bir milletin "velet"lerinin mastürbasyonu denmiş ama yazan yazdığına bakmamış. itiraf et arkadaşım, bir milletin piçleri yazmak istedin ama göt yemeyince bu kadarı çıktı. titre ve kendine dön, mastürbasyonu sen yapmaktasın, ellerin yapış yapış.
asıl konuya geleceğim de gözüme takıldı. demokrasi konusunda üstün kürtler denmiş ama bu adamlar bin yıldır aşiret düzeniyle yaşamıyorlar mı yahu? bunu demokrasi diye mi yutturacaksın? kürtler dini yönden şıha, siyasi olarak aşiret reisine, ekonomik olarak da toprak ağalarına bağlıdır. sosyal ilişkilerini de katı töre kuralları yönetir. üstün demokrasiden anladığın buysa, eyvallah.
türklerin üstünlüğü ise içi tamamen boş bir önerme. bu tip yargılar karşıt ırkların varlığı ve insanın ait olduğu topluluğu seçme şansının olmaması sebebiyle zaten en baştan yanlışlanır. buraya türklerin üstünlüklerini sayıp dökenler yunan(iyon) olsalardı üstün yunan medeniyeti ve grek ırkının muhteşemliğini anlatan entrylerinde şu anda yere göğe sığdıramadığı türkleri de en ağır hakaretlerle aşağılayacaktı. şimdi, bu konuda fevri arkadaşlar önceki cümleyi bi daha okusunlar. evet arkadaşım, bütün inandıklarının içi boş, anlayabiliyor musun? milletini, ait olduğun kültürünü sevmek evet yüksek bir vasıftır, yeter ki o kişinin gözlerini kör edip ırkı "insan"lığının önüne geçmesin. neymiş, önce insan olacakmışız.
ben seve seve sazan olayım da bir cevap yazayım, belki ahahah sazanlara bak cevap verecez diye çırpınıyolar deyip götünüz tavana vurur, şu azıcık mutluluğu sizlere çok görmek istemem.
burada önemli olan mustafa kemal değil, her kim ki hacca gider ya da gitmez; ikinci, üçüncü, dördüncü kişilere bok yemek düşer.
neden bok yemek düşer? çünkü din rab ile inanan arasındadır diye öğretildi. ha sen o sktiğim egonu tatmin edeyim, imalı üstün zeka ürünü cümlelerle mustafa kemal'e laf sokayım diye çırpınıp kendini bu kadar küçülteceksen onu da çok görmeyiz. devam et.
en acısı da ne bilir misin arkadaşım; kendinizi dinin sahibi görmeniz, sonra kendi kusurlarınızı, günahlarınızı, bu yazıyla açığa çıktığı şekilde kararmış kalplerinizi görmeden ona buna bana akıl vermeniz, benim dinimi bana satmanız. haliniz bitap, haliniz harap. yar göğsünü sonra çıkar da bir tasa koy yıka o kalbini diyecem ama yapabilir misin?
bana boşalma ihtiyacı hissettirmiş film, öyle bir doldurdu ki sözlüğe boşalmaya karar verdim.
uyarı: bu yazı gençlerin ve çocukların fiziksel, zihinsel ve ahlaki gelişimini zedeleyecek, toplumun manevi değerlerine ve türk aile yapısına aykırılık teşkil edecek miktarda küfür içerebilir, o yüzden read at your own risk demiş atalarımız, yani rid et yor ovn risk.
behey amına koyduğumunun dış sesi, seni ne yarrak yemeye koydular oraya. olduk olmadık müdahalelerinle filmin talukatını siktin, ebesinin amına mokoko yaptın, filmi şıçılmış boka döndürdün. hani filmde mesaj verilir, seyirci ne isterse onu alırdı. ama sen, silsilesini siktiğim, 2 dakka rahat bırakmadın ki filmi yorumlayalım, karakterleri kafamızda yerli yerine oturtalım.
vudi sen ne ayaksın olum, merak etme, sana karşı bu kadar ağır konuşmayacam, zaten seni oldum olası sevmedim, bunu bilesin. başka da lafım yok sana ibiş, sadece bunu bilmeni istedim vudicim.
karakterler:
bir adet cristy, kararsız orospu
bir adet vicky, kararlı kararsız orospu
bir adet maria elena, orospu
bir adet havyar badem, orospu çocuğu.
malzemeleri karıştırıp kıvama gelinceye kadar çırpınca elde ettiğimiz şey: konulu porno ama porno yok. badem üçüne birden mokoko, sonra biraz barselona, biraz akdeniz havası ve akdeniz mutfağı, ne idüğü belirsiz sanat eserleri, ve kafası karışık cosmo kadınları. al sana aşk filmi amına koyayım, al sana şahhhaaaane bir modern çağlar aşk eleştirisi, kafası hep karışık kadınlarımızın yaşadığı o derin mi derin o tulunu tuluatını siktiğim çıkmazların bir analizi. aşkı soktuğunuz hale bak ulan, ben sizin anladığınız aşkın ruhunu sikeyim be.
son sözüm sana sıkarlet; fotoğraf makinesi öyle tutulmaz şekerim, hele filmde seni iddialı bir fotoğraf sanatçısı olarak tanıtıyorlarsa rolünü ona göre oynarsın.
sonuç: fotoğraf makinesini tutmasını bilmeyen siki tutmayı hiç bilmez; öyleyse sıkarletten saksocu, ferhat güzelden de türkücü olmaz.
bu soruyu sorana şu soruyla karşılık verebilirsiniz: savaşı, bu insanlık dramını durdurabilecek bazı değişkenlerde değişikliklere yol açabilecek tepki kimlerden gelebilir?
