1979'da ilk defa ünol büyükgönenç tarafından bestelenen ancak darbe sebebiyle 1988 de piyasaya çıkan güzel günler göreceğiz / nikbinlik isimli nazım hikmet şiirini tribünlerinde söyleyen taraftardır.
hedef kitleye, duymak istediklerini söyleyen kişi. sözlükteki, çevremdeki yorumlara bakıyorum da, hakkaten sülün osman'ın galata kulesini sattığı vatandaşa benzer pek çok insan görüyorum.
şimdi bu abimiz kendini mazbut, dinin de diyanetinde biri olarak gösterdi mi, gösterdi. sonra baktık ki eşine 5.000 dolarlık bir saat aldığını söyledi. geliri konusunda da çelişkili şeyler söyledi. diyebilirsiniz ki, vardır parası alır ya da popüler söylemle "müslümanın böyle şeyler yapmaya hakkı yok mu, faydalanmasın mı ?"
yoo bence alsın, yapsın. ama atasözündeki gibi hoca ele verip talkımı, kendi yutmasın salkımı *. söylemde ve eylemde tutarlılık olsun. din gibi hassas bir konuda deyim yerindeyse -ki, yerinde- fetva veren kişiler buna riayet etmeyince olmuyor hacım. en azından bendeki bütün uhrevi duygular bir anda uçuveriyor.
yani sen hocasın, ne işin var parayla, pulla, siyasetle. senin işin değil ki bunlar.
ama "eşek cemaati" lafı güzeldi. bayaa bir güldürdü.
Madde 216 - (1) Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılayan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Halkın bir kesiminin benimsediği dinî değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması hâlinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
bu yıl ortasahası nedeniyle çok sıkıntı yaşayacak olan takımdır. oyun kurucu mevkiinde adamakıllı bir oyuncuları, oyunun sıkıştığı bölgede kanatlara taşıyacak ya da etkili bindirme yapamayacak isimleri olmadığı için zorlanacaklardır.
dolayısıyla, defanstan uzun toplarla çıkmaya ve duran toplardan gol bulmaya çalışacaklardır. bu sebeple de sercan ve koreli vatandaşın orta alana daha yakın oynayacağını düşünebiliriz. ama hüseyin ve zapotocny'nin oyun içindeki hızlarını düşündüğümüzde defansları hakikaten taş gibi oldu diyebiliriz.
ha bu arada seni bilmem ama ben yapamam, yapamadım evet. benim babamın arkadaşları bırak bana burs vermeyi, kendi çocuklarını zor okutuyorlardı. şartlar herkesin önüne eşit sunulmuyor çünkü.
sen de üniversiteden mezunsun, arkadaşın da. sen buradasın, o kendini sıktı, yurtdışında. bazılarının ise hiç böyle dertleri dahi olmadı. bu kadar basit.
bense hala anla(ya)mayacağına o kadar eminim ki...
halkı pek ilgilinedirmeyen konu. siyasi polemik olayını sevmiyorum ama şöyle de bir durum var.
evet babası başbakan olduğu için bedelli askerlik yapabildi. çünkü babası bşb başkanı ve başbakanken, arkadaşlarının verdiği burslarla okudu. babası başbakan olduğu için yurtdışında bu kadar rahat iş buldu, yaşadı vs. sen, ben yapamayız çünkü. sırf abd'ye gitmek için uçak parasını denkleştiremeyecek ama bilal'den kat kat daha zeki, daha liyakatli bir ton genç bulunur bu memlekette.
diyebiliriz ki yasalar önünde herkes eşit. ama kabul edelim ki bazıları daha eşit. bu sadece bilal için geçerli değil.
hem gemiciğini yürüten kaptan diye atasözümüz bile var *.
yaşanmış bir olaydır. değerli sözlük ahalisi, siz beni bilmezsiniz ama teknolojik alet edevatla arası iyi olan bir insanımdır en nihayetinde. yeni aldığım herhangi bir ürünü kullanmak için kılavuza falan pek gereksinim duymam.
zira elektronik cihazların hemen hepsinin çalışma prensibi aynıdır. on/off tuşu. hız arttırma/azaltma tuşu, reset tuşu vs.
