kıçın ısınsın diye giyilen kışlık pantolonun cebinde bulunan banknotun sevinci ruhunuzu ısıtır. yanaklarınız al al olur.bu bir bulma biçimi değildir sadece sevinme ve ısınma biçimidir de.
+gidelim abi buralardan bunaldım mk çekip gidelim.
abi ben ne istiyom,biliyon mu?
alalım iki bira çekelim sahile içelim,
iki de kız atarız.
sonra ben arka koltuğa geçer şarkı söylerim,
sen de kornayla eşlik edersin,
kızlarda dans eder?
istersen kızları almayız abi
senle ben gideriz yalnız.
ha abi ne güzel olur?
Alman Grimm Kardeşlerin 1812 yılında derledikleri Pamuk Prenses masalının ispanyol versiyonu.
Konusu:
+ispanyol bir kızın dramatik hayatının pamuk prenses masalına uyarlanması.
Olay ispanya'nın şehri Sevilla'da 1920li yıllarda Carmen adında bir kızın dramatik hayatını anlatır.
Carmen'in babası ünlü bir matadordur bir boğa güreşi sırasında yaralanır bunu gören Carmen'e hamile anne fenalaşır ve Carmeni doğumu sırasında ölür. Büyük bir aşkın meyvesi olan Carmen annesi ölünce babasını göremez. Çünkü Antonio Vilalta -bu carme'nin babası/kral- karısının ölümü ve boğa güreşindeki sakatlığından dolayı hayata küser.ve yeni karısı da tam bir şirrettir -Erica/üvey anne- .Carmene anneannesi bakar. Kadıncağız da ölünce bu Carmen üvey anne eline düşer ve Carmen bir pamuk prensese dönüşüverir.
Cinsi:
+masalsı dram Gülümsediğim ve gözlerimin dolduğu anlar oldu. Bir de müzikleriyle coştuğum anlar.
Yaratıcıları:
Pablo Berger
Yayın tarihi:2012
IMDB Puanı:7.4
Ödülleri:
(bkz: goya ödülleri)
2013 Goya ödüllerinde
En iyi Film:(Pablo Berger)
En iyi Kadın Oyuncu: Maribel Verdu kraliçe-üveyanne)
En iyi Orijinal Senaryo: Pablo Berger
En iyi Orijinal Müzi
En iyi kostüm tasarımı
Gelecek Vadeden Kadın Oyuncu: Macerana Garcia (pamuk prenses)
Öncelikle film sırf müzikleri ve fotoğraf kadrajı görüntüleri için bile izlenir.
Buram buram ispanyol kokan bir film tabii ki Flamenko dansları ve müzikleri ile bezeli.
Flamenko bilsem de kalkıp dans etsem dedim o derece çok keyifli. Filmin hoş bir ritmi var.
Sahne geçişleri için Flamenko'nun ani değişken ritmini kullanmak dâhiyane.
Görüntüler ve o dönemi yansıtan ispanyol kültürü etkileyici.
Benim için tek etkileyici olmayan şey, boğaların arenadaki halleriydi. Sevmiyorum bu matadorluk işini. ispanyolların kültürlerinin ana parçası bu boğalar tabii.
Bir de ölülerle fotoğraf çektirmek gibi adetlerinin olduğunu öğrenmiş oldum .
Film siyah beyaz ve konuşma yok. Yakın çekim kareler fazla. gözler ve mimiklerden konuşmaları okuyabiliyorsunuz. Sadece arada bazı duygu geçişlerini anlatmak için yazılan alt yazı mevcut.
Film bir masal ismi taşısa da çok gerçekçi.
Realist bir masal olduğunu son sahneyle de iyice anladım. Grimm kardeşlerin masalının genel çizgilerinin filmle uyuşmadığı yer son sahne.
Çünkü ölenler masallarda dirilir ve bu yaşamın ta kendisi, yaşamın da masallardan aldığı bir yanı vardır ya da masalların yaşamdan.
yorumunu çıkardım ben naçizane.
Blancanieves, bence çok hoş, dramatik, ritmik ,realist ,masalsı ispanyol bir pamuk prenses uyarlaması.
