haklı bir isyan. keller ölsün de denebilirdi. yaş 17 olunca saçlar henüz dökülmüyor, sağa sola isyan edebiliyorsun. bir süre sonra profiline 17 yaşındaki fotoğrafını yüklüyorsun.
gün içinde kendisi hakkında 2 entry girildiğinde başlığı görüp kendisini tanıyanların başlığı bile okumadan "allah rahmet eylesin" diyeceği tipte bir adam. ölmese hakkında kimse 2 laf etmez çünkü. o kadar gereksiz güzel gözlüm.
kısacık fenerbahçe kariyerinde iz bırakmayı başarmış nadir oyunculardan biri. biz artık istemediğimiz defansif orta saha karakterini anlatırken "maldonado tarzı mk" diyerek kulaklarını çınlatıyoruz. böylelikle "oyunu dikine oynamayan, yeteneksiz, tek bildiği yan ve geri pas vermek olan, ekstra bir iş beklenmeyecek, varlığı yokluğu bir, yılda 1 ya da 2 tesadüf golü atabilen, en çok 3 de asist yapabilen, es kaza gol attığında forma armasını öpüp taraftarı yanına çekmeye çalışan, yeterince hırsı olmayan, 2 çocuklu aile babası tipli gereksiz topçu" demiyoruz. bizi bu külfetten kurtardığı için bile kısa boynundan öperim. selamlar.
ben de "götü kalkmak o kadar da yanlış bir kullanım değildir" diye başlık açıp "ya tamam şimdi göt yüksek olabilir ama yükseklik de göreceli be gülüm. yükseğin de yükseği var" falan diye saçmalasam,
bir başkası çıkıp "götü kalkmak doğru bir kullanımdır" diyerek "yanlışlığı ispatlanmadıkça her göt kalkar" dese,
sonunda birileri de çıkıp "götü kalkmak ne doğru ne de yanlıştır" dese. o da "neyin doğru neyin yanlış olduğuna karar veremeyiz" diye açıklasa...
sonuçta baktığımızda sözlüğe gelen biri götü kalkmak yazıp arattığında başlığının altında bir bok göremezken onlarca götten başlık bulabilecek.
ne güzel bir abimizdin sen be Maldonado. Geldiğinde deprem yaratacak denmişti. Gidişinin etkisi şimdi şimdi Avcılar tarafında hissedilmeye başlandı. Yankı yankı tüm türkiye'ye yayılır. Burnumun direği sızladı.
"ama amca sen de bir türlü düzgün kesemiyorsun. yıllardır sana saçımı teslim ediyorum sen de homuna koyup geri gönderiyorsun beni. tamam seni seviyorum, yıllardır esnaf - müşteri ilişkisinin önüne geçtik ama sen saçımı kesmiyor biçiyorsun adeta. 5 yıldır saçıma vermek istediğim (yanlar ve üst hemen hemen aynı uzunlukta olacak) şekle hala ulaşamadık. halbuki her o koltuğa oturduğumda 'her zamankinden mi?' demen benim içimi bir garip yapıyor. zaten bu yüzdendir ki o pahalı kuaförlere gidemiyordum. kusura bakma ama bu berber sen olmasan üç kuruş için kafamı sikmene izin vermezdim. kusura bakma yaptım işte bir kere. kusura bakma... kusura bakmaa..." diyerek uyandım bir saç kesimine otuz küsür lira verdiğim o muhteşem kuaföre gittiğim günün ertesinde.
bizim mahalle berberini aldatmak içimde pişmalık ile hıyanet hissi oluşturmuştu. ama rüyamda da berberin yüzüne haykırdığım gibi, yıllardır şu saçlar hiç mi düzgün kesilmez yahu! makassa makas, taraksa tarak... tamam, belki fiyatla orantılı kalite farkı olur ama bu kadar da olmaz ki. bizim de özel görüşmelerimiz oluyor, her şey muhteşem olsun istiyoruz. bir ayakkabıya yüz milyonlar sayarken en önemli unsur olan saçıma verdiğim fazla para bana o kadar koymaz. yine de içim içimi kemiriyor; ben berberimin suratına nasıl bakarım, haftalık iddia tüyolarını kimden alırım, mahallenin dedikodularını nasıl öğrenirim...
lütfen olayı daha da duygusal hale dönüştürmeyelim. bu olay burada bitsin artık. abartıp "kahraman berber züppe kuaföre karşı" durumu oluşturmayalım. zaten bir vicdan azabı çekiyorum. ulan insan kuaföre gitmek için bu kadar düşünür mü?
o yanlarla üstler aynı uzunlukta olsun deyip de dazlağa döndüğüm günden beri bunu düşünüyorum. dile kolay beş yıl oldu. daha öncesinde okul tıraşı, subay tıraşı der geçerdik ama artık serde beğenilme güdüsü var.
