paragöz falan olmakla alakası yok beyler,kendinizi kandırmayın sanki herkes ferrari ile dolaşıyor. araba nasıl senin için büyük kolaylıksa onun için de öyle, akşam doğum günü partisi var kız arkadaşın da süslenmiş püslenmiş. otobüse binip gitmek biraz garip. ya da benim kız arkadaşlarımın bana söylediği araba olduğu için daha rahat giyiniyorum ( otobüsle gitsek bu miniyi giymezdim) diyenler de var mesela.
araba maraba da hikaye en sonunda, sen kendine güven yeter. ve kadınları aşağılamayı da kesin.
pokemon yakalamaya çıkmadan önce serverların durumunu kontrol edin öyle atın sokağa kendinizi. meşhur caddeler, heykeller, parklar avm.ler en çok poki olan yerler.
üniversite kampüslerinde elektrik pokemonları yoğunlukta. level.inize göre nadide pokiler geliyor. karşınıza çıkan bütün pokemonları yakalayın evrimleştirip güçlendirirsiniz.
nearby olayı ise şöyle: 3 pati 150m, 2 pati, 100m, 1 pati, 50m. karakterinizin etrafa yayılan ilk halka 50m, son halka ise 150m çevrenizi gösteriyor.
ankara'da oynayanlar için; güvenpark burada sürekli lure basılıyor. şehir meydanı, avm, park ve heykel kombosu ile baya çeşitli pokiler var. seğmenlerde de lure basıp duruyorlar.
ulus heykelden sıhhıye doğru yürüyüş yolunda da çeşitli pokiler var.
hayalet pokemonlarını kiliselerde yakalayabilirsiniz. pisişik pokemonlar da hastanelerde çıkıyor bolca. fakat sincan devlet hastanesine gidip hayal kırıklığına da uğrayabilirsiniz, numune,ankara tıp, hacettepe, ihtisas buralarda inanılmazlar. hem poki yakaladıktan sonra hamamönünde bir çay içiersiniz,ardından kurtuluş parkına inin orası da iyi.
2003'ten beri izliyorum kendilerini bazen çok sık bazen zaman zaman...şiirsel bir mektup yayınlamış bu sezon veda ediyormuş, duygulandım, gözlerim doldu. en çok da böyle sporcular sporu bıraktıkça yaşlandığımı hissettiriyorlar bana ona üzülüyorum. yoksa öyle aman aman sevmezdim kobe'yi 2004 nba finalleri mesala bad boys'lar olarak pistons varken, tutamazdım lakers'ı.
her neyse büyük oyuncuydu ve yaşlanıyorum...
tolga zengin denen zat-ı muhterem rakip takımda olsaydı, ilk yarı 4-0 öndeydik öyle bir maç oluyor efendim..
kaleci transferinin kesinlik kazandığı futbol karşılaşması.
üstte bir yer de bir yazar arkadaş ''şu zor günlerimde yüzümü güldüren tek şey demiş'' benim için de durum aynı, zor zamanlar geçiriyorum, üstüne bir de dün bir yakınımın ölüm haberini aldım, her şey daha da zorlaştı ama şu saatler beşiktaşımın maça başlayacağı ilk 11'i arıyorum.hayat ne enteresan
insanlar böyle şeylere bağlanması güzel aslında fanatizm boyutunu bir kenara bırakırsak. bireylerin ruh sağlığı gelişimi açısından da olumlu görüyorum..
mesela beşiktaş, seviyorum kendilerini çok. çoğu zaman ilişkimiz de karşılıksız, hasret kalmış olabiliriz zaferlere ama seviyorum. ha zaten biz sevinmek için sevmiyoruz o klişeyi de ekleyim unutmadan, klişe ama gerçek. kutsal bir sevgi bizimkisi dua gibi bir şey.
neyse romantizm seviyem şu sıralar siyah-beyaz seviyesinde, bir kenara bırakıp bunu bir konudan bahsetmek isterim.
ersan adem gülüm sakat 3 hafta yok, yerine 3 isim aday;milosevic, franco, tosic. ben milo üzerinde durmak istiyorum yazın isveç u-21'in kaptanlığını yaptığını ve bu takımın şampiyon olduğunu, turnuvanın da en iyi defans oyuncusu seçildiğini hatırlatmak istiyorum yüce beşiktaş taraftarına.
