dolmuş dediysek sadece dolmuş sanmayın ey insanlar, ey kız tavlamak için ne yapacağını bilmeyen eşsiz bünyeler, otobüs olur, vapur olur...
hadisenin gerçekleşmesi için toplu taşıma, walkman/mp3 ve kulaklık olması kafi.
harbiden de yolculuk yapmak, özellikle yalnızken çok sıkıcı bir aktivitedir. üstüne üstlük hep gidilen yollar iyice monotonlaştırır. uzun mesafeler ise iyice çekilmez kılar yolculuğu fakat işte bu mucizevi, müziği kulağımıza ileten cihazlarla sıkıntı yarı yarıya azalır, kalıbımı basarım buna, fakaat dolmuşta müzik dinlemek yalnızca dolmuşta müzik dinlemek değildir. müzik zevkinin ispatıdır, tarzınızın kanıtıdır.
- e kız güzelmiş, yanıma da oturdu, dinlersem yüksek sesle, kulağına gider müziğim. bakıyım tarzına, converse, bol bi kot, rocker tarzı, çanta dandik, rocker ama piyasa bilir, buna uygun ne dinlesek.
koçum sen manyak mısın, ruhun h1n1 olmuş, hala nelerle uğraşıyorsun.
nolucak ki ? kız "oha ne güzel şarkı dinliyor, yanaşıyım" mı diycek?
nah.
- dış sesi de defettim, evet nerde kalmıştık, ne açalım diyorduk. "creep" olur mu ? olmaz, sesini de açıcam, kulaklıklar da dandik zaten, üzerinde l ya da r bile yazmıyor. parlak. ses çatlar, tınıları ayrıştıramayabilir. daha anlaşılır olsun, hadi hadi -var mı biletini uzatamayan, para üstü almayan-, ne olabilir öyle ya, micheal jackson olsa, hem yeni öldü, vefakar olduğumu düşünebilir, üf olmaz ne o yüksek belli beyaz gölge gençliği havaları, türkçe mi olsa, "teoman", çok demode, şebnem ferah? yok, o da olmaz, duman? ı-ıh, hah buldum umut kaya olsun, senin gibi olsun'u çalsak ? yok, bilmeyebilir, tamam mor yazma'yı dinliyoruz, volume 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25.
5 dk sonra, takriben kulakların patlamasıyla eş zamanlı.
- aha, o da çıkartıyor mp3 ünü, var mısın aynısını açsın, tanışıklık olsun, üf be süper, kısıyım ben 25 24 23 22 21 20 19 18 17 16 15 14 13 12 11 10 9 8.
inanın 5 dakikadır düşünüyorum, bu kişi için nasıl bir tanım yapılabilir diye, gel gör ki bulamadım. tanımsız adam. undefinited f*cking object misali dolaşıyor ortalıkta. neler görmüştük ama böylesi kurgulanamaz bile.
hadise şu, yakışıklılıkta brad pitt, david beckham, leonardo di caprio, internet mahir ve ferhat göçer ile kürsüye çıkma mücadelesi verebilecek kadar yakışıklı bir adam, ki kendisi ahmet yılmazmış, içkiyi fazla kaçırıp yeni tanıştığı kadına girecekken, annesine girmiş, odasına yani.
***
hurriyet: Yeni tanıştığı kadının evinde alkolü fazla kaçıran Ahmet Yılmaz, gece yarısı uyanınca yanlış odaya girdi. Karanlıkta kadının, 76 yaşındaki felçli annesine tecavüz eden Yılmaz kendini, "Çakmağı yakınca gözlerime inanamadım. Besmele çekip kadının elini öperek odadan ayrıldım" diye savundu.
***
çakmağı yaktığında alkolden uçsaydın be kardeşim. kendini savunmuş, "elini öptüm" demiş. aferin.
***
Bursa 1inci Ağır Ceza Mahkemesinde 18 yıl hapis cezası istemiyle yargılanmaya başlanan Ahmet Yılmaz, "Gülsümün odası yerine yanlış odaya girmişim. Bu sırada çıkan sesleri Gülsümün aldığı zevk olarak düşündüm. Hoşuma da gitti. Göğsüme vurmasını fantezi olarak kabul ettim.Elimi ısırınca Ne oluyor bu kadına? diye sinirlendim. Işığı yakmaya korktum. Cebimdeki çakmağı yakınca gözlerime inanamadım. Çarpıldığımı sandım.
