pembe rengin gül kurusuna çok yakın fakat daha parlak, şeker pembesine kaçan bir tonudur. boya, tekstil ve kozmetik sanayi kollarında pembenin en asil tonlarından biri olarak kabul edilir.
senegal'deki retba gölü, göl içerisinde yaşayan planktonların ürettiği özel pigmentler nedeniyle tam olarak bu renk tonunda gözlemlendiğinden "pink of retba" adıyla da anılır.
Nadir Şah'ın öldürülmesinden hemen sonra Azerbaycan'da birliğin bozulması ve ortaya çıkan yeni hanlıkların çarlık rusyası'nın askeri gücü karşısında direnemeyişleri, üstelik gerileme dönemine girmiş Osmanlı Devleti'nin kendi iç sorunları ile uğraşmaktan çevresiyle ilgilenmeye fırsat bulamayışı, bu hanlıkların birer birer Rusya'ya teslim olmaları sonucunu doğurdu.
iran, Rusya ile yaptığı savaşlarda ard arda yenilince, önce Gülistan Antlaşması'nı(1813) sonra da Türkmençay Antlaşması'nı(1828) imzalamak zorunda kaldı. Türkmençay Antlaşması ile Revan ve Nahçıvan'ın Çarlık Rusyası'nın hâkimiyetine girmesi kabul edilmiş oluyordu. Edirne Antlaşması ile(1829) Osmanlı Devleti'ne de aynen onaylatılmış olan bu antlaşmanın hükümleri, Azerbaycan Türklerini, kuzey ve güney azerbaycan olarak ikiye bölüyordu. o dönemde rusya toprakları içerisinde kalan kuzey azerbaycan, günümüzde bağımsız bir devlet statüsü kazanmış olsa da iran toprakları çerisinde kalan 'güney azerbaycan' için sorun devam etmekte, doğal olarak Türkmençay Antlaşması bugün de güncelliğini korumaktadır.
imzalanan bu antlaşma sonucu ortaya çıkan bir diğer önemli sorun, Rusya'nın, antlaşmaya koydurduğu 15. maddeye dayanarak Revan başta olmak üzere bölgeye, iran'da, Osmanlı Devleti'nde ve kendi topraklarında yaşayan Ermenileri göç ve iskan ettirmesidir. Antlaşma öncesinde bölgede çoğunlukta bulunan azeriler, bu göçler neticesinde nüfus olarak azınlığa düşmüş ve böylece Ermenistan Devleti'nin temelleri atılmıştır.
angela merkel'in, 'soyal demokrat parti' ve 'yeşiller'e karşı kazandığı son seçim zaferinden yüz bulan alman polis teşkilatı içerisindeki kimi dazlakların, başta yabancı uyruklular olmak üzere, demokratik protesto eylemi hakkını kullanan insanlara karşı barbarlık boyutuna varan orantısız güç kullanımına giriştikleri ve meydanı boş bulup 'gemi azıya aldıkları' dikkatlerden kaçmamaktadır.
son günlerde avrupa basını'nın gündeminden düşmeyen bu durumun, başbakan merkel'in gözünden kaçmış olması pek mümkün görülmemektedir. dolayısı ile kazandığı seçim zaferi onun başı döndürdü ve 'ne oldum delisi' haline getirdi ise unutmamalıdır ki ırkçı dazlaklara prim veren bir başbakanın almanya'da uzun süre ayakta kalabilmesi mümkün olmaz! haliyle, ayağını denk almalıdır.
bir yasaya dayandırılmaları şöyle dursun yazılı dahi olmadıkları halde, özel veya resmi bir kurum veya kuruluşun zaman içerisinde kazandığı tecrübeleri ışığında geliştirdiği ve kendi işletim mekanizması içerisinde uyulması gerektiğine, o sistemin işleyişinden sorumu herkes tarafından inanılan kurallar manzumesine teamüller diyoruz.
