Çünkü Semra her şeyi dolu dolu yaşıyor ve o coşku ile yazıyor. Yaşananlar o denli berrak ki kafasında her şeyiyle direnişe kilitlenmiş. Yalın, kusursuz.
Şu son dönemde o kadar çok şehit verdik ki, daha da vereceğiz. Sonrası daha zorlu olacak. Yüzer yüzer ölüyorsak şimdi; biner biner öleceğiz. Öldükçe büyüyeceğiz savaşımızla birlikte. Her şehidimizin acısı da, bize bıraktığı değerler de çok büyük. Öyle hızlı gelişiyor ki, kimi şehitlerimizin sadece ismini biliyoruz. Acımız büyük oluyor ama böyle büyüyeceğiz ve savaşımızın gelişmesi de bu. Bunları neden anlatıyorum, çünkü bunları düşünüyorum. Sonra yaşadığımız sürecin önemini, geleceğe bırakacaklarımızı. Ne kadar şanslıyız değil mi? (10 Temmuz 2001 tarihli mektubundan)
metris e23 24 koğuşlarından 12'si idam mahkumu 29 devrimcinin firarının yaşandığı gündür. bugün "acılı baba" edebiyatı yapan basın bundan 25 yıl önce de ailelerin polise teslim olması için oğullarına çağrı yaptığını yazıyordu. (zeynel, teslim ol! milliyet)
murat şaşkal, hıdır uludağ, baki ceylan, halil gündoğan, erhan inal, hüseyin karakuş firar eden isimler arasındadır.
Güney Afrikalı olimpiyat atleti Oscar Pistoriusun evinde vurulan Reeva Steenkampın ölümü sonrasında kullanılan fotoğrafların internetteki haber sitelerinde Ünlü mankenin seksi fotoğraflarına ulaşmak için tıklayınız, Ünlü oyuncu nasıl sobelendi gibi başlıklarla sunulmasının ardından yapılan tespit.
"Türk ve islam Güneşi Batmaz Karadenizde ! Hrant dinklere ölümm.. ermenisi lobisi yemez karadenizde.. BölücülükMayası TutmazKaradenizde"
tweetiyle faşizmin doruklarına varmış düzceli kürtaj gazisi arkadaş. bu saatlerde inanılmaz biçimde bunun gibiler hortlamıştır. bir insanın sırtından vurulmasını bile meşru görecek kadar şeref yoksunu bu insanlarla aynı havanın teneffüs edilmesi insanın içini burkmaktadır.
18 mart 1981'de cuntaya teslim olmayıp savaşan ve bakırköy'de şehit düşen bir devrimcidir.
12 eylül sonrası teslimiyetçilikte, tasfiyecilikte sıraya giren sol ve sağ gruplara güzel bir cevap veren dev-sol üyesidir.
19 Aralkın katillerinden ve özellikle Amerikan emperyalizminden hesap sormak için öfke doluyum. Ulusal onurumuzun ayaklar altına alındığı, vatanımızın Amerikanın açıktan hizmetine sunulduğu bir dönemden geçiyoruz. Biz yaşıyorken, Amerikan ajanları, katilleri ülkemizde rahat dolaşamamalı, 90ları yaşatmalayız onlara
dedikten sonra bedenini amerikan elçiliğinde feda eden devrim şehididir.
kendi başını elektrik testeresiyle kesen bile vardır. bu konuda karısı yaptığı açıklamada, "testerenin sesinden çok kanın sıcağından uyandığını" dile getirmiştir.
"Bazen sadece bakışlar, ama telefon numaralarını veren polisler de oldu. Taciz olduğunda yardımlarını istediğim bazı polisler "Gece çıkalım mı" diye sordu. Ben de Hayır, işini yapmana ihtiyacım var" dedim."
saçma sapan eleştirmeden röportajı okumakta fayda var. zira ekşi'den çalma gibi bir suçlama yapmak için önce bir okusaydın abi.
atatürk'ün kurtuluş savaşında öldüğü ve yerine yahudi bir polonyalının geçtiği iddiası. muhtemelen ülkücü kafasının bir ürünü. yahudi düşmanlığından kendini ele veriyor.
gülten kışanak pkk lideri öcalan ile yapılan görüşmeyi bu sözlerle değerlendirmiştir:
"Sayın Öcalan bizim önderimizdir ve muhatabımızdır diyen bir halk bunun bedelini de ödedi. Eğer hükümet, devlet, imralıda Sayın Öcalan ile görüşme yapıyorsa bu Kürt halkının yürüttüğü büyük mücadelenin sonucudur
ırkçı altın şafak üyeleri tarafından yapılmıştır. iki saattir kürtlere laf eden ırkçılar, bakalım yunan ırkıçı dostlarının yaptığı bu saldırıyı destekleyecekler mi?
not: ırkçı saldırılara maruz kalan herkes gibi kosolosa da geçmiş olsun.