***
vurmasını fantezi olarak kabul etmiş, elini ısırınca sinirlenmiş. "noluyor bu kadına" demiş. tamam çok yakışıklısın ama emin ol sana hayır diyebilecek kadınlar da vardır dünyada.
bu arada okursan, sen çarpılmışsın, haberin yok.
link de verelim bu yakışıklı arkadaşı herkes görsün
piyasa allak bullak, borsa verilerine ulaşmam lazım, site açılmıyor. google'a gir, borsa verileri canlı yaz, sabah canlı borsa programı yükle, çalıştır, file action blocked. neden? neden sistem, dosyayı bloke ettiğinde içini tatlı bir huzur kaplıyor? düşün. f-prot'u anımsa. huzur arttı mı? müspet. kağıdı çek önüne, kalemi al, yaz alt alta.
commodore 64-amiga 500
f-prot
napster
championship
modem bağlantı sesleri
robotics
paint ==> paint it black
sözlüğe gir, belki aynı şeyleri yaşayan biri okur ve hatırlar. tebessümünü sağlarsan mutlu olur musun? evet. uzun zamandır yazdığın ilk yazıyı yaz.
bir çoğumuz çocukken tanıştık bilgisayarla. o kadar hayatımıza girdi ki artık, sorgulamaz olduk eski düşüncelerimizi. hafızamızı zorlayınca, günlük hayatın hengamesinden sıyrılıp o, bugüne göre saf, kıyıda köşede kalmış düşünceler sarıyor ve emin olun çok da güzeL enstantaneler yakalıyorsunuz.
benim bilgisayarla tanışmam ortaokul dönemine denk gelir. ben de bu yazıyı okuyan bir çok insan gibi -burada kesip ilk okuduğunuz kısmı yazdım ve devam ediyorum- -ilk madde kontrol, devam- commodore 64 tür hayatıma giren bilgisayar namına ilk şey. yie-ar kungfu'lar, eh soccer'lar, kolu geriye çekince daha fazla benzin depolayabildiğiniz uçak oyunu (adı buraya gelecek yardım ederseniz), dahası, dahası. eh soccer kasedini koyup load yazıp play tuşuna basmak kadar zevklisi var mıydı tabağında şokellalı ekmek varken? o renkli çiziklerin arasında kaybolurdum ben oyun yüklenirken. eh soccer, 45 buçukta yüklenirdi, birini tanıdınız mı o kasedi kasetçalara koyup dinleyen. ben yaptım, hem de oyunun seslerini duyabilirim umuduyla. duymadım.
amiga 500, commodore 64 ün abisidir. sensible soccer gibi muazzam bir oyuna ev sahipliği yapmıştır. arkadaşımda vardı, gider oynardık o oyunu. coyistik kırardık falso vermek için. gaza gelip yatağına geçer, kaleci olurdum. elle orta yapar kafa atarlardı maç aralarında. bir gün yatağını kırdım çocuğun. okula sunta getiricem dedim. ağladı.
sorna bilgisayarla tanıştım. ilk aldığım gün paint'te resim yaptım. bilgisayardan maksimum verimi aldığımı sanıyordum. resimler çirkin oldu. zaten annem yapardı ortaokulda resimlerimi. 3 aldım resimden ben hep.
internet çıktı. babam interneti telefon faturalarından, annem babamın sinirinden, akrabalar sürekli meşgul çalan telefondan tanıdı. bense, eh soccer'ı yüklerken ona rakip olan modem bağlantı sesinden. ağzımla taklit ederdim. muhabbet kuşumuz bile bazen o sesi çıkarmaya başlamıştı. superonline'ın bütün telefonlarını ezberlemiştim. önce telefon çalar, karşı taraf açar sonra o büyülü sesleri duyardım modemden. ne güzeldi.
icq dan her yollananı aldım, kötü bir şey olduğunu, herkese güvenmemeyi, yaz kış windows 95 yükletmek için bilgisayarı elimde taşırken anladım.