j) birleşmiş milletler
k) abd
l) diğer devletler ve hükümetleri
m) uluslararası diğer örgütler
n) add
sorunun doğru cevabını söylüyorum: n şıkkı, add. öyle ki, şu an add savaşı kınayan ve israil'in derhal gazze'yi terketmesini isteyen bir bildiri yayınlasa israil o saniyede bütün savaş araçlarını gazze'den çekecek, yaralıları tedavi edecek, katlettiği insanlar için tazminat ödeyecek, hatta gazze'yi yeniden inşa edip filistin devletini de resmen tanıdığını ilan edecektir. add lan bu boru mu!
ben de kişisel sorumu sorayım bu üstün zekalı dünya dışı canlılara: add neyse de, yıllardır bizim dinimizi bize satanlardan, amerikada beslenip semirenlerden, dünyaya nur ve ışık saçanlardan hala tepki gelmemiştir. neden acaba? bi dakika ya, ırakta da binlerce insan ketledilirken yine bir tepki bir kınama bir açıklama yapılmamıştı, öyleyse ellerinizde kan var ulan!
ama yine de düşününce tutarlı ve asil bir davranış, tebrik ediyorum. yemek yediği kaba sıçmıyor; iyi, terbiyeli ve eğitimli bir ev köpeği. brraaavoo!!
burada söylersem küçük dilinizi yutturacak, götünüzdeki kılları ağartacak bir kaynaktan aldığım bilgiye göre mustafa kemal mason değilmiş. ama kendisinin masonlarla alakasanın olmadığını da iddia edemezmişiz. kaynağım diyo ki; masonlar mustafa kemal'e masonluk teklifinde bulundular, o da kendisini büyük üstadları yapma ve merkezlerini ankara'ya taşımaları kaydıyla kabul edebileceğini söyledi. masonlar da bunun üstüne lanet olsun dostum, sen aklını mı kaçırdın dediler, böylece kendilerini uykuya yatıran dönemin yolu da açılmış oldu.
kısa bir not düşelim; bu adamların hafızası vardır, unutmazlar. kendileri çankaya köşkünde atanın huzurundan kovulmalarının 80. yıldönümünde aynı gün aynı saatte aynı köşke a.n.sezer'in huzuruna saygı ziyareti için çıkmışlardır. bu o tarihten yana köşke ilk ziyaretleridir. geçmişte buraya not düşen yazı sahiplerinin ve bu başlığa yeni çiviler çakacak muhtemel kullanıcıların dikkatlerine sunulur.
ek bilgi: kendisine masonluk teklifi dünya masonlarından gelmiş, kendisi de tüm masonların üstadı yapılması ve dünya masonluğunun merkezinin ankara'ya taşınması teklifinde bulunmuştur.
dünya üstünde yaşayan tüm lostseverler artık daha sabırlı, daha hoşgörülü, daha rahat, daha geniş, daha umursamaz, daha yaymış, daha koy götüne gitsinci, daha, daha, daha ne kadar bekleyeceğiz ulaaaaann?!
bir devrin batışına, bir zihniyetin çöküşüne şahitlik etmiş, vesile olmuş insandır kendisi. alkış tutun.
bütün dikkatlerinizi buraya çekerken herşeyin yerli yerince anlaşılması için konuyla ilgili bir zaman önce girdiğim şu yazıyı okumanızı istirham ederim:
öncelikle, maksadım kişisel saldırı değil; yalnızca bu zihniyetin iç yüzünü, gerçekliğini ve ne kadar inanılır, güvenilir ve "dürüst" olduğunu gözler önüne sermektir. çok iyi biliyorum ki, bu başlığın efendisi, pılını pırtısını toplayıp bu diyardan göçtükten sonra suçlunun suç mahalline dönmesi gibi buralara uğramakta, belki bir heyecan içinde bu yazıyı beklemekte. bu yazı hiç var olmayacaktı; lakin alçakça akınlar sürüyor, öyleyse bu yazı gövdesini siper etsin ve dursun bu hayasız akın.
kendisinin kim olduğu hiç önemli değil, onu nasıl bulacağınızı zaten biliyorsunuz, önemli olan kendilerini düşünen ve yargılayan beyin sahibi olmakla itham eden bu zihniyetin ne kadar ince bir buz üstünde yürüdüğünü göstermek. önceki yazıda belirttiğim; "eğer dürüstse bu yazının arkasında durur" ve "buraya bizler için bir maden bırakmış" tarzı betimlemeler kendi içinde tamamen doğru olmakla beraber, aynı zamanda oltanın ucunda kıvranan bir solucan vazifesini görmekteydi. tek yapılan zaten uçuruma düşmek üzere olanı uçuruma itmekti, ve sonuç itibarıyla başarılı oldu. herkes yine kendine yakışanı yaptı. ve başlığın sahibi toz olup, uçtu gitti.