şenol hoca şu çocuğun üstünde biraz dursa, oynatsa, form tutsa, yazın isveç milli takımına kesin seçilir, yedek olmasına rağmen çağırdılar, oynarsa ilk 11 zorlar milli takımda, hiç olmazsa oyuncunun bir pazar değeri artar, 500bine aldığın oyuncuyu 3-4e satsan bile iyidir.. 26-27 yaşında yeni olof melberg olur bu genç adam,sadece biraz güven.
bugün kederliyim, beterim bugün...
yumma gözlerini sen de uyuma bugün, nerede ne yapıyor acaba diye sen de düşün bugün. aklımdan geçen sözler ile kalbimden geçen sözler bir değil, bazen tutamıyorum kendimi, seviyorum diye haykırıyorum... bana hayatımı geri ver.
çok özledim hem de çok, yüzümde güzel yüzün, yeşil gözlerin. adımı sesinden duymayı özledim, buzlu camların arkasından bakmaya bile razıyım, öyle hiç geri dön edebiyatına girmeyeceğim inan, çoktan tozlu raflardayız biliyorum, değişsin de istemiyorum inan.
yerine ne koyduysam olmadı, vazgeçtim denemekten, sevmekten, seni anlatırken artık dolmuyor gözlerim, aksine pırıl pırıl ışıldıyor, ne güzel günlerdi diye bitiyor senli cümleler üç nokta eşliğinde...
kalbimin en derinliklerinde kimsenin ulaşamayacağı yerdesin, seni seviyorum, sensiz seni sevmeye devam edeli 3 yılı da geçti, bitmiyor bitsin de istemiyorum zaten, adını her duyduğumda yaprak gibi titriyor kalbim. titresin de.
sevdan hep dünkü gibi hiç yaşanmamış günlerim gibi...
röportajın çıktısını aldım iki kez okudum,altını çize çize küçük notlar ala ala. ders çalışır gibi okudum.
uni 101 dersinde sınavı yapılmalı bir metin o kadar gerçek.
ama doğruların kaderidir yalnızlık.
deprem için diyor ki ; '' yeteri kadar dua etmedik, onun için deprem oldu,diyebilirler. dediler de. her halkta bunu diyebilecek adam çıkar. ama buna reaksiyon göstermeyecek bir halktan ne bekliyorsun?''
daha bir sürü ders alacağınız, çomarlıktan terfi etmenize yarar sağlayacak bir metin...
tek katılmadığım nokta benim adım kırmızı'yı okumaya tahammül edememiş ya da ince memed. orhan pamuk kaleminden henüz gelmedi hocam bu topraklara... edebiyatla arası iyi değil galiba, dostoyevski, kafka, falan da mı okumadı acaba bunu da sorsanıza ibneler insanı muallakta bırakıyorsunuz...
müthiş insan, tam bir bilim adamı, fazla militarist sadece...
vidyodaki bir kadınımız lapsus yaşıyor. biz bayanlar diyecekken hatırlıyor, -yok lana bayan çok cinsiyetçi bir ifade idi bunu kullanmamalıyım böyle söylemişlerdi bana diyor-. kadınlar olarak değiştiriyor.
sonra kadın beyanı esası diye bir şey uydurmuşlar o ne lan öyle ahahaha...
belki taciz etmişlerdir, haklı olabilirsiniz, lakin bunun cezasını siz veremezsin standı dağıtmak, şiddet uygulamak da nedir. gerekli birimlere şikayetinizi iletirsiniz, ama bu yaptığınız faşizm biliyorsunuz dimi,
son olarak o kişilerin iznini almadan vidyo çekemezsin, ve iznini almadan yayınlayamazsın. iki kez suç işliyorlar.
şimdiye kadar ki ( lise dönemini saymazsak) ilişkilerimin hepsi böyle oldu lan, şaka maka hep akrep hep akrep, hatta bunun kombosunu da yaşadım yükseleni de akrepti.
fiyatların düşmesini yazardan ya da yayın evinden isteyen geri zekalılar neden hiç devletin kitaptan aldığı %8 katma değer vergisini düşürmesini talep etmiyorsunuz.
kitaptan kdv almayın orospu çocukları, okumak isteyeni rahat bırakın çekin pis ellerinizi.
ne kadar geri zekalı insan varsa bu sözlükte toplanmış. eline sağlık diyen mi dersin, eylem yapmış hak etmiş diyen mi dersin. yarın bu tokat senin yüzünde de patlayabilir, o zaman adalet herkese lazım değil mi?
ama ben bir şey yapmıyorum re re rö rö
ulan yapılan şiddeti nasıl översin burada sen suç işliyorsun it herif.
daha acısı git kime şikayet edersen et diyor polis, adam o kadar rahat ki hiç umurunda değil, adamı orada çekse vursa bir şey olmayacağını biliyor... sikeyim böyle hukuk devletini ya...
