''Children Under a Palm'' adlı suluboya resmini irlandalı bir ailenin çöpte bulduğu ressamdır. aile, resmi 9 yıl evde tuttuktan sonra değerini merak edip sotheby's müzayede evine yollar ve resmin değerinin 150 bin dolar olduğunu öğrenince büyük bir sevinçle satışa çıkartırlar, fakat resim satılmak üzere iken resmin blake ailesi adında zengin bir aileye ait olduğu ortaya çıkar. hatta aile resimle ilgili eski yazılara ulaşır. bu sayede resmin değeri de artmıştır. blake'ler resmin kendilerine teslim edilmesini talep ederken, çöpte bulan aile ise resmi satıp parasını almak ister. gerçekten ilginç bir olay, durumun en iyi yanı ise değerli bir sanat eserini gün yüzüne çıkabilmesi, hemde çöpten.
güzel besteleri olan sanatkar. yaşamı boyunca yaklaşık 700 besteye imza atmış, bestekarlıktan önce cami imamlığı yapmıştır. kaynak zamanının meşhur mevlüthanları arasına girmiştir ve sesisin güzelliği böyle tanınmıştır. zamanla nota eğitimi almıştır ve nota bilmeyen bir müzisyenin okuma yazma bilmeyen bir insan gibi olduğunu söylemiştir. 25'ten fazla milli marş bestelemiştir. ayrıca atatürk kendisine yaptığı besteyi çok beğenerek kaynak'a el yazması bir kuran hediye etmiştir. bu hediyeyi çocuklarına en değerli mirası olarak bırakmıştır.
çekildiği dönemde kültür bakanlığının desteğini almıştır. değindiği konular ve anlatımı ile dönemince cesur, günümüz türkiyesi'nde ise fazlaca cesur bir yapımdır. hazarfen'in mahkeme sahnesindeki sözleri adeta günümüzü sorgulatıyor ve ömer hayyam'ın konuşmaları ayrıca güzeldir. kültür bakanlığının 2014'te bu gibi bir filme destek vermesi imkansız. özgürlük nereden nerelere gelmiş.
tonlarca ünlünün güya hastalığa dikkat çekmek için yapmış olduğu şov. Spor ve sanat dünyasından birçok isim kampanyaya destek verdi. Buna rağmen toplanan bağış 15 bin lirada kaldı. Amerikada toplanan yardım miktarı ise 15,5 milyon dolara ulaştı. ALS Türkiye Derneği yetkilileri bu yardımların da tamamının ünlü isimlerden toplanmadığını belirtti. Yetkili, Dün itibarıyla rakam 5 bin TL idi. Bugün ise 15 bin TLye ulaştık. Sosyal medyaya baktığımızda bayağı su döken ünlü görüyoruz. Ancak sonuç ortada. diyerek sitemde bulundu.
mantıksızlıktır. türbanı erkeklerin dikkatini çekmemek için takıyoruz deyip, cafcafı, allı güllü türban ve gözlerde eyeliner ile saçı açık insandan daha çok dikkat çekmiş oluyorlar zaten.
romantik, içe işleyen tatlı mı tatlı bir parça, 70'lerdeki fransızca parçaları anımsattı bana, nostaljik bir havası var ve fransızca gerçekten romantik bir dil.
Keanu Reeves'in başrolü oynayacaği ve yapımcı olarak yer alacağı dizinin adı. her bölümü bir saat sürecekmiş. Keanu Reeves John Raini canlandıracak. Yarı japon, yarı amerikan suikastçi Rainin en önemli özelliği hedeflerini doğal nedenlerle ölmüş gibi göstermek.
yanlış tanımdır. hiç bir dekoltesi olmayan yazlık elbiseyle gezerken bile erkeklerden laf yiyip, türbanlı kadınlardan da düşmanmış gibi kötü bakışlar alarak geziyoruz artık bu ülkede, ne çıplaklığından bahsediyorsunuz siz? artık kadınlarla uğraşmayı bırakın lütfen. ayrıca bir kadın dekolte giyiyorsa kendisini iyi hissetmek, beğenilmek için giyebilir, taciz edilmek için değil.
güzel isimleri vardır. fakat beyza diyince aklıma, ilkokulda yanımda oturan ve kelebek makarnayı çiğ yiyen beyza geliyor. aklıma bu isim böyle kazındı resmen, beyza'yı duyunca kıtır kıtır çiğnenen çiğ kelebek makarna sesi geliyor kulağıma.
benim yaşadığım durumdur, hatta örnekleyeyim. herkesin lanlı lunlu rahat konuştuğu bir ortamda sadece dönüp bana pardon, afedersin demeleri. mesafeli olmanın iyi yanları, insanların size yılışıklık yapamamasıdır. kötü yanı ise çekinmeleri ve siz eğlenmek isteseniz bile sizle şakalaşmaya cesaret edememeleridir.
benim lisedeki felsefe hocamdır. çok tatlı, akıllı, neşe dolu bir kadındı. o zaman derslerde türban yerine peruk takıyordu ve bana çok çelişkili geliyordu felsefe ve türban hala da öyle geliyor. ama türbanlılara ön yargımı kırmaya başlamama neden olmuştu diye bilirim. çünkü o kadın kesinlikle meraklı ve sorgulayan bir kadındı, kendisi gibi olmayan insanlara saygısı vardı, türban benim için dogmatik birşey olsada ona çok saygı duyuyordum ve enerjisine hayrandım. ayrıca kendisinden sonra çok modern görünümlü bir felsefe hocası gelmişti ve ondan daha çok dinsel ve dogmatik konuşuyordu. bazen insanların dış görünüşleri ile içleri bambaşka olabiliyor.
birbirlerinden fazla sakınmaları arkadaşça konuşamamaları, hatta aile içinde bile haremlik selamlık oturulması, sonra gördükleri bütün karşı cinsler kendileri için cinsel bir objeye dönüşüyor. yani bastırılmış duyguların dışa vurumudur.
toplumda sorgulayan ve akılcı insanların artmasının verdiği mutluluk olabilir. ateistlerin geneli yanlış ve mantıksız bulduğu fikirlere bile anlayış gösterir. en azından ben hiç kendisi ile aynı inanca sahip değil diye birilerinin kafasını kesen ateist görmedim.
kızanlar olmuş ama adam çok sempatik ve güzel beatbox yapmış. ayrıca aşağılama yok, kötüleme yok, her şeyden de nem kapmayın. adam talk showcu ve bu güne kadar birçok sanatçı ve siyasetçiyle de dalga geçmiş biri, kısaca gülümseten bir espiridir.
refleksif hapşırma da denilen genlerle aktarılan kalıtımsal bir bozukluktur. insanların yüzde 18'inde ve daha çok beyaz ırkta gözüküyor. loş bir ortamdan güneşe yada parlak bir ışığa çıkarak ani temasa geçildiğinde gerçekleşiyor.