Artık fazla hissedemediğimiz için günümüzde boş bakışlarla süzüyoruz birbirimizi.-
Hikayeye böyle başladı adam.
Dinleyen sadece bendim.
Adamın sesi buğulu, yüzü şeffaftı.
Hiç göremedim onu.
Olsun.
Duyabiliyorum ya!
Şeffaf adam şöyle devam etti.
Derinlerde karamsarlığın kafa karışıklığıyla dolanan insancıklar da var etrafta.
Bunlar boş bakan adamları gören acı bakışlı insanlar.
Hem üzülüyorlar bu insancıkların gözlerinin ferinin sönmesine, hem de kendi gözlerinin akislerinde bir heyecan göremiyorlar.
Ne acı değil mi?
Saçma bir farkındalık bilgeliği.
Buna şey diyorlar, insanları gören körler. Kendini göremeyen adam ya da öyle bir şey.
Dünyevi çarpıklığın düzeltilemeyeceğine inananlar da diyebiliriz.
Hissetmek hayatın tam da odak noktası.
Her şey aşkla başladı.
Ama hissiyatsızlık kimi zaman hissi alt etmeyi becerdi.
Yok etti, kavurdu.
Bahçede o narin arsız gelincik çıkamadı bir türlü.
Arsızlığı kısırlaştı.
Bunu biz yaptık!
Bizler kendi eliyle insanlığa nişan alan bir ahmaktık,
kurşunun kendi gırtlağına dayandığını fark edemeyecek kadar hissiyatsız boyunlardık.
Bunları dinledikçe yutkundum. Hiç bir şey düşünmedim sadece dinledim.
Ve her insanın 7 odası var.
dedi adam.
Bu odaların bir çok kapısı.
O kapıların narin tokmaklarını tutan mis kokulu eller.
Kimi vakit kirli eller, astarını isteyen yüzler.
Dışarıdan kilitleyenler bile! Sahiplenenler.
içeriden kilit en mantıklısı diye 7 odayı salona çevirenler de var.
işte o zaman karmaşa ...
işte o zaman o karamsar insanlar!
Tek gözlü yalnızlıktalar.
Durdum düşündüm adamın dediklerini.
Üzüldüm sonra parmaklarımla saymaya başladım. Bir elin parmaklarını geçiyor muydu benliğim.
Ama üzülmekle başlamıyordu hikaye.
Yanıldım yine.
fikret kızılok un içmeden 'serhoş' eden leziz şarkısı.
akşam olur hani
gün suya batar nabız gibi
tek tek düşünceler
büyüler insanı
yaşanan dönmez artık
gelecek bir bilmece
mırıldanır dudakların
geçmişi hece hece
yastığın uykularda
yüreğin kuşkularda
ellerin boşluklarda
sen de gece olursun
karanlık meraktadır
uzaklar yakınlarda
yelkovan saymaktadır
geçmiş zaman olursun
elini uzatsan dokunamazsın
söylemek istesen konuşamazsın
dört bir yanında sen varsın
kaçsan kurtulamazsın
düşlerin gerçeklerin yalanların
dostların arkadaşların
dört bir yanında sen varsın
bir kadeh içmeden sarhoş olursun
Gölgesine serilmiş bir efil rüzgar
Ne düşteyim ne yatakta
Sağını soluna koymuşda unutmuş
Yaşımı geriye doğru saymaktayım
Hamaktayım...
Elim uzanmış zamanı okşar
O kendini bende bulur
Soyunur koynumda uyur
Yaşımı geriye doğru saymaktayım
Hamaktayım...
Aşklarım,tutkularım,yasaklarım
Kuytuda başak unutulmuş çocuklarım
Anlatılır gibi değil anladıklarım
Yaşımı geriye doğru saymaktayım
Hamaktayım...
onlar ki zor bulunacak erkeklerdir.çekici atletik vücutlarıyla kızların aklını başından alan,90 larda çocuk olmanın zevkini yaşamış,2000 li yıllarda ilk aşkı tatmış olgun, çocuksu erkeklerdir.
nimettir, candır.