Daha önce bahsetmiştim bi entryimde. Ben deniz ilkokulda yere düşen silgi tozlarından silgi yapıp kullanırdım. Sonra da onları ham HUM ham HUM yerdim. Siz ne yaptınız peki kodumun gobelleri bi yazın bakim.
labirent tutkusu albümünden abluka alarmın bize hediye ettiği parça. özellikle beati insana ilkbaharı getirir. bütün rap severleri davet ediyorum dinlemeye.
adı özlem olduğu halde özlem çekmeyen bir yazar. birazdan ambulansla hastaneye kaldırılacak. sen çok seversin özlemcim nutuk atıp atıp kendine gelince ankara havası ile coşmayı. biraz sabır ambulansta çalacaklar sana ankaralı yaseminden bir şarkı.
allah vergisi yakışıklılığı olan insan evladı. murat boz bok yemiştir onun yanında. bir karabük efsanesidir o. bir görselle şenlensin hemen yürekler yarebbim!
Literatüre kazandırılmış yeni bir tamlamadır. Ex olmak için doğmak gerekir bunu söylemek için. Çimen gözlüm mü! Hehahaha. ne kadar da çakma bir tamlamaydı aynı senin gibi değil mi ex?
Yoksa bilmiyorlar mı tahir ile zühreyi? Elmanın bir yarısının diğer yarısına duyduğu sevdayı işitmiyorlar mı? Yoksa kulakları sağır mı bunların? Yürekleri görmüyor mu?
Iki mavi bir olmuş dünyaya kafa tutuyor. Aşk iliklerine kadar sarınca bedenlerini ölmek için beraber izin istiyorlar azrailden. Tekrar uyandıklarında beraber olmak için. Öptüm maviliklerimizden.
Bana köpekler gibi aşık oldugunu kabul etmeyen ve bir de aşık olduğum kişiyi kötülemek suretiyle kafasina gore huzur bozanlik yapan, adice davranan kisinin yoldan cikmasidir. Gule gule bayan y seni hic hatirlamiycam.
24 yaşında olmama rağmen siren sesinden korkuyorum. çocukluk dönemimde 3 yıl arayla yaşadığım farklı iki olayın yarattığı travma bunun kaynağı.
her akşam istisnasız birkaç kez duyuyorum. çoğu insan tepkisiz kalıyor, sıradan görüyor, hatta duymak istemiyor. oysa o an o aracın içinde ölümle yaşam arasında mücadele eden biri var. yakınları başka bir araçta "ölecek mi, yasayacak mı" kaygısıyla hayatlarının belki de en zor yolculuğunu yapıyorlar.
bu ses belki de bir çocuğun hayatı boyunca unutamayacağı bir an. belki de onun için hayatının geri kalanının zorluklarla geçeceğinin ilanı. belirsizlik ve ümitsizlik.
1999 ağustos. 6 yaşındayım. depremden 10 gün öncesi. duyduk ki amcam, dükkanında çalışırken rahatsızlanmış. acile kaldırmışlar. atladık arabaya, hastaneye koştuk. daha önce herhangi bir rahatsızlığını duymamıştık. hiçbirimizin aklından kötü bir ihtimal geçmiyordu. hastaneye vardık. arabadan indiğimizde yengem feryat figan acilin kapısından çıkıyordu. iki kuzenim her biri bir köşeye çökmüş, ağlıyorlardı. acilin kapısında ambulans vardı. kapısı açıktı. kırmızı mavi ışığı etrafı aydınlatıyordu.
kalp krizi geçirmişti amcam. 44 yaşındaydı vefat ettiğinde. daha önce hiç babamı ağlarken görmemiştim. inanılmaz bir şeydi. babamın gözlerinden yaşlar akıyordu. sanki farklı biri vardı karşımda. o anı unutmak istedim daha sonra ama hiç unutamadım.
yengem hiçbir zaman eskisi gibi olmadı. hep hüzünlü. hala durup dururken gözleri dolar sebepsiz yere. kuzenlerim yarı tam yarı eksik yetiştiler.
şimdi tekrar duydum sireni. bunları yazmak istedim. bize çok basit, sıradan gibi görünen şeyler başkaları için hayat memat meselesi olabiliyor. hayatı boyunca unutamayacakları bir an. belki annesi, belki eşi ya da 3 yaşındaki çocuğu.
ya da kendisi. yürüyemeyecek belki de ömür boyu. göremeyecek ya da. saniyelere bağlı. minicik mesafelere ve zamanlara bağlı tüm hayatı.
