hayatı boyunca bir baltaya sağ olamamasıyla kalmayıp, troll'lüğü de eline yüzüne bulaştıran acıların çocuğu. bence annesi rahat bırakılmalı bu sefil varlığın.
pazar günü verdiği vaazda alkolün anadoluya ve türk topraklarına ilk kez gayrimüslimler tarafından 1920 senesinde sokulduğunu iddia etmiş fantastik imam. türkiye'nin tartışmasız bir numaralı ibadethanesinde, yüzlerce ziyaretçinin önünde, çoğu sağlam birer içici olan onca padişahı, saray sakinini, alemcileri adeta yok saymıştır bu efsanevi imam.
bence adı her ne haltsa hat sanatının en güzel örneklerinden biriyle yazılmalı ve harem kapısına asılmalı bu yüce şahsın.
asla onun gibi olamayacaklarını bilen diğer 28 harfi kıskançlıklarından çatır çatır çatlatan muhteşem harf. bence l harfi bize tek başına yeter. bu sebeple diğer tüm harf ve karakterler tek tek imha edilmeli.
gerçek ilhamın tuvalette, tam da sıçarken vuku bulması ile akıllara düşen ihtimaldir. yoksa..!
neden olmasın? yazdığım tüm hikayeler de kurgu aşamasında tuvaletin o bok kokulu ambiyansından ve fayanslarımızın zararsız sakinleri sineklerden yararlanmışlığım vardır. neden dosto da bundan faydalanmış olmasın? neden shakespeare o unutulmaz sonelerini tuvallette yazmış olmasın?
öyleyse bu ulvi yaratıkların önünde saygı ile eğiliyor, gaflet içinde öldürdüğüm onlarca tuvalet sineğinden özür diliyorum. affola...
sadece 3. sınıf amerikan filmlerinde ve evlerinde duyulabilecek alışveriş merkezine giden çakma ev kadını cümlesi. bunu duyan sapkın koca ve-veya çocuk ise aç bir köpek gibi dillerini yaya yaya "ouuv yeeaahh" derler. halbuki esaslı anadolu kadını "dolapta kuru fasulye-pilav var, bi tane de soğan kırar yersin." der ve komşuya gider.
güzelliği ile asrın çokça ötesine geçmiş, bir dilber, bir afet, bir ateş parçası olan kadındır. teninde yanılası, dudaklarında erinesi, saçlarında durulası müthiş varlık.
eeeh yeter be amına koyayım, dedirten lanet olası, iğrenç, tiksinç, boktan bir durumdur. her üniversitenin bir sözlüğü olmasından geçtim artık ordu spor'un bile bir sözlüğü var. noluyoz lan ağır olun olüm.
ekşiye giremeyince gidip sözlük açmana gerek yok. uludağ'a, itü'ye felan gir.
geçen dönem nimet çubukçu gibi bir ev hanımından hallice birinin, bu dönemse ömer dinçer gibi bir intihal suçlusunun eline verilen milli eğitim bakanlığına ek olması için açılmasını istediğim bakanlık. ve mümkünse burada başarıyla iş yapanlar seçilsin milli eğitim bakanlığına.
sol şeridin şu anki durumuna bakıldığı zaman "ah keşke" denilendir. dini isimlere küfür etmeler, küfredenlere küfretmeler, küfretmeyenlere pasif kaldıkları için küfretmeler... ve bu küfretmeleri yapan isimler de müslümanmış ha. ne garip.
merhamet dolu sıcacık kalbimde tek hücre dahi acıma hissi uyandırmayan gerçek. hayatı boyunca sikinin keyfinde yaşayan bir baba, üretim tesisinden hiç bir farkı kalmamış bir anne ve geceleri aç bilaç yatan sayıları 10'a -evet 10'a- varan çocuk nüfusu...
korunmaktan bihaber boy boy çocuk yapmış aileler derin vicdanım da tiksintiden başka bir şey uyandırmıyor ne yazık ki. kendi belleriyle hazırladıkları bu sefalet içindeki yuvalar da bir şekilde yıkılıyor ya hani, işte o da ceza oluyor o anne-baba*ya.
afrika'ya yardım yapıyoruz diye yola çıkan iyilik meleklerinin her nedense sadece somali'ye yardım göndererek iyi niyetli kitleleri sürükledikleri yanılgı.
koca afrika kıtasının hemen her yeri açlıkla, kirlilikle ve zor hayat şartlarıyla mücadele ederken, afrika'ya yardım adı altında sadece islam cumhuriyeti somali'yi beslemek niye ola ki?
her üç cümlenizden 1inde "amk" mu geçiyor?
