biz ailecek iyice delirdik. babam dün akşam "canımı sıkmayın benim, hepinizi teğet geçerim" dedi, çayı tazelenmeyince. bunu duyan annem "rabbim bana mutfak dedi" diye koşarken, kız kardeşimin "bu akşamki fasulye damak tadıma uygun değildi" dediğini duyunca kendisini pencereden aşağı attım. ben de birazdan ajdar dinleyerek kendimi intihar edicem.
"nasıl ki şimdiki zamanlar geçmişin çelişkilerinde önsezilmiş ve bu çelişkiler tarafından biçimlenmiş idiyse, bakışlarını geriye çevirmiş bir peygamberdir tarih. Olmuş olandan hareketle ve olmuş olana karşıt olarak gelecek olanı haber verir."
işte tam da buradan alır gücünü praksis, başka bir deyişle bilimsel sosyalizm. Tarihin tekerrürden ibaret olduğu ezberini bozmaya niyetlenecek cüreti göstermiş, göstermekle kalmayıp ispatına girişmiş bir ideoloji elbette 'çocuksu bir ütopya'dan ibarettir, geçmişe sadece nostalji gözüyle bakanların zihninde. Onlar kendi nostaljik dünyalarında avunadursun...
***
Promethe'nin tanrılardan çaldığı ateşi ninova'da zulüm saraylarına çalan demirci kawa'dan bugüne devrolan mirası, sağlam bir tarih bilinciyle yorumlamak gerekiyor galiba. yani prometheus'un çaktığı kıvılcımı bugün harlamaya niyeti olanların, hükmedene duyulan kaba bir öfkeden, amaçsızca sağa sola saldırma hevesinden başka dertleri de olmalı, şayet umutsuz bir kısır döngünün içinde kaybolmak değilse niyetleri. Zira, Varoluşunun ifadesini, salt yıkıcılıkla değil, yıkılanın yerine daha güzel olanı kurmak iddiasıyla tarifleyenleri yazar tarih. Tersinden söylersek; tarihi yazan onlardır hep. "iyi de tarihin sonu ilan edilmemiş miydi, daha ne kaldı yazılacak?" deyip nefis bi pas çıkararak oyunun yönünü değiştiriyorum hemen.
Şimdi uzun uzadıya gerekçelerine girmenin anlamı yok, kesitrmeden gidelim; artık insanlığa hiçbir gelecek vaat etmeyen, köhnemiş bir düzenin adıdır kapitalizm. Bu barbarca sistemden hala medet umanların ya bu devranın sürüp gitmesinden çıkarı vardır, yahut aklı ve vicdanıyla sorunu...
bir zamanlar altını çizdiklerinin şimdilerde üstünü çizmekle meşgul olan, "vaktiyle güzel bir ihtimaldi devrim ama artık hayal bu ülkede" diye fetva veren 'yılgın savaşçılar' var bir de. Geçmişte edindikleri birikimi, şimdilerde yapıp ettiklerini teorize etmekte kullanan, oturdukları plazalardan aydın doğan yalakalığı yapan eski solcular hani... (bu 'eski solcu' lafı da ne iğrençtir)
gelelim hala düşlerinin peşinden koşmakta ısrar eden 'ütopik dangalaklar'a... onlar aynı kararlılıkla yoluna devam ediyor. galiba şu yüzden;
"mümkünün son sınırına imkansızı elde etmek için çabalayanlar ulaşabilir ancak. Gerçekleşmiş imkanlar, zorlanmış imkansızlıkların sonucudur. Öyleyse nesnel olarak imkansızı istemek budala bir hayalcilik ya da kendini aldatmak anlamına gelmiyor. Tersine, en derin anlamıyla politika demektir bu. Bir politik hedefin gerçekleşmesinin imkansız olduğunu göstermek o hedefin anlamsız olduğunu göstermek demek değildir. Bunun göstereceği tek şey olsa olsa, bu tür bir eleştiriciliğin toplumdaki hareket yasaları konusundaki körlüğüdür; özellikle de toplumsal iradenin oluşumunu yöneten yasalar konusundaki..."
binlerce * yazar var, muhtelif konularda kıymetli bilgiler sunuyorlar, yine muhtelif mevzularda açılmış başlıklar altında. her şeyin olduğu gibi başlığın da iyisi kötüsü var. iyisinin ne olduğuna dair standart belirlemek de kimsenin haddi değil elbet. lakin akıl var izan var.
kaç zamandır okuyucusuyum sözlük denen vasatların. "sıçtım başlık oldu" ekolüne de, o ekolün temsilcisi sıçırtkanlara en kallavisinden ayar verenlere de aşinayım haliyle. o yüzden altıncı nesil olduğuma bakıp "otur soluklan hele yeğenim" türünden ayarlara girişmesin lütfen kimse. Kaldı ki daha önce hiç dillendirilmemiş süper bi tespit yaptığımı iddia ediyor değilim. Bu nesil muhabbeti de neyin nesi hem. hangi neslin mensubu, hatta hangi ırkın ahvadı olduğu farketmiyor, önce yazar olmalı insan. * :)
üretilene katacağı bişey olmayabilir her zaman insanın. öyle olsa insan değil ansiklopedi olurdu zaten. Bazen susmanın, bilmiyorum demenin de erdemden sayıldığı anlar vardır. işte öyle zamanlarda, acaba hangi olmadık, saçma sapan başlığı açsam diye ıkınmak yerine şukela butonuna bassak mesela, böyle taze sütlaç kıvamında entryler geliyor. şimdi o güzelim sütlaç dururken, bayat ekmek misali tercih edilmeyecek cinsten başlıklar açıp milletin tadını kaçırmanın alemi var mı diye bi soru düşüyor insanın aklına.
Cevap basit: Kimilerine göre var!
Bu bir 'sorun' olabilir. Söz konusu, ahlaki ve kişisel değerlere saldıran, zerre zeka parıltısı taşımayan ne idüğü belirsiz söylemlerlerse, ilk cümlenin sonundaki 'olabilir' ibaresi fazladır hatta. Ama bana kalırsa daha önemli olan başka bir şey var. bahsi geçen başlıklardan biri sözlük semalarında gözüktüğü andan itibaren, 16 yıl önce kendisini terkedip giden annesi birden karşısında belirivermiş gibi heyecana kapılan arkadaşların öfkeyle bulaşık tez elden ayar verme girişimlerinden bahsediyorum. ben bu ruh halinin, o başlığı açan arkadaşın sarsılarak boşalmasından başka bir şeye hizmet etmediği düşüncesindeyim. Yanılıyor da olabilirim. kim bilir belki de dinsizin hakkından gelmek için imanı elden koyvermek gerekiyordur. ama yine de bu türden başlıkların altını coşturmasak, şu uludağ'ın etekleri daha sevilesi bi yer olacak gibime geliyor.
Neyse fazla uzatmayayım, sanırım mevzu anlaşıldı. herkes bildiğini okumaya devam ederken ben de bu entryi sözlük tarihinin tozlu sayfalarına gönderebilirim artık...
hayatın işbilir taraflarına doğru gelişmiş acar bünyeler bunlar. kocaman hüzünlerden rant çıkarma peşine düşebilecek kadar küçülenlerin potansiyel halefi her biri. ekonomi diline çevirilince krizden karla çıkanlara denk düşerler.