Sonra bu ülkeden neden sanatçı çıkmıyor diyorlar. Bu toplum kendi sanatçısına saygı duymuyor da bu yüzden. Ayrıca Müslüman olacaksın ve ölünün arkasından konuşacaksın. Gerçekten zehir gibisiniz.
Sosyolojik olarak yaklaşacağım meseleye;
hükümet, siyasi ideoloji, yasalar çok önemli değil birey olarak herkes kendi beynini temizlese bu işi çözeriz bence. Ancak ne yazık ki hâlâ kadın deyince ataerkil bireyler kadına, göt cebinde duran cüzdan, manavdan aldığı patlıcan muamelesi yapıyor. Şunu netleştirelim delikanlı olmak aslında tam tersi kadını saymaktan başlar. Çünkü delikanlı her şeyden önce kendi öz annesine düşkündür. Kendi annesini saymayan birey kadına şiddet de uygular, sokakta geçerken laf da atar. Güzel kıza bakmak ile onu rahatsız etmek arasında fark vardır. Örneğin karanlık bir sokakta kadın önümde yürüyorsa arkadan hızlı hızlı gelip geçmeye çalışırım onu . çünkü benim onu arkadan takip etmem ile onun beni arkadan görmesi arasında fark vardır. Ürkmesin, korkmasın diye elimden geleni yaparım. Cinsellik, seks bunlar doğal isteklerdir ancak şu küçük hortumu da önüne gelen her şeye sokmaya gerek yok. Biraz onurunuz olsun, kalbinizin tozunu alın.
Türkçe sözlükte "kocam" kelimesi aslında büyüğü anlamında kullanılmış. Yani koca - kocam büyüğüm / kadının büyüğü.
bu yüzden batı Türkleri koca kelimesini kullanmaz, eşim/yoldaşım kullanır.
kocam kelimesi ataerkil bir kelimedir ve saçmadır.
Bazıları diyor ki yok bizim ırkımız diğerlerinden üstündür. Aman biz feth yaptık aman biz şöyleyiz, böyleyiz..
Bir Ermeni, bir Kürt, bir Fransız, bir Alman ne ise bir Türk de odur.
Irk lan ırk. Doğarken kimsenin seçmediği, 18 yaşından sonra birilerinin gazıyla pohpohlanan boş bir şey.
Erdoğan - (tartışmaya bile gerek yok. Sittin sene oy vermem.)
Ekmeleddin - (Erdoğan'dan farkı azcık demokrat olması) Bu yetmez. Çünkü ben artık islamcı ve muhafazakar bir cumhurbaşkanı istemiyorum.
Demirtaş - (Tavırlarını asla sevmem. Kişiliğini de sevmem. Siyasetini de sevmem. Ancak en azından azınlık haklarını tanıyor, kadın sorununa değiniyor ve en önemlisi muhafazakarlıktan birazcık uzak.)
Son zamanlarda kadınlara karşı gerici, baskıcı saçma sapan başlıklar açılıyor.
yok efendim sokakta kadın görmeyeceklermiş, kadınları eve hapsedeceklermiş.
allahını seversen?
homofobikler yetmiyormuş gibi bir de kadınfobikler var. Annesini, kardeşini düşünmeden burada kadınfobik kelimeler yazanlar bir de namustan, ahlaktan bahsetmiyor mu.. işte bunlar hep Türkiye'nin gericiliği.
Bitireceğiz sizi, kökünüzü kurutacağız.
Türkiye'ye başı açık kadınlar da, başı kapalı kadınlar da çok güzel yakışıyor!
Bugün Radikal gazetesinde okuduğum güzel bir yazıyı paylaşacağım..
Bayrağın altındaki günahlarımız!
Avrupalı bir grup arkadaşımla bir kaç günlük bir gezi için istanbul'a gelmiştik. Sabiha Gökçen havaalanından otelimize doğru giderken, yol boyu bayrakları gören arkadaşlarım; "bugün Türkiye için özel bir gün mü? Milli bir bayram mı var," diye sormuşlardı. Bayağı zorlanmıştım izah etmede ve pek ikna edici de olamamıştım. işi biraz da şakaya vurup, "düşmandan kurtarılmış bölgelere bayrak dikiyoruz" deyip, çıkıvermiştim işin içinden. Ancak bayrak bir kere dikkatimizi çekmişti, nereye baksak bayrak görmeye başlamıştık. Birbirinden büyük, direği bir birinden uzun bayraklar. Toplum olarak o kadar kanıksamışız ki, sorgulamıyoruz bile, Neden Türkiye toprağı olduğuna şüphe olmayan her tepeye büyük, daha büyük bayraklar dikmeye gereksinim duyarız? Neden her miting ve yürüyüşe bayraklarımızı alıp gideriz? Evlerimizin balkonlarına, arabalarımızın camlarına asarız. Bir aidiyet gösterisi mi yapıyoruz? Yapıyorsak kime karşı? Birilerinin aidiyetimizden şüphe ettiğini mi düşünüyoruz? Yoksa benim bayrağım burada, seninki nerde diyerek, biz mi birilerinin aidiyetini sorguluyoruz? Neden aynı ülkenin bazı siyasi partileri, hepsinin ortak sembolü olan bayrakla, bir yarışa girişirler? Acaba bu bir travma mıdır?