19 aralık katliamına karşı hollanda'da açlık grevi yaparken devletin faşizminin bekçiliğini yapan ülkücüler tarafından bıçaklanarak katledilmştir.
"Cafer Dereli 1978 Konya Çumra doğumludur. Ekonomik sebeplerle iki yıldır Belçikada yaşamaktaydı. Geçmişte değişik bir örgütlenme içinde olan Cafer, iki aydır cephe saflarında yer almaktaydı.
Devrimci hareketle tanışması Belçika devletinin devrimci harekete yönelik saldırıları döneminde olmuştur. Fehriye Erdalla ilgili sürdürülen kampanya süresince yapılan tüm eylemlere istisnasız katılmıştır. Bu süreç aynı zamanda Caferin devrimci gelenekleri ve çizgiyi tanıma dönemidir. Eylemlerle dolu bir sürecin sonunda safını kesin olarak seçen Cafer, o andan itibaren tüm eylemlerin en önünde yer almaya başladı.
Çeşitli kampanyalar ve eylemlerle dolu bu kısa sürede, gece çalışmalarından dergi dağıtımına, Şili konsolosluğuna, israilin saldırılarına karşı düzenlenen eylemlerden, Ölüm Orucu ile dayanışma yürüyüşlerine kadar pek çok eylemin içinde yer aldı.
Rotterdamdaki ölüm orucunu desteklemek için yapılan açlık grevine katılmakta da hiç tereddüt etmedi.
Grev çadırına yönelik faşist çetelerin saldırısına karşı göğüs göğüse çatıştı ve şehit düştü.
Bu büyük direnişin şehitleriyle birlikte yaşayacak."
"faruk kadıoğlu, 1977 ağustos'unda trabzon of ilçesi, hovaza (karşıyaka) köyü'nde, kendi deyişiyle, halkların kardeşlik içinde yaşadığı yöresinde, laz ve rum milliyetinden yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. yedi kardeşin en küçüğüydü.
yoksul bir çay üreticisiydiler, babası aynı zamanda imamlık yapıyordu. faruk da 16 yaşına kadar kaldığı köyde, hem çayda çalıştı, hem babası ile hafızlık, müezzinlik yaptı. ayakkabıyı ancak ortaokula giderken giyebilmiştim. diye anlattığı yoksulluğa öfkeliydi, öfkesi, istanbul bakırköy lisesi''nde okurken yatağına kavuştu. liseli devrimci gençliğin örgütlenmesi içinde yer aldı. öğrendi öğretti, hızla gelişti. önce bağcılar'da liseli gençliğin komitesinde yeraldı, ardından liseli gençlik topkapı bölgesi sorumlusu oldu.
1995'te tutsak düştü. işkenceler ve tutsaklık süreci, devrimciliğini büyüttüğü bir süreç oldu. direnişlerde yeraldı, ihaneti ve kahramanlığı tanıdı. 1997'de tahliye oldu ve aynı alanda görevlendirildi.
19 aralık 2000 günü, 20 hapishanede, tutsaklar kurşunlanıp diri diri yakılırken, o duvarların dışındaydı. öfkesi volkan oldu. kavgasına daha büyük bir kararlılık ve inançla sarıldı. 2001'in ağustos'unda tutsak düştü. artık o da f tipi hapishanelerin hücrelerinden birindeydi.
faruk kadıoğlu, 4 yıldır tekirdağ 1 no'lu f tipi hapishanesi'ndeydi. daha hücreye adım attığı andan itibaren tecrite karşı direndi. direnişin en ön mevzilerinde yeralmak için her daim gönüllüydü. 12. ölüm orucu ekibinde alnına kızıl bantını kuşandı. söz vermişti direnişe başlarken; şöyle demişti: sözümüz söz yoldaşlar sözümün eri olacağım. şerefimle yemin ediyorum ki, başaracağim şerefli yaşayıp, şerefli öleceğim. şerefsizce bir yaşamın dayatıldığı günümüz dünyasında şerefli olmak en erdemli davranışların başında geliyor.
trabzonda devrimcileri pkk'lı diyerek halka linç ettirmek isteyen sivil polisler trabzon'un devrimciler için neden bu kadar değerli olduğunu iyi bilmektedir.