ayrıca olayın ne olduğu da önemli değil sen vatandaşa öyle davranamazsın bu kadar basit sikerim olayını.
bizim halkımızın en büyük özelliği plan program yapmadan günlerini, tatillerini geçiriyor oluşudur. hafta sonu şu takım geliyormuş maça mı gitsek diye soru cümlelerini maçtan bir iki gün önce çok duymuşuzdur. işte bu passolig bu kavramı bitirdi, dolayısıyla seyirci gitmedi statlara.
dikkat ederseniz, fişleme, kişisel bilgilerinizi sizin izniniz olmadan 3. kurumlarla paylaşma gibi özelliklerine girmiyorum.
keşke anarşizm ile ilgili bilgiyi tdk sözlüğünden değil de bakunin devletçilik ve anarşi adlı kitabından verseydin, anarşi malesef bizim türk gençleri arasında ''öcü'' gibi gösteriliyor bunun da sebebi aptalca yapılan çeviriler.
anarşide daima kaos ve kargaşa hakimdir ne demek lan?
bak güzel kardeşim anarşizm ve kolektivist anarşizm, nasıl biçimde olursa olsun otoriteyi reddeder, insan eliyle yazılıp uydurulmuş hukuk ve yasaları reddettiği gibi tanrı tarafından gönderilmiş yasaları da reddeder. insanın özgürleşmesini ancak ve ancak doğaya yönelmesi ve itaat etmesi ile elde edeceğini düşünür.
aynı zamanda bakunin tüm toplumsal sınıfları ve imtiyazlı konumu da reddeder çünkü, imtiyazlı insan zihnen ve kalben bozulmuş insandır.. işte bu nokta anarşizmin ve sosyalizmin birbirine en çok yaklaştığı noktadır. ayrışmaları da işte bu noktada başlar aslında, marksistler sınıfsız bir topluma ulaşmak için var olan devlet mekanizmasını ele geçirmek, geçiş sırasında proletarya diktatörlüğü kurmak gerektiğini düşünürken. anarşistler iktidarın yozlaştırdığını düşünüp bunu da reddederler (bkz: stalin) anarşizm devlet aygıtını yok etmeyi sosyalizm onu ele geçirmeyi düşünür.
anarşizm şiddet demek değildir; zihnen bu kadar gelişmiş bir canlının fiziksel güce ihtiyaç duymaması gerektiğini söyler.
anarşizm temelde birey olmayı gerçekleştirmek, insan olabilmeyi başarabilmektir, kimsenin otoritesine ihtiyaç duymamaktır, ne kimsenin kölesi ne de efendisi olmamaktır.
''çok az insan kendini yönetebilecek bir akla sahiptir. bu insanların içinden de ancak çok daha az bir kısmı başkalarını yönetebilecek bir akla sahiptir. işte anarşizm bu gözlemler sonucu doğmuştur" ( edward abbey )
devlet mekanizmasını yok etmek için bile teröre, kargaşaya karşı çıkan, şiddetten uzak duran hatta bunun için marksistler ile çatışan bir düşünceyi nasıl olur da '' terör'' kelimesi ile yan yana kullanırsın. islamiyet bu düşünceye karşıymış, islamiyet var olduğunda anarşizm diye bir düşünce yapısı yoktu, olmayan şeye mi karşı çıkıyor bu islamiyet.
bak güzel kardeşim buraları okuyan insanlar var ve bu insanların çoğu ana fikri bilmeden sizin yüzünüzden, fikir sahibi olmadan bilgi sahibi olduğunu zannediyor. genç beyinleri yanlış yönlendirmeye hakkın yok.
anarşizmi merak edenler öncelikle mülksüzler romanı ile başlayın, sonra bakunin'e geçersiniz.
tanım: zeki insanların tercihidir, zeki insan yönetilmeye ihtiyaç duymaz. (bkz: albert einstein) insanın özgür olması, kimsenin baskısı olmadan istediği gibi yaşaması. aşırı tüketime karşı olması,temel dinamikleridir.
biyoloji ile ilgisi olmayan kişilerin bile bazı veriler ile ilgi kurabileceği teori. ( dikkat ederseniz bilimsel gerçek demiyorum, çünkü bilim matematik gibi kesin verilere ulaşmaz, zaten ulaşırsa bir noktada biter, durur bütün araştırmalar. yani bütün kuğular beyazdır varsayımı başka bir renk kuğu bulunana kadar geçerliliğini korur sadece )
gelelim o basit verilere, evrim teorisi der ki bütün canlılar ortak atadan türemiş, doğal seleksiyon ile bazı türler bugüne gelene kadar yok olmuş, genlerini nesillere aktarabilenler bugünlere mutasyonlara uğrayarak gelmiş..
