beynin bir tepkisidir hayata, hayat buysa ben oynamıyorumdur. birşeylere kızmıstır kişi, tepkisini gösterememiştir, beyin de hazır kış aylarını fırsat bilip salgılamıyorum o zaman serotonin falan, bastırdıgın duygularınla yüzleşene kadar bu ceza olsun sana der.
(bkz: pasif agresyon)
kıtırdata kıtırdata yenmesi acayip zevkli olan bir abur cubur. ilkokuldaki balık kraker, pizza kraker, abcli krakerlerin yerini büyüdükçe çubuk kraker almış, ecnebi memleketlerdeki bretzel krakerler de sevgiyle bagra basılmıstır.çubuk krakerin üzerindeki tuz taneciklerini yemek kanımca orgazmdan daha zevkli anlar baslıgında da incelenebilir.
hayatımda içtiğim en kötü bira. bunun nedeni sadece tadı değil, heineken de kötü bir bira olmasına rağmen ambalajıyla marketingle kotarmıştır birşeyleri. insan bira içerken sadece tat satın almaz, en azından benim için böyle bu, farkında olarak veya olmadan bir reklam sloganı da satın alır. skolun reklam sloganı nedir? sakal bırakın falan mı? pet şişeye hiç değinmiyorum bile, burdan ürün müdürüne sesleniyorum, az param varsa zaten gider tekel birası alırım, hem karizması var. hiç mi duymadınız pazar arastırması diye bir şey?
nedendir bilinmez hep cok sıkıcı olduklarını düşündüğüm meslek grubu. bu konuda arkadaslarım da beni yanıltmadı, ne kadar sıkıcı ve otokontrolu yuksek, kasnak arkadasım varsa hepsi mali müşavir müfettişlik kariyeri adımları attılar.
yeni zelandalıların hayvanları yiyip de nesillerini tüketmemek için geliştirdiklerini düşündüğüm slogan. halbuki ülkelerinde istemedikleri çinlileri yeseler cok daha fonksiyonel olabilirdi.
alman gibi ingilizce konusan alman, veya italyan gibi ingilizce konusan italyandan pek bir farkı yoktur, en azından bir yabancı dil konusabilmektedir. onları da sevelim, koruyalım.
bir sorun teşkil etmeyen olgudur. gurbette birkaç ay geçirdikten sonra annecigim diye aglayarak türkiyeye dönmeyen tikilerin tikiliği filan kalmaz zaten, burun sürtmek için en iyi törpü yurtdısındaki zorluklar ve yalnızlıktır neticede.
en az bir beş senedir varolan sitedir. yasemin adında bir hatuna aittir. sitede thom yorke, bukowski, björk falan filanla ilgili insanlıga ve ruhi gelişime faideli eserler incelenip okunabilir, itina ile facebook profiline copy paste edilebilir.
tecrübelerimden edindiğim şudur ki en iyi zayıflama yöntemi, ne diyet ne de spordur, atesli hastalık veya ruhi bunalım geçirmektir efendim. birinci secenek kıs ortasında penye bir tshirtle bir saat kostuktan sonra, kafaya buz gibi soguk su dikerek deniz kenarında bir süre durmakla gerceklestirilebilir. cıkan atesiniz metabolizma hızınızı binbesyuz katına cıkarıp şişen bogazdan birsey gecememesiyle en az bir üç beş kilo zayıflatır. ikinci secenekte ise insanın canı birşey yemek istemez, yese de tat alamaz zaten. metabolizma hızı sabittir, hatta depresyon kaynaklı popoyu devirip yatma aktivitesinden dolayı bazal metabolizmaya kadar düşebilir. bunlar sizi sakın ola ki yıldırtmasın, artan sigara tüketiminiz metabolizma hızınızı yeniden yükseltecektir. baslangıcta zaten zayıfsanız, anoreksik manken vücudunu andıran vücudunuz moralinizi yerine getirip, bollasan kotlarınızla birlkte sizi alısverise cıkmaya motive edebilir ki, bu ruhi bunalım dönemi icin pozitif bir adımdır. afiyet olsun.