bu açıklama ışığında, teamüllerin yasalardan güç almasını beklemek yersizdir fakat en azından yasalara aykırı da olmamalıdırlar.
misalen açıklayalım;
bir 'a' firması kanalıyla mal veya hizmet alımı karşılığında başka bir 'b' firmasına tarihli çek veriyor. aslına bakarsanız, tarihli çek vermek de yasalara aykırı, zira alan ciro edip bir başkasına verince para gibi dolanmaya başlıyor piyasada ama buna kimse birşey demiyor artık. öyle ki; kimi devlet bankaları bile tarihli çek keser oldular. esas sorun şu ki; çeki veren kişi ya da firma tarafından, çek üzerine yazdığı tarihte de ödeme yapılmıyor.
- pekiyi! bunun hukuki gereği ne? ilgili banka şubesince derhal arkasının yazılıp adli sürecin başlatılması. bunu söylemesi kolay da yaptırabiliyorsan gel de yaptır bakalım!
bankalar, yasalar bunu açıkca zorunlu kıldığı halde; sırf müşterilerini kaybetmemek için mudilerine ait çeklerin arkalarını yazmaktan kaçınıyorlar. açık-açık "yazmayız!" demeseler/diyemeseler de "teamülen müşterilerimizin çeklerini yazmaktan ziyade onları ödemeye zorlamaktan yanayız." şeklinde yuvarlak laflarla, parasını almak için gelen hak sahibine olmadık zorluklar çıkarıyorlar. çekini bozdurmak için gittiğiniz şahıs, eğer o şubenin kendi müşterisi değilse hiç şansınız yok zaten! bu durumda aynı bankanın bir başka şubesi, yine teamülleri ileri sürerek kesinlikle işlem yapmaya yanaşmıyor ve yasalara göre hiç de gereği yokken, çeke karşılıksız damgası vurulması için, size müşterinin kendi şubesi adres gösteriliyor.
irtikap, yapılmasında yasal olarak her hangi bir sakınca bulunmayan bir işin kısa sürede sonuca ulaştırılması ya da bilinen tabiriyle 'bürokrasisinin hızlandırılması' için kamu görevlisine menfaat temin etmektir.
rüşvet ise, yapılmasında yasal olarak sakınca bulunan bir işin gayrimeşru yollardan hallini sağlamak için kamu görevlisine menfaat temin etmektir.
iyi bir gişe hasılatı elde eden "the imam's army" nin devamı niteliğinde görsel ve yazılı medyada aynı anda gösterime girmiş ve heyecan fırtınaları estireceği düşünülen devam filmdir.
muhtemel bir manevra için vakit kazanma çabasından ibarettir.
- kardeş, bırak onu-bunu allasen! para çıktı mı o evden, para?
+ çıktı ama...
- pekiyi! para sayma makinesi?
+ evet o da çıktı da...
- bu ev bir bakanın oğluna mı ait ya da bir devlet bankasının genel müdürüne?
+ doğrudur fakat...
- bir evden milyon dolarlar çıkıyorsa, o evin sahibi; ya! bir bakanın oğlu veya bir devlet bankasının genel müdürü ise, hangi manevrayla neyi kurtaracaksın mirim? tıpkı karısı tarafından, sevgilisiyle aynı yatakta ve çıplak vaziyette basılmış, yüzünde flaşlar patlayan bir koca gibi çaresiz ve perişan haldesin... hiç olmazsa edebinle sus da daha fazla rezil-rüsva olma ümmet-i müslümana.
yani sen tut, ortadoğu'nun yegane horozu benim diyerekten alımlı-çalımlı dolan ortalık yerde, ele-güne caka yap, racon kes, sonra dön evine, bir de bak ki kümesteki tavuk israil'in horozu ile aşna fişne olmuş.
türkiye'nin ilk uçak mühendislerinden, yapımı istanbul beşiktaş uçak fabrikasında çekoslovak skoda firmasıyla ortaklaşa gerçekleştirilen ilk türk uçağı 'nu.d-36'nın özgün tasarımcısıdır.