f-prot çıktı. kötülerin en büyük düşmanıymış, öyle yazıyordu. yükledim. sürekli bakıyordum bana saldıranlara. onunla evimi düşmanlara karşı savunuyordum, o benim kalkanımdı, sürekli blockladığı numaraları gösteriyor, bense bunun bilgisayarıma girmeye çalışan azılı düşmanların olduğunu sanıyordum. portmuş. boşuna yatarken, dizlerimi karnıma çekip annemle babam ayrılmasın, herkes sağlıklı olsun, f-protum bozulmasın diye dua etmişim. hiçbiri olmadı.
eğer championship manager'i kuzenim, oyun çektirmek için gittiğimiz dükkanda "5 disketim kaldı, hadi sen seç bu oyunu" dediğimde parmağıyla naylon poşetli dosyanın üzerinden eliyle basıp göstermeseydi, şu an belki de evimize icra gelirdi telefon faturalarından. herkesin bir hikayesi vardır, ben hayatımda hiç "exit game and return to the real world" tuşuna basamadım. oralarda olan varsa seslensin, duyarım.
ayar yiyen yazarin bir seovi ye donusme süreci, bir gazetecinin superman'e dönüşme sürecinden bile sıkıntılıdır.
1.evre (evragenidis de kuluckha)
sinsi yazarımız avını arayan bir boz ayı misali başlıklarda dolaşmaya başlar. karnı iyiden iyiye acıkmıştır. dün geceden beri sadece birine -de -da ekini ayırmadığı için ayar vermiştir. başlıkları taramaya başlar, bir harf hatası, bir mantık hatası ya da çelişkili bir yazı arar. dün gecenin açlığı, gözlerini kan çanağı haline getirmiştir. karnı guruldamaktadır. en son ne zaman "bir siktir git çay koy" yazdığını düşündü, hatırlayamadı. bu durum onu daha da hiddetlendirdi. başlıkları tararken soluk alışı hızlandı, göz kapaklarını daha hızlı kırpıştırmaya başladı, heyecanlandığında hep böyle yapardı. derken,
2.evre (mavrogenidis de batman begins)
o başlık ile karşılaştı. başlık yanlış yazılmıştı. "yıldızlarda kayar" diye bir başlık olamazdı. bunu biliyordu, "dahi anlamına gelen -de -da ekleri" her zaman ayrı yazılırdı. hatta geçmişte güzel ve dahi ile ilgili bir başlığa yazdığı esprili bir entrysi bile vardı "güzel ve de, keh keh" diye. eski günlerini hatırladı. gözleri doldu fakat hesaplaşması gereken bir başlık vardı. sandalyesinde doğruldu. "buraya entry gir" yazan yere hışımla tıkladı fakat bir şey olmadı. daha sonra altındaki boş kutuya tıklayıp yazmaya başladı.
gerçekten harika bir ayar vermişti. o sırada titreyerek boşaldı. dün geceden beri biriken kinini harika bir şekilde açığa çıkardı. arkasına dayandı gururla. "kesin haftanın en beğenilenlerine girer" diye düşündü. gözleri yaşarmıştı. böyle özgün ve ayarcı olduğu için kendiyle gurur duydu. ayar vermişti ama o biliyordu ki ayar verilmez, alınırdı. "yıldızlarda kayar" ın nasıl yazılacağını bilmeyen biriydi bunu yazan ve bu kadar cahil olamazdı, bunun da bir cezası vardı ve bunu çekmek zorundaydı. o an kendisini savcı gibi hissetti. rahmetli annesi hep savcı olmasını istemişti onun. hayatta olsa onla gurur duyardı. hemen ellerini göğe açıp annesine okçu selamı verdi. kaç oy aldığına bakmak için hemen "ben" i tıkladı, fakat
4. evre (alessandro costacurta de troleybüs)