Uluslararası bir toplantının resmi fotoğrafının çekileceği mekana, hangi devlet başkanının nerde duracağına işaret olsun diye, yere konan minik ulusal bayraklar arasında sadece Türk bayrağı, "yere konulamaz" denilerek, başbakanımız tarafından kaldırılmış ve cebine konmuştur. Başbakanımız orada ulusal bir hassasiyet mi göstermiştir, yoksa diğer devlet başkanlarına, "siz ulusal bayrağınıza saygı duymuyorsunuz" mesajıyla, bir kabalık mı yapılmıştır, tartışılabilir.
Bir TV programında Türk Bayrağı'nın resmedildiği balonları kullandığı için - ihtimal kendisi bunu bayrağa sevgi gösterisi olarak düşünmüştür- Hülya Avşar'ı yargı önüne çıkarmak nasıl bir şizofrenidir acaba?
Bayrak ile ilgili tüm tartışmalar, son Lice olayında da olduğu gibi, sürekli bayrağın kapsayıcı, toparlayıcı, milli bütünlük sembolü olması üzerinden yapılmaktadır. Bayrağın esas işlevinin de bu olduğu gerçeğini tartışma konusu yapmadan, şu soruyu da sormak ve açık yüreklilikle tartışmak gerekmiyor mu? Neden böyle durumlarda özellikle Türk ve Müslüman olmayan yurttaşlarımızın gözlerinin içine bakarak, hadi göster bayrağa sadakatini diye talepkâr bir tavır almaktayız? Acaba biz bayrağımızı tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının bayrağı değil de, sadece Türk etnisitesinin bayrağı olarak mı düşünüyoruz? Kürt, Ermeni, Yahudi ve diğer kökenlerden insanlarımızı bu bayrağın altında "sığıntı" olarak mı görüyoruz. Değilse neden bu "ulusal bayrağı" özellikle onların gözüne gözüne tutarız?
Hangi ruh hali iktidardaki siyasi partiye, düşmekte olan bir bayrağı düşmekten kurtaran kalabalığı seçim propagandası için kullandırır? Hülasa millet olarak bayrak ile çok "ihtiraslı" bir ilişkimiz var. Bu her yerde böylemi? Sanmıyorum, En azından benim görme fırsatını bulduğum Avrupa ülkelerinde bu kadar büyük bir bayrak fetişizmi yok. Sadece 1933 - 1945 döneminde başta Almanya da olmak üzere, bazı Avrupa ülkelerinde bu tarz bir bayrak fetişizminin yaşandığını tarihten biliyoruz ve bu dönemin acılarına ve hüsranına da tanığız.
Neden bu bayrağın gölgesinde işlenen günahları yok sayıyoruz? Kabahat burada tabi ki bayrağın kendisinden kaynaklanmıyor, burada bir şüphe yok, ama bu bayrağın ötekileştirmenin, ırkçı cinayet seferlerinde de dalgalandırıldığını neden görmezden geliyoruz? Toparlayıcı, birleştirici olması gereken bayrağın neden her ötekileştirici, dışlayıcı can kırımlarında alet edinildiğini yadsıyoruz?
Dersim halkının tepesine bombaları atan uçakların da Türk bayrakları ile donanmış olması da bir hassasiyetin nedeni olamaz mı? Tüm halkın üzerine karabasan gibi çöken 12 Eylül faşist darbenin "bayrak harekatı" olarak isimlendirilmesinin bu tartışmalarda bir payı olmayacak mı? Maraş'ta Alevi halkı kıranların da bu bayrağı salladığını yok mu sayalım? 6-7 Eylül katliamında "Bayrak asmayanların kepenklerini ve camlarını kırın" denilerek, gayri Müslim vatandaşlarımıza yapılan eziyet, bu bayrak altında işlenen bir günah değil miydi? Diyarbakır zindanlarındaki insanlık dışı işkenceler bu bayrak altında, hatta bu bayrak adına yapılan bir günah değil miydi?
1996 tarihinde Magosa sınır kapısındaki protestolar sırasında, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) topraklarına geçerek sınırda asılı olan Türk Bayrağı'nı indirmeye çalışan Rum genci Solomos Solomou'nun boynundan vurularak öldürülmesi hakkaniyetli bir bedel miydi? Bayrağa hakaretin cezası ölüm mü olmalıydı? Lice'de de aynı bedeli talep edenler, gerçekten birlik ve beraberliğe mi hizmet ettiklerini düşünüyorlar? Yoksa oradaki provokasyon ateşine benzin mi döküyorlar? Tokat'ta olduğu gibi halkı linç eylemlerine davet edenler mi, toplumu birleştirip, bir bayrak altında toplayacak?