"Fatma Tokay Köse, 14 Eylül 1967de Elazığ-Alacakaya ilçesi, Çataklı Köyünde doğdu. Kürt (Zaza) milliyetindendir. ilk ve ortaokulu Alacakaya'da, liseyi Ankara Kurtuluş Lisesinde okudu.
1987 yılında Hacettepe üniversitesi tarih bölümüne girdi. Aynı yıl devrimci hareketle tanıştı. 1987-1990 arasında Beytepe Kampüsü Dev-Genç komitesinde çalıştı. 1989'dan 1990a kadar, gençliğin akademik-demokratik mücadelesindeki eylemleri nedeniyle üç kez tutuklandı.
1990-91de Ankara TAYAD'da, Özgür-Der'de haklar ve özgürlükler mücadelesini sürdürdü. Bu dönemden sonra, devrimci mücadelesini Mamak ve Altındağda yoksul gecekondu halkı içinde sürdürmeye başladı. Yine bir çok kez gözaltına alındı.
Legal demokratik alanda mücadelesini sürdürme koşullarının büyük ölçüde ortadan kalktığı koşullardı, çalışmalarını illegal alanda sürdürdü. Kırşehir, Nevşehir ve Kırıkkale illerindeki mücadele ve örgütlenmenin sorumluluğunu üstlendi. 1993te Devrimci Sol'un yeminli üyesi oldu. Aynı süreçte yoldaşı Ali Osman Köse ile evlendi.
19 Mayıs 1994te gözaltına alındı, 4 Haziranda tutuklanarak Ulucanlar hapishanesine konuldu. Uzun tutsaklık yılları başlamıştı. Ulucanlardan Sakaryaya, 17 Ağustos depreminden sonra da Çanakkale hapishanesine sevk edildi.
1996 ölüm orucu döneminde ölüm orucu gönüllülerinden biriydi. 2000de F tipi saldırısı gündeme geldiğinde yine gönüllüydü.
Çünkü; Tüm değerlerimizin yağmalandığı, alt-üst edilmek istendiği, adalete, ahlaka, onura dair kırıntının dahi bırakılmak istenmediği koşullarda her şeyimizle direnmekten, savaşmaktan başka yol görmüyorum diyordu.
Umudun ve zaferin adı, partiydi onun için. Parti, gözünün nuru, hücresine doğan güneş, ve gelecekti. Umudu büyüterek, zaferi yakınlaştırarak ölümsüzleşti. Fatma Tokay Köse, Elazığ'ın Şahsuvar köyünde toprağa verildi."
"5 Kasım 2001'de, ölüm orucu direnişinin sürdürüldüğü Küçükarmutlu direniş mahallesine karşı direnişi kırmak için gerçekleştirilen katliam saldırısında, Arzu Güler, Bülent Durgaç ve Barış Kaş ile birlikte katledildi.
Sivas Kangal Topardıç köyünde, 20 Şubat 1973de doğdu. Ortaokulu ve liseyi Adanada okudu. Burada haklar ve özgürlükler mücadelesinde yer almaya başladı. Kırşehirde Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türk dili ve edebiyatında okurken TÖDEFlilerle tanıştı. Bulunduğu alanda gençlik mücadelesinin öncülerinden biri oldu. Yine Kırşehirde yerel bir gazete olan Kızılırmak Gazetesinin yazı işleri müdürlüğünü yaptı.
1999'da istanbulda Kurtuluş gazetesinde çalışmaya başladı. 2000de ise F tipi hapishaneler sorununun tüm yakıcılığıyla gündeme girmesi üzerine, kendini tümüyle TAYADlıların mücadelesine verdi. Bir TAYADlı olarak, ölüm oruçlarına gelinceye kadarki süreçte hemen tüm faaliyetlerde yeraldı. Bıkmadan, usanmadan F tiplerini anlatmaya çalıştı herkese.