sol frame'de ismini gördü. "bu kadar çabuk dikkat çekeceğimi düşünmemiştim, neyse ki bu sözlükte sanata, sanatçıya ve savcıya değer veren insanlar hala var" dedi içinden. gururla tıkladı ismine. henüz 4 entry'si vardı başlığında, biri de ecayip heyvanlara benziyorsun rumuzlu arkadaşın yazdığı "dünün sözlük namzeti, bugünün yazarı, hoşgelmiş" entrysi idi. bunu sevmiyordu. o, böyle özgün yazarken herkesin altında yazan bir cümle kalıbıyla karşılanmak ağrına gidiyordu. derken kendi ismine tıkladı tekrar. fakat
5. evre (how to be an ass de criminal)
nick altında yazan şeyi gördüğünde gözlerine inanamadı. yazarlardan biri, "başlığı okmadan ayar vermeye çalışan yazarcık" yazmıştı ona. olamazdı, başlığı neden okusundu, yıldızlarda kayar, yanlış bir yazımdı. kalbi pıt pıt atıyordu, bu hissiyati hatırladı. sözlüğe üye olduğunda july4th den gelen mesajı okuduğu an aynı şeyleri hissetmişti. çabucak başlığı açtı, genç bir sanatçının albüm ismi olduğunu, başlığın da tam olarak böyle yazıldığını gördü. gözlerine inanamadı, o an yer yarılsa da içine girsem denilen anlar başlığını düşündü. artık o başlığın bir parçasıydı. gözleri doldu, gözünü hırs ve intikam bürüdü. o yazarın bazı yazılarına denk gelmiş, hatta bazılarına iyi oy bile vermişti. hata yaptığını anladı ama bunu kabullenmek istemiyordu. hemen online yazarlar kısmına girdi. online olan yaklaşık 180 kişi vardı fakat ziyaretçiler kısmındaki sayı kanını dondurdu. 3142. yaklaşık 3250 kişiye rezil olmuştu. "o insanlar, çevrelerindekilere bu olayı anlatırlarsa rezil olurum" diye düşündü. o korkuyla arkada çalan kral tv yi kapattı. intikam almalıydı ama nasıl?
6. evre (intikam the peshinde av)
daha önce seri şekilde eksilenmişti bir kez. çok kızmıştı. hemen bilgisayarı kapatıp yatmıştı ama bunu yapan kişilerin ileride ibne olacağına dair söylentiler vardı. bunu düşündü ve hemen pijamasının altından baktı. yerli yerinde duruyordu. derin bir oh çekti. yazarın entrylerine baktı. bir entrysi 4 kez oylanmıştı. gözlerini kapattı ve...
travesti, konsomatris, gay, ibne, eşcinsel, aktif, pasif, transseksüel gibi kavram kargaşalarının oldukça arttığı son dönemlerde ayrıştırılması gereken kavramlardır. ha ayrıştırsam nolur demeyin, rehberimizi inceleyin. gerçek hayatta işinize yarayacaktır.
travesti: etekli erkek demek abi, bunu biliyorum. bir erkek etek giyiyor ve iskoç değilse bu adam %90 travestidir. bir de anılarını sözlüğe taşıyıp, döviz bazında konuşuyor ve "kusucam" diyorsa oran bir anda %100 e çıkar.
korunma yolları: prezervatif. başka korunma yolu yok. şaka lan, yolda yürürken genelde ara sokaklarda karşılaşırız bu arkadaşlarla. benim aklımda iyi diye kalmış, bunlar iyi insanlardır. harbiden diyorum. sanki sokağın ortasında gaspçılar saldırsa, travestiler etekleri ve topuklu ayakkabılarıyla saldırıp beni koruyacaklardır diye düşünürüm hep. harbilerdir yani, ha hiç muhabbetim oldu mu, olmadı. geçerlerken laf atarlar, "şşt yakışıklı", "bir baksana genç" tarzı cümlelerle gönlümüzü çalmaya çalışırlar. ben diğerlerinden ziyade daha harbi bulurum bu arkadaşları. bir de sağlam kırıtırlar sokakta yürürken ve eğildiklerinde eteklerinden omuriliğini görebilirsiniz sanırım, o kadar kısa.
gay: bu arkadaşlar genelde yurtdışında yaşayan ibnelerdir. ismini, gaybana geceler türküsünden alır. 2 arkadaş yolda bu türküyü söylerken, onlara iş attıklarını sanan 4 genç tarafından iğfal edilirler. isimleri de buradan tüm dünyaya yayılmıştır.