evet, yaptım. kahraman berberimi dudak altı bıyığı bırakan, tırnağı uzun, ibnemsi kuaförle aldattım. ama geçerli sebeplerim var. "var da bunu berberime nasıl anlatırım? yine de yıllardır berberim o amca benim" diyerek üç ay sonra olsa da gittim berbere. göt kadar dükkan iki kişi saç kestiriyordu. zaten saç kestirenler dışında iki kişi daha girince içerde yer kalmıyordu. fakat benim hislerimin bu dış görünümle ilgisi yok. vallahi yok. sorun berberde değil bende, sikilen benim kafam olmasa merdiven altında kesseler acımazdı.
her berber sırası bekleyen sap gibi yandaki kahvede iki çay içtim. berber amcamın yolup gönderdiği delikanlı çıkınca girdim berbere:
- selamun aleyküm
- aleyküm selam
- nasılsın barış abi?
- ... iyidir, sen nasılsın? görünmüyorsun?
(biliyordum bunu soracağını. aman allah'ım ne bok yiyeceğim ben şimdi?)
- şeyy.. eehmm.. abi okulla ilgili bir durum oldu da, il dışındaydım.
- haa iyii
kısa süre sonra berber amcam bir kişiyi daha yolup gönderince,
- geç bakalım.
- eyvallah abim.
(es)
- yine yanlarla üstler aynı mı yapıyoruz?
(sanki yapabilecek amınakoduuum ama yapamasa da hatırlaması bile etkiliyor beni, abim benim beaa)
hee der gibi kafa salladım, sonra:
- allah belamı versin benim
- ne oldu koçum
- yok bir şey barış abi, devam et sen.
bizim pokemolar arasında bir nevi mahalle bakkalımız. indirimde güzel ürünler satılıyor. poke topudur, su püskürtücüsüdür, alev saçıcısıdır, elektrik şokcusudur başka bir markette daha ucuzunu bulursanız aradaki fiyat farkını size ödüyorlar. ben de tüm alışverişimi buradan yaparım. aklımı seveyim.
ilginçtir 2010'da açıklandı. Yalnız aylardır aklımda bir entry vardı gireceğim. şöyle efsane olur böyle damga vurur falan derken yazmayı erteledim. bugün sabahınan girecektim. yeminle bak olay yaratacaktı. ben diyeyim wikileaks sen de twitter'dan sonra en popüler site yapacaktı ulusözlük'ü. ya sırf gerçek dünyada (evet, gerçek dünyada yaşıyoruz) binlerce arkadaşım (bkz: benim milyonlarca arkadaşım var) sabırsızlıkla bekliyordu yazmamı. Bir şekilde olmadı ve bugüne erteledim. Bana inananları gücendirmeyeceğimi ısrar ve inatla söylüyorum.
Fakat sözlük bana inanmamış, beni sallamamış... beni, beni, beni, beni behlül beniiii... beni sallamamış olacak ki bugün gireceğim dillere düşeceğine emin olduğum entry'min 2010 yılı istatistiklerinde yer edinemeyeceğine kanaat getirip açıklamış istatistikleri.
Aslında bugün yönetimden bir arkadaş bana ulaşıp "abi senin gireceğin entry'i beklemesek daha Kasım'dan açıklardık listeyi" falan dedi ama gönlümü alamadı.
Yani, ne bileyim. Kırıldıkça, çirkefleşiyorum sanırım ama çok güzeldi lan. yeminle bak kırarım ha sözlüğüüüühüü.
dedikleri gibi hayat bir sınavdır ve bazıları hep kaybeder.
misal arkadaşın dişi ağrıdıydı, ucuz olsun deyu tanıdık doktora gittiydik. az para verecez diye sıranın sonuna koydu bizi lavuk. bekleyen hiç güzel kız yok deyu gazeteye dergiye abanduk. kadim dost ibo bi kişilik testi buldu. Çözdü, safi mal çıktı. Oysa ben bilirim iyi ibo iyi çocuktu. Ver lan bakam ne oldu dedim de vermedi. zuhhahaha diye güldü. "noldu la iboş" dedim, kaydırma yapmışım dedi. önemsemedim de biraz güldük karşuluklu.
o sıra muhayenehaneden bir afet çıktı. daha ilk görüşemeden aşık oldum kapı eşiğinden. fakat ibo hızlı çıktı. gitti hastayım ayağına kızı ayarttı, telefonunu bilem aldı. anlayacağın ayaküstü kızı tavladı.
sonra girdi muhayene oldu. doktor hıncımı aldı. sikti dişini attı. gittim çözdüğü teste baktım, kaydırma falan yoktu, ibo cidden bir maldı.
bazıları hep kazanır. ibo da onlardandı.
testte kaydırma nedir, bizim hayatımız kaydı.
algıda seçicilik olayı. yani aslında saati hep 19:07'de yakalamıyorsun, sadece saati her 19:07'de yakaladığında dikkatini çekiyor. Oysa günlük saate bakma ihtiyacına göre diğer herhangi dakikalar dikkatini çekmiyor.