çevrenizdeki insanların anneleriyle çok mu haşır neşirsiniz?
cinsel uzvunuzu konuşmalarınızda çok mu ön plana çıkarıyorsunuz?
kırdığınız kalplerin vicdan azabına yine "hay amk" diyerek mi çekiyorsunuz?
bunlardan kurtulmak artık çok kolay!
küfüreson, terbiye ve ahlak katkılı en yeni formulüyle sizi küfür illetinden sonsuza dek kurtaracak bir üründür.*
bayiliklere verilecektir. tükenmeden alın!
evet, gün geçmiyor ki yeni bir illuminati vakasıyla daha karşılaşmayalım. türkiye'de unicef'ten bile daha çok anılırken her nasılsa hala gizli örgüt statüsünde yer alan ülluminati, simgelerini alfabemize bile sokmuş sevgili masonseverler!
lütfen erinmeyin, elinize geçen ilk kağıda büyük bir a harfi çiziktirin. ama bunun üçgen bir a harfi olmasına dikkat edin. ters u'dan bozma ilkokul a'sı istemiyorum.
kıyıdan uzakta adı ile türkçe'ye çevrilmiş bir f scott fitzgerald öyküsü. yaklaşık 80 sayfa boyunca şımarık bir kızın kendisini kaçıran bir korsanla olan cilveleşmelerini okur ve bitse de gitsek dersiniz. fitzgerald'ın abartılı benzetmeleri de cilası olur.
amerikan rüyasının yalan olduğunu söyleyen bir yazarın, kendi amerikan rüyasını şımarık ve aileden zengin bir genç kızla yeniden yarattığı kitap.
polonya'da verdikleri bir konser sırasında "aldatıcı bir kitap" olduğu gerekçesiyle incil yırtan behemoth grubu solisti adam darski, hayranlarının tanıklığı sonucu suçsuz bulunmuş. dini duygulara hakaret ettiği iddiasıyla mahkemeye çıkarılan darski, "hayır biz incinmedik" diyen hayranlarının tabıklığı sonrası suçsuz bulundu.
aynı konserde darski yırttığı sayfaları seyircilere fırlatıp "yakın onları!" diye de bağırmış.
genellikle er kişi tarafından, dolu bir sidik torbası ve bir adet suç aletiyle yapılan katliam çeşidi. mililitrelerce idrara rağmen vakur bir edayla "yıkılmadım ayaktayım!" diyen sineği terlikle dümdüz etmek de paha biçilemez...
halen gezilip görülebilecek olan sergi, bugün tarafımdan gezilmiş ve -çok fazla şey ummadığım için- hayal kırıklığı yaşanmadan tamamlanmıştır. yine de o güzelim film daha iyi fotoğraflarla değerlendirilebilirdi. 10 küsür karenin bollywood yıldızları ve hint yerlileriyle harcanması gerçekten üzücü olmuş. sergide görebileceğiniz filmde steve mccurry bu seçiminin sebebinden bahsediyor. bize de "keşke portre fotoğrafı çekmeye karar vermeseydi." diye hayıflanmak düşüyor.
genel olarak, son kodachrome filminin boşa harcandığını düşünmekteyim. tamamen öznel bir yaklaşımla çekilmiş fotoğraflar, bir tarihin sonuna tanıklık etmekten epey uzaktı ve tek bir yorum yapmak gerekirse; steve mccurry'nin eline 36 adet kurşun verilmiş ve 5 tanesi bozuk olan kurşunları genel olarak boşa sıkmış.
hiç mi unutulmayacak kareler yoktu derseniz, elbette vardı. 31 kareden ibaret sergide "işte budur" diyebildiğim fotoğraf sayısı sadece 13. bunlardan ilk 5'ini şöyle sıraladım;
1) abd de bir geçidin fotoğrafı. sergideki tek cephe fotoğrafı. fotoğrafın ortasındaki siluet çarpıcı
2) yine abd'de bir kabartmanın önünde birbirine sarılmış çiftin fotoğrafı
3) 1 ve 2 numaralı karenin kullanıldığı robert de niro portresi (bir fotoğraf, karanlık çıktığı için iptal edilmiş)
4) abd'de bir çekilen bir grafiti fotoğrafı ( sarı figürün siyah ve beyaz arkaplanla uyumu müthişti. duvar kağıdı yapılası)
5) istanbul'un gözü*nün fotoğrafı
her şeye rağmen kaçırılmaması gereken bir sergi olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. muhtemelen tatmin olmayacaksınız fakat pişman olmayacağınız da kesin.
gibi abukluklara giren, ne yapmaya çalıştığı yüzyıllardır çözülememiş insanlar. şirinlik desen, kızın göbeğini yemekten bahsediyosun. sıcaklık desen, kız sana aşkitom diyor... bir garip iş.
önünüze şöyle karışık ve bol malzemeli olanından sıcak sıcak bir pizza gelir. 6 dilime ayrılmış, ve en güzel, ve en renkli dilim bir başkasının önünde. siz ona sahip olmak için türlü stratejiler geliştirir, ona ulaşmak için en yakın mesafedeki dilimi hızla yemeye koyulursunuz. ama olmaz... o güzelim pizza dilimi bir başkasının ellerindedir artık, ve dudaklarında...
her öğünde çeşit çeşit örneği bulunabilecek, insanı çok hazin duygulara gark eden olay.