son zamanlarda sürekli olarak uygar olmanın, medeniyetin çok önemli olduğunu söyleyen kişi. bu kavramlar hakkında içi boş, kulaktan dolma bilgisi olduğu ortada. ne uygarlığı diye sorarlar adama. dünyanın anasını belleyen, bu gün aklı selim sahibi olanların bağıra çağıra isyan ettiği ne varsa, uygarlık denilen cehennemin üretimidir. acilen john zerzan oku okan, diyesi geliyor insanın.
çok küçük yaşta almanya'ya giden veya orada doğan kızlarımızdaki türkçe vurguları, insanın içini gıcıklar. telaffuzdaki ince sapmalarla oluşan bu güzelik, dinlemeye doyulmayan bir sesi kucaklar adeta.
benzerleriyle arasındaki farklılıklarını ortaya koymaya devam eden program. samed karagöz'ün birikimine karşın mütevazı duruşu ise bir çokları için ibret dersi durumundadır.
önünde saygıyla eğilirim ağabeyciğim.
kız arkadaşınız bu yurtlardan birinde kalıyorsa, en geç 11'de yollara düşüp yurda götürmeniz gerekecektir. devlet yurdunda kalan kızlarla çıkılmaması tavsiye edilir.
izmir'in sembolüdür bir bakıma. sıcak kumlardan serin sulara atlamak gibidir ilk ısırık.
sonra bir bakmışsın, 6-7 tanesini bir kaç saniyede yutmuşsun. niye oturup "boyoz" yazdım ki, mecburen sabah olur olmaz fırına koşacağım şimdi kesin.
open dns ile yasakları delmek mümkünken, eskiye oranla ağırlaşması, ping sürelerinin uzaması çekilmez olmuştur. alternatif olarak tubitak dns işe yaramaktadır. ayrıca comodo dns de çok iyi durumdadır.
çok bekleriz, ama gelmez. gerçek sarışın az bulunan hatun tipidir, acayip hoş hatundur. bunları okuyunca belki gelir diye düşünmeye sebep olan şaheser kadın.
çirkin kız yoktur az votka vardır. çirkin erkeklere yüz vermeyen kız tipi genellikle bunların arasından çıkar ve sürekli yakışıklılardan bahsederek kalp kırarlar.
izmirli olmayan kızların duyduğu kompleks yüzünden adları çıkmıştır. bu coğrafyanın en güzel ve en can yakan hatunları izmirlidir. komplekse ihtiyaç duymayacak bir özgüven abidesi olarak dolaşırlar kordon'da.
hakkında fazla söze hacet olmayan, sadece şu şiiriyle bile anlaşılabilecek, deha şair ve öykücümüzdür.
ölüme katılan ellerim
önce ve sonra geçti şimdiden
sesimin biriktiği yere
gitmek vakti geldi
ellerimi daldırdığım o bulanık birikinti
o sanki bir ahır
boy boy tanrıların dineldiği
kozalak pişirmek için yaktığım
ateşlerde bulduğumu
tanrılara katıp kaçtım
ışığında rivayetlerin kaynadığı yıldız kokusuyla
damarlandı gözlerimin ayların yağmurunu sızdıran yeri
karıldım her gün boy atıyor olmanın seslerine
ırladım yalnızca ölü seviciler toplandı başıma
özümü doğumumdan ayırıp yığıştırdım
bedenimi kalubelanın bendlerinden sıyırdım
kambur bir put yaptım
adını dünya koydum
dünya ki ben onu
erik ağaçlarının gölgesinde uzanarak kavradım
bedenini topladığı kayısıların
bir bölümü gibi veren kadınla
salyangozların hemşiresi olan bir gök altında seyreldim
bu gün
kendimi boğmak istiyorsam
bu
yaşamayı sevmediğim için değil
çok uzun zamandır ellerimi seyrettiğim içindir
ellerim yorgunluğumda bir cinayetin arifesi olarak
ellerim
putlara armağan edilen bedenlerin
iskeletleri arasında bir karıktan
sesimin suyuyla yüzüme vardı
yüzümde birşey bekliyordu ellerimi
sivilliğim
acıştım
ölüm de doğabiliyordu
insan ellerine bakarak ölümü doğurabiliyordu
dişlenmeyi uman etler, yalanmayı bekleyen kemikler.
