cehaletin sınırı yoktur.artık toplumsal dinamiklerimiz o kadar bozuldu ki , tepki bile vermekten uzağız.bu davranışların tek ve en büyük nedeni ise eğitim sistemimizin çökmüş olmasıdır.allah sonumuzu hayır etsin.
evde gayet kendi halimde internette gezinirken çişimi yapma ihtiyacı hissettim, sürekli hissederim zaten. neyse lan çişim geldi işte, kapıyı açmamla yerde bir yarakhasan gördüm, kendisine küfretmek istemezdim ama haketti. iki tane önde bir tane arkada kıskacı olan akrebin benim evimde ne bok yediğini merak ettim. on dakika kadar bakıştık, "çimsem gider mi lan" dedim ve çimdim. "ben de seninle aynı seviyedeyim adamım, tatsızlığa gerek yok!" dedim, "siktirla" der gibi bir kıskaç hareketi yaptı. "seniamınakoduğumu" diye bağırarak raidi on dakika üstüne sıktım, sonra bir sigara yakıp ölüşünü izledim. küçükken de böyleydi, karıncaları suyun içinde yüzdürür boğmaya çalışırdım. sadist ruhumu yenmek için raid içmeyi düşünüyorum.
uykusuzluk, aç kalmaya alışmak, yürümek eylemleri ile gayet de "sağlıklı" olarak kilo verebilirsiniz.
kilo vermeye çalışan birisi olmadım hiç, bir tek 8. sınıfta hoşlandığım kızın aslında benden değil de tombik yanaklarımdan hoşlandığımı öğrendiğimde kasmıştım kilo vermek için, sonra bir düzene girdi kilom. sonradan ailesiz tatile çıkma yaşına gelince bir daha aklıma düştü kilolarım. gören de obez sanar, o aralar vücut kitle endeksim 24,5 falan halbuki. bu kararı vermemdeki en büyük etken aslında kuzenlerim idi, hepsi de ben dershaneye giderken spor salonuna gitmiş ve gayet üçgen bir hal almışlardı. ben bunları görünce utandım tabi, "ben gelmiyim şimdi sizin ortamı bozarım" diyordum. allahtan puşt değillerdi de "gelme tabi amk şişkosu" demediler. o seneyi öyle atlattık ama öbür yaza ben de yağsız girmeliydim. biraz kastım kendimi, iradem kuvvetlidir, az yemek yemeye başladım. 1 sene böyle devam ettim, bir bakmışım ki göbek erimiş. eridi de, erimesi yetmiyor; öbürleri hala üçgen. o yazı da en azından komplekssiz atlattım. sonraları biraz spor yaptım ben de, ama istediğim vücuda ulaşamadım.
sonra sporu da bıraktım ama o yememe durumu devam etti. hala da devam ediyor, bazı günleri 1 öğünle geçiştirdiğim oluyor. karnım da acıkmıyor öyle, zorla kasmıyorum kendimi yememek için, daha fazlasını istemiyor canım. allahtan düzensiz besleniyorum, yoksa bu performansla 60 kiloya düşerdim. nereden aklıma geldi bu, eski fotoğraflarıma bakıyordum, sonra yeni çekilmiş bir tanesine baktım da; gözle görülür şekilde zayıflamışım. vücut kitle endeksim şimdilerde 23,9 falan, hani öyle muazzam bir zayıflama değil ama bol bol yürüdüğüm için gözle görülür derecede yağlarımdan arınmışım. iyi bişey bu tabi, ben bu gazla biraz çalışıp bu yaza bi sürpriz yapayım kuzenlere; ha evet bu arada onlar hala üçgen.
birçok dert gördüm, büyük kederler yaşadım ama; otuzuna merdiven dayamış hayvan gibi bir adam olmama rağmen, halen doğru düzgün bir saç şeklim olmadığı için kederimden ölebilirim. ufacık bebelerin bile var lan! neyse neyse, her ihtimalde, dağlar kıyıya pareleldir arkadaş. ben bunu bilir bunu söylerim! ayrıca memelerim iri ve gözlerim de çok güzel.
liverpool ülkü ocakları her fikirden, dinden, cinsiyetten ve ırktan insana açık bir teşkilatlanma olmakla birlikte, esas olarak ingiliz ırkının üstünlüğünü savunmaktadır. ocakta geçirdiğiniz süre boyunca, doğrudan doğruya hakarete başvurmadığınız sürece tüm yorumlarınız memnuniyetle karşılanacaktır.
-ingiltere mozaik değil marleydir.
-vatan millet waterloo!
-burası ingiltere, irlanda değil!
-love it or leave it!
-bütün dünya ingiliz'in daşşağını yesin!
-pennine dağı kadar taş gibi scafell pike kadar dimdik!
-tekbiiir?!
