'ünü de yenmişti, 4.de olmadı bugün hayata veda etti... yılmadı ama, hep mücadele etti, bizlere ne kadar küçük sorunları büyüttüğümüzü gösterdi, sorun ne kadar büyük olursa olsun mücadele etmemiz gerektiğini öğretti, daha neler neler öğretti. inşallah diğer hayatını güzel yaşarsın güzel kız.
"bir yara, bir ömrü nasıl kanatır?" diye bi söz okumuştum yıllar önce, öyle okuyup geçmiştim, üstünde durmamıştım. bugün geldi aklıma bu söz tekrar, 1 buçuk yıl önce yaptığım bi hata, hiç durmadan beni kanatmaya hala devam ediyor, istesem de durduramıyorum. yaşanması mümkünken yaşayamadığım mutluluğumun sebebi bizzat benim, işte bu yara ömrümü hergün kanatıyor.
ilk 4 sezonunu bitirip 5. sezonun 4.ü bölümüne geçtiğim dizi. Christopher Eccleston ve David Tennant o kadar yakışıyorlardı ki Doctor rolüne, onlardan sonra Matt Smith fazlasıyla sırıtmış, izleyesim gelmiyor. 9. ve 10. Doctor o kadar iyiydi ki ikisinin de tek bi kişi olduğuna inanıyordum izlerken, 11. Doctor gelince sanki başrol oyuncusu değil de Doctor komple değişmiş gibi oldu, sıkıcı bi hal aldı bence, umarım ilerleyen bölümlerde degişiyordur bu durum.
en sevdiğim Doctor olan 9. Doctor 'un tuhaf durumlar karşısında kocaman bir sırıtmayla birlikte söylediği "harika, olağanüstü" gibi anlamlara gelen sözcük.
güzel kitaplar yazan ancak asla tek solukta okuyup bitirecek kadar merak uyandırmayan yazar, bana göre bir diğer eksisi de öyle çok akılda kalmıyor "ne kitaptı ya da o nasıl bi olaydı be" dedirtmiyor kitapları. Peter Pan Ölmeli hariç tüm kitaplarını okudum Gözlerini Sımsıkı Kapat en iyi kitabıydı, Aklından Bir Sayı Tut kitabı da merak uyandırıyordu bi noktada ama bana göre bir Mario Mazzanti değil.
iğrenç bir sapığın yazdığı, nasıl bir yayınevi olduğunu aklımın almadığı bi yayın evinin de yayınladığı kitap... Daha önce pedofili sapıkların anlatıldığı iki kitap okudum Mario Mazzanti'nin "Öldürmek için mükemmel bir gün" ve Jodi Picoult'un Yapboz kitapları... ikisi de farklı bir şekilde işlemişler konuyu fakat kesinlikle böyle bi anlatım yok... yani demeye çalıştığım şey şudur; bu adam pedofili bi sapığı değil, direkt kendi içindeki sapığı anlatmış bence kitabında... böyle bi iğrençlik, böyle bi sapkınlık nasil olabiliyor hala aklım almazken bir de bunun kitabını yazıp basıyorlar. yeminle lugatimda bunlara söylenecek sözüm kalmadı...
iki kitabını okudum ikisi de ite kaka bitti normalde 2-3 günde 1 kitap bitiren biriyim. polisiye seviyorsanız tess gerritsen, mario mazzanti falan okumalısınız.
bir nuga'sı vardır ki sormayın nutella da neymiş yanında, efsane bi lezzet. bu markanın distrübütörlüğünü yapan bi şirkette merch olarak çalışmaktayım, müşterilere öve öve bitiremediğim en sevdiğim ürünüm olur kendisi.
"ben seni unutmak için her şeyi yaptım." sözüne karşılık "unutabildin mi peki ?" soruma verdiği cevap; "insan birini çok sevince öyle kolay kolay unutamıyomuş, onu anladım." bir bu var, bir de "şuramda bi yara var kapanmıyo ölene kadar da kapanmayacak biliyorum, o yarayı da sen açtın." işte bu iki cümleyi unutamıyorum, işin ironik kısmı sonrasında benden ayrılan kendisi oldu.
tanıdığın birine anlatmaktan çok daha mantıklı olan eylem. tanıdığım birine ne zaman derdimi anlatacak olsam kendimi onun derdini dinlerken buluyorum. şu an adam akıllı birinden akıl almaya o kadar ihtiyacım var ki param olsa psikoloğa gidecem ama öğrenciyiz malum, yok mu burda dert dinlemek ve akıl vermek isteyen hayırsever bi vatandaş bende sonra seninkini dinlerim bak valla. gülücük gülücük gülücük.