1938 yılında istanbul beşiktaş'taki uçak fabrikasına sipariş edilen 24 adet 'nu.d-36'nın türk hava kurumu eskişehir tesislerine teslimi için eskişehir hava alanına inişi sırasında, hayvanların piste girişini önlemek üzere yapılan seddeye çarparak hayatını kaybetmiştir.
bir kağıda, Kuran'dan 'şifa verici' veya 'koruyucu' olduklarına inandığı kimi ayetler yazarak bunun üzerine nefes eden kişi.
'muska yazma' veya 'muskacılık' eskiden, çoğunlukla din görevlilerince ya 'sembolik' bir bedel veya 'hayır duası' karşılığı yapılmakta idiyken şimdilerde daha ziyade sahtekar ve şarlatanların; cahil insanlar sayesinde büyük paralar kazandıkları bir meslek halini almıştır.
1911-2002 yılları arasında yaşamış ve tam adı 'Joseph Marie Antoine Hubert Luns' olan, eski adıyla 'katolik halk partisi' yeni adıyla 'hristiyan demokrat parti' başkanlığı ve başbakanlık görevlerinde bulunmuş hollandalı siyaset adamı.
tarihte en uzun süre nato genel sekreterliği yapmış kişi ünvanı da ona aittir. 1971-1984 yılları arasındaki 13 yıllık süreçte 'v. nato genel sekreterliği' görevini yürütmüştür.
geçenlerde enver aysever'in cnn türk'te yayınlanan aykırı sorular adlı programına konuk olan ilber ortaylı'nın; anadolu inasanı'nın, sahip olduğu değerlere ve kavramlara bakışını yansıtmak için kullandığı çok derin bir tespittir.
tam metni şöyledir;
"...adamlar izmir'den yola çıkmışlar. 10 kasım'da atatürk'ü anmak için kafile halinde ankara'ya gelirlerken afyon sapağı'ndan konya'ya kırıyorlar direksiyonu ve önce mevlana'nın türbesini ziyaret edip sonra geliyorlar ankara'da anıtkabir'e. böylesine engin bir ufkun bir başka örneğini kolay kolay göremezsiniz dünyada. "
osmanlıca, kimseye müdahanesi olmadan kendi kendine hareket edebilen.
yüzer vinç ya da dubalar gibi motorlu bir römorkör veya çekici tarafından çekilmeye ihtiyaç duymadan, kendi dümen ve motorları ile rota takip edebilen taşıtlardır. tren lokomotifi, kamyon, otobüs, traktör ve otomobiller de zatülhareke nakil vasıtaları olmalarına karşın bu terim, günümüzde kıyı ve liman hizmetleri ve bakımında çalışan yüzer iş makineleri için kullanılır hale gelmiştir.
kıyı ve limanlarda deniz dibinde biriken çamur ve dalga etkisiyle dalgakıranlardan deniz dibine yayılan taş ve kayanın temizliğinde kullanılan, kendi dümen ve motoruyla hareket edebilen ve belli bir rotayı takip yeteneğindeki suüstü iş makinalarının sevk ve idaresinden sorumlu operatör, çarkçı.
Boru ucuna uygun kaydırıcı madde sürüldükten sonra boru başındaki mufun içindeki kanala lastik conta yerleştirilip her bir çap ve muf derinliği için değişebilen miktarda hafifçe döndürülerek, yüksek çaplarda levye yardımıyla yavaşça sonuna kadar iterek bağlantı yapılır. Kaydırıcı madde olarak lastik contanın özellikleri göz önünde bulundurularak arap sabunu kullanılmalı, borunun kolay girmesi için makine ya da gres yağları kullanılmamalıdır.