1996 senesi. doğu'da küçük bir ilçe. akşam 9 suları. tv izliyorduk. aniden kalaşnikof sesleri dicle'yi sardı. biri bitiyor diğeri başlıyordu.
asker ve özel harekat polislerinin takıldığı kahvehane taranıyordu. çatışma bittikten 1 dakika sonra ilçedeki elektrikler kesildi. her yer kapkaranlık. siren sesleri her tarafta yankı yapmaya başladı. en yakın arkadaşım eren ağlıyor. babasının iş çıkışı kahvehaneye gittiğini biliyor. o zamanlar kimsede cep telefonu yok. haliyle akıbetini bilmiyorlar. ambulanslar şehir merkezine yaralıları taşımaya başlıyor. eren, caddeden akıp giden ambulansların peşinden koşuyor. zor zaptediyorlar kendisini. dicle'nin kenarında kurulmuş, kapı ve pencereleri açık iki katlı taş evler, ambulansların ışığıyla aydınlanıyor. hareket eden gölgelerin altında devasa yüzlere sahip canavarlar gibi görünüyorlar.
birkaç saat sonra haber geliyor; kolundan ve gözünden yaralanmış babası. kahvehanedeki 2 arkadaşı ölmüş. 22 yaralı. tarama esnasında hemen hepsi kolonların arkasına dizilmiş. bazıları arka pencereden dicle nehrine atlamış. taşlık yere gelmişler, ayakları kaburgaları kırılmış.
eren'in babası kolunda devasa şiş ve demir parçalarıyla yaşadı, aylarca tedavi gördü. sol gözünü kaybetti.
ve o gecenin sonuna doğru ben hayatımda ilk defa aydınlatma fişeği gördüm. kaçan saldırganları yakalamak için dağları aydınlatıyorlardı. gündüz gibi oluyordu her taraf. fişek aşağı doğru inerken hareket eden birilerini göreceğim diye ödüm kopuyordu. sanki kilometrelerce ötede benim onları gördüğümü fark edecekler, gelip beni ve ailemi öldüreceklerdi.
o gece yaşadığım korkuyu başka hiçbir zaman yaşamadım. benim için travmaydı. o günden beri her siren sesi duyduğumda çocukluk arkadaşımın yolda giden ambulanslar arkasındaki koşuşu gelir aklıma.
ve aydınlatma fişeği.. ya da havai fişek mi demeliyim bilmiyorum ismini. daha sonra hiç görmedim böyle bir şey. havaya fırlatıldıktan sonra yavaş bir şekilde aşağı doğru inen ve bütün bir dağı gündüze çeviren minik bir güneş'ti. aynı anda başka bir ülkede başka çocuklar, muhtemelen kutlamada kullanılan benzer bir ışığı annelerinin elinden tutarak ve gözleri parlayarak mutluluk içinde izliyorlardı.
benim için o ışık ve siren sesleri bir travma oldu. üstünden neredeyse 20 yıl geçmesine rağmen her işittiğimde o gece yaşadığım korku gözlerimin önüne gelir. durgunlaşırım. bilirim çünkü arkasından koşan bir çocuk var. bir kadın. bir anne, baba.. kaygı içerisinde hayatlarının en zor anını yaşayan insanlar. hayatlarının sonraki safhalarında unutmak istedikleri ama unutamayacakları anlar...
--------------------- referans: türkiye cumhuriyeti anayasası'dan ---------------------
ıv. özel hayatın gizliliği ve korunması
a. özel hayatın gizliliği
madde 20- herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. özel
hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz. (mülga cümle: 3/10/2001-4709/5 md.)
(değişik: 3/10/2001-4709/5 md.) millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve
genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz. yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. hâkim, kararını el koymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar.
(ek fıkra: 12/9/2010-5982/2 md.) herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir.
b. konut dokunulmazlığı
madde 21- (değişik: 3/10/2001-4709/6 md.)
kimsenin konutuna dokunulamaz. millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin konutuna girilemez, arama yapılamaz ve buradaki eşyaya el konulamaz. yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. hâkim, kararını el koymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar.
--------------------- referans: türkiye cumhuriyeti anayasası'dan ---------------------
sizi öptüğüm dudaklarımı jiletledim, bağışlayın beni
size baktığım gözlerimi dağladım, sevin artık beni,
sizi duyan kulaklarımı tiz bir sesle boğdum,
kurtarın beni artık bu esaretten,
öldürüp bir çöplüğe attım kendimi,
gelin alın artık beni,
öpün o güzel sarı saçlarımı, yüzün derimi,
ölmediysem bir el daha ateş edin,
ağlamıyorsam çekin alın oyuncağımı elimden,
bağıra bağıra ağlatın beni,
aldattıysam sizi kapatın yüreğimi ince bir bezle
sonra sağır bir sessizlik için sıkın şakaklarıma
alın canımı, sonra da terk edin bedenimi
aynı sizleri terk ettiğim gibi...