şimdi; ziyadesiyle belirtmek isterim ki, kalemimin çok keskin olduğu anlardan birine denk geldin, dahası kendi isteğinle kalemimin altına uzattığın boynunu kelimelerimle gövdenden ayırabilirim. ayırabilirim ki bir daha yazarken daha dikkatli olasın, saygıda kusur etmeyesin. ya da serbest bırakır, yüzünüzün de hiç kızarmayacağını bildiğimden karalamalarınıza dilediğiniz gibi devam edersiniz.
ama şunu iyi belle, ben de senin gibi bir insanım. seni yaralayabilirim. herkes istediğini düşünmekte, istediğine inanmakta özgürdür, ta ki karşı tarafın da aynı hakka sahip olduğu bilincine erişsin ve ona göre hareket etsin. burada yapmaya çalıştığım, tekrar yazıyorum, bu bilinçten yoksun olduğunuzu ve dürüstlükten ne anladığınızı göstermekti. eminim ki alınan cevap üstüne buralardan uçurulan o yazıyı insanlar okusa ne demek istediğimi çok daha iyi anlarlardı. aklımda öyle kelimeler ve cümleler var ki buraya yazsam bütün değer yargılarını yerle bir eder. dediğim gibi, ben insanım; sen uçmaya çalışırken kolunu kanadını koparır, bacaklarını kırar seni bir köşeye atıveririm. elimde olsa boynunu koparırım. ama yine şunu iyi bil ki, belki benim gibi insanlar yüzünden düşman olduğun yaratıcının ülkesi çok geniştir, gönlü de çok geniştir. insanların sana el uzattığını göremezsin, ama onun senin ellerinden tutmak istediğini iyi bilesin. öyleyse uç bakalım küçük kuş, özgürsün. uç bakalım, onun olmadığı diyarlara doğru kanat çırp; ta ki yorulup yere düştükten sonra şu cümleyi kurasıya kadar uçmaya devam et:
insan olmamakla suçlanan insan. çelişkiler içindeymiş ve aşağılık bir canlıymış.
aslında yukarıya yazdığım giriş cümlesini ve başlığı yanyana koyunca yazacak pek bir şey kalmıyor.
şimdi; bu tip yazılar pek fazlalaştı, ve ben de çok istiyorum ki görmezden gelmeye devam edeyim, çünkü malesef söylesem tesiri yok, kafa derisi kalın olanlar var, ama bazı zaman da susmaya gönül razı değil. bu özel durumda, bu saçmalık kantarının topuzunun kaçırıldığı durumda o topuzu kafalara indirmeyi borç bilirim. kısa bir çelişki analizi yapayım:
çelişkilerin insanıdır, "aşağılıktır" diyerek bu insanı tanımlayan insan; dön de açtığın başlığa bir bak. etki tepkiyi doğurur; sen başkalarını aşağılayıp böyle yazılar yazarsan kendi seviyende rakipler bulursun, göreceğin muamele farklı olmaz.
günlerdir evrimin bir inanç sistemi olmadığını, ancak ve ancak bilimsel bir teoriden ibaret olduğunu savunup duranlar; bu yazıyla evrimi inanç olarak bellediğinizi, darwin'i de kutsalınız saydığınızı itiraf ettiğinizi buraya not düşmek isterim. bu yazı referans olarak kullanılma hakkını sahibi tarafından yok edilmediği sürece kendi içinde saklı tutar.
"kıyaslama yapacak olursak, bir kişi istemediği bir duruma maruz kalıyor. bu durumdan hoşnut değil ve böyle birşeyin kendisine yapılmasının rahatsız edici olduğunu biliyor" diyerek devam edilen yazıda o kişinin istemediği durumdan kastedilen nedir? bu konuda açıklama yapılıp daha da çamura batmak istenir mi? size sopa uzatıp bataklıktan çıkarmayı isterdim ama gerçek şu ki bu çamur size pek yakıştı; öyleyse burada kastedilen şudur: biz sizin kutsallarınıza sövdük, siz istemediğiniz bir durumla karşılaştınız, içinizden bazıları bizim seviyemize inmeyi göze alıp kendi kutsalımız ve tutunacak dalımız darwin'e ve evrime sövmeye ve aşağılamaya kalktı. başlıkta tanımı yapılan insanın "önce" istenilmeyen durumla karşılaştığını hatırlatmak isterim, bu durumda "ilk başta" karşı tarafın kutsallarına "kendinizin" sövdüğünüzü de kabul etmiş oldunuz. peki ne bekliyordunuz?
kişisel bir soru: benzerleriniz gibi islam peygamberini muhammed diye çağırırken ne kadar zevk alıyorsunuz? yoksa burda da gizliden gizliye kutsala sövüp mastürbasyon yapma amacı mı güdüyorsunuz? evet, çelişkiler çamurunda boğulmak üzeresiniz.
başlık sahibine teşekkürü borç bilirim, buraya bizler için bir maden bırakmış. eğer dürüst bir insansa yazdığı yazının arkasında durur.
ve son olarak, bu yazıyı okuyup bu cümleye kadar ulaşan "darwinci kutsalcılar" *, sizlerden aynanın karşısına geçmenizi ve kendinize baktıktan sonra buraya gelip ne gördüğünüzü yazmanızı rica edeceğim. ama yapmayacağınızı biliyorum, o yüzden ben yine sorumu sorayım; peki siz, gerçekten insan mısınız?
dedeleri balkanlarda olduğu sanılan elf diyarı rivendell'den anadolu'ya göç etmişler. şeceresi tertemiz ve saftır; ne orc soyundan gelen türklerle, ne goblin soyundan gelen kürtlerle ne de uruk-hai soyundan gelen ermenilerle karışmışlardır. kendi içlerinde evlenirler.
bu ırkın en belirgin özelliği kulaklarının eşşek kulağı gibi uzunca olması, gözlerinin eşşek gözü gibi güzel olmasıdır. saçları da eşşeğin kuyruğuna benzer şekilde gümüş tellerden yapma bir buket gibi parlak ve uzundur. bazen de eşşek gibi anırırlar, dikkate almamak lazım.