ülkemizde, zater veya sater olarak da adlandırılan 15 çeşidi bulunan, çoğunlukla bozuk ormanlık alanlar ile taşlık-kayalık bölgeleri seven, otsu ve ıtırlı bir bitki türüdür.
sürüngen veya yatık ya da yarı çalı bitkiden yer yer 20 santimetreye kadar varan çiçek verecek dallar yükselir. Yapraklar karşılıklı, ufak, kısa saplı veya bitişik, uzunca mızrak biçiminde, eliptik veya yumurta şeklinde, bütün kenarlı, çıplak veya kıllı nokta gibidir. bezimsi kıllardan eterik yağ çıkar.
Çiçekleri belirsiz iki dudaklı, beyaz erguvani veya pembe renkte ufak, sık veya başak şeklinde aralıklı, süpürgemsi çiçek demeti üst yaprakların koltuğunda toplu halde bulunurlar. Meyve kuru, yeşilimsi veya kahverengi, birer tohumlu dört bölüme ayrılır.
Türlerinin hepsi de hoş koku yayarlar. içeriğindeki etkin maddelerin ağrı ve sinirleri yatıştırıcı etkisi ile ilaç endüstrisinde kullanılırlar.
ülkemizde, yetiştiği yöreye bağlı olarak medik, mendek, mentir, medo gibi değişik adlarla da anılan, gölge ya da yarı gölge yerleri seven, 40-100 cm boylarında, dik gövdeli, dikenli, maydanozgiller familyasından otsu bir bitki türü.
Kışın dökülen, derin parçalı yaprakları vardır. Temmuz-ağustos aylarında 3-6 cm uzunluğunda pembe ya da beyaz şemsiyemsi çiçekler açar. Meyveleri uzunca ve yeşil renklidir.
Yaprakları peynire konur ve bu peynire 'otlu peynir' adı verilir. dikenli kabuğu soyulduktan sonra gövdesi de yenebilir. Bileşiminde piperidin alkaloitleri ile chaerophyllin bulunduğundan hafif uyuşturucu etkisi de vardır.
bilimsel adı 'Allium ursinum' olan, ülkemizde, doğu anadolu bölgesinin çeşitli illerinde yetişen ve yetiştiği yörelere göre yabani sarımsak, cadı soğanı, ayı sarımsağı gibi adlar alabilen bir ilkbahar bitkisi.
mide ve bağırsak metabolizmasında düzenleyici etkileriyle normal sarımsağa göre daha üstün bir şifa kaynağıdır. kronik hale gelmiş ishal ve kabızlığın her ikisine karşı da normalleştirici etkisi ve özellikle gaz sancılarının giderilmesinde çok etkili bir bitkidir.
kimi yörelerde 'ayı sarımsağı' olarak adlandırılmasının sebebi, kış uykusundan uyanan ayıların öncelikle bu bitkiyi tüketerek mide ve bağırsak metabolizmalarını yeniden harekete geçirme eğiliminde olmalarıdır.
1652-1727 yılları arasında yaşamış, hollanda doğumlu bir fransız asilzadesi, ressam, karikatürist ve gezgin.
özellikle ortadoğu ülkelerine yaptığı ziyaretler ve dönemin insanlarına, yaşam biçimlerine, giyim-kuşamlarına yönelik anlatım ve çizimleriyle tanınır. gittiği ortadoğu ülkelerindeki gözlemlerini resme dökmesi, seyahatname olarak kaleme alınmış kitaplarına tarihi bir vesika hüviyeti kazandırmıştır. ayrıca, basılı kitaplarında renkli gravürlere yer veren tarihteki ilk yazardır.
bir eserinde, zamanın osmanlı toplumundan şu sözlerle bahseder;
"Çok zengin Türk tacirleri vardır ki, fukara babasıdırlar. Bir zengin hacca, yanına birkaç yoksulu alarak gider ve onun her türlü masrafını da öder. Böyle çok zengin bir Türk taciri ile beni konsolos Torelli tanıştırdı. Adam 84 yaşında idi. 8 defa hacca gitmiş ve her hac kendisine 20 bin altına mal olmuştu. Yılda 10 bin altın zekat veriyordu. O güne kadar yaptırdığı hayratın ise hesabı yoktu. O esnada ben de Kudüs'e hacca gidiyordum. adam bana dönüp, "allah kabul etsin" deyince şaşırdım ve öğrendim ki dinde ayrımcılık da yapmıyorlar."
