çok güzel bir memlekette giderek habisleşen bir iktidarın baskısıyla günden güne manyaklaşan insanlarla yaşıyoruz. maalesef dünyanın geri kalanı da bizden çok farklı durumda değil... o zaman dans...
her şeyden korkmakla sonuçlanir. gündüz vakti sokak ortasında kadın dogruyorlar ve bu sıradan bir haber bizim için. her gün en az 2 kadının ölüyor olmasına alıştık. hayatımda hiç bu kadar gerçek bi korku hissettigimi hatırlamıyorum sahsen. eninde sonunda sıranın bize de bir yerde geleceği kesin gibi. şimdilik dövülsekde, tacize de uğrasak, 2.sınıf insan muamelesi de görsek yaşıyoruz ya, buna sevinelim bari.
bendim. daha fazla yaptığım da oluyordu ama günde bire düşürdüm.
kahrolsun obsesif kompulsif bozukluk
edit: ahanda daha önce yazmışım bir yerlerde; (#18953892)
acayip mutluyum be sözlük. öyle ahım şahım bir nedeni de yok. aslına bakarsan durumum pek parlak değil. ablam çok hasta mesela. aylardır evden dışarıya çıkamıyorum sonra işim yok, hiç param yok. eski arkadaşlarımın neredeyse hiçbiri yok. psikolojim de pek sağlam sayılmaz, doğruya doğru. ama neredeyse 4 aydır bunların üzerine başka hiç bir şey eklenmedi. günlük kimi sıkıntıların dışında ki onlar da hayatın tadı tuzu. tamamıyla gerçek ve sevgi dolu insanlar kaldı yanımda. mütemadiyen birbirimizi seviyoruz. artık yeni kötü şeylerin olmaması beni çok mutlu ediyor sözlük. umarım böyle devam eder.
bu bozukluktan müzdarip ve en son 10 yıl önce bununla ilgili ilaç kullanmış bir kişi olarak birkaç tavsiye daha vermek isterim.en iyi yöntem takıntıların kaynağını bulmak ve onlarla barışmak. mesela bende temizlik takıntısı vardır. günde 5 kere banyo yaptığım ama yine de pis olduğumu düşündüğüm zamanlar vardı. bunu günde 1'e düşürdüm. kimi zaman banyodan çıktığımda bile yeterince temizlenmemiş olduğumu düşünürüm ama bu durumu kabullendim. yani gerçekten yeterince temizlenmemiş olsam dahi bunun sonunun ölüm olmadığını biliyorum ki eskiden bakkala dahi gitsem mutlaka banyo yapar, temiz kıyafetler giyerdim. sorun güzel gözükmek vs. değildi, temasta bulunacağım insanların temiz olmadığımı düşüneceklerinden korkuyordum. bu düşüncem hala tam olarak geçmediyse de bu durumun dünyanın sonu olmadığını düşünerek kendimi rahatlatmaya çalışıyorum. kendime çok fazla kıymet verdiğimi düşünüp, temiz olsam da olmasam da insanların pek umrunda olmayacağına dikkatimi yöneltmem biraz etkili oldu bu sorunun çözümünde.
