Arkadaşımın isteği üzerine açtığım başlıktır. Bazen öyle davranışlar sergiliyorsunuz ki, en hanım efendi bir kızın bile ağzından öküz ya öküz bu cümlesi çıkabiliyor. Biz sizin için bütün planlarımızı iptal ediyoruz, sizinle baş başa kalabilmek için. Ne oluyor sonra? Şu toplantı ,bu seminer, şu klüp, diplomatlar gecesi, tıp bayramı, mühendisler gecesi gibi aniden işleriniz çıkıyor. Elbette gelmeyeceğiz ama sen de gelmek ister misin diye sevgilinize sormayı akıl edin lütfen. gelmek istersek de neden gelemeyeceğimizi düzgün bir dille ifade edin.
Sayıları epey çok olan, süsü tamamlama amacıyla bu yola başvuran kızlardır. Fakat koyu renkleri, özellikle kırmızıyı sürmek marifet ister. Güzel olayım derken taşmış görüntülü ojelerinizle hiç he hoş görünmeyen eller yaratıyorsunuz, bari bırakın doğal halleriyle kalsınlar.
iç rahatlatan bir şiir olmalıdır. Eğer can yücel'in özledim seni şiirini okursanız, benim gibi ağlarsınız. O yüzden size bir tavsiyede bulunacağım. Tüm yeni ayrılanların içini rahatlatsın Nazım.
HAYATI ISKALAMA LÜKSÜN YOK SENiN !
Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat olsun.
Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.
Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır.
Hani ağzınla kuş tutsan,
"Bu kuşun kanadı neden beyaz değil?" diye bir soruyla bile karsılaşabilirsin..
iki ucu keskin bıçaktır bu işin.
Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman.
Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur.
iyi halin cezanda indirim sağlamaz.
Sen, "Ama senin için şunu yaptım" derken o,
"şunu yapmadın" diye cevap verecektir.
Ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır. Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın.
Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın.
"Peki o ne yaptı" deme.
Herkes kendinden sorumludur aşkta.
Sen aşkını doya doya yaşarken,
O, kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu.
Bir insan eksik yaşıyorsa ve bu eksikliği bildiği halde
tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için?
Hayatı ıskalama lüksün yok senin.
Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın.
Her zamanki gibi yaşayacaksın sen.
"Acılara tutunarak" yaşamayı öğreneli çok oldu.
Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil.
Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki....
Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor.
Kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun mu?
Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip,
yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana.
Yine içeceksin rakını balığın yanında.
Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası....
Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun aslolan yürektir.
Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini,
unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte.
Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu.
Elbet bitecek güneşe hasret günler.
Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil,
Hayatın oyununu kabullenmek zorunda olan çifttir. Bazen ne kadar çok severseniz sevin , birşeyler bir türlü yerine oturmaz. Her defasında 'ya neden anlaşamıyoruz, oysa senin için yapmayacağım şey yok' sözleri haykırılır. Sevmenin, bir anlaşma aracı olmadığını gösteriyor bu durum aslında. Ama sevip de anlaşamamak sevgiyi de tüketiyor bir süre sonra.
Herkesin hayallerinde olan fakat hiçbir zaman yaşayamadıkları hayattır. Düşünsenize, bütün insanlık kardeş olmuş. Dil, din ,ırk ayrımı yok olmuş. Herkes sevdiği işle uğraşıyor. insanlar sevmeyi yürekten biliyor. Güç ve çıkar mücadelesi kalmamış. Dünyada aşk, sanat, kültür, dostluk, eşitlik, özgürlük ateşi yanıyor. Doğanın yapısı bozulmamış , hayat varlığına seviniyor. Şiir gibi yaşansa keşke.
Eğer varsa , bu işte bir gariplik var dedirtecek kız. Yemek yenip de bulaşık vakti geldiğinde, 'ben yıkarım' diye atlar. Şaşkın şaşkın bakan akranlarına gülücükler saçar,o bulaşıkları yıkarken 'çok hamarat,nasıl da düşünceli, aferin' sözlerini kapar. oğlu olanlar, içlerinden kızı isteme hayalleri kurarlar. Lakin bizim bulaşık seven kızımızın bunu köpükle oynamayı sevdiğinden yaptığını bilmezler.
