ilk dinlediğimde, değerlenir buralar şimdiden kapatmak lazım bikaç dönüm diye espriler yapmama neden olan grup. yüzüğünü bulmuş bir gollum gibi sevinip ellerimi ovuşturmaktan da kendimi alamadım üstelik. boyle kalsalar ya.
adanada ender olarak sevdiğim yerlerden tabi sağır olduğum vakitlerde. türk kahvesine yakışmayan müzikler çalınmakta ki zira en önemli unsurlardandır kahve denince. kahvesi güzeldir.
açıkcası diğer herşey gibi sen de boka sarmaktasın kusura bakma arkadaşım. ama çoğu bunun farkında değil yada farkında ama bokun içinde eşelenmeyi seviyor yada boku seviyor yada üçü birden. ben hangi katagoride olduğumu bilmiyorum ama bunun bizimle bir alakası yok çünkü bu yazı bizimle değil seninle ilgili bir yazı. kısacası sen boksun. görüşürüz.
bir anım vardır ilgili şarkının nemenem birşey olduğunu öğrenirken.
nedir bu gangnam style dedim,
uzak doğunun ajdar'ı dedi arkadaşım.
açtım, izledim. serdar ortaç'a daha yakın buldum. ajdarın beyin hücrelerinin sinapslarının iletim hızı, klipteki dans hareketlerini yapmasına imkan vermezdi bence. *
tek başına vakit geçirmektir. kimseyle konuşmak zorunda değilsindir, sessizlik rahatsız edici olmaz.
kitabını çıkarırsın ve sigarayla pekiştirirsin.
sabit bir noktaya bakıp fondaki müziğin etkisiyle dalıp gitme durumu da gelişebilir.
iyidir.
bir ekşicinin yapacağı harekettir. ya da ben entelim yahu hohohooo diye dolaşan bir tip de olabilir.
filmin yarısında çıkınca kültür seviyesini geliştirecek daha ulvi işlerle uğraşmayacağını bildiği ve bunu kabul ettiği için filmi sonuna dek izleyecek insan modeli de mevcuttur.
ayrıca bu insan 'para verdik lan o kadar izleyeyim' düşüncesine de kapılabilir.
ayrıca cinli, vampirli veya zombili filmlere giren var mı lan hala *
peki diyelim ki tanrı var
yaratıcının yaratamayacağı şey yoktur,
ayrıca her şeye de gücü yeter.
peki kaldıramayacağı ağırlıkta bir taş yaratabilir mi? ama kaldıramayacağı büyüklükte bir kütle yoktu?
bu paradoksu bilen bilir, herkesin bir seçme hakkı vardır. tanrı ya vardır ya da yoktur.
insanoğlunun inançlarını böylesine sorularla yargılamayalım.
lise son sınıfta okulun ilk gününde, yine bir kitap dağıtım seremonisinden sonra, iki poşet dolusu çoğu işe yaramaz olan kitap yığınlarını ne yapacağımızı düşünüyorduk. ** dersin başlamasına az bir vakit vardı. ders biyolojiydi ve dersin hocası da kolay gaza gelen solcu bir öğretmendi. tepkisini ölçmek için mi, sinirlerinii bozmak için mi bilmiyorum; büyük ihtimalle geyik olsun diye bir arkadaş kitapların arasından çıkan rte resmini yazı tahtasının üzerine koydu. öğretmen sınıfa girer girmez rte resmi tahta ile duvar arasındaki talihsiz boşluğa düştü. bunun üzerine kalabalıktan bir recep araya kaçtı feryadı yükseldi. kahkahalar arasında kalan hoca neye uğradığını anlamadı tabii.
birini okursun birini izlersin birinde de sörf yaparsın diyorlar. ben demiyorum onlar diyor. bir de bu saçma anket başlıklarından bokumuz geldi diyor onlar.
attila ilhanın bu şiiri izmir vapurunda seyahat etmekte iken yazdığını, daha doğrusu oluşturduğunu okumuştum bir yerlerden, o yılların siyasi olaylarına kayıtsız olmadığının da bir göstergesidir aynı zamanda.
''bir başkasının yaşantısıdır dönüp arkamıza baksak
çünkü yaşadıklarımız başkasının yargısına tutsak
su yasak rüzgâr yasak açık kapılar yasak
belki bu karanlıkta yasakları yasaklasak
başlar ay doğarken saltanatı sultan-ı yegâhın''
sessiz insan aslında sessiz değildir, bir sesi vardır. fakat bu tespiti yapanların yanında bu ses çıkmaz. sesi çıkmaz efendim. sesi olmadığından değil, mizaç meselesi de değildir belki. sizin yanınızda ya da sizinle konuşmak istemiyordur.
ayrıca sessizlik saygı duyulması gereken bir olgudur. insanların sessizlikte uyum içinde oturabilmesi takdire şayandır.