korunma yolları: bunlar, sanki bir şey yapmayacakmış gibi gelir insana. bir barda sizi keserler, içki içerken yanınıza gelirler ama saldırmazlar, kendi hallerinde takılırlar. öyle bir barda, keserek bir erkek kaldırabileceklerini düşünmüyorum. zararsızdırlar.
ibne: elimizin baş ve işaret parmağını birleştirmek suretiyle ifade edilen kişilerdir. genelde yalaklanırlar, ibneliklerini herkes bilsin isterler, heryerde karşılaşabiliriz bu arkadaşlarla.
korunma yolları: çok entry yazmamak, ayar vermemek ve çok dikkat çekici yazmamak başlıca korunma yollarıdır. bu ibnelerin size verebileceği en büyük zarar çaktırmadan yanağınızdan öpüp kaçmaktır. öyle de yavşak, sulular işte.
eşcinsel: bunlar belki de içlerindeki en temiz, en suya sabuna dokunmayan tiplerdir. erkekli kızlı gezerler. haber bültenlerinde görürüz hep elele. "ulan" dersin adama bak ne yakışıklı, yanındaki hanzoyla elele.
korunma yolları: bunlar sadece periyodik olarak gösteri yaparlar, ikizler yarışması gibidirler. erkekler erkeklerle, kızlar kızlarla takılır. haklarını ararlar sürekli yürüyüşlerde. ne hakkı arıyorlar inanın bilmiyorum. velhasıl, bunlar da yavşaktır, antipatiktir ama ben konuşmam şahsen. ellemeyin bunları, size dokunmazlar.
konsomatris: bu arkadaşın varolması için mutlaka bir pavyon ve bir masa şarttır. konsomatris arkadaş masaya gelir, içki ısmarlanır (herhalde, bilmiyorum). bunlar mevzubahis olunca para da işin içine girer.
korunma yolları: pavyona gidip kafayı bulduktan sonra kapıda duran afeti yanınıza çağırmayın, sapı elinizde kalabilir.
travesti, konsomatris, gay, ibne, eşcinsel, aktif, pasif gibi kavram kargaşalarının oldukça arttığı son dönemlerde ayrıştırılması gereken iki kavramın arasındaki farklardır.
sabit değer sözlükse,
travesti, anılarını yazar ve kusar.
ibne bunları eksiler.
şimdi saygıdeğer arkadaşlarım, ister yüzyıllık yalnızlık okurken şarap içeninden, isterse beyaz fitilli çorabın altında yumurta topuklusundan ayakkabısı olsun, erkekler ortama bir bayan girdiğinde mutasyona uğrarlar.
üniversite yıllarında ev arkadaşım keçiören'in bağrından kopup gelen bir hödüktü. iyi bir insan olması onun hödük olduğu gerçeğini değiştirmedi, değiştirmez de. takriben 1.70 boylarında, kirli sakallı, göbekli, durmaksızın sigara içen, sporla arası olmayan, asosyal bir tip. olayları saptırmaya çok yatkın bir millet olduğumuzdan, yukarıdaki niteliklere haiz her insanı hödük diye adlandırmıyoruz elbette.
bu benim ev arkadaşımı eğittim ben, bazı kelimeleri hatasıza yakın söylemeye başladı. hanımefendü, evinize bıragayım mı ve iyi agşamlar tarzı kelimeler, ilk telaffuz ettikleriydi. günümüz, ders olan ve olmayan günlerde counter strike ve age of empires oynamakla geçerdi. 6-7 tabak yemek yiyip 2 ytl verdiğimiz günler azımsanamayacak kadar çoktu. fakat ben arkadaşımın gerçek yüzünü o gün gördüm.
sıcak bir yaz günüydü. paramız varken harcamaktan hiç çekinmezdik. amiyane tabirle şık (amiyane tabir, ingilizce yazılışında) diyebileceğimiz bir dürümcüde oturuyorduk taburelerin üzerinde. kalabalık biraz. derken bizimkinin arkadaşı belirdi. kız hayalet ya, bir anda beliriverdi.
