mehmet akif ersoy'un yeni yazdığı şiirinden bir kısmı gelişmeler kısmına koyarak bizi sözlükle ilgili gelişmelerden haberdar ettiği için bi aferini haketti.bir de online dua butonu koysaydı oraya daha iyi olurdu ama kısmet artık. önümüzdeki milli ve dini günlere bakacağız.
kanal 7 adlı kanalda yayınlanan komedi programı. canlı yayında namaz şov desen var, ünlü konukların islamiyeti nasıl keşfettikleri desen var. bir de telefonla bağlanan izleyicilerin "hocam allah sevdiği kuluna cefa verir değil mi?" gibi sorulara hocanın "evet öyle yavrum" türünden verdiği cevaplarla program cilalanmış. ben seyircilerin sorduğu soruların profesyonel bir yazar kadrosu tarafından yazıldığını düşünüyorum.
ben ece gürsel'i televizyondan gördüğüm kadarıyla hiç beğenmezdim. ünlü olma çırpınışlarını da hiç onaylamazdım. bir gün ece'yi bir yerin açılışında gördüm. taş çatlasa bir metre yoktu aramızda. o saatten sonra ece gürsel'in mükemmelliği karşısında diz çöktüm. suratı ne kadar çirkinse, vücudu bir o kadar güzeldi ve bende ona tırmanma isteği uyandırıyordu. devamını okumak isteyenler: erotik içerikli yeni kitabım tüm kitapçılarda.
mansur ark mersin'de bir kızı çok sevmiş. kızın peşinden koşmuş ve sonunda arkadaşlık teklif etmiş. kızın cevabı net "sen ilk önce git bi aynaya bak". mansur aynaya bakmış, hakikaten çirkin. azim yapmış mansur, şarkı yazmış, hoplayıp zıplamış. meşhur olduktan sonra da nispet yapmış kliplerinde güzel kızları oynatarak. hikayemiz de burada bitmiş.
konuşurken ağzında tükürük biriktiren birisi. böyle biriktiriyor, sonra uzaklara gülümseyerek bakıyor "günde beş vakit" diyor. sonra tükürüğünü yutup başını öne eğiyor huşuyla. namaz keeps together baskılı kıyafet giyip sokaklarda geziyor. toplumu da bir arada tutan bir çimento, örnek bir ünlü oluyor. deniz seki gibi kokain kullanıp halkımıza kötü örnek olmaması da cabası. sakıp sabancı'nın cenazesinde aydınlandığını her yerde anlatıyor, susmak bilmiyor.
sinemada "bak bak kamerayı nasıl bir sağa bir sola sallıyorum" akımını başlatan film işte budur. sonradan böyle film çekenler eleştirildi ama aslında bu filmdir tüm mide bulantılarımızın sorumlusu. ara sıra Monica Bellucci götü sikilirken nasıl bir hal alır diye izlemiyor değilim hani. ama tam sokmuyor, kenarına koyuyor yarrağı. biraz acıtıyormuş gibi görünüyor, ama girmiyor. bizim Monica oyunculuğunu ve götünü konuşturuyor.
günlükten çok "biri beni hapise tıkmak isterse elinde belgeler bulunsun" diye yazılmış belge havası var. bize okulda günlüğün, o gün başımızdan geçen olayları yazdığımız şeyler olduğu öğretildi.
holivud esinlenmekte sınır tanımıyor. bir kadın bir erkek var. birbirini görüp beğeniyorlar, aşık oluyorlar, anılar biriktiriyorlar. japonlar bir alet yapıyor, o aleti kullanıp hafızalarını sildiriyorlar. ama o da ne, hafıza siliniyor ama kalpteki sevgi silinmiyor. işte sevginin gücü. teknolojiyi ne kadar geliştirirsen geliştir, kalpteki sevgiyi silemiyorsun. son hıçkırık'a kadar o sevgi kalpte kalıyor, unutulmuyor. meğersem sevgi bir duygu değil içgüdüymüş. bunu anlıyoruz bir kez daha. tabi bu klişe filmin çok iyi olduğu gerçeğini değiştirmez. yılın en iyi filmi olsa da bulunduğumuz dakikaların en iyisi olmadığı kesin.
bir 70'lerin türk filmlerinden esintiler taşıyan filmle daha karşınızdayız. adam var, küçük kız