eğitim sistemi: içinde bulunduğumuz eğitim sistemi yüzünden birçok genç daha erken yaşta hayattan nefret etmeye başlıyor.
toplum baskısı ve tabular: bu ikisini tek olarak ele aldım çünkü tabularımızı toplum baskısı yüzünden yıkamıyoruz, böylece içe kapanık gerçekten ne istediğini söyleyemeyen gençler ortaya çıkıyor. istediklerini yapamıyor, özürce düşünemiyor ve "kendi" olmaktan çıkıp başkasının istediği birine dönüşüyorlar.
öncelikle fantastik kurgu herkesin sandığının aksine çoluk çocuk kitabı değil, gayet edebi değeri olan ve hatta bir çok realist kitaptan daha fazla hayatın içinden ve daha fazla realite taşıyan bir türdür. ( kastettiğim ergen fantezi kitapları değil tabii ki. )
başlayacak olanlara hafif bir kitaptan başlamasını öneririm. hobbit olabilir mesela.
zaten hobbit'i okuyunca orta dünya'nın hepsini okumak isteyeceksiniz.
sonra ise george r.r. martin' in buz ve ateş'in şarkısını tavsiye ederim. fazla ağır olmamakla birlikte fazlasıyla doyurucu bir öykü ve kurgusu vardır.
zaten bunları okuyunca fantastik kurguya okkalı bir giriş yapmış oluyorsunuz.
daha sonra zaman çarkı, yerdeniz öyküleri
vakıf serisi gibi kitapları tanıyıp okumak isteyeceksinizdir.
bonus: bilim-kurgu otostopçunun galaksi rehberi ni ısrarla tavsiye ederim.
olmaması gereken, kitaplar adına üzüldüğüm bir olaydır.
500 sayfalık kitabı 100 sayfaya indirmek kitap katlinden başka bir şey değildir.
o kadar ayrıntıyı atlayıp sadece ana olaylara yer vermek hem kitaba hem yazara hem de o kitabın hayran kitlesine haksızlıktır.
geçen gün gittiğim kitapçıda sefilleri 300 sayfa olarak gördüm. bu nedir? saçmalıktan başka? oysa sefiller her biri yaklaşık üç yüz sayfadan oluşan beş ciltlik bir şaheser.
şimdi o kısaltılmalar çocuklar için diyenler olacak. olmasın. uzun kitapları çocuklara uyarlamasınlar. (bkz: moby dick)
zira çocuklar için oldukça bol bir kitap çeşitliliği var zaten. onları okusunlar.
kısaltılmasın kitaplar. özünden çalınmasın.
tabii ki karşılık bekleyerek seveceksin.
yok önemli olan onun mutluluğu, yok sevmese de olur ben seviyorum yeter...
geçin bunları. sevgi karşılıksız olmaz. sen ne kadar seviyorsan en azından o da az çok sevecek ki aranızda bir etkileşim olsun, bir kaynaşma olsun. böyle olmadığı taktirde afedersiniz ama hayvandan bir farkımız olmaz.
hayır bir kere çok saçma. sen çok seviyosun, hediyeler alıyosun, sürekli ona sevgi sözleri söylüyosun vs vs.
sonra ne oluyor?
afedersiniz sanki hiç yaşanmamış gibi size siktiri çekiyor, senin o kadar sevgine karşılık sonucunda "aslında ben seni hiç sevmedim" gibi dandik bir sözle sana hayal kırıklığında mastır yaşatıyor. eee sonra?
kocama bir kalp kırıklığı, kocaman bir siktir!
yok öyle bir dünya.
bu hayatta ne kadar seversen o kadar sevileceksin ki hayatın bir anlamı olsun.
popülarizmin verdiği torpille çok satanlar listelerinde aylarca kalmasıdır kesinlikle. bir şeyin çok satması kaliteli olduğu anlamına gelmez. hatta tam tersi ucuz malın alıcısı çok olur. fakat burada kast ettiğim ucuzluk, fiyat değil, kitabın içeriğindeki ucuzluktur, yazardaki ucuzluktur, edebilikten yoksun olma ucuzluğudur. hiç şüphesiz böyle kitaplara oldukça rağbet vardır ki türkiye gibi bir yerde oldukça olağan karşılanacak bir şeydir bu.
çünkü milletimiz her zaman kolaya kaçma eğilimindedir. istisnalar dışında çok kitap okuyan bireyler genellikle bok püsür kitaplar okurlar. yakışıklı erkek, güzel kız, zengin erkek, fakir kız gibi dram ve bol aşk temalı edebi değeri neredeyse sıfır olan ve insana hiç bir şey katmayan, kitap denilen sözde kitapçıklar...