göte girebilitesini * azaltma açısından not düşelim, allah için güzel ırktır bu arkadaş, içlerinden arwen gibi taşlar da çıkmamış değildir hani. oyy kurban olurum lan ben bunlara!
kendisinin dengir mir'i ezim ezim ezdiğini, büzüm büzüm büzdüğünü, teğet geçmekle kalmayıp yarıçap, çap, çeper, çevre, hacim ne varsa delip geçtiğini, tek cümlesiyle rakibinin ağzından burnundan kan getirdiğini, yerle yeksan edip yerin dibine soktuğunu, kendisini pinpon topu yapıp tek başına oynadığını, posası çıkasıya kadar üstünde tepindiğini;
akpli dengir mir'in yalancı, düzenbaz ve hilekar bir dolandırıcı olduğunu, sahte evraklarla haksız çıkar ve kazanç sağladığını, uyuşturucu kaçakçılığı yapmış olduğunu,
farkında olmadan ve istemeden de olsa kabul ettiğinizi ve tüm bunları onayladığınızı,
iddia: "ayasofya" canlı değildir. canlılar ise metabolizmaya sahip olup ürer, tepki verir elenir ve nesiller boyunca değişime uğrarlar."
cevap*: ayasofyanın da canlıların da yapıtaşı atomlar ve moleküllerdir. bu durumda bilinçsiz moleküller bir araya gelip yoktan varolan bir canlı hücresi oluşturabiliyorsa pekala ayasofyayı da oluşturabilirler. tamamen bilimsel ve evrimsel.
iddia : daha açıklanası bir şey yoktur, canlılar ya sabittir, ya sürekli ve yavaşça tedrici biçimde değişir, ya da tedrici değişimleri sıcramalı kısa denge dönemleri izler. bunun bilimle ilgisi yok, mantık ve düşünce şekli bu üçünden biri olmalıdır, gerisi hikaye.
cevap: daha açıklanası bir şey yoktur demek bilime ihanettir. bilimin kendisi değişimi savunur, hipotezler kurulur, teoriler oluşturulur, yeni buluşlarla eskiler yıkılır yeni düzenler ortaya çıkar. burada mantık ve düşünce şekli denilen şey görecelidir, herkesin mantığı aynı şekilde işlemez, sana mantıklı gelen başkasına saçmalıktır. sevgili okur işte tam burada tam bu noktada, parçalanması atomdan zor denilen sabit fikri görmektesin iyi bak, tam da karşı tarafı sahip olmakla suçladıkları şekilde.
iddia: inanç -dogma- demek zaten gözü kapatmak akla mühür vurmak kafayı kuma gömmek demektir. sizin şu meşhur deyiminizle yanıt vereyim "bu benzerlikler tesadüf mü?" huha..
cevap: evet aynı dogmatiklik evrim teorisine beslenen inançta da birebir ortaya çıkar. sadece bazıları görmek istemez, çünkü kafaları kumun içinde olduğundan dolayı görememektedirler. hahu..!
iddia: evrim kuramının ne olduğunu öğrenmeden onu tartışmak yapılabilecek en büyük akılsızlıktır. önce bir evrim kuramı ne der, bu sürecin nasıl işlediğini açıklar bunları öğrenmelisiniz. siz evrimi hafta'da bir gerçekleşen sıradan bir olay mı sanıyorsunuz? bunun için milyon yıllık jeolojik dönemlerin geçmesi gerektiği, üstelik bu sürecin hız ve gelişiminin bu jeolojik dönemlerde değişkenlik gösterdiğini bilmeden nasıl böylesi soru sorabilirsiniz? insan uçmamıştır, ama bir başka memeli olan yarasa uçmuştur, aynı şekilde bambaşka bir memeli olan balina'da yüzmektedir. bunu belirleyen şey ne kör rastlantı ne de ihtiyaçtır, tek belirleyen etmen çevre değişiklikleri.
cevap: evet, öğrenmelisiniz, mesela yakın zaman önce evrimci bilimadamlarının adriyatik kıyısındaki bir adaya bırakılan kertenkelelerin 30 yılda evrim geçirdiğini iddia eden çalışmalarını ve yazılarını okumuş olsaydınız bunları yazmaktan kendinizi men ederdiniz? şu da var; bu soruları sormak şununla eşdeğerdir: tanrının varlığı ispatlanamaz deyip peki tanrıyı kim yaratmıştır sen buna cevap ver gibi sorular sormakla. böyle bir tez ortaya sürüp sonra bu soruları nasıl sorabilirsiniz? evet çevresel etmenler canlıların çevreye ayak uydurmasında önemlidir, lakin ilk canlı hücre de çevresel etmenlerle mi yoksa kaderin kör kurşunuyla mı oluşmuştur? cevabı beklenen en önemli soru budur. evrimin çıkış noktası kendiliğinden tesadüflerle yoktan varolan bir hücreciktir; aynı yoktan varedilen sen gibi.
iddia:buna da yanıtı diyalektik materyalizm vermektedir. hayvandaki kinestezik duyum şartlı refleksleri olusturur, şartlı refleksler (bkz: pavlov'un köpekleri) beyin kabugunda zamanla karmaşıklaşarak insana geçildiğinde kavramsal zeka ile ruhsal iç dünya'yı meydana getirir. "heceli" konuşma ise sadece insan beyninin sahip olduğu kavramsal zekanın dil organına yansımasıdır. yani şuur denilen şey insan beyninin evrim sürecinde frontal lob ve beyin kabuğunun gelişmesi sonucu ortaya çıkmıştır. diğer primatlarda da zayıf olarak mevcuttur ama en gelişmiş olarak insan beyninde ortaya çıkmıştır.