Misal, 19:05'te yakalasan da dikkatini çeker. O zaman da "ulan az daha 19:07'de yakalıyordum" dersin. Bazısı da "aman ne kaka saatte denk geldim" der, o yanlış. Sonuçta ebedi dost veya ezeli rakip, ezeli dost veya ebedi rakip ne fark eder? önemli olan 3 puandı onu da aldık. önümüzdeki saatlere bakıcaz.
bu şekilde bir şenlik düzenlemek, bekareti önemsemediğimizi göstermekten çok bakire kızları sevişmeye ikna etmeye çalıştığımızı gösterir.
bekareti gerçekten önemsemeyenler sürekli ondan bahsetmezler. insan önemsemediği bir şey için şenlik mi düzenler homuğagoyim.
kız - bakireyim dedim ya berkecan ısrar etme
erkek- ya kızım çok geri kafalısın, inanamıyorum ya, yirmi küsürüncü yüzyıl.
biz de yalan yok, hilaf da yok! cool nasıl yazılıyor lan diye evvela sözlüğe bir baktım.
na bu adamın sevgilisinin cool'luk seviyesini neyle ölçersin? bir bokla ölçmezsin kardeşim. tarz farkı falan istemez. iki afili kitap okusa, bir iki dergi takip etse, üç beş yabancı müzik grubunun adını bilse cool'dur. bunun yanına siyasi bir görüşü olup bir iki derneğe üyeliği falan da varsa aşırı cool'dur.
işte bu cool'luk insanı çeker, sarar sarmalar mala döndürür. her söylediğini yapar, her haline taparsın. götüne tekme yer yine ona sararsın. 300 hafta Cuma'ya gitmez her gün ona gidersin. de bakayım kimin kulusun?
mantıklı bir yavaşla(t)ma. dünyada 1,5 milyar internet sitesi olsa, tanesinden 1 TL vergi alsak 1 milyar Amerikan Doları kardayız. Aynı hesapla internet sitesi açanların da çok zor durumda kalmayacağı anlaşılıyor. Dünyada 185 ülke olsa tanesine 1 TL'den 179,00086 Yeni Irak Dinarı ödeyecekler. Anlatmaya çalıştığım onlara koymaz ama bizi zengin eder. Aynı mantık. Tabii ülkesinin 1,75 Japon Yeni kazanmasını isteyen her vatandaş 1,5 milyar siteyi tıklamak zorunda.
ha bu sözlük aleminden tek bir önerme yapamadan göçse idim gözüm açık giderdim. yılların hatrı adına başlığı da ''önermesini yaptığım başlıktır'' deyu tamamlamak isterim. ne olacak amına koyim, götünü sikim, zürriyetine kafam girsin. böylelikle küfür ögesini de içermiş olduk. rahatladık.
istatistisler crazygirl nick'ini kullananların yüzde altmışsekizvirgülondördünün arkadaşlarını tongaya düşürmek isteyen erkeklere ait olduğunu gösterse de sanal alemde bir külttür bu nick. zilyonları peşinde sürükler. neden? çünkü ben bir kızım ve aranıyorum demek için başka herhangi bir bildirim yapmanıza gerek bırakmaz. aslında sırf girl olması bile er kişi için yeterli iken crazy olması ''herkese veriyorum'' imajından ötürü çılgın attırır.
peki halkın ekonomik olmasa da sosyo-elit kısmının oluşturduğu sözlük camiasında durum tam tersi midir? yani nick'i crazygirl olana ''ıyyyk gösteriş meraklısı afişe edilmiş tiki'' deyip sallanmaz mı yoksa ''aha da kız buldum, yumulun'' mu denir? cevap veriyorum: c. herkese gerizekalı tiki lan bu denip özelden msn istenir. açtığı saçmasapan başlıklar prim yapar, mahlas altı dolar taşar. bir popülarite yürür gider.
bu durumdan şikayet de edemem. şu saniye domestickız nickli biri ''neden öyle diyorsun amaaa'' diye mesaj atsa dibim düşer.
e bakıyorsun herkes yakınıyor; yazıyorum ama okunmuyor, yazıyorum ama oylanmıyor, yazıyorum ama nick altıma ''canciş'' diyen yok... tabi yok olum. nick'in ne? ahmed el kafir bin muslim. nick'in ne? buragin babasi. nick'in ne? ahmed, bashir, babacevdet32, yakisikli69... pokezat seni saymıyorum bile!
olmaz dostum. ne kadar iyi yazarsan yaz, crazygirl'ün en boktan entry'sine kurban olursun.