Hatırlanacaktır; daha ölüm oruçları başlamadan Tayadlılar Ankaraya yürüdüler, yollarda coplandılar, yerlerde sürüklendiler. Tv kameralarına yansıyan, karayolunun ortasında dövülmekten bayıltılmış iki genç kız yatıyordu o yürüyüşte. işte onlardan biri Sultandı. Sadece Ankara yürüyüşü değil, hücreleri tüm dünyanın gündemine sokan bir çok Tayad eyleminin örgütleyicilerinden biriydi Sultan. Tayad eylemlerinde yaka paça gözaltına alınan, sloganlarıyla, direnişiyle hiç yılmayan işte o kız Sultandı.
Armutlunun ölüm oruçlarının sürdürüldüğü bir direniş mahallesi olmasıyla, artık onun yeri de Armutluydu. Armutluda her işe koşturuyor, ölüm orucu direnişçilerinin ihtiyaçlarıyla, Armutlu halkının ihtiyaçlarıyla ilgileniyordu. Armutlu onun her şeyiydi.
Sizi öldürmeye geldik diyen katillerin baş hedeflerinden biri olması için yeterli neden vardı yani!
Katiller Armutluya girdiğinde onun bedeniyle ördüğü barikatla karşılaşacaklardı. Ölüm orucu direnişçilerinin bulunduğu evin kapısında karşıladı katilleri. Giremezsiniz dedi.
Katliamcılar, onun katledilmesi emrini vermişti zaten. Katlettiler. Sultan, halkının kavgasında bayraklaştı."
"15 Eylülde panzerler, infaz mangaları, Küçükarmutluda yüzlerce gündür ölüm orucunda olan direnişçilerin üzerine gaz bombaları, plastik mermiler yağdırırken, aynı saatlerde, Tekirdağ ve Edirne F Tipi hapishanelerinin hücrelerinde, üç devrimci tutsak bu saldırıyı protesto etmek için bedenlerini tutuşturuyorlardı
Bu yoldaşlarımızdan, Tekirdağ F Tipi Hapishanesinde bulunan ve aynı zamanda 4. Ölüm Orucu Ekibi direnişçisi olan ibrahim Erler, 19 Eylül 2001de şehit düştü...
Yoldaşımız ibrahim ERLER: iNSAN OLMANIN DESTANININ YARATICILARINDANdır. ibrahim Erler, 1972 istanbul Kasımpaşa doğumludur. Ailesi aslen Orduludur. Topraksızlık, ekmek kavgası, onları istanbula sürüklemiştir.
1972, Türkiyede yeni bir dönemin başlangıcıdır. Devrimin yolunun aydınlatıldığı yıldır. ibrahim o yıllarda doğmuş olmasını şöyle anlatır bir mektubunda: Türkiye'de, birçok şeyin değişmeye, değiştirilmeye başladığı yılda doğmuşum, birçok çocuğa Mahir, Ulaş diye isimler konurken herhalde kaderimiz Bizimkilere benzemesin diye adımı ibrahim koymuşlar.
Ama o bizimkilere benzer. Bizimkilerden olur.
Liseyi içerenköy-Bostancıda okur. Bu defa 12 Eylül yıllarıdır. Kuşatılmıştır beyinleri. Birçok şeyden uzak tutulur o da tüm liseli arkadaşları gibi. Ama 1987lerden itibaren yeniden gelişir devrimci hareket. Gençliğe ulaşmaya başlar. ibrahim 1989da tanışır devrimci mücadeleyle. 1990-92 arası onun için mücadelenin içine girdiği yıllardır: Hayatımın belki en güzel dönemleridir bu yıllar, birçok güzel insan tanıdık, birçok güzelliklere tanıklık ettim ve parçası olmaya çalıştım... yavaş da olsa, kaplumbağa hızıyla da olsa adım adım geliştik.
Mücadele eden herkesi olduğu gibi, onu bekleyen de gözaltılar işkencelerdi.