bir diğer takıntım yüksekle hiçbir alakamın olmadığı durumlarda bile yüksekten düşme korkusu yaşamamdı. mesela gündüz vakti yatağımda uzanırken aklımdan sürekli balkondan düşeceğim geçiyordu. bunu unutmak için gözümü kapadığımda gözümün önüne balkondan düşme görüntülerim geliyordu hem de üst üste, hiç durmadan. yolda yürürken, otobüse binerken, tuvaletteyken.. nerede olursa olsun ve ne yaparsam yapayım bir an bile aklımdan çıkmıyordu bu sahne. sonra bir anda kedimi balkondan düşersem olabilecek en kötü şeyin ölmek olacağını ve bundan da zaten kaçamayacağımı düşünürken buldum. balkona çıktığımda kenarlara çok fazla yaklaşmazsam eğer güvende olacağımı düşünüp; istemediğim sürece hiçbir gücün beni parmaklıklara doğru itmeyeceğini, yanımda başka insanlar olduğundaysa biraz dikkatli olup vücudumun bir tarafını camdan tarafa verirsem eğer bir sorun oluşmayacağını telkin ettim kendime. böyle anlatınca bana bile komik geliyor ancak bu yöntemle ikna oldum. şimdi balkona rahatça çıkabiliyorum. kendimi güvende hissetmek için cam kenarına koyduğum sandalye ye oturuyorum.yani demem o ki bu ve bunlar gibi takıntılarım, ne yapsam da tamamıyla geçmedi ancak hafiflediler. hafiflemiş halleriyle bunları kabul edip, böyle yaşamayı takıntı etmezsek eğer sorun da kalmaz. 'niye takıntılıyım?' diye takıntı yaparsak bunlardan kurtulmanın önüne en başından set çekmiş oluruz. her insanın kendine özgü yanları vardır. bu durumu kabullenip, bununla yaşamayı kolaylaştırmanın yollarını bulmaya çalışmak en doğrusu olacaktır.
bir şeyler çizmek. sinirlenmeye başladığım zamanlarda nereyi buluyorsam oraya bişeyler karalar, kazır, boyar vs. kendimi böyle rahatlatmaya çalışırım..
yıllar yılı düşünüp de ismini bir türlü bulamadığım bir film var. sözlük ahalisinden acil yardım talep ediyorum. en aşağı 15 yıllık filan bir film. film 2 dünya savaşı sırasında nazilerin sovyetler'e doğru ilerlerken girdikleri ülkelerden birinde geçiyor. bir grup genç nazilere karşı ufak çaplı eylemler yapıyorlar. sanırım içlerinden biri kızdı. bunlar orta sınıf ailelerin çocukları, iyi okullarda okuyorlar filan. aileleri hiçbir şeye karışmamalarını istiyor. sonra bunlar işçi bir çocukla tanışıyorlar. çocuğun ellerinin büyüklüğüyle ilgili bir mevzu hatırlıyorum. bu işçi çocuk bunların ufkunu genişletiyor ve bunlar sanırım nazilere mühimmat taşıyan bir trenin yoluna bomba koyup havaya uçuruyorlar. sonunda hepsi yakalanıyor. bir tek o işçi çocuğu kalıyor. bu çocuk da bir tekneye binip kaçarken arkadaşları askeri araçla götürülüyorlar. bir de bunlar çatı gibi bir yerde buluşuyorlardı. çatıdaki çanı çalarak anlaşıyorlardı. çocuk da tekneyle kaçarken teknenin düdüğünü çalıyordu va arkadaşları onun kurtulduğunu anlıyorlardı. aracın içinde ayaklarını yere vurarak marş söylüyorlardı ve öyle bitiyordu film. direniş gibi tek kelime bir ismi vardı filmin ama hatırlıyamıyorum. filmin neredeyse tüm sahnelerini hatırlıyorum ama isim olmayınca nafile... aman ulu, canım ulu, derdime bir çare...
akşam eve geldim, baktım annem televizyon izliyor. acun var, karşısında da ferdi tayfur oturuyor. bu ne lan diye baktım boş boş 5 dakika. sonra annem beni yakalamışken ,televizyon izleyen her yurdum teyzesi gibi, 5 dakikada bütün olayı özet geçti de anladım ki nihat diye biriymiş la o. ferdi tayfur'un gençliği mübarek. kaşlar düşük, sakin bir tavır filan... hadi hayırlısı. başarılarının devamını diliyorum.
ilaç kullanmayı sevmediğimden eleye eleye teke düşünce elimde kalan ilaçtır. artık grip de olsam, başım da ağrısa dişim de majezik içiyorum abi. ismindeki asaleti sevdiğim süper kahraman ilaçtır kendileri.