Türkler'in biz Hristiyanlar'dan çok daha fazla hayır eseri yaptırdıkları inkar edilemez. üstelik, Hristiyanlar ve Musevîler de tıpkı Müslümanlar gibi bunlardan faydalanırlar."
edebi ortamlara, çoğu zaman garip bir statüko havası hakimdir. belli akımlar, bu akımlar doğrultusunda bir şeyler ortaya koymaya çalışan yazarlar, gerek yazım tekniği ve gerekse üslup olarak belli başlı kalıplara tabiri caizse 'cuk! oturan' eserler, okunması kolay, önceki yazara yazılanlarla sadece sözcüklerin yerlerinin değiştiği fabrikasyon eleştiriler ve daha neler neler...
- edebiyatçılar içerisinde, 'icat sahipleri' yani 'mucitler' işin doğrusu pek de sevilmezler. o denli belirgin bir durumdur ki bu, hangi açıdan bakarsanız bakın, bunun yanlış bir gözlem olmadığı kanaatine rahatlıkla varabilirsiniz.
ilkin, 'düzene çomak sokma' eylemidir yaptığınız. 'eski köye yeni adet getirme' dir. sizden önce her şey alışkanlık ve teamüller doğrultusunda güzel güzel ilerlerken, diğer bir ifadeyle 'akarsu yatağını bulmuş sakin sakin akarken' icadınızla ortalığı birbirine katmanızdır.
bu aşamada, üretmeden-tüketerek mevcut sistemden nemalanan makam-mevki sahibi güruhun top ateşine maruz kalmamak mümkün değildir elbet! velev ki, çoğunluğu medya patronlarının pompalaması ile bir yerlere gelmiş bu kerameti kendinden menkul eleştirmenler ordusunun ateş çemberinden yara almadan kurtuldunuz, bu kez aynı sistemden beslenen ve rakibi düşman olarak algılayan yazar tayfasının oklarına hedef olursunuz. hele ki eseriniz biraz da ses getirmişse, sistematik bir hata yakalayabilmek ve buna dayanarak sizi okuyucu nezdinde yerden yerden vurmak için eserinizi didik didik edip günlerce uykusuz kalmayı dahi göze alabilirler.
- edebiyatçılar, çevrelerine vermeye çalıştıkları reformist, radikal, hatta devrimci izlenimlere karşın, kendi alemlerinde şaşırtıcı düzeyde muhafazakardırlar.
bırakınız! yeni bir akımın öncüsü olmayı, mevcut akımların bir takipçisi olabilmek, o akımın öncülerinin masasına ilişip fikir alış-verişinde bulunabilmek için dahi öncülerine biat etmeniz nerede ise bir mecburiyettir.
- siz, okuyucuya yepyeni bir pencereden pırıl pırıl bir ufku göstererek, daha önce hiç tadılmamış lezzette ve okunması okuyana haz veren bir eser ortaya koyabildiniz mi? ondan haber verin.
işte! o an, sizi vaktiyle top ateşine tutan gemilerin yelkenlerinin nasıl da suya iniverdiğini, bir zamanlar edebiyat meclislerinde oturacak masa bulamayan size, bu kez oturtulacak değerde bir masanın nasıl da bulunamaz hale geldiğini görüverirsiniz. masalarını sizle paylaşmayı sizin açınızdan bir nemalanma olarak görenler, bu defa aynı şeyi kendileri için yapmakta hiçbir sakınca görmezler.
- kirlidir bu ilişkiler, sanata ve sanatçıya hiç de yakışmayacak düzeyde kirletilmiştir. garip olan, işleri bu hale getirenlerin sanatçılardan çok, bahse konu kerameti kendinden menkul eleştirmenler tayfası olmasıdır.