-hallelujah!
insanımızın yolda yürüyememesinden çok rahatsız oluyorum. eğer dikkat etmesem 10 dakiklık bir mesafedi büyük ihtimalle kavga ederek 5 kişiyi hastanelik ederim, 4 kişiden dayak yerim, 9 bayanı yere yapıştırmış olurum (bayanların sayısı fazla çünkü hiçbir tepki göstermeden sadece üzerime yürüyorlar).
kibar kısım bitti. çok afedersin amk ben bizim insanımızın. evet, sevmiyorum yarrak kafalıları, yolda yürümeyi bilmeyen bir insan nasıl olabilir diye hep düşünüyorum. 2500 kişinin çalıştığı bir binada çalışıyorum, 3 kişinin sığabileceği bir koridor düşünün. 3 kişi orada yavaş bir şekilde yan yana yürüyor. istisnasız her gün bu problemi yaşıyorum. veya duruyorlar orada, sadece duruyorlar.
bu insanların hepsi mal arkadaşlar. sokağın %70'i mal, belki de daha fazlası. bok atıyorsun sen çok mu biliyorsun demezsiniz umarım, çünkü bilmesem bunların söylüyor olmam.
hemfikir olduğumuz bir şey vardır ki biz türkler,her çeşit ölümü mutlaka deneyerek tecrübe etmiş bir milletiz.tabii tecrübe edenlerle oturup konuşmadık ama hayretler içerisinde haberleri takip ederken,konuşmuş veya tecrübe etmiş kadar olduk.öyle ki ;
+ mideye kaçan sineği öldürmek için ağza sheltox sıkmak suretiyle ölüm.
+ bir arabaya 11 kişi binip viyadüğe uçarak toplu cenaze.
+ balkona 50 kişi çıkılması sonucu balkonun çökmesiyle oluşan toplu ölüm.
+ ormanda zehirli mantarları ailece yiyerek,"anaa ne guzel!" deyip akşama evde ölü bulunan aile.
+ yatağındaki tahtakurusu veya bilimum haşeratı öldürmek için yatağı ilaçladıktan sonra,biraz kestireyim diyerekten ebedi uykuya dalan şahıs..
+ elektrik direğine yaslanıp ayakkabısına kaçan taşı ayağını silkeleyerek çıkarmaya çalışan kişinin, elektrik çarptığını sanan yardımsever bir vatandaş tarafından kafasına kürek, kalasla vurmak suretiyle öldürülmesi.
+ tıraş olurken berberin,rahatlatır diye boynu aniden sağa sola çevirme hareketi sonucu küt diye boynu kırılan müşterinin koltukta hak'kın rahmetine kavuşması.
ilk masturbasyonumu banu alkan'i dusunerek gerceklestirmistim. ne yapayim gogusleri cok tahrik etmisti. haa bir de gazetedeki resmini kesip cebimde tasirdim. lazimligimdi o benim. ne igrencmisim lan. itiraf dedigin boyle olmali.
süzlik kelip ogradım
baktım karmaya kökredim
buldum modu togradım
ekşi dedim tükürdüm
aldı meni uçurdi
al hesapın get dedi
emdi meni kim tutar
tırol deyu töşerim
bazı ibnelerle başetmeye çalışıyorum sözlük. yazsam eksileyecek, yazmazsam gönül rahat değil sözlüğüm. oysa ben seni ne çok sevdim bir bilsen. en beğenilen yazar olmayı istemek çok mu sözlüğüm söyler misin çok mu? sevmek, sevilmek neden bana uzak burada ha? neden sözlüğüm neden? aylardır entry kasıyorum sözlük, bu reva mı şimdi bana. bir artı oy almak için güvercince öğrendim ben biliyor muydun bunu? mutlu musun şimdi sözlük? . sözlüğüm, itirafıma burada son verirken taraflı tarafsız bütün yazarlarını kucakladığımı belirtirim.
hayatımda yaptığım en büyük çılgınlığın, "otostop çekerek istanbul'dan bodrum'a 5 günde gitmek" değil de; anahtarlığıma takılı beyaz akbilime tek seferde 50 tl yüklemek olduğunu, ofisteki kızlardan deliler gibi saklıyorum.
not: demirkapı'da, amcamın torna dükkanında çalışıyorum. tornalar çok tatlı!
birisi, "elf gözlerin neler görüyor legolas" diye sormaya görsün, coşuyor da coşuyor ipne!
-elf gözlerin neler görüyor legolas
-sırtlarında sanki efendilerinin kırbaçı var. 10 gündür dur durak bilmeden koşuyorlar. ama çok uzakta değiller. 2 günlük mesafedeyiz, yaklaşıyoruz. hadi gimli daha hızlı koş.
bu sakallı cüce gimli de analı bacılı sövmüyorsa bu legolas'a, ben de daha bir şey bilmiyorum. neyse, dedim ya bi coştumu durmuyor gavat!