- selam.
dedi. o selam değil, sanırsın ki bizim çocuğa büyü yaptı. o an eleman bir fransız beyefendisine dönüştü.
- oh leydim. buyurmaz mısınız tabureye. et-ül kabalarınıza layık değil, oh monşer. hemen matmazele ceylan derisinden koltuk getirin lütfen, oh.
tam anlayamasam da adamın böyle demiş olabileceğini düşündüm söylediklerinden. o konuşmaya başladığında kafayı öne eğmiştim utançtan, kaldırdığımda kız gitmişti, bizimkinin ağzı kanıyordu, güldüm, "noldu mösyo, kız çaktı mı bi tane sen öyle konuşunca" dedim. masadaki gülü almış ağzına, dikenleri batmış.
bir söz vardır, "bir insanı en iyi yolculukta tanırsın". yok, kat`a kabul etmiyorum.
arkadaşın erkekse, onu en iyi ortama kız girdiğinde tanırsın.
Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk'un son romanı Masumiyet Müzesi'nin açılış cümlesi.
böyle daima yaşadığımız, yaşayınca herkes biliyor sandığımız, belki bu yüzden ifade etmediğimiz belki de ifade edebilecek kadar doğru cümleleri bulmadığımız için vücut vermediğimiz ve kağıt üzerinde/beynimizde bıraktığımız anlar vardır.
bunu iyi yazanlardan biri ahmet altan, biri ise küçük iskender'dir kanımca.
bu, bazen sevgiliyle geçirdiğimiz ateşli dakikalar, bazen annenin tümörünün iyi huylu olduğunu öğrendiğimiz dakika ya da deniz kıyısında geçirilen saatler olabilir.
hayat şartları gittikçe, insanın haz alacağı şeyler artıyor. bundan 10 sene önce tüm aile anneannemlerde toplandığımız zaman sıkılır, evime gitmek isterdim. şimdi tüm aile bir araya gelsin, 3 gün orda kalmaya razıyım mesela. ya da sokakta arkadaşlarla top oynamaya ezan okunana kadar.
hayat şartları belirginleştikçe daralıyor yaşam alanımız ve bu alanın dışında kalanlar artıyor; yapmaya fırsatlarımız daha hızlı bir şekilde daralırken.
insanın kravatını bollaştıracağı andır şu gerçeği öğrenmesi.
"hayatimin en mutlu aniymis bilmiyordum"
ne kötü. farkındalık önemli bir kelime, bunu biliyoruz zaten, ama farkında mıyız ?
"o an" geçtiyse yaşamanın anlamı kalır mı? o kadar acımasız değil galiba.
acaba daha güzelini yaşayabilecek miyim? neden farkında değildim o zaman ?
"sevgimi türk halkına armağan ediyorum, trafik yüzünden türk halkından ve turistlerden özür diliyorum"
mahmud ahmedinejat'ın (kopyala yapıştır yapıcam her defasında, hala bu ismi yazmadım diyebilmek için) basın toplantısında söylediği söz bu.
teşekkür ediyorum bir türk vatandaşı olarak kendisine ve sevgisini kabul etmediğimi belirtmek istiyorum.
kim kardeşim bu adam? benim gözümde recep tayyip erdoğan ve abdullah gül 8.0.1 versiyon ise bu adam 8.0.2v falan. yemin ederim (konu iran cumhurbaşkanı olunca yeminim daha anlamlı olucak) ben bizimkilerin gözünde "imrenme"yi gördüm. adam, islam dünyasının 1 numaralı ismi olsa gerek. korumalar yaklaştırsaydı, erkeklerimiz ve kadınlarımız muhtemelen eteğini öpüp yüzüne süreceklerdi gözyaşları içinde. neyse ki korumalar yaklaştırmadılar, kısmet. artık bizimkilerin upgrade edilmesini bekliycekler.