Başını örtmeyen bayanlar için kullanılır. Ve günümüzde sayıları azalmaktadır. Laiklik kavramımızı da yıktıklarında, bu bayanlar çırılçıplak geziyormuş gibi algılanacaklardır, demedi demeyin.
Acaba neden yaşıyorlar sorusunu aklıma getiren konu başlığı. Gerçekten yaşadıkları ülkenin ve dünyanın ne durumda olduğunu, nelerle uğraştığını, neleri sorguladığını, neleri yıkıp neleri getirdiğini bilmeyen ve bilmek de istemeyen gençliği anlayamıyorum. Hepsinin genel cevabı 'bana çok sıkıcı geliyor'. Peki siz sıkılmayın , hiç kafanızı yormayın, sesinizi çıkarmayın olan bitene, birileri sürüklesin sizi, siz eğlenmenize bakın. Fani dünya ne gerek var beynimizi bu tür konularla yormaya? Siz, sizi oyalayan boyalarla renklenin, dünya siyaha döndüğünde fark edeceksiniz.
Kişinin kişisel görüşüdür. Ben artık televizyon izleyemez oldum. Tamam bilirdik, televizyon insanı oyalayan bir aptal kutusu diye ,zaten yıllardır söylenirdi. Ama artık cıvıtmadık mı? Sabahları gereksiz sabah programları. Öğlen sabahtan akşama kadar 'yemekteyiz' ve benzerleri programlar. akşam haberleri açıyoruz bi nefes belki biraz. Yeniden saçma sapan oyun programları, gereksiz diziler. Özellikle yabancı kültürün ,erkekleri teşhir ederek ekran karşısında tutmak için kullandığı yöntemler, arttıkça artıyor. Soyunmuş kadınlardan başka birşey göremiyorum ben. Sabah mini etekleriyle oturmayı bilmeden karşımızdalar, akşam yine yerlerini yenileri alıyor. Meğer ekran karşısında açılmaya ne kadar meraklıymışız , konuklar, yarışmacılar bile işi kapmış durumda. Klipleri sormayın zaten, şarkıyla alakası olmadığı halde soyunma sahneleri. Atamız çağdaşlaşın dedi de, modernlik bu mu? Ne güzel çarptırdınız helal olsun bütün medya maymunlarına!
Uludağ Üniversitesinden sonra 13 yılını Sivas Cumhuriyet Üniversitesi'nde geçirmiş Kosova doğumlu hocamız. Henüz ilk dersine girmiş bulunmaktayım. ilk gün izlenimlerime göre oldukça eğlenceli bir hoca. Kendisiyle barışık bir akademisyenle ilk defa karşılaştığımı belirtmek isterim. Siyasi Tarih dersini verecek olup ,'tarihleri hatırlayamayabilirim, ezberim zayıf değil hiç yok ' diyerek bizleri anlayabileceğine inandırmıştır. Derste anlattığı ilginç dipnotlar ve adeta yaşar gibi aktarması şahsen beni dersten hiç koparmamıştır. Akademisyenlerin o ben herşeyi biliyorum havasını üzerine geçirip öğrenciye üstten bakmanın yanlışlığının fazlasıyla farkında olduğunu düşünüyorum. Tamamen doğal tamamen içten.iyi gelmiş yeniden, hocamız hoşgelmiş.
Jim croce otuz yaşında uçak kazasında ölen bir rock and folk türü müzik yapan çok değerli bir şarkıcı ve söz yazarıdır. Bana ingilizce şarkı dinlemeyi sevdiren ilk adamdır ve dinlediğim ilk şarkısı da 'Time in a bottle'dır. Romantizmi sevenler için harika bir şarkı bu. Ayrıca neşelenmek istediğinizde 'Good morning America,How are you?' ve I Got a name'şarkılarını dinleyebilirsiniz..Eğer dinler ve sonra resmine bakarsanız gerçekten o sesin o şahıstan çıktığına inanamayacaksınız.Yabancı müzik dinleyip jim croce dinlemeden olmaz diyor,tavsiye ediyorum..