... derken 16-17 Nisan'ı yaşadık. Tam da yeni bir dernek açtığımız döneme denk geldi. Üsküdar'da bir dernek açmıştık ve daha faaliyetimiz bile başlamadan orak-çekicin dalgalandırıldığı o şanlı günü derneğimizde andık. Ve ilk faaliyetimiz dernek adına kahramanları uğurlamak oldu. Onbinler Karacaahmete akın etmişti ama her taraf abluka altındaydı. ilk gözaltına orada alındım, 13 günlük bir deney oldu. Tekmeyi yedikçe çelikleştik...
Bir süre Bayrampaşa Hapishanesinde tutsak kaldı. 94 Martında tahliye oldu.
Kısa süreli tutsaklıklar, mücadele içinde çeşitli görevler birbirini izledi.
1997de milis komutanı olarak görev aldı. Bir süre bu görevini sürdürdükten sonra tutsak düştü ve şehit düşünceye kadar bir özgür tutsak olarak, zindanlarda, hücrelerde mücadelesini sürdürdü. 19 Aralık katliamı sırasında Ümraniye Hapishanesindeydi. F Tipi hapishanelerin hücrelerine atıldıktan sonra, şehit yoldaşlarının bayrağını devralmak için yeni ölüm orucu ekiplerinin çıkarılması gündeme geldiğinde, o gönüllülerden biri olarak yine en öndeydi. Ölüm Orucu 4. Ekibinde ölüme yattı.
Şöyle dedi o günlerde: Belki insanlık ve tarihin tanıklık ettiği en büyük destan, insan olmanın destanı... mevsim mevsim kucaklandı Anadolu toprağı. Acı, açlık bedenlerde bal edilip içildikçe umut oldu... Ve bugün ben de önde yürüme koşma onuruna eriştim. Armutludaki saldırı gündeme geldiğinde, özgür tutsaklar adına, barikatlara kendi bedenini koymak için bir adım daha öne fırlayarak ölümsüzleşti.
Hiç kaygın olmasın yoldaşımız: Yaratıcılarından biri olduğun destan; son sayfasına zaferi yazacak!"
"Malatya hapishanesinde 26 Eylül 2001de ölüm orucuna başlayan Birsen Hoşver, Ankarada 22 Ağustosta şehit düştü. Yazdığı mektupta, bu zamanda direnmekten başka seçenek yok diyordu direnişin 94. şehidi.
Birsen Hoşver (Asıl adı böyle olmasına karşın, aile ve yakın çevresinde Melek adı da kullanılmıştır.), 1970, istanbul doğumludur. Asıl memleketi Rize Pazardır. Laz milliyetinden olup, ana dili Lazcadır. ilk, orta ve liseyi Kartalda okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya fakültesine girmiş, bu dönemde gençliğin mücadele ve örgütlenmeleri içinde yer almıştır.
Bu mücadelesi sırasında gözaltına alındı, aylarca tutsak kaldı. Tahliye olduğunda, kendini bütünüyle mücadeleye verdi. 1995 yılında okulundan ayrıldı. Gençlik örgütlenmesi içinde, halkın değişik kesimlerinin mücadelesi içinde yer aldı. Her yerde işkenceler, tutsaklıklar yaşadı.
Halk kurtuluş savaşçısı olmaya karar vermesinin ardından 1997 Eylülünde gerillaya katıldı. Dersim kır silahlı propaganda birliklerimizde yer aldı. Gerillaya katılışından 18 ay sonra, 5 Şubat 1999da tutsak düştü.
Tutsaklığı, işkencecilere, katliamcılara karşı yeni bir mücadele süreciydi.
Bundan sonrasını, onun ölüm orucu gönüllülüğünü anlatan mektubundan aktaralım:
19 Aralıktaki günler çok başka geçti benim açımdan. Kendimi, süreci daha iyi gördüm. Çok büyük ve görkemli bir direnişin içerisindeyiz. Bu kadarına kimse cesaret edemezdi herhalde. Ama biz başarıyoruz. Bütün bunlar bana çok büyük bir güç veriyor. Özellikle dışarıdan verdiğimiz şehitler bambaşka... Bu zamanda direnmekten başka seçenek yok. Canlarımıza birer ikişer kıyıyorlar. Onlara çok üzülüyorum. Kendilerini feda ediyorlar ve sırada daha çok var.