bir yazarın hezeyanı idi, gördüm. aslında demek istediklerini kelimelere döktüm.
bizim buradan da hissedildi. önce böyle bir ses geliyor falan böyle bi garip. ben tam pencereye koştum kaçıınnn tabata geliyo diye bağıracaktım annem bağırdı içerden, o da bir ateş topu görmüş. aradım arkadaşa sordum ''tabata'mı geldi la noliy'' dedim, deniz seviyesi bir buçuk metre yükselmiş büyük ihtimalle geliiy dedi. bugünden sonra gelmese de bu şokun etkisinden kurtulamam.
güzel bir olay. paraya her ihtiyacın olduğunda üretip kullanabilirsin. ayrıca para kazanmak için farklı şeyler yapmana gerek yok, direkt parayı üretiyorsun.
bunun için ille de merkez bankası'ndan falan izin alman da şart değil. dört yol ağzında bir fırın, bayanların bol olduğu bir yerde mangovari bir mağaza, bağdat caddesi gibi bir caddede hamburgerci, istiklal gibi bir yerde bir cafe, lüks bir semtte abidik gubidik otantik yemekler yapan pahalı bir restoran falan açarsan da küçük çaplı bir darphanen olur.
tabii böyle yerler açmak için de bir tanıdığının darphanesi olması lazım. para parayı çeker.
sen bunu ister tersinden anla ister düzünden. yani istersen bütün gün uykuluydum ama gece uyumadım de, istersen bütün gece uyumadım ama şimdi uykuluyum de hiç farketmez.
uykusuzluk genlerine işlenmiş benim gibi insanoğlunun bugüne kadar ve muhtemelen bundan sonraki hayatında hep yaşayacağı bir süreç bu. neden durum değil de süreç? çünkü durmuyor, sürüyor anasınısatiim.
bu sürece giren insan bütün gün ''bugün çok uykusuzum akşam erkenden yatıcam'' deyip gecenin ilerleyen saatlerinde ''uykum kaçtı amunakoyim'' diye söylenmeye başlar. bir süre sonra ulan sabaha çok az kaldı bu geceyi de uykusuz geçirdik yarın yine uykulu olucam düşüncelerine gark olur.
akşam çok uykulu olduğundan 13-14 saat uyumayı düşünüyorsa; birkaç saat sonra ideal uyku saati zaten 8, çalışan adama 6 saat de yeter, 4 saat uyuyunca insan ihtiyacını karşılar aslında, bari 2 saat uyuyayım da gözlerimin altı morarmasın ve nihayetinde sabah oldu çok uykum var sürecini yaşar.
bu amunakodumun sürecinde ulan uyumadıysam neden uykuluyum diye düşünmeye bolca vakit vardır. bütün gece geçmiş günleri yad edip gelecek planlarımı da yaptıktan sonra ben de bu konuya eğiliyorum. okumayan bir insan okullu oluyor mu? ben uyumadım neden uykuluyum? hayır arkadaş, adam çalışmıyor diye işsiz ise ben de uyumadım diye uykusuz olmak istiyorum. dünya bu adaleti sağlasın. çok uykum var. bu akşam acayip uyuycam.
hep duyardım görevi başında memura mukavemet suçtur, yok bunun gömleğinin bir düğmesini koparmak iki yüz elli yıldan başlar falan diye. özendim anasını satayım. ne kutsal meslekler var.
düşünsene hepimiz bir işte çalışıyoruz, adamlar gelip ağzımıza sıçıyor gıkımızı çıkaramıyoruz. hele ki bir şey satıyor ol. aman allah. o müşteri ''ben bu malı alırım ama sana da kayarım'' dese ''kaymağımsın balımsın'' der zevk almaya bakarız. halbuki görevi başındaki memur öyle mi? iflağını sökerler adamın. sikertirler, sokartırlar.
yalnız bu adamlar sadece görevi başındayken mi memur oluyor, ya da hep memurlar da sadece görevi başındayken mi bunlara dokunmak suç? anlayabilmiş değilim.
adam memur mesela normalde, mesai bitti hooop ev hanımı. artık gömleğini parçalayabilirsin. ya da mesela memur gıcık etmiş birini, adam bekliyor mesaisi bitsin de ağzına sıçayım. ve mesai saati bitti artık görevi başında değilsin diye pataküte dalıyor. hatta görev başında oluşu da göreceli. masasından kalktı tuvalete falan giderken kes önünü. ''nere la bura? görevinin başı şurda, sen burdasın'' de, sonra yer misin yemez misin?
neyse mesaisi başlıyor şimdi bunların, susalım ve saygı duyalım. görevi başında memura hakaretten hepimizi sikertirler, sokartırlar. mukavemet etmeyelim. sıkıyorsa görevinin başından kalk da gel lan!