yani hareketin bir biçmi diğerine sıcramalı olarak geçmektedir. bu da evrimsel süreçte kazanılmıştır.
cevap: paragraf içinde geçen ruh kelimesi herşeyi açıklamakta. evrim teorisi materyalizmden çıkmıştır, bunu benim siz evrimcilere hatırlatmama gerek yok. artık kendinizle çelişmekten vazgeçin, belki lütfedilip bir açıklamada bulunulur.
ayar: bu konuyu binlerce yıldır tartışmışlar. ben detaya girmeyeceğim. lakin; evrimi tutunulacak dal olarak gören ate dostlarımız lafı eninde sonunda ama hep eninde sonunda buraya getirmektedirler. kendilerini hakaretleriyle beraber allah, kuran başlıklarında bulabilirsiniz. evet dönüp dolaşıp buraya gelmektedirler. dönüp dolaşıp aynı başlıklara aynı konulara gelmektedirler.
o zaman bu matematiksel işlemin hemen sağlamasını alalım da iyice bilimsel temele otursun:
"Siz cansız (henüz yok) iken sizi dirilten (dünyaya getiren) Allahı nasıl inkar ediyorsunuz? Sonra sizleri öldürecek, sonra yine diriltecektir. En sonunda ona döndürüleceksiniz." (bakara:28)
"Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak hayır ile de şer ile de deniyoruz. Ancak bize döndürüleceksiniz." (enbiya:35)
"Sen Allah ile beraber başka bir ilaha ibadet etme. Ondan başka hiçbir ilah yoktur. Onun zatından başka her şey yok olacaktır. Hüküm yalnızca onundur ve kesinlikle ona döndürüleceksiniz." (kasas:88)
gözler deri üstünde ışığa duyarlı noktalardan nasıl evrimleştiyse, sen tek hücreden milyonlarca yıl içinde evrimleşip düşünen, hisseden, tekrar yazıyorum hisseden ve en önemlisi "konuşan" insana nasıl dönüştüysen, kendilerine belirli bir vade verirsek yılanların da konuşmaya başlamayacağını kimse iddia edemez. değil mi? bu yaklaşım evrimin senaryo-kurgulama mantığıyla oluşturulmuştur, yani tamamen bilimsel oluyor. yersen.
o yüzden yılanlar konuşmaz deyip de evrime ihanet etmeyin olum. darwin baba çarpar adamı, sonra evriminiz tersine işlemeye başlar da dedelerimiz gibi maymunsu yaratıklara dönüşür, günlerinizi taş aletleri yontmakla geçirirsiniz. ya da bir nehir dibinde belki karanlık bir mağarada tek hücreli bir canlıya dönüşür, nihayetinde de arzu ettiğiniz hiçliğe kavuşuverirsiniz.
yine de şunu eklemek isterim ki, yılanların konuşma olasılığı insanın ya da gözün milyonlarca yıl içinde kendiliğinden oluşan yani "yoktan varolan" canlı bir hücrecikten evrimleşmesi olasılığından daha fazladır. yoktan varolan dedim baboli farkındasın deme, sadece vurgulamak istedim de. o yüzden hep söyledim, yine söylüyorum, inandıklarınızı enine boyuna tartın ki sağlam sonuçlara varın, sonrası mı? sonrası önemli değil. biz sizleri böyle de seviyoruz.
gazetelerden link alıp sözlüklere yapıştırmaya alerjim olsa da bir an gözlerimin gördüğüne aklımın inanamaması sonucu başlığını açmakla kendimi sorumlu hissettiğim bir hörriyet zırvalaması.
hörriyet anasayfasını ziyaret ederseniz kendisiyle göz göze geleceksiniz, neymiş bi daha okuyalım: süper ölüm makinesi.
ey insanlıktan nasibini almamış hayvan herifler, süper ve ölüm kelimelerini yan yana getirerek tanımını yaptığınız silah icad edilen diğer silahlar gibi osuruk böceklerini öldürmekte mi kullanılacak?
ey havyanlıktan nasibini almış hayvan oğlu hayvanlar, kendisine ölüm makinasi adını verdiğiniz babanız amerika tarafından geliştirilen bu silah ağzından ölüm kusmaya başlayınca yaptığınız bu haberle ilgili hiç mi vicdan azabı duymayacaksınız?
ey insan suretinde dolaşan şeytan ruhlu aşağılık mahluklar, zaman zaman "işte amerikanın x'i imha planı" başlığı eşliğinde söz konusu ülkenin haritası üzerinde bombalanacak yerleri füze, uçak, silah ve bilimum kitle imha silahı resimleriyle süsleyip savaş araçlarının istatistiğini de vererek haber yapan sizlerden böyle bir haber görünce şaşırmak fazla iyimserlik mi oluyor?
ey zavallı ülkemin en meşhur gazetesinin kalem sahipleri, sizlere amerikan köpeği dersem bana kızıp darılır mısınız, yoksa ben mi az söylemiş olurum?
verilen linklerle daha da komik hale gelen teori. öyleyse tavsiye: rakibime aparkatı indiricem gözüne gözüne vurucam derken aceleye getirip içinde ne olduğunu okumadan linkleri yapıştırırsanız elleriniz yapış yapış olur. sonuç; self masturbation.
