hayatımda izlediğim en en en berbat film. lan hangi türkiye orası? tamam vardır öyle yerleri de, her ülke de vardır mutlaka öyle izbe yerler ama bunu bütün Türkiyeymiş gibi göstermek nasıl bir dangozluktur lan!! el insaf. Göt laleleri neyii çekemiyorsunuz acep neyi?? haa gerçekten çekemiyorsunuz onu anladık o ayrı.. seviyorum lan bu ülkeyi ve haksızlık edilmesini hazmedemiyorum evet hazmedemiyorum.. merak etme sayın okur milliyetçilik nidaları değil bunlar sadece benim gerçeklerim.. izleme bence, karalamadan başka bolca saçmalık barındıran film.. *
kerem altan'ı savunacağım diye yazmışsın da yazmışsın. başkalarının derdi gerer insanı tamam da senin ki, çek sündür don lastiği olmuş. bi kendine döner bakar insan, ben neyim, ben ne boklar yedim. ah biz seni öldüğünde nasıl anacağız bir bilsen.
20. yüzyılın en önemli yapılarından biridir. danimarkalı mimar jorn utzon tarafından tasarlanmıştır ve 1975 yılında tamamlanmıştır. eser mimarına pritzker mimarlık ödülünü kazandırmıştır.
beyin zayıflığı yaşayan insan fikridir. ama bilmez ki siren sesinden rahatsız olan bu insan gerileri eğer o siren seslerine ve daha fazlasına layık olan "büyük insan" olmasaydı, sen bu ülkede her sabahını ve hatta her gününü top tüfek sesleriyle bir sömürge, ezik vs. olarak hatta belki hiç uyuyamayarak geçirebilirdin ama nerede sende bunu anlayacak kapasite.
gerçekliğin hayalleştiği ya da hayalin gerçekleştiği durumlarla iç içe olan, güzel remedios'un göğe uçup gözden kaybolması gibi içinde kaybolduğunuz ve aniden kendinizi melquiades'in odasında "hangisi benim hikayem olabilir" diye kitapları karıştırırken bulduğunuz, okunulası ve düşünülesi kitap.
hayal kırıklılıklarının tavan yaptığı noktada ortaya çıkan durum. ama her zaman yeni bir oluş mutlaka vardır ve olmalıdır cünkü olmadığı sürece vazgeçilmişlikler içinde devam ediyorsun demektir.
hiçbir tanımının birbirini tutmadığı ve zannımca tutmayacağı, yaşaması zor ama yaşanmamasının daha zor olduğu durum, olgu, oluş. nasıl aşkın kesin bir tarifi yoksa aşka büründüğün zaman aşklaşıyorsun ve yaşadığın durumunda bir tarifi mümkün olmuyor ama yaşıyorsun. ya daha çok kendin oluyorsun ya da daha çok kendi dışına çıkıyorsun ve yahut ikisinin arasında gidip geliyorsun. yani bir nevi başkalaşım hali. velhasıl tanımı nasıl herkes için farklılaşabiliyorsa kendi tanımlamanda kendi içinde o kadar çeşitlilik arz edebiliyor.
feci dumur halidir, başından aşağı kaynar sular dökülüyordur ama yapacak fazla bir şey yoktur ve hocanın gösterdiği yere oturarak sınav kağıdına ve kaderine razı olmaktan başka çarenin kalmadığı andır.
milliyetçiliği böyle şeylerle sınırlandıracağına daha iyisi olmaya, sadece tüketmeye değil üretmeye ve üretene de katkıda bulunmaya, saygı duymaya çalışmak, ülkeni ve insanlarını hiçbir menfaat gözetmeksizin sevmek ve emanete hıyanet etmemek ve bunun gibi sayamadığım türlü kavramlar seni bu ülkenin ferdi yapar. sen adına milliyetçilik dersin, ben Türklük Atatürkçülük.