şimdi bir kitle düşünün, beyne yerleşmiş, kötü bir kitle, kanser. işte, konumuzun, benim için 3.çoğul şahısı olan kitle, kanımca onlardan daha tehlikelidir.
adam camide, arabadan iniyor, bir alkış, bir kıyamet, tezahüratlar, tekbir sesleri. sanırsın hz.muhammed yeryüzüne indi, sultanahmet e gitti. olacak iş değil, kim yahu bu adam. senden daha bağnaz olduğu için alkışlıyorsun onları, başkalarına değil yandaşlarına itiraf edebilirsin bunu ancak.
ben gördüm cumhurbaşkanının gözünde o hayranlık ifadesini. neden hayran olmasın ki?
sen simcity2000 oynarken az mı uğraştın evlerin, yaptığın area lara gelmesi için? hiç, daha önceden default olarak kaydedilen şehirlere bakmadın mı? imrenmedin mi, "of ya, ben nasıl bu hale getiricem şehrimi, ama yavaş yavaş olur, yaparım be" demedin mi?
işte mahmud ahmedinejat (ctrl v) o default şehirleri yapan player, bizimkiler de henüz acemi.
üstadlarının nasıl karşılandığını gördüler camide. çok istiyorsunuz biliyorum onun yerinde olmayı, "durmak yok yola devam" o zaman.
kitle dedik. size ne desem boş. anıtkabir'de mustafa kemal atatürk'ü ziyaret etmemek için tüm ziyaretlerini istanbul'da yapan birini alkışladığınızı biliy..
herhalde biliyorsunuz, neden bu zaten.
ben göremedim, ağzından şiş sokanlardan mı oluşuyordu karşılama mangası?
türk değildir. evet, evet çok tuhaf ama türk değil brezilyalıdır.
adamın 53 yaşında olmasına mı, kadınların çekici gelmemesine mi yoksa sadece atlar ve ineklerin seksi gelmesine mi yanalım bilemedim bak şimdi. bu arada başlığı açmak için yazdığımda karşıma şu sonuçlar geldi.
400 inege tecavuz eden adam
sözlük'te yok!
Ama aşağıdakiler belki işinize yarar.
inege tecavuz eden dedenin torunu olmak
atm ye tecavuz eden adam
80 lik nineye tecavuz eden adam
gelinine tecavuz eden adam
bisiklete tecavuz eden adam
leylege tecavuz eden adam
elektrik supurgesine tecavuz eden adam
kiraladigi arabaya tecavuz eden adam
tecavuzcu coskun a tecavuz eden adam
uyuyan esine tecavuz eden adam
bunları gördükten sonra olayın vahameti beni daha fazla şaşırtmadı fakat ilişki sırasında aralarındaki diyalogu düşünmeden edemedim.
- kızım, sarıkızım.
- meeüüüöööövvvv (eöeh hayvan herif, karaoğlan'ıma söyliyim de aynısını bunun eşine dostuna yapsın)
- var bakıyım kocana bir alt dudak. anamm o ne dile bak, aç, aç ağzını mmhgnmhh.
olabilir mi? bence olabilir.
ne demiş getulino abi,
"Sorgusunda "Şimdiye kadar 400 ineğe tecavüz ettim. Kadınlar cinsel anlamda bana hiç çekici gelmiyor" dedi. Daha çok sakin görünümlü ineklerin kendisine çekici geldiğini söyleyen Parazio ineğin cinsi hakkında ise herhangi bir özel tercihinin bulunmadığını belirtti."
biz türkiye'de kıpırdasın yeter ya da nefes alsın yeter felsefesini güderken ağırlıklı olarak, abimiz inek olsun yeter demiş.
kesin başına biş iş gelmiş de atlara, ineklere, bilimum çiflik hayvanlarına yönelmiştir derken bombayı patlatıyor.
"15 yaşındayken bir kadınla cinsel ilişkiye girmeye çalıştım. Ancak yapamadım. Bu kendi cinsimle hayatımdaki tek denememdi"
işte büyük itiraf. hemen back to future hesabı yapıyoruz, geçmişe, işte orda, küçük getulino.
- eğil biraz daha.
- getulino, sanırım ordan olmuyor, kulağım acıyor, getulinooooo (uçurumda ses yankılanma efekti)
bence ceza olarak tecavüz ettiği 400 at ve ineğin kocalarını bulmak lazım. getulino nun ellerini bağlayıp yüzüstü yatırmak. sonra aynı usül.