şimdi; ey dinlerin sümerlerden evrildiğini düşünen akil insanlar, adem ve havvanın ispatlanması imkansız masallar olduğunu iddia eden evrimin ulaşabildiği en gelişmiş beyne sahip canlılar (mı acaba); dinlerin insan masalı olduğuna inanırken canlıların tek hücreden evrildiğini iddia eden yine insan "ürün"ü bu teoriye canla başla "iman" ederken içine düştükleri ibret ve dehşet veren çelişkiyi görmezler mi?
iki alıntı size:
"Darwin acknowledged from the start that the eye would be a difficult case for his new theory to explain. Difficult, but not impossible. Scientists have come up with scenarios through which the first eye-like structure, a light-sensitive pigmented spot on the skin, could have gone through changes and complexities to form the human eye, with its many parts and astounding abilities."
okuyun okuyun gülün, kargalar gibi gülün.
"Here's how some scientists think some eyes may have evolved: The simple light-sensitive spot on the skin of some ancestral creature gave it some tiny survival advantage, perhaps allowing it to evade a predator. Random changes then created a depression in the light-sensitive patch, a deepening pit that made "vision" a little sharper. At the same time, the pit's opening gradually narrowed, so light entered through a small aperture, like a pinhole camera."
paragraftaki en gülünesi kelimeleri ben yazayım. perhaps, random changes, ve created.
al sana doğmalarla dolu bir paragraf arkadaşım, halbuki biz sizin sözlerinize inanmıştık; bilimde kesinlik vardır, doğmalara yer yoktur deyü. perhaps, perhapss, peeeerrhaaaappss!!
ben evrim teorisini bilmem biyolog değilim ama doğal seleksiyon ve mutasyonun varlığına elbette ki inanırım. istediğim içine düştüğünüz çelişkileri bundan milyonlarca yıl önce ışığa duyarlı bir nokta halinde olup belki ve olası değişiklerle evrimleşmiş gözlerimiz önüne sunmaktı. maksat rakibe saldırmak olsun da ne olursa olsun demezseniz evriminiz açısından daha iyi olur. sizler bir tarafı kendi dayanaklarınız ölçüsünde yerin dibine sokarken kendi "iman" ettiklerinizi de sorgulamayı unutmayın, sonra hem eller hem de klavyeler yapış yapış oluyo, aman dikkat.
ey sevgili sözlük, kendi vicdanımda saklı tuttuğum sana ihanet etme hakkımı istemeyerek de olsa kullanıyor ve allah başka dert sorun vermesin dedirten, dedirttirtten sorunsal diyorum. hatta hede, hödö ve hedö. hödee?!?
bu sorunsalı tartışan ey cengaverler, evet allah başka dert vermesin, en kötü günümüz böyle olsun.
nesini tartışırsınız a kuzucuklarım? fenerli der ki fenerin, cimbomlu derki cimbomun. ben de derim ki, bundan yıllar yıllar önce "pendiğin mi kadrosu iyi yoksa fenerin mi sorunsalı" isimli bir başlık açsam, hepiniz lapin gibi atlardınız fenerinki diye ama kazın ayağı öyle değilmiş demek ki. peki öyleyse ne diyoruz, futbol bu. o zaman hemen bu teorimi isimlendiriyor ve kendisine kaz, ayak ve futbol sorunsalı teoremi adını verirken bilim dünyasına olan bu armağınımı da beyin yerine ayaklarını baş yapmış futbol sevdalısı tüm kaz kafalılara ithaf ediyorum.
kiev deplasmanına giden fenerbahçe kafilesi olmasın o? naha buraya yazıyorum arkadaş, bu işin altında dede var, maçtan sonra da çıkıp takım yorgundu diyecek, kılıfını hazırlıyor. çakaalll!!
kredi borcundan dolayı veya çeklerinin karşılıksız çıkmasından dolayı veya borçlarını ödeyememesi üstüne haciz gelmesi iflasa sürüklenmesi gibi durumlardan dolayı intihar yolunu seçen dostlarımız üzerinde olumlu etkisi kanıtlanmış söz öbeği. kullanınız, kullandırınız:
"yapma etme salih abi, bak avrupa ekonomosi daralırken türkiye de büyüdü" derseniz haydiieeee salih abi'nin yüzünde açan gülleri, salih abi'nin al yanaklarından akan sevinç gözyaşlarını görebilirsiniz.
kuruluş aşamasında iken devletin yazışma dili olarak hangi dil kullanılacağı konusunda oylamaya gidilmiştir, senatörler 1 oy fazlası ise bu dilin fransızca değil de ingilizce olmasında karar kılmıştır.
sonuç: bugün dünya çok daha farklı bir yer olabilirdi. tarihin kırılma noktalarından biri yaşanmıştır, küçümsemeyin lan. eğer fransızca seçilmiş olsaydı büyük müzisyen ibo meşhur şarkısına van tu tıri forooo değil de en do turua kheettrr diye başlayacaktı, öyle yani büyük bişey.
evet çözüldü. anagramlarından biri de "ergenekon"dur. dahası birkaç yıl önce yapılmış şaşalı tanıtım partisine katılanlardan bazıları içeride bazıları da daha sonradan gözaltına alınıp serbest bırakılmış. oyun içinde oyun.
bu durumda erke dönergeç ten mi ergenekon çıkar yoksa ergenekondan mı erke dönergeç çıkar derseniz yumurtadan tavuk değil civciv çıkar derim.
x²-x-1=0 ikinci dereceden bir bilinmeyenli denklemin pozitif kökü,
1,61803398874989484820458683436564 olan sayi, kendisi mükemmelligi simgelemekte.
