yonca evcimik'in "kendine gel" albümünden müthiş bir şarkı.söz ve müziği mustafa sandala aittir.mustafa sandal bu şarkıyı yaptığı en iyi şarkı olarak değerlendirmektedir
ilk defa ebru gündeşin söylediği daha sonrada "bahane" adlı albümünde sezen aksunun da yer verdiği muhteşem parçadır.her iki yorum da harika olmakla birlikte farklı ruh hallerinde farklı yorumları dinlenmelidir.depresif iken ebru gündeş,uzanıp hayallere dalarken sezen aksu yorumu müthiştir
tam olarak bir zaman vermek gerekirse yıldız tilbenin idobay müzik ailesine katılmadan önceki dönemleri demektir.henüz acayip dans figürlerini geliştirmediği,adam gibi şarkılar yaptığı,sezen aksunun evinden henüz yeni kovulduğu günleri ifade eder
eğer dinlediğimiz bir kaç tane yıldız tilbe şarkısı kaldıysa bugün,o dönemin şarkılarıdır bunlar.el adamı gibi,bir deli aşkperest'im gibi..
gülben ergenin "lay la lay lalay" adlı şarkısının vuruş kısmı
gülben ergen,hülya avşar,sibel can gibi eski pornocu şarkıcılarımızın son 5-6 senedir geliştirdikleri bir taktiktir aslında bu.annelerinin sözlerinden çıkmadıklarını,mutlaka onlara danıştıklarını medya aracılığıyla gözümüze gözümüze sokarlar.gittikleri her yere annelerini de yanlarında götürüp,her fırsatta "ben buralara annemin sayesinde geldim" açıklaması yaparlar.hedef,evde oturup bütün gün seda sayan,aydın izleyen orta yaşlı ev kadını kısmının takdirini kazanmaktır.bu son şarkısıyla gülben ergen de yine gözümüze gözümüze sokarak annesini nasıl da sevindirdiğini gösteriyor.
lay la lalay
ben güneş sen ay
annem de seviniyoooooooor
hah ha hahay
muhtemelen kendini zorla zengin bir adama kakalamamış kadınların,ev gezmelerinde,eş dost sohpetlerinde durmadan kocalarının parasıyla,neler yaptığıyla ilgili bitmez tükenmez muhabbetleridir.bunu o kadar fütursuz ve utanmadan yaparlarki insan bakakalır.
sezen aksu'nun "sarışınım" adlı şarkısının yunanca versiyonudur.bestesi ara dinkjiana ait olan şarkıyı antique grubu ve eleftheria arvanitaki de söylemiştir
zamanında sezen aksu'dan dinlediğimiz,sonradan diğer sanatçıların yorumladığı şarkılardır.cesaret isteyen bir iştir,ama o kadar kötü söyleyenler oldu ki artık herkes rahat rahat söylüyor
(bkz: kargo-sen ağlama)
murathan munganı efsaneleştiren "yaz geçer" kitabındaki önemli şiirlerden biri
aynı terasa açılıyordu, yanyanaydı kapılarımız kaldığımız pansiyonda. sabahları ya da akşam üzerleri karşılaşıyorduk. ortak duş, ortak mutfak, çekingen bir selamlaşma. aynı terasta yanyana kuruyordu çamaşırlarımız. bu ürpertiyordu beni. acemi, tutuk bir kaç sözcük eşliğinde beyaz şarap içerek aynı terasta seyrediyorduk günbatımını. bu da ürpertiyordu beni.