memeyi düşünün. memelilerin dişilerinde var, fakat erkeklerinde de meme ucu var? anatomik olarak hiçbir işe yaramayan bu meme ucu erkeklerde neden var? hiç düşünüp sordun mu bu soruyu? sorma, senin zaten başkaları tarafından verilen kalıplaşmış fikirlerin var gerek yok..
mesela kuyruk sokumu kemiği neden kuyruğu olmayan insanlarda da var?
neden yirmilik dişlerimiz hiçbir işe yaramamasına rağmen çıkıyorlar?
akıllı tasarım akıl edememiş herhalde bunları,
evrimsel biyoloji bunu körelmiş organların varlığı olarak açıklıyor, ve insan vücudunda şu an 40'tan fazla körelmiş organ ve yapı mevcut. evrimsel süreçte ayağa kalkan insanın, dengede durabilmesi için kuyruğa ihtiyacı kalmamış, ya da otçul beslenmeden etçil beslenmeye geçen insanların o geniş çene yapısı ve öğütücü dişlere ihtiyacı kalmamış...
evrim ile ilgili kafanda soru işaretleri varsa embriyoloji ana bilim dalı tam da sana göre, ortak ata ile ilgili aradığın cevaplar burada.
en şaşırtıcı olan, canlı embriyolarını birbirinden ayırabilmek için haftaların geçmesi, haftalar geçtikten sonra ancak türe ait genetik kodlar devreye giriyor ve türler birbirinden ayrılıyor.. sen iki haftalık insan embriyosunda solungaç yarıkları olduğunu biliyor muydun?
not: genelleme olarak insan dedim, dönem dönem latince adlarını hatırlamıyorum şimdi anlayın siz.
03.04.2015 tarihinde ibnenin biri 83 km/h hız ile geçtiğim için 189 tl'yi bugün elime ulaştırdı. hız sınır 77 km/h imiş. 5 km/ h ile sınırı geçmişim, ayıptır.
postacının elinde tebliğ makbuzu ile sabah kapınızı çalması kadar acı veren başka bir şey yoktur, olmamalıdır.
ceza yediğim yolla gittim, durdum yerleşim yeri diye kabul ettikleri yolda çok ilginçtir yerleşik kimse yok, sağlı sollu tarlalar, boş bir üniversite kampüsü, ve benzin istasyonu.
bu konu hakkında sulh ceza mahkemesine itiraz dilekçesi vereceğim, hem bu kadar geç yollanması hem de yerleşim yeri kabul ettikleri yerde yerleşik bir seyin olmamasından dolayı.
bir kişi eksik oynayıp, bu kadar mahkum oynayan bir takım görmedim. neticede o arada golü yedik.
düdükten önce vurma mevzusu şöyle; kırmızı ışık yanan ama yolun boş olup acelenin olduğu kavşaklarda geçmek gibi. evet kırmızı ışıkta beklemen kurallarda var ama geçiyorsun ibne işte kimi kandırıyorsun. üstelik ev sahibisin, hakemi etki altına almak diye bir şey var evet, ev sahibi isen hangi spor dalı olursa olsun bir çekinir hakemler. euroleague, nba, tbf, nbc, bunu örneği her ülkede her spor branşında vardır. ama beşiktaş bu ülenin üvey evladı herhalde, her türlü sikerizin peşinde bu hakemler. ben diyorum ki aynı pozisyonu saraçoğlunda nani yaşasa kırmızı kart ile atar mı oyundan atmaz mı? yer mi bu yemez mi? bu kadar basit amk
neymiş beşiktaşlılar ağlamaya başladı, siktir git amk ya, adamlar yerden kalkamadı maçın başında bırak kartı faul çalmıyor, penaltıyı es geç, kolayca çıkart kırmızı kartı sonra da olur böyle şeyler mi diyelim at kafası.
orta sahaya bir oyuncu şart, hem nicelik olarak eksiğiz hem de nitelik olarak, oyunu iki yönlü oynayabilen, pas trafiğine katkı sağlayacak, topu aldığında kafasında sadece kale olan bir oyuncu, sosa da gelince orta saha çeki düzene girer. ayrıca kanatlar işlemiyor amk ne töre oynuyor ne quaresma, olcay çırpınıyor ama yeteniksiz. en azından q7 gibi dengesiz değil, ne yapacağı ve yapmayacağı belli, takım oyunu için böyle adam lazım.
ayrıca atiba yaşına başına bakmadan çok şahane top oynuyor.