bernard buffet çok genç yaşta, aniden ünlenmiş, çok kazanmış, bu nedenle hep dışlanmış,
örselenmiş, onu miserabilizm semsiyesinin altına alan, gruber'in mirasçısı konumuna
sokan çok satılan resimlerini tekrar tekrar üreten paragöz biri olduğu yargılarına tümden
karsı çıkmamız gereken, varsıllığının dramatik algısını hiç engellemediği, inandıklarını
sonsuza kadar resmetmek olanağını bulan, bulamadığında da son derece trajik sonunu
kendi elleriyle getiren onurlu ve üretken sanatçı.
aklın, insanın değerine ve onuruna, insanlığa olan inancı olarak tanımlayabileceğimiz hümanizm, insanı evrenin merkezine yerleştirir, eğitimini, erdemlerinin mükemmelleşmesini, özgürleşmesini, bilgi ve becerilerini arttırmasını, hedefler. insanın yalnızca bireysel gelişimini ve mutluluğunu gözetmek yerine toplumsal gelişme ve evrimleşme için yön göstericilik işlevini de insana yükler. doğanın içinde aklın temsilcisi ve en erdemli varlığı insandır ancak bir koşulun sağlanması gerekir; insancılık.
minimalizm terimi ilk kez 1961’de düşünür richard wolheim tarafından içerik olarak en aza indirgenmiş sanat anlamında kullanılmıştır.
1960’lı yıllarda newyork’ta boyasal soyut dışavurumculuk’a karşı gelişmiş, kurumları ve ideolojileriyle desteklenmiş, terminolojide bazen abc sanatı, bazen soğuk sanat (cool art), birincil kurgular (prımary structures), bazen süreç sanatı (art ın process) olarak isimlendirilmiş, abd’de pop sanat’ın popüler günlerini yaşadığı bir dönemde görsel sanatların bir kitle kültürü olarak başka bir yüzü, bir dönemi, bir akımı olarak ortaya çıkmıştır. başlangıçta üç boyutlu çalışmalar ve heykeller için kullanılan terim, 1960’lardan başlayarak amerika’da yaygınlaşan sanat anlayışı kapsamındaki resim sanatını da tanımlamaktadır.
francisco de goya, el greco ve diego velázquez ile birlikte ispanyol resim geleneğiyle yetişmiş, david ile aynı kuşağı paylaşmış, en önemli ispanyol ressamıdır.
başlangıçta ispanyol halkının gündelik yaşam sahnelerini avcılık, ve balıkçılık sahnelerini neşeli bir şekilde ele alıyor.
tarihsel ve siyasi olayları, kişiselliğin vurgulandığı portreleri, hicveden fantastik kompozisyonları resmediyor.
ispanyol krallarından çok fransız devrimi’nin ilkelerinden yana olan devrimci bir ressamdır. bunu aç gözlü, çirkin ve kof saraylıların portrelerini yaparkenki acımasız eleştirel yaklaşımından da anlıyoruz.
eleştirel düş gücünü ve hislerini alabildiğine özgür kılarak dışavurumunu hicve çeviriyor, bunun, çoğalttığı baskılarıyla toplumda yaygınlaşmasını sağlıyor.
ironiyi kullanarak ve akıl ve imgelem arasındaki kutupsallıktan yola çıkarak, toplumda yerleşik hurafelerin ve cehaletin üzerine gidiyor.
savaşın bütün dehşetini anlattığı “2 mayıs ” ve “3 mayıs” resimlerinde kutsalın simgesel referanslarını dünyasal olarak kullanıyor.
cilası-törpüsü
sevgilisi-nefreti
kucağı- tekmesi
sığınağı-kapı önü
tadı- yavanı
dayanağı- depremi
gülü- dikeni
güneşi-karanlığı
ruhu olur, bedeni olur, parçası olur, canı olur, cananı olur...
hayat bu, insan bu...hepsine eyvallahım var...hepsi kıymetlim...
1. sıfat saf, deneyimsiz
"kıskanabileceği kadınların varlığını göğüsleyemeyecek kadar naif biri değildi." - r. mağden
2. isim güzel sanatların özellikle resim alanında kendi kendini yetiştirmiş sanatçısı veya onun yapıtı
3. isim kendi kendini yetiştirmiş, doğal bir plastik sanat yeteneğine sahip sanatçılar tarafından yaratılan resim sanatı
4. acemice yapılan
"bu özbeöz istanbul efendisi, makalelerini, romanlarını kendine özgü naif resimlerle süslerdi." - h. taner
(d. 1940, üsküdar, istanbul), figüratif resim geleneğinin en önemli yapı taşlarından biridir.
1990-2008 yılları arasında mimar sinan üniversitesi güzel sanatlar fakültesi resim bölümü'nde öğretim üyeliği yapmış, öğrencisi olmaktan gurur duyduğum ressamımız.