-elf gözlerin neler görüyor legolas
-doğuya yöneldiler. yavaşlıyorlar. yarım günlük mesafemiz var. hadi gimli hadi.
kendinden kısa bi gimli var diye yüklendikçe yükleniyor garibe. la adam diyor o kadar "biz cüceler kısa mesafenin adamıyız" diye. sen de, ne öksüz çocuk bulmuş gibi eziyorsun herifi. tüysüzsün diye mi? hea? ondan mı? lan adamın tee sakalı yere değiyor lan. efendi ol, adam ol. öyle ayrık vadi'de pammıklara sarılmış steril hayat yaşamakla, zevk-ü sefa içerisinde olmuyor bu işler legolas efendi. hem daş gibi hatunlar da hep sizde yemin ediyorum. sabah akşam kestaneleri ben kırıyorum sanki. öyle bize elfçe şiir okuyoruz sonra da sarılıp yatıyoruz ayakları yapma. gop çocuğuyuz olm biz...neyse seni zerre sevmiyorum legolas! bil yani.
o kadar laf ettim ama yine de o gözler var ya o gözler hiç boş durmuyor. ahhh o gözler!!
-elf gözlerin neler görüyor legolas
-sonunda çok yaklaştık aragorn reyiz. 2 saatlik mesafedeyiz. ama cillop gibi gözlerimle onları çok net görüyorum. çok kalabalık değiller. tam tamına 57 tane ork, 22 tane uruk hai, 2 tane hobbit ve 1 tane de yozgatlı var içlerinde. yozgatlı'nın rohan diyarında tarlaları ve atları varmış. zamanında buralardan daha yol falan geçmez iken; "ileride çok değerlenir buralar. bi buralar bi de shire" diyerekten almış babası. ticarete kafası çok iyi çalışıyormuş.
-hadi hepsi iyi de, şu son söylediğin yozgatlı hikayesini nerenden uydurdun.
-ağzını okudum aragorn reyiz. ayıb ediyon yemin ediyorum.
-ananın amı demek istiyorum legolas. ananın yüzüğü artık...yuhhh!!!
zor bir durum olsa gerek. cinsiyetini belli edenlere nasıl bir cinsel şiddet uyguladığımız ortada, cinsiyetçi küfürlerle kadın yazarlarımızı ezmeye çalışıyoruz.
yaptığım işten üç kuruş para kazanmama rağmen; sağda solda, milyarlar kazanıyormuş gibi davranıyorum. buna parelel olarak, elit kesimlerin düzenlediği toplantılara iştirak ediyorum. oralarda iyi görünmek için, kazandığım paranın yarısından fazlasını üstbaşa harcıyorum. kazancımın kalan kısmını da yine bu elit kesimlerin düzenlediği kültür programlarına harcıyorum. bilet, içki vs. gibi şeylere gidiyor, yani kalan kısım. bu programlarda, cebimde sadece akbilime yükleyeceğim bir 10 tl kalmasına rağmen "dünya yansa sikimde değil" edasında şen kahkahalar atıyorum. belki, bütün haftasonlarımı böyle geçiriyorum.
sonra geceleri, herkeslerden uzak evime geliyorum. yırtık bir tişört ve sobanın önünde yanmış bir eşofman altı giyiyorum. mutfağa gidip, iki domates, bir biber ve de iki yumurtadan oluşan acılı bir menemen yapıyorum.
menemeni yerken çatal kullanmıyorum. iki gün öncesinden kalan kuru ekmeği, menemenin suyuna bana bana yiyorum. bayat ekmek daha tok tutuyor. acıyı yedikçe, yaptıklarım, sahtekar tavrım aklıma geliyor. son lokmalarda boğazım düğümleniyor, hüzünleniyorum.
bana herkeslerden sıcak duran, tek bir çubuğu çalışan ihlas marka elektrikli sobama bakıyorum. en içten ve sıcak tavrıyla, o da bana bakıyor. yanına ilişiyorum, asla hayır demiyor. kurusun diye önüne serdiğim ıslak havluyu kenara fırlatıp atıyorum, kıskanıyorum o'nu. dokunuyorum o'na. gözümden bir damla yaş süzülüyor. o da hüzünleniyor, sarılıyoruz. sonra, bir o ağlıyor bir de ben!
şimdi yurttan haberlere geçiyoruz;
-ehliyetsiz ve alkollü zaman makinası kullanan üç türk genci paralel evrenin amına koydu.
-bekri mustafa'yla rakı içmeye giden gençten hala haber alınamıyor.
-çorbada bizim de tuzumuz olsun diyerek, istanbul'un fethine katılmaya giden bir grubun şehit olduğundan şüpheleniliyor.
çok sene önce, çok küçüğüm. memleketteyiz o zaman. uzak bir köye, o köyün muhtarının evine misafirliğe gitmiştik. muhtarın benimle yaşıt kızları ve bir kedisi vardı. simsiyah bir kediydi. yaklaşınca tırmalıyordu biraz. o gün kızlarla oynarken mantı tepsisinin üzerine basmıştım. tepsinin üzerinde örtü vardı, kızlar bana çok gülmüştü. sonra biz geri dönerken arkamdan çok ağladılar, ben de yalvardım buradan gitmeyelim diye. sonra gittik. sonra istanbul'a da geldik. bir daha da hiç görmedim o insanları ve kediyi. her şey o kadar da güzeldi ki... bazen çok küçük rastlantılar, çok küçük ayrıntılar bana geçmişi hatırlatabiliyor. o insanlar da ne güzel insanlardı sahi.