camel paketinde, mimar sinanin ve leonardo da vinci'nin eserlerinde altin orana sikça rastlanir. bundan baska ekg grafiklerinde bile tonlarca altin oran bulunur; ayçiçeginin üzerinde yer alan sprial hatlar üzerindeki çekirdeklerin fibonacci serisine baglanmasi, günlük hayatimizda bize estetik ve güzel görünen her nesnede karsimiza cikmasi; kibrit kutusu, tv ekrani, fotograf basilan kagitlar, ari kovani, papatyanin içindeki sarmal gibi, altin orani estetik ve mükemmelliğin simgesi yapar.
ayrica insanda da mevcuttur ki boyunuzun uzunlugunu göbek deliginizden yere kadar olan uzunluga oranladiginizda bu oran cikiyorsa siz de altin orana sahipsiniz demektir, tebrikler. altin yazin bosluk birakmayin 6 adet boy fotografinizi da ekleyip uludag sozluk ikitelli istanbul adresine yollayin, size helin avsar'in bilim dunyasında cigir acmis fibonacci serileri, altin oran ve kuantumsal acilimlar isimli son calismasini ucretsiz gonderelim.
aynı zamanda elektrik enerjisini de kullanan ve hybrid olarak adlandırılan modeller. hem ekonomik hem de çevreye duyarlı araba modelleri. bir örneği için;
(bkz: toyota prius)
zannetmeyin ki petrolden daha ucuz enerji kaynağını kullanacak araba üretim teknolojisi geliştirilmemiştir, ama dünya petrol kartellerinin parmağının ucunda dönüyor. zaten mevcut hybrid modellerin de önce benzin fiyatının en düşük olduğu ülkelerde piyasaya sürüldüğünü görürsünüz. araba üreten firmalarla petrol şirketleri arasındaki mutualist bir ilişki kısaca, sen benim sırtımı kaşı ben de senin.
türkiye gibi ülkeler de bilmem kaç bin km duble yol yapmaya devam etsin, hatta iktidarın tek övünç kaynağı olsun, hem yandaşlar kazansın, hem insanlar daha fazla araba satın alsın, hem enerji faturamız da katlansın ki vergilerimiz artsın aracı diğer yandaşlarımız da üstüne daha bir semirsin. e tabi gelişmekte olan ülkeyiz, gelişiyoruz. ne mutlu bize!
bizimkiler, komünistler gibi çekoslovak yapımı silah kullanmaz. kırıkkale kullanırlar.
alparslan türkeş
gabı gaptırmam.
süleyman demirel
seçimler sırasında turgutlulu seçmene 29 ekimde il olma sözü veren dönemin başbakanı sözünü tutmayınca başbakanlığa gelen turgutlulara:
-ben size 29 ekim dedim de bu 29 ekim mi dedim.
süleyman demirel
asmayalım da besleyelim mi?
demiştir (diyebilmiştir), kenan evren
onlar ortak, biz pazar oluruz, bunu kabul etmeyiz.
bülent ecevit, aet'nin ortak pazar çağrısını reddederken
muhalefetteyken yaşanan mazot ve petrol sıkıntısından dolayı:
-biz geldiğimizde memlekette bu sıkıntılar son bulacak. bak bu söylediklerimin altını çizin.
iktidara geldikten sonra sorunlar devam edince gazetecilerin verdiği sözü kendisine hatırlatması üzerine de aynen şu yanıtı vermiştir:
-şimdi de o söylediklerimin üstünü çizin.
süleyman demirel
x^n+y^n=z^n (n>2) olmak üzere her n değeri için (x,y,z) değerleri bulunamaz diyen teorem. teoremin çözülüp çözülemediği hakkında 2 iddia mevcuttur. buyur ediyorum:
teoremi fermat'in çözdüğü fakat evinin yanmasi ve kendisinin ölmesiyle sonuçlanan kaza sonucu teoremin cevabının uzun yıllar bulunamaması.
ikincisi ise fermat'ın notlarında teoremini ispatladığını ama o kağıdın üzerinde pek yer olmadığı için uğraşamayacağını yazması şeklindedir.
bu teorem seneler sonra*andrew wiles isimli dostumuzun çözümüyle ispata kavusmustur. düşündürücü olansa andrew abi tarafından teoremin fermattan çok sonra bulunan yeni kuramlarla ispatlandığı gerçegidir; yani ya fermat çok zekidir ve andrew abinin yaptığı yüzlerce sayfalik ispata gerek yoktur ya da fermat bu teoremi ispatlanamamış bir soru olarak matematik dünyasına bırakmıştır.
ve bu konuyla ilgili paris metrosuna şu cümlecik düşülmüstür:
fermat'nin son teoreminin çok basit ve kısa bir ispatını buldum..! ancak metrom geldi yazamayacağım.
dünya tarihinde en çok madalya sahibi olmasından dolayı insanlık tarihinin en kahraman alayıdır. Mustafa Kemal'in "ben size savaşmayı değil ölmeyi emrediyorum" emrini verdiği alaydır, 57inci alay.
komutanından erine tüm askerlerinin şehit olduğu bu kahraman alayın anısına o günden bu yana türk ordusu'nda 57. alay bulunmamaktadır.
mehmet akif'in dediği gibi ne yaparsak yapalım ne yazarsak yazalım yine de birşey yapabildik diyemeyiz hatıralarına. herkesin, her fikrin ve dahi her şeyin "ucuz"ladığı, "değersiz"leştiği ve "basit"leştiği bu zamanlara inat kutsal emanetleri* milletin sinesinde sonsuza kadar yaşayacak. ruhları şad olsun!