protesto etmektir. belki de pasif agresif mevzilenmektir hayata karşı. eskiden sağda solda görüp de acıdıgın punkları anlamaya baslamaktır yavas yavas. onlar bile birşeyler yapmaktadır aslında, pantolonlarına zincir takacak, gördükleri ilk büfeden bira alacak motivasyonları vardır bir şekilde. elinde diploman, özgeçmişin, üç dilinle geldigin ülkede otuz metrekare odanda alık alık bakarsın duvarlara bütün gün. oysa ki bu sehir bir sürü olanak sunmaktadır eglenmek icin, ögrenmek için, görmek icin, ama sen gözlerini kapatıp uyumak istersin tüm zamanı, sevgilinle olmak dısında hiçbir motivasyonunun yoktur,inekler süt veriyor, tavuklar yumurtluyor, ben neden hala bir baltaya sap olamadım bu gavur memleketinde dersin,kitaplar öylece durur masanda, ne kadar öğrenme askın olsa da bir türlü el süremezsin. fotograf makineni alıp amacsızca fotograf cekmek istersin,elin gitmez bir türlü. televizyonu acmak istersin, yahu yine almanca ya der kapatırsın. mutfaga gider yemek yapmak istersin, uzakdoguluların pilav makineleri karsılar seni, 3 günü on euroyla gecirmek zorunda oldugunu hatırlarsın,konserve yersin. hiçbirşey yapmak istemezsin işte, murathan munganın şiirinden dizeler aklına saldırır, vazoda duran plastik bir çiçek, fişi çekilmiş bir havuz. sen yerinde sayarken hayat akıp gitmektedir yine de, yeni reklam kampanyaları, yeni bilgisayar programları, dünyanın muhtelif yerlerinde doganlar, ölenler, inip cıkan hisse senetleri...resmin tamamını görmeye calıstıkca gözlerin kör olur, her an update etmektedir çünkü resim kendini, beynin bir türlü yetişemez zamanın hızına, bilirsin ki geride durup izlesende, içine atlayıp delicesine yüzsende aynı eksik resimdir gördüğün, tamamını görebilene tanrı denmektedir yasadıgın evrende. neyi protesto ettiğini anlayana dek cıkamayacagını bilirsin bu kısır döngüden, sessiz bir cıglık atarsın, terapistini beklersin usulca, bilinçaltın türlü oyunlarla celme takmaktadır sana, celme yememek için yürümemeyi secersin işte, öylece durursun, bakarsın beyaz duvarlara, duvarlar kagıt olur, yazarsın, rahatlarsın.
tutkuları, hedefleri, sevgisi olmayan adamdır, bazen hyatın bir anlamı olabileceğini bile algılayacak derinliği yoktur, bazen de anlam katacak kadar cesareti.
daracık sokakları, şirin kafeleri, yardımsever insanlarıyla ilk görüldüğünde hoşa giden, daha sonra universitesinde Problem based learning sistemiyle erasmus öğrencilerinin hayatını kabusa çeviren, international officeinde bir cadının oturduğu, en fazla zamanı kütüphanesinde sunum hazırlayarak geçirmek zorunda kaldığım sınır şehri.
basit bir mantık sorusunu çözememiş kadındır. oruç cennete gitmek için tutulur, ve annenin doğumda sağlıklı bir çocuk doğurma beklentisi mevcuttur. Şu halde eğer cennet zaten annelerin ayakları altında ise, bir de oruçla filan uğraşmanın lüzumu yoktur.
(bkz: düz mantık)
kadın olmaktan farkı yoktur,dünyanın neresine giderseniz gidin, erkek milleti vücudunuza bakacaktır, belli ederek veya etmeyerek. aradaki fark ancak bakış süresidir, lakin zaten ardınızda bıraktıgınız insanların kontrol edemedikleri içgüdülerinden dolayı size bakması cok da sorun teşkil etmez.