ölü kayaların kuru kanı üzerinde yıldızların cengi; su.
dinlendirilmiş su, öfkesini belli edemez, oyulmuştur gözleri onun.
suyun kandıramadığı, ancak çamurlaştırabildiği bedenler.
asasız musa, çarmıhsız isa. gökyüzüne sığmayan gece.
kendisine imrenebileceğimiz tek meleğin tanrı'ya isyanı.
iri kemikleriyle güneş, her sabah bize zorla anımsatılan.
anna karenina'nın kendisini altına attığı tren.
tepelerin ardından çekilmeyen korku, köprüleri bırakmayan acı.
bu gûruh, yutkunduğumuz bu acun. adam kayıran gece.
ve kendini geceden ayrı tutan bir yıldız, aşk mı?
güneşi anlamak, etlerini şişiriyor adamların; etleri anlamak,
dişlerini biliyor kurtların. sorular nerede?
bir ibrahim vardı hani, ibrahim hani?
geri geldim cevaplardan, uyku istemem, ne yorgunum, ne de aç.
geri geldim işte, bir yere gitmeden, ben geri geldim ya,
peygamberler nerede?
zamanın zul'karneyn'i kim? ilyas'ı soruyorum, yahya'yı ve isa'yı?
tüylerim dökülüyor, bana mevsimi söyle, söylemezsen bilemem.
gözlerimi açamam, yatamam kalkamam. vapura binemem.
trene binemem.
sayfayı çeviremem. sayfadan dönemem, sayfaya giremem; sayfa.
gözlerimi açamam, açarsam unuturum. açarsam eyvah, unutursam yandım:
nesnelerin etrafında dönüp onları güzel kılan melekler yok artık.
yalnızca toz, ışığı eyerlemiş bir yağınacı yolcu, toz. ve yalnızca duman.
biz aziz tasviri, bir kilise, bir papaz da yok! durup günah çıkaralım.
bir sözcük de yok! çarpılmış yüzümüzün yerine koyalım.
diz çökelim ve dua edelim, meryem ana'mız korusun bizi.
kimlerdi onlar, gece gündüz kayra buldular ve onlardan sorulurdu,
neymiş iyilik, güzellik.
şimdiyse biri bile yok: yalnızca toz, yalnızca kuraklık.
tanrı, bir ihsanda bulunur da şu kayalar dirilir mi?
şu bulutlar, bir daha duaların hizmetine girer mi?
yıldırımları bekliyorum, evet, fırtınaları; ve tufan.
ve her yıldırıma bir adımım eşlik edecek; ateşi diliyorum,
suyu diliyorum, tufanı diliyorum.
mehmet erte/ kitap-lık dergisi mart-nisan 2002 sayısı
dilindeki derinlik, ruhunu sızlatan titreyişle birleşerek metinleşir. kolay rastlanmayacak bir üslup ustasıdır.
Saatlerdir Yağıyor Eylül
saatlerdir yağıyor eylül
bulutun mavi uçurumun yaşamak gibi
ağır damlalarıyla iniyor toprağa
saatlerdir yağıyor eylül
çılgınca toprağı demleyecek birazdan
o ıslak kokacak
saçların her gün gibi yenibaştan
saatlerdir yağıyor eylül
düşüyoruz utanmadan
sonra iğrenmeden üşüyoruz
ırmak kabarıyor
ölüm açıyor ekmek gibi bölüşüyoruz
saatlerdir yağıyor eylül
seni diyorum kendime denklediğim
aydınlık bir sokak gibi içime işlediğim
gün uyuduğunda filiz unuttuğunda büyümeyi
vurgun yemiş bir bacak gibi inatla
kendime eklediğim seni düşünmek
kalbimin dört odasında ülke büyütmek
saatlerdir yağıyor eylül
saatlerdir omuzlayarak bütün yalnızlığımı
ıslanalım diyorum yaprağa
tarla kuşuna toprağa biraz eksik biraz tortu biraz kül
saatlerdir yağıyor çünkü
bulutun mavi uçurumun yaşamak gibi
ağır damlalarıyla eylül
Azad Ziya Eren
Uzak Tanık
uzak tanıklarıyız
kulağımızda seken hayatların ...
matarasında damlasız
çöllere serilmiş adamlardık
gözlerinin ferine bu şehrin
yeni surlar dikmeye sevdalandık
en iyi erkeklerin kel erkek olması gerekir, gerekmektedir. her sabah kafa traşı yapmanın karizması da bir başka oluyor. kızların bakışlarında artış, cool hava, taraksız hayat,... say say bitmez faydaları olan bir tarzdır.