akp dediğimiz siyasi oluşumun ülke yönetiminde ne kadar başarılı olduğu göreceli, benim değerlendirmemde sınıfta kalır. lakin sezarın hakkını sezara, tayyipin hakkını tayyipe veriyorum ve itiraf ediyorum: bu adamlar ki zannedersem parti bünyesinde siyaset okulu da kurmuş durumdalar,toplumu nasıl manipüle edeceklerini, nabza göre şerbet vermeyi, koyun gütmeyi çok iyi biliyorlar. son 6 senede yaptıklarıyla bu işin kitabını yazdılar, alkışlıyorum. içinden geldikleri toplumu ve tabanlarını çok iyi tanıyorlar, artık hangi açıklamanın hangi dozda yapılacağı, ne tür tepkiler geleceği gibi detayları önceden planlıyorlar ve alınacak tepkilere verilecek karşı tepkileri de adım adım çok iyi uyguluyorlar. bu partinin stratejisini tayin edenler türkiye'de toplum mühendisliği alanında eşi benzeri olmayan çalışmalara imza attılar, edindikleri bulguların çok değerli olduğunu düşünüyorum. muhalefete gelince; türkiye toplumuna daha çok uzaklar, çok çok uzak. bu kapasiteyle uzun süre nal toplamaya devam edecekler.
söz konusu açıklamayı yukarıdaki paragraf ışığında değerlendirin.
halbuki tayyip bey de iplerinin kimlerin elinde olduğunu iyi biliyor; kuklanın sahnede kalma süresi kuklacının keyfine kalmıştır. isterse ümüğünü sıkar, isterse delikten aşağı süpürür.
aslında yaklaşan dalgayı gösteren veriler. kriz çıkmasından ne tür rant elde edilir bilmiyorum, ancak ve belki iktidar sahiplerine bok atmak için sırada bekleyenlere iş çıkarır o kadar. gerçi şu performans ve kriz yönetimiyle iktidara bok atarsanız gül suyu fışkırtmış gibi olursunuz.
kısaca ve herkesin anlayacağı şekilde; eğer 3 çeyrek yüzde 2nin altında büyürseniz küçülüyorsunuz demektir. ikinci olarak yıllık bazda büyüme nüfus artışınızın altındaysa çocuk yapmayın, ya da verileri doğru okuyup ona göre zamanında önlem alın. yine küçülmektesiniz demektir. 3. çeyrek için %1 in altında büyüme kesin gibi, son çeyrekte ise ekonomik daralma banko. ya da başka bir dille eksi büyüme olasılığı 1. bu oranla bu maçı kaçırmayın derim.
bazı noktaları da aydınlatalım; kurların artması evet ihracatçının gelirini arttırabilir; o ihracatçı ki satışlarını aynı seviyede korumuş olsun. avrupa bölgesi bu hafta itibarıyla resesyona girdiğini ilan etmişse ve sizin asıl ihracat bölgeniz de buraya denk düşmekteyse satışlar düşecek demektir ki iptal edilen siparişler, iş yavaşlatma ve hatta işçi çıkarmalarla bu etkileri görüyoruz. ikincisi bu ihracatçı dostlarımızın çoğunun ihraç malları ithal ara mallar kullanılarak üretilir, bu durumda kurlar artmışsa zaten satışı düşen ihracatçı karını arttırmaz ama düşürür. dahası bu arkadaşların yüklü döviz borcu bulunmakta, 2009 için en az 150 milyar dolar dış kaynağa ihtiyaç olduğu söyleniyor. kurlar artarsa etkisini siz hesap edersiniz artık.
aslında yazacak çok şey var, resesyon (durgunluk) bağıra bağıra ne bağırması anıra anıra geliyor. kimsenin bundan rant elde edeceğini sanmıyorum, iyi niyetli olduktan sonra. ne de olsa aynı gemideyiz değil mi?
şimdi hatırladım evet, başka bir grup daha var son zamanlarda sesini yükselten; kısaca imf lobisi diyeyim. krizden rant elde etmeye çalışan, anlaşılmıştır sanıyorum. bu bataklığa düştük bir kere, borç sarmalı sarmaşık gibi dolana dolana bedenimizi sardı ve artık boğazımı sıkıyor. işte krizler böyle yaratılır, düzenler böyle kurulur. kaostan düzene *. eğer sahipler temeldeki taşları söküp yerine yenilerini koyacaksa ya da sağ cebindeki parayı alıp sol cebine atacaksa ya da senaryoda değişikliğe gidecekse size uymaktan başka çıkar yol yoktur.
bir karşıyakalı ve tarafsız gözlemci olarak maçın skorunu hatırlatmak isterim: 4-1
evet, fenerin direkten dönen toplarına kafa uzatıp gol yapan hakem değil mi bu bahsettiğiniz? galatasarayın 5 futbolcusuna kırmızı kart teknik direktörüne de siktir çekip tribüne gönderen hakem. arda'nın gömdüğü şutu kale çizgisinden çıkaran hakem yahu, tamam şimdi hatırladım.
insanda utanma olur be, 4-1 kaybettiysen rakibini tebrik eder kenara çekilirsin. ha sen şu mahalle maçlarında yenildikten sonra yere kapaklanıp zırıl zırıl ağlayan çocuk bendim diyorsan eyvallah, sana lafım yok. içinizde yendikten sonra "yendik şişirdik dolma yaptık pişirdik" şarkısını söyleyenler varsa onlara da tamam. hatta kendi takımı yenilmeye başlayınca topunu alıp oynatmıyorum lan işte diyerek eve giden topaç çoçuk, evet sen orlardaysan sana hiç sözüm yok arkadaşım. dilediğin gibi yazabilirsin.