bir dizinin ilk bölümünü izlerken samimi, içten tepkiler verilmez genelde. önce bi diziyi ölçüp biçersiniz, ben bunu izler miyim diye düşünürsünüz, aradaki kimyayı ölçersiniz. fakat seinfeld daha pilot bölümünden bana çok içten kahkaha attırmayı başarmıştır.
"you can't over-dry, it's like you can't over-die, once you die, you're dead... let's say you die and i shot you, you can't die again, because you're already dead... you can't over-die, you can't over-dry."
south park'ın 9. sezon 5. bölümü. kenny'i kapşonsuz gördüğümüz ender bölümlerdendir aynı zamanda.
bir sahnede stan'in babası güne güzel başlamak için beatles'dan helter skelter'i alarm olarak kurar. fakat alarm şarkı öncelerinde yer alan ses kaydıyla* çalar ve daha şarkıya girmeden adam uyanıp alarmı kapatır. gülmekten canım acımıştı resmen.
kızımıza* overrated diyenler türemiştir hemen. olaya sadece yüz olarak baktığınızda kesinlikle kendisinden çok daha efsanevi karakteristik yüzler vardır, doğrudur. fakat total bir değerlendirmeyle kendisinin overrated olduğunu söylemek ayıptır, günahtır.
bu gözler bir kader keita'yı gördü böyle yardıran, bir de kate.
kabak tatlısını sevmeyen biri olarak ilk kez babamın zoruyla kadıköy çiya'da yediğim ve çok beğendiğim tatlıdır. her yer bu kadar güzel yapıyor mu bilmiyorum da baya mavi ekran vermiştim, bildiğimiz kabak tatlısı nasıl böyle olur diye.
kendi içinde çelişkili bir durum. yapmadıklarıyla bile ezeli rakibini ''sevince boğan'' bir galatasaray'ın troll takım olması, don't feed the troll felsefesine terstir zira.
normalde izlediğim dizilerin jenerik kısmını geçerim ama bu dizide geçemiyorum. o müziği her defasında duymak istiyorum. başka bir şey.
ayrıca kesinlikle beklediğimin aksine gümbür gümbür, bol savaşlı, kanlı orta çağ dizisi değildir. ismine paralel olarak krallıkların iç yapılarını, burada dönen oyunları gösteriyor bize daha çok. diziyi farklı yapan da bu.
7x12 ve 7x13'deki film göndermeleriyle yarmış dizidir. önce foreman'ın taub'a verdiği çok ağır the usual suspects spoilerı, bi sonraki bölümde house'un pulp fiction göndermesi... çok yaşayın e mi.
woody allen'ın durmadan konuştuğu, ikili ilişkilerle ilgili sağlam tespitler içeren film.
--spoiler--
woody allen sevgilisini eve götürürken yolda aniden durup "give me a kiss" dediği sahne efsane. sebebi ise daha önce hiç öpüşmemiş olmaları. "evde o gerilimi yaşayıp, doğru anı kollamak için bekleyemem, o yüzden şimdi öpüşelim" diyip kız arkadaşını öper ve hiçbir şey olmamış gibi yürümeye devam eder.
--spoiler--
filmin ana karakterinin, camus'nün mersault karakteriyle fazlasıyla benzerlik gösterdiği gözlerden kaçmıyor. bütün o kurgunun, akışın, yardımcı karakterlerin yanında; filmin her anında ed* ile birliktesiniz. ağır tempoya rağmen izleyicinin sürekli filmin içinde kalmasının başlıca nedeni budur.
ayrıca scarlett johannson'un siyah beyaz filmlerde de giderli olduğunu gösterir bize bu film.