Bayrağımızın azizliğini, kutsallığını sembol değerini elbette koruyalım. Bayrağa karşı yapılan provakatif eylemlere elbette karşı çıkalım. Ancak onun gerçekten birleştirici ve bu ülkede yaşayan herkesin içselleştirdiği bir bayrak olmasını istiyorsak, hakaretler kadar suistimallere de karşı çıkalım. Hırsızın, katilin onun gölgesinde poz vermesine, en az onu gönderden indirmeye çalışanlara karşı çıktığımız kadar karşı çıkalım. O bayrak gölgesinde işlenmiş ve işlenen günahları arkasında bayrak var diye görmezden gelmeyelim. Bu günahların kurbanları ile de empati yapalım. Bayrak ancak o zaman herkesin bayrağı olur.
Acaba Türkiye Cumhuriyeti'nin uluslararası sembolü, alameti farikası olan bayrağı sadece bu işlevi için kullansak, vatana ihanet etmiş mi oluruz? Vatan haini mi oluruz? Hiç sanmıyorum.
çocuklara tecavüz edenleri 10 yıl her gün sabah öğlen akşam düzenli olarak sopayla döveceksin. Kemiklerini kıracaksın, çükünden elektrik vereceksin ondan sonra ağırlaştırılmış müebbetle atacaksın içeri. Geberene kadar kalsın içeride.
kürt milliyetçisi diyorum diyorlar ki yok öyle bir şey. ulan hocalı'da azeriler öldürülürken ve her sene anması yapılıyorken hiç biriniz çıkıp konuşmuyorsunuz ancak uludere olayında hepiniz bangır bangır konuşuyorsunuz. katliam sadece kendi milletine yapıldığı zaman mı konuşulur? nerede kaldı insanlığınız..
başka zaman yok efendim barış, humanizm falan diyorsunuz. hocalı'da yapılan katliamı tanıyın ve her sene yürüyüş yapmasanız bile anmasını yapın da samimi olun azıcık.
ASALA'nın düzenlediği Esenboğa Havalimanı saldırısı protesto etmek için Taksim Meydanı'nda kendini yakarak intihar eden Ermeni asıllı Türk vatandaşı Artin penik.
Marmara üniversitesi'nde bir öğretim üyesinin sorduğu sorudur.
Ermenilerin sözde soykırım iddialarının amacı nedir? diye sorulurken, bu sorunun seçenekleri şöyle sıralandı:
A) Türk devletini yıpratmak
B) Türkiyeden toprak talebinde bulunmak
C) 4 T Planını uygulamak (Tanıtma-Tanınma-Tazminat-Toprak)
D) Türk imajını zedelemek
Gaziosmanpaşa'da HDP'lilerle ülkücüler arasında çıkan Öcalan gerginliği sürüyor. Olaylar sırasında çekilen bir fotoğraftaki şahıs ise kafaları karıştırıyor. Her iki tarafta da ön saflarda görülen şahıs sosyal medyada provokasyonun kanıtı olarak gösteriliyor.
Dünyada ilk olacak yarışmadır. En iyi sevişeni seçecekler.
ABD'de reality şov formatlı yarışmalara bir yenisi ekleniyor: 'Sex Factor'. Yarışma porno endüstrisi için starlarını
arayacak.
Geçen sene olduğu gibi devam ediyor. Polis terörü, devlet terörü halkına gaz bombası atıyor.
Kimse onlar terörist falan diye kendisini kandırmasın. Onlar bu ülkenin insanları. Alt tarafı anma yapılacak, gezi'de öldürülen gencecik çocuklar anılacaktı. Devlet salağı her defasında müdahale ettiği için olaylar büyüyor..
Anlayamadığım konudur. Genç dediğimiz dinamik, cesur, hakikat arayışçısı olur. Genç dediğimiz gerektiğinde kendisinden büyüklerle değil de gençlerle birleşir. Gezi Parkı olaylarına hala dış mihrak, faiz lobisi, çay lobisi, anasının gözü lobisi diyenler var. Neyin lobisi, neyin kafası? Sen gençsin ya! Bir sokağa çık. Temiz hava al, bir çay, bira iç. Ara sıra kitap oku, düşün, gazete oku.. Ak partili genç mi olur? Sana ne kazandırmış ak parti bugüne kadar? Kadına hak vermemiş, gençlere alkolu yasakla, pornoyu yasakla, sevişmeyi yasakla, üniversiteyi özelleştir, okullara 4+4+4 getir, terörist de, polisine emir ver öldürsünler.. Daha neler neler.. Neden ak parti amk neden!
Radikal gazetesine bugünkü yazımda Yardımcı Doç. Dr. Çiğdem Boz'un Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesinin işletme dersi final sınavı için hazırladığı sınav kâğıdından bir soru.
Ölen, polis tarafından öldürülen gençlerimizi anma günüdür. Şiddete başvurmadan, doğal hak olan protesto hakkını kullanma günüdür. Maalesef istanbul'da Vali Mutlu 25 bin polis ve 50 TOMA ile görev yapacaklarını, kesinlikle anma gibi bir etkinlik yapılmayacağını söylemiş. Savaşa hazırlanmaya gerek yok.. Bu insanlar Türkiye'nin insanları bırakınız anmalarını yapsınlar ve sonra da olaysız bir şekilde dağılsınlar. Siz 25 bin polis 50 TOMA ile görev yaparsanız bu ülke iç savaşa bile gider..