hala hiç bir hücresi bulunamamıştır. şehrin ortasında kurulmuş gençlik derneğine yapılan operasyonlarla örgüt evi operasyonu yaptığı haberini basına yayan polis acizliğini saklama peşindedir. operasyon yapılan gençlik derneği legal demokratik muhalefet yapan bir kurumdur.
polisten gizlice kurulmamış, her türlü yasal izinle yıllarca faaliyet göstermiş ve gösterecektir.
gecekonduları, yoksulları, ezilen sınıfın haklarını savunurken üyelerinin saraylarda kalmasını beklemek komiktir. zor şartlarda yaşamak, halkın çektiği sıkıntıları çekerek ne için mücadele ettiğinin farkına her gün varmak devrimciler için gurur duyulacak bir şeydir. 4+1 evlerinde sıcacık kıçlarıyla ülkücülük oynayanlar bunun ne anlama geldiğini asla anlayamaz.
19 aralık sürecinde hayatını kaybedenlerin sayısını
"...bununla beraber unutmayalım ki, 20 hapishaneye birden yapılan çok geniş çaplı bu operasyonlarda yitirilen canların sayısına karşılık, sadece ulucanlar cezaevinde bir koğuşa yapılan operasyonda dahi 10 mahkum ölmüştü."
şeklinde değerlendirmiştir. 32 kişinin hayatını kaybetmesini bu kadar normalleştiren kişilerin ölümü de sanırım gayet normal bir durum olur.
20 devrimcinin istanbul gültepe mahallesini faşistlerden işgal etmesi, mhp binasını makineli ile taraması, korkudan karakollardan bile polisin çıkamaması göz önüne alınınca cesaret konusunda liderlik devrimci solcuların oluyor.
devrimcilerin apo'ya verdiği ayarı türkiye tarihinde hiç kimse verememiştir. üç beş kuyrukçu yüzünden solu mahkum etmeye bu tarih izin vermiyor.
"PKK liderine hatırlatmakta yarar görüyoruz. Devrimci SOLu kimse kullanamaz.
Devrimci SOL kendini kimseye kullandırmaz ve kimseyi kullanmaz. Dahası, Devrimci SOL, dostunu düşmanını ayırt etmesini iyi bilir. Dostlarını hiç unutmadığı gibi düşmanlarını da unutmaz ve affetmez. Devrimci SOLun dostluğu, kendi örgütsel kişiliğini bir yana iterek, devrimci görevlerini yerine getirmeyerek sözde dost görünen, ama birbirlerinin yüzüne gülüp arkasından kuyu kazmak ikiyüzlülüğü içine girenlerin dostluğu türünden değildir. Bir başkasının şakşakçılığını yaparak devrimci görevlerinden kaçışı gizleme, hiç değildir. Bu gerçeği PKK da, hemen herkes kadar bilmektedir. Belki PKK, kendini kullandıranları kullanmaya alışmış olabilir; ama Devrimci SOLun kendini kullandıranlar sınıfından olmadığını ve de hiçbir zaman bunun gerçekleşemeyeceğini görmüş olmalıdırlar."
solu topyekun değerlendirme hatasını defalarca tekrarlayan yazar. tkp'nin hatasından hdö'yü, chp'nin hatasından mlspb'yi suçlayabilecek bir kafa yapısı var.
Çünkü Semra her şeyi dolu dolu yaşıyor ve o coşku ile yazıyor. Yaşananlar o denli berrak ki kafasında her şeyiyle direnişe kilitlenmiş. Yalın, kusursuz.
Şu son dönemde o kadar çok şehit verdik ki, daha da vereceğiz. Sonrası daha zorlu olacak. Yüzer yüzer ölüyorsak şimdi; biner biner öleceğiz. Öldükçe büyüyeceğiz savaşımızla birlikte. Her şehidimizin acısı da, bize bıraktığı değerler de çok büyük. Öyle hızlı gelişiyor ki, kimi şehitlerimizin sadece ismini biliyoruz. Acımız büyük oluyor ama böyle büyüyeceğiz ve savaşımızın gelişmesi de bu. Bunları neden anlatıyorum, çünkü bunları düşünüyorum. Sonra yaşadığımız sürecin önemini, geleceğe bırakacaklarımızı. Ne kadar şanslıyız değil mi? (10 Temmuz 2001 tarihli mektubundan)
Bilen de bilmeyen de dost da düşman da gördü Semra. Yaşamı böylesine sevip, uğrunda böylesine ölebilenleri, her anı böylesine dolu dolu yaşayıp en küçük güzelliklerden mutluluk duyanları tanıdı. Acaba var mıdır bizim gibi böylesine, açlığın koynundayken dahi yaşam sevincini koruyanlar?
Sen bu hastaneyi bilirsin. Bahçesi çok güzel, ağaçlarla dolu. Ağaçları izlemek çok güzel. Bugün hava pek kasvetli ama kasvetini bulaştırmıyor bize. Biz yalnız renklerdeki güzelliği alıyoruz, gözlerimize. Bu ağaçlar beni hep köye götürüyor. Geceleri de araba sesleri duyuyoruz uzaktan. O seslerle de her gece Bursa'ya gidip geliyorum. Bursa'ya gidince düşünecek şey çok. Bir dalıyorum Yalova yolundan sabaha uyandığımda çıkıyorum o kargacık burgacık sokaklardan. ( 2 Kasım 2001 tarihli mektubundan)
Semra Başyiğit Kartal Özel Tip Hapishanesi Ölüm Orucu 6. ekibinde yer alıyordu. 28 Temmuz 2001de başlamıştı ölüm orucuna. Direnişin ilerleyen günlerinde durumunun ağırlaşması üzerine önce Kartal Eğitim Araştırma Hastahanesi'ne ardından da Bayrampaşa Devlet Hastanesi'ne sevk edilmişti. Semra Başyiğit, 30 Temmuz 2002de, açlığının 367. gününde şehit düştü.