Gencecik yaşlı kadın erkek, böyle bir zamanda kendini öne sürüyorlarsa ve can verebiliyorlarsa daha fazla konuşacak şey yok demektir. Ben de bu direnişin içinde yer almalıyım.
Çoğu o kadar genç ki yaşamlarının baharındaydılar. Belki de başka memlekette çocuk derler ama onlar öyle bir sorumluluk üstlenecek kadar olgunlar. Onların pırıl pırıl hallerini düşünüyorum da gerçekten de çok üzülüyorum... Direniş çok farklı aşamalara girdi, ortada büyük bir kararlılık var. Son adam kalmayana kadar. Bunlar çok büyük bir gücü ifade ediyor. Kazanacağımıza dair sonsuz bir inancım var. Hem zafere hem devrime.
Uzun lafın kısası insan onuruna ve namusuna sahip çıkmalı. Hazırım ben de olmalıyım.
O da yüzlerce yoldaşı gibi, sırası geldiğinde, 26 Eylül 2001de, 7. Ölüm orucu ekibi direnişçisi olarak ölüme yattı.
Malatya Hapishanesindeyken, direnişini kırmak için kaçırıldı, adli tutukluların yanına konuldu, tek başına tecrit edildi. Ama yukarıdaki satırların sahibinin direnişini kırmaları mümkün değildi. Kıramadılar.
Büyük direnişin kahramanlarından biri olarak 22 Ağustosta Ankara Numune hastanesinde ölümsüzleşti."
"19-22 Aralık katliamı sırasında Ümraniye Hapishanesinde olan, katliamın ardından Kartal Özel Tip Hapishanesine sevkedilen, 3 Haziran 2001de 5. Ölüm Orucu ekibinde yer alarak ölüm orucuna başlayan Meryem Altun yoldaşımız, 31 Martta, Sağmalcılar Devlet Hastahanesi'nde şehit düştü.
18 Ağustos 1976 istanbul doğumlu (Kayseri nüfusuna kayıtlı) Meryem Altun, Ümraniye Lisesi, 2. sınıftan ayrıldı. Lise yıllarında hakları ve özgürlükleri için mücadeleye başladı.
Ağabeyi Kahraman Altun, bir Devrimci Sol savaşçısıydı. 1991 yılında izmir'de şehit düştü.
1991 sonunda Meryem, yurtdışında çalışan ailesinin yanına gitti. 7 yıl ingiltere'de kaldı.
Orada da mücadele içinde yer aldı. iki kez gözaltına alındı, altı ay Avrupa hapishanelerinin hücrelerinde kaldı. 1998 sonunda yurduna döndü. Ve bu zulüm düzenine karşı savaşmak için bir silahlı birlik içinde yer aldı. O, bağımsızlığın, özgürlüğün, insanca yaşamın, halkın karnının doyduğu bir düzenin emperyalistlerin, düzen partilerinin icazetiyle mümkün olmayacağını biliyordu: Şöyle diyordu bir yazısında: Zafer bize armağan edilmeyecek, onu biz kazanacağız, direnerek, bedel ödeyerek kazanacağız. O şimdi, hem ödenen bedelin, hem kazanacağımız zaferin adıdır."
"Tekirdağ F Tipindeki tutsaklardan Salih Sevinel, açık bir katliama dönüşerek süren tecrit işkencesi sonucunda 21 Temmuzda hücresinde rahatsızlandı, gereken zamanda gereken şekilde müdahale yapılmadı ve kaldırıldığı hastahanede hayatını kaybetti.
DHKP-C taraftarı Salih Sevinel, Tokat Zileye bağlı Kervansaray köyü doğumluydu.
38 yaşında, evli ve üç çocuk babası bir Cephe taraftarıydı. Çiftçiydi. Yıllardır hareketimizle bağı vardı. Halkın kurtuluş savaşını desteklemek için sayısız fedakarlıkları, riskleri, bedelleri göze almıştır. Lojistik alanda çeşitli görevler üstlenmiştir.
Bir dönem ilişkisi kopmuştur; yeniden ilişki kurulduğunda giden yoldaşımız ne yapabilirsin? diye sormuştur Salihe; onun cevabı kısa ve açıktır: Buna ben karar veremem, Partinin nerde ihtiyacı varsa orada görev alırım... Bir top çizgisiz kağıt, bir çuval un da olsa, Partiye ait eşyaları yıllarca kutsal bir emanet gibi saklayan bir bağlılığın adıdır Salih.
1995te Tokat bölgesinde faaliyet yürüttüğü dönemde iç Anadolu operasyonunda tutuklandı. Bir süre Ankara Ulucanlar Hapishanesi'nde tutsak olarak kaldı. Tahliye edildikten sonra yargılandığı dava sonuçlandı ve 12,5 yıl hapis cezası verildi. Ondan sonra illegal yaşamak zorunda kaldı. iki yıl önce tutuklanarak F Tiplerine konuldu. Harekete ve halkın davasına bağlılığını hücrelerde de sürdürdü. Oligarşinin tecrit işkencesinin katlettiği şehitlerimiz arasına katıldı. O halktır, ne öldürmekle tüketilir, ne hücrelere atmakla sindirilir. Yeni Salihler çıkar, halkın davasını sahiplenir, hesap sorar."
"ölüm orucu direnişçisi serdar demirel, 7 ocakta zorla müdahale işkencesiyle katledildi.
serdar demirel, 9 mayıs 2005te 12. ölüm orucu ekibi direnişçisi olarak başlamıştı ölüm orucuna. 200lü günlerindeki açlığı boyunca hücre hücre erimişti. artık, direnme hakkını yoketmek isteyen iktidarın zorla müdahalesi her an ihtimal dahilindeydi. serdar demirel, işte bu politikaya karşı, daha önce de bazı direnişçilerin yaptığı gibi, direnme hakkını savunmak, tecrit ve sansür duvarlarını parçalamak için bedenini tutuşturmaya karar verdi.
18 aralık 2006: serdar demirel, bulunduğu hücresinde bedenini tutuşturdu. ancak eylemi hapishane idaresi tarafından fark edildi ve müdahale edildi. revire kaldırılan serdar demirelin sadece ellerinde ve kulaklarında hafif yanıklar vardı.
7 ocak 2006: serdar demirel, işkencecilerin her yanını kesip delerek zorla besleme girişimlerine karşı direnişini sürdürüyorken, son yapılan zorla tıbbi müdahaleyle katledildi. serdar demirel de toprağa serpilen tohumlardan biriydi. tohum, onun yüreğine, devrimcilerin 1970lerde faşizme, emperyalizme karşı kahramanca mücadele ettiği yıllarda serpilmişti. tohumların fidana durması ise, devrimci solcuların 12 eylüle karşı direnişinde, özel olarak da 1984 ölüm orucu dönemindedir. sonrası fidanın boy vermesi dönemidir. ve o, 17 yıllık devrimci yaşamını bir feda direnişçisi olarak tamamladı.
serdar demirel, 3 eylül 1964 çankırı doğumludur. orta halli bir memur ailesinin çocuğudur. yaşamının büyük bölümü istanbulda geçti. ailesi ve çevresinin devrimci, demokrat yapısı nedeniyle devrimci düşüncelere her zaman yakın oldu. istanbulda yeni levent lisesinde öğrenciyken devrimcilerle iç içeydi. örgütlü olmamakla beraber, mücadelenin içindeydi. direnişlerde, boykotlarda yer aldı... ağabeyi 12 eylül yıllarında tutsaktı. soran herkese, "kan bağıyla devrimci solcuyum" derdi. hapishanelerdeki irade savaşının cisimleştirdiği kararlılık, cüret, haklılığa ve meşruluğa inanç, onun kendi kişiliğinde de somutlanmaya başladı. artık sadece kan bağıyla değil, her şeyiyle devrimci olacaktı.
1989da örgütlü bir devrimci solcu oldu. daha sonra silahlı devrimci birliklerde istihdam edildi. halk düşmanlarına karşı halkın adaletinin temsilcisi olarak mücadelede yerini aldı.
1991 haziranında tutsak düştü. 15 gün boyunca işkencelerden geçirildi. "devrimci sol sdb üyesi olmak"tan malatya dgmde yargılandı ve müebbet ağır hapis cezası verildi. 19 aralık 2000 katliamına kadar malatya, bursa, yozgat, ordu ve bartın hapishanelerinde kaldı.
17 yıllık devrimci yaşamının 14 yılını tutsaklıkta geçirdi.
5 yıldır sincan 1 nolu f tipinin hücrelerindeydi."
kendisini yakmasına rağmen ölmeyip devletin tıbbi müdahalesiyle hayatını kaybetmesi manidardır.
"Ümraniye Hapishanesinde F Tipi hapishanelere karşı ölüm orucuna başladı. 19 Aralık katliamını yaşadı. Tahliye edildiğinde ölüm orucunu Küçükarmutlu'da sürdürdü. 27 Eylülün ilk saatlerinde, saat 04.15te şehit düştü.
15 yılını, yaşamının yarıya yakınını mücadele içinde geçiren bir devrimciydi şehit düştüğünde. 19 yaşından 32 yaşına kadar ömrünün en güzel yıllarını örgütüyle geçiren ve bunun mutluluğunu yaşayan Zeynep, yüzünde bu mutlulukla şehit düştü.
Açlığının 343. gününde, ateşledi silahını. Silahı bedeniydi.
Şöyle diyordu örgütüne yazdığı yazısında: Örgütlü olduğum süre içinde çok çeşitli görevlerim oldu. Ama her zaman bir savaşçı olmak, düşmanla yüzyüze hesaplaşmak istedim. Dışarıda savaşçıydım, yarım kalan bir hesabım vardı. işte bugün... düşmanla bir kez daha hesaplaşacağım. Düşmana bir kez daha, yıllarca çektiğimiz acılar, verdiğimiz yüzlerce şehidimiz, gün yüzü görmeyen halkımız için tetik çekecek ve vuracağım. Silahım bedenimdir.
Tutsak düşmeden kısa süre önce, bir lav silahıyla, Harbiye orduevini vurmuştu. Şimdi bedenini silah yaptı. Bedeniyle fırladı namludan. Bedeniyle vurdu düşmanı.
Zeynep, Malatya Hekimhanda l968de doğdu. istanbula taşındılar. Kavganın başkentinde, kavgayla buluştu.
1986-87lerde istanbul üniversitesinde öğrenciyken mücadele içinde yeralmaya başladı.
Devrimci mücadelenin bir çok cephesinde yeraldı. 1987den 92ye kadar Dev-Genç içinde mücadele etti. Gençlik alanında okul, bölge sorumlulukları üstlendi. Boykotlarda, öğrenci derneklerinde, katliamları protesto için yapılan eylemlerde defalarca gözaltına alındı. işkencelerden geçirildi, kısa süreli tutsaklıklar yaşadı.
92de Dev-Gençli Kazım Gülbağ ile evlendi.
Daha sonra Mücadele dergisinde çalıştı. Dergide çalıştığı yıllar darbecilik ihanetinin yaşandığı bir dönemdir. Darbeci ihanet çetesinin silahlı saldırısında yaralandı. Uzun süre hastanede yattı.
iyileştikten sonra, artık farklı bir alanda çalışacaktı. Bir süre askeri eğitim alarak istanbul silahlı propaganda birliğinde komutan olarak görev aldı. Bu görevini sürdürürken tutsak düştü.
Tutsaklıkta da direnişci ve savaşçıydı. Oligarşinin F tipi hapishane saldırısının ölüm orucuyla karşılanacağı belliydi. Ama daha henüz ölüm orucu direnişçilerinin tesbit edilmesi aşamasına geçilmemişken, o yoldaşlarına, partisine gönüllü olduğunu açıkladı:
Zeynep ve Ümüş Şahingöz; hep birlikteydiler. Ümraniyede birlikteydiler. 19-22 Aralıkta birlikteydiler. Birlikte hastane hastane dolaştırıldılar. Beyaz önlüklü Mengelelere karşı birlikte direndiler. Birlikte tahliye edildiler. Birlikte, Armutluya geldiler ve omuz omuza, yürek yüreğe ölüm orucunu sürdürdüler.
Direniş boyunca, 343 gün, dört mevsim boyunca, tüm badireleri atlatmış, onlarca yoldaşını şehit vermiştir. Eşi, Kazım Gülbağ da bu süreçte şehit düştü. Kazım, hareket tarafından yurtdışına çıkarılmıştı. O ölüm yatağındayken, Kazım Gülbağ Almanyada bedenini tutuşturarak katıldı direnişe."