ancak ve ancak şu klima kumandaları yüzünden hayatım zehir oldu. lan, 22 dereceye ayarlıyorum, aa bi bakıyorum amcam kapatmış kapaklarını üflemiyor. bu sefer kapatıp açıyorum, 35 derecede (bu sıcakta 35 derece !) katrina kasırgası gibi esip gürlüyor. be zamanını ayarlayayım bari diyorum, sallana sallana, bir o yana bir bu yana açılıyor kapakları, ama yine yok. ı-ııh.
hayır, kullanma kılavuzunu da kaybettim, model de eski netten indiremiyorum. aceba pili mi bitti diye pil de aldık ama yine cıxx. bezdirdi lan beni, genç ömrümü çürüttü şerefsiz. en güzeli açtım pencereleri karşılıklı. oooh mis dedim.
demez olaydım.
bu sefer de cereyanda kalmışım, boynum tutuldu.
karar verdim, öss'ye bi daha giricem. hazır katsayı zımbırtısı da yok. bu sefer iklimlendirme ve klimatoloji okuyacam.
robbie williams'ın kafası "high" iken yazdığı aşmış şarkı. evet, aşmış. ilk 30 saniyesini dinleyin zaten benle aynı fikri paylaşırsınız. bu arada şarkıdaki monkey, robbie'nin kafası güzel haline bir gönderme imiş.
özellikle uzun yolda araba kullanırken eşlik etmesi ayrı bir güzel.
hem bu kriz bizim değil, dünyanın krizi. ayrıca teğet de geçiyor. ekonomimiz de şahlanan bir at misali, bendine sığmadan taşıyor. elalem gemiciğinden fedakarlık yapacak değil ya. işçi emeklisi harcasa noolur, harcamasa noolur... elin gavuru gibi, gidip yurtdışında tatil yapıp, milli serveti çarçur etseler daha mı iyi ?
tipik j.j abrams dizisi. bunu negatif anlamda söylemiyorum. zira abrams'ın diğer işlerinde olduğu gibi (alias, lost) bu dizide de izleyiciye, "her şeyi senaristten bekleme, sen de düşün, teori üret" deniliyor. sürekli ortaya atılan sorular, çok seçenekli, kandırmacalı yanıtlarla destekleniyor.
peki sonuçta ne mi oluyor ? bir tv dizisi değil, bir fenomen yaratılıyor. bize de torrent sitelerinde ömür tüketmek kalıyor.
fringe dizisindeki aşmış karakter. dizinin sonunda bütün olan bitenin, zft'nin fln başının o olacağı gibi bir his var içimde. "precognition" diyelim geçelim.
özellikle peter sellers, ille de peter sellers, muhakkak peter sellers.
ayrıca stanley abimizin dönemin sinema ve özel efekt teknolojisi anlamında yaptıklarına da ayrıca şapka çıkarılır.
çelişkiler yumağı bir yönetici kitlesinin yönettiği bir oluşum. an itibariyle, bugün tv'de modlarını izliyorum.
lan yok arkadaş, yok. bir şey içmişler herhalde. kafa iyi.
iki dakika önce, biz bulundugumuz sözlükleri begenmedik, kutsalımıza saldırdılar diye feryat ediyorlardı. şimdi de bize yobaz dediler, kendi sözlüğümüzü açınca da, diğer sözlüklerden bize hadi gidin dediler diye ağlanıyorlar.
ihl'li mod kardeşler, üstat arkadaşlar; siz o kadar çok inanmışsınız ki kendinize, hata yapabileceğinizi, yanlış düşünebileceğinizi hiç hesaba katmıyorsunuz. şunu bir anlayalın önce, kutsal ya da x, ya da z bir olgu varsa, karşıt bir tarafı da vardır. küfür başka şey, eleştiri başka şey.
yaw ya da neyse siz böyle mutluysanız, takılın. bana ne be...
bir de mechul x isimli modu, orduyu sevmiyormuş, orduyu sevmeyen basbakanı da sevmiyormuş. onu öğrendik.
kravatı yamuk, hem de sarı lacivert. tv programına çıkıyosun, bi aynaya bak be kardeşim. orada kabataş erkek lisesi mezunuyum diye şişiniyorsun, kravat sarı-lacivert.