ışığın azalan şiddetinde yanyanaydı terasa vuran gölgelerimiz ve karışıyordu birbirine. elimizde olmadan gülümsemiştik bakışlarımız çarpıştığında. sahildeydik ve aynı kitabı okuyorduk ilk karşılaşmamızda da. sezon açılmamıştı, seyrekti sahiller, daha erken yaz gülümsüyordu. pansiyon önündeki sandalların kıpırtısı, çiçeklerin çekingen dirimi, günbatımıyla gölgelenmiş alanların rengi kalmış aklımda. ikimiz de yalnızdık ve birbirimize ilişmemeye çalışıyorduk adını kimselerin bilmediği o uzak sahil kasabasında... oysa güneşin batışını izlemek gibi kendiliğinden bir birlikteliğe dönüştü paylaştığımız şeyler. birbirinden kamaşmaya başlamıştı. tenlerimiz, dokunmasan da, yanındaki gövdeyi duymanın şiddetine dönüşmüştü. aramızdaki çekim tenin çağrısı hazırdı kendine kurulan bütün tuzaklara. o akşam terastaydık gene. gün çoktan batmıştı. çamaşırlar asılıydı, uzaktan şarkılar geliyordu ve kekik kokuları... nedense herzamankinden başka bakıyordun bana. sonra usulca dedin ki: "ilk kez birinin tenine dokunma isteği duyuyorum içimde." benim için yaz başlamıştı. "dokun öyleyse" dedim. sustun. uzun uzun baktık birbirimize. kendine nasıl karşı koyduğun okunuyordu yüzünün derinliklerinde...
sonra hiçbir şey söylemeden usulca kalktın, odana gittin, yavaşça örttün kapını. saatlerce orada, gecede ve terasta kaldım. sabah uyandığımda, odanın kapısı açıktı, eşyalarını toplayıp gitmiştin, baktım... yalnızca terasta unuttuğun havlu çırpınıyordu rüzgarda.
bir daha hiç rastlamadım sana. hiçbir yerde, hiçbir yazda. düşünüyorum aradan onüç yıl geçmiş. onüç yıl içinde uyanan o isteğin anısı saklı duruyor mu sende?
birden adını hatırlamadığımı farkettim bunu yazarken. ama terasta çırpınan havlunun rengi hala gözlerimin önünde...
onüç yıl sonra şimdi sevgilimden ayrıldığım bu derin, bu kavurucu günlerde, neden ansızın aklıma düştüğümü sordum kendime.
sonra anladım:
"bir aşk birçok aşktan yapılıyor ve ayrılınmıyor hiç bir seferinde!"...
"ay gibi parlayan" anlamı taşıyan bir isimdir.Eray isminden tek farkı eray "ay gibi parlayan erkek" demektir.
nedense atalarımız ikisi de zaten erkek için kullanılan bu isimlerde bir özelleştirme yapmak zorunda hissetmişlerdir kendilerini
iskenderun demir çelik anadolu lisesi
herbigün binbir entrikanın döndüğü,hocaların bile farklı görüşleri olduğu için iki tane öğretmenler odası bulundurulan güzide okul..sevim hocası,mr bean'i,gülfilistin hocası,mesut hocası,ahmet coşkunu ile gerçek cennet mahallesi.
mezun olalı 4sene oldu ama hala ordaki entirikaların tadını valla hiçbir yerde bulamadım açıkçası!
ben sıcakla başetmesini bilirim diyen her babayiğidin geçirmesi gereken bir deneyimdir..
iskenderunda yaz,uzun uzun seferlerin sonunda ana vatanında dinlenmeyi hayal etmek,
başı her dara düştüğünde sakinliğini düşünüp huzura ermek,bir sigara molasında kendini sokaklarında
hissetmek..sahilde akşamları ılık ılık esen rüzgarında tatlı bir yürüyüş,durgun denize karşı çayını içip
uzaklara dalmak...
ama öğle vaktinin sıcağını unutmak.arapça düğünleri,"eğri caş"ları,akşam saat ondan sonra
olmayan dolmuşları,Has Turizmin sayın yolcularını unutmak..senelerce uğramasan da caddelerinin değişmeyeceğini,
aynı fener caddesi,aynı pac meydanı yada "Fırat Unlu Mamülleri"ni unutmak,istemediğimiz herşeyi teker teker
unutmak..hala dolmuşla gitmek zorunda olanlar için karaağaç'ı,arkadaşlarla buluşmak için havuzlu parkı,paran yoksa
nefis "Donas" Döneri,bulamadığınız ders kitapları için Akkoyunlu Kırtasiyeyi.
iskenderunda yaz,iskenderunda olmadıkça güzel.uzaktan uzağa hayal ettikçe,unuttukça..