Her yerde terör estiren polis, Bursada da dışarıdaki direnişi kırmak için saldırdı. 6 Ocak 2001de ikisi ölüm orucunda, diğerleri açlık grevinde on kişi gözaltına alındılar. Biri Semraydı gözaltına alınanların. Biri de, daha sonra Küçükarmutluda ölüm orucunda şehit düşecek olan Hülya Şimşekti. Polisin işkencesi altında da eylemlerinden vazgeçmediler.
Hülya ölüm orucundaydı Bursa polisi tarafından gözaltına alındığında. Bir süre tutsak kaldı. Tahliye edildiğinde, ölüm orucunu sürdürmek üzere Küçükarmutlunun yolunu tuttu. Semra Başyiğitin tutsaklığı ise daha uzun sürecekti. O da içeride sürdürdü direnişini.
Semra, 27 Temmuz 1978de Kütahya-Domaniçte doğdu. Uludağ Üniversitesi, Tıbbi Dokümantasyon ve Sekreterlik bölümüne girdi. 1996 ortalarında devrimci mücadeleye katıldı. 1996 ölüm orucu, onu o dönem en çok etkileyen gelişmelerden biriydi. Bir süre Kurtuluş Dergisinin muhabirliğini ve temsilciliğini yaptı. 3 Şubat 1998de tutuklandı, bir süre tutsak kaldı. Tutsaklığının ardından mücadelesini sürdürdü.
Anadolunun Anadolu halk değerleriyle yaşayan genç kızlarından biriydi o. Başka yoldaşları ölüm orucuna yattığında, onlara duyduğu hayranlığı şu sözlerle dile getirmişti:
Kızlarımızın sadeliğini, doğallığını, güzelliklerini coşkularını inceliklerini görmelisiniz. Bizim kızlarımız bunlar. Gerçekten öyle büyük bir onur ve gurur yaşatıyorlar ki bizlere, halkımıza, bundan daha büyük bir güç var mı?
Aynı onuru ve gururu yaşatanlardan biri de kendisi oldu. Yoldaşları onu anlatırken, her defasında onun saygılı, ölçülü, ağır, olgun ve mütevazi... oluşuna vurgu yaptılar. Tüm mütevaziliğiyle halkı için mücadele edendi. Tüm yalınlığıyla, halkının özgürlüğü, ülkesinin bağımsızlığı için mücadele ediyordu. Bunun için kavganın sesi olan Kurtuluş dergisinde çalıştı uzun süre. Bunun için F tiplerine karşı dışarıdaki mücadele içinde yer aldı. Bunun için tutsak düştü ve bunun için ölüme yattı.
Düzenin yoz kültürünü, Amerikan özentisi alışkanlıklarını reddeden her genç kızımız için Semra Başyiğit bir örnektir. Anadolunun genç kızlarının örnek alacağı bir kahramanları daha var artık.
En güzel selamı gönderdi ablamız. Uzun zamandır bekliyorduk. Yine de ağır geldi. Onuru çok büyüktü, acısı da. Öğrettikleri, bıraktıkları da öyle oldu. Anadolu kadınının, halkımızın değerlerinin gücüydü Hülya abla. inancın, sevginin, bağlılığın adıydı.(...) Halkım ben, dedi ve çıktı meydana, vuruşa vuruşa yürüdü. inancını, sevgisini silah yaptı ve kazandı. Kahraman, kahramanlaşmak bu kadar kolay ve sade... Yeter ki inan, yeter ki sev. Ailelerimizin acısı da onuru da farklı oluyor. Helal olsun ablamıza. Halkımız bu kadar güçlü bizim. inanmayan görsün, yarının devrim olduğunu bilmeyen görsün. Hepimizin, tüm halkımızın gururu oldu. Hülya Abla halkımız, böyle sonsuz bir gücüz biz.
"Hepimize açık büyük ve görkemli kapı
Kimimiz giriyoruz içeri
Kimimiz dönüyoruz geri
Yine de kapatamıyor kapıyı
Kapının önüne bırakıp kaçtıkları yürekleri
Semra Başyiğit
şehit semra başyiğit'in yoldaşına yazdığı mektuptan bir bölüm:
"Not: emekçi kadınlar günümüz kutlu olsun. 8 Martta Vatanın emekçi kadınlarını unutmamak gerekir değil mi? Sayısı hiç de az değil üstelik. Sen de tam bir emekçisin Selma inatçı ve çalışkan."
iki kez trafik kazası süsü verilerek öldürülmek istendi. işkenceci Fikret Işınkaralar, Sevgi Erdoğan için Onu şehit yapmayacağız, trafik kazasında öldüreceğiz diye söylüyordu. Hevesi kursağında kaldı.
Dünya dönüyor
Emperyalizm halkları sömürüyor
Dünya dönüyor
Sosyalizm için ölüm orucunda yiğitler
Açlıkla halkların kurtuluş türküsünü söylüyor
Özgürlük, eşitlik, kardeşlik ve adalet
Kavgaya ediyor davet
Hadi kalk ayağa silkelen yürek
Hadi kalk ayağa kükreyerek
ya özgür vatan ya ölüm derken yiğitler
Halaya halaylar katmak gerek
Durma çalsın davullar, zurnalar
Çocuklara mutlu bir dünyanın
Halklara gerek sömürüsüz emek
Kırmızı allaştırırken yüzleri
Ülkede bayrağımız dalgalandı
estirdi gönüller
Sevgi Erdoğan
(16.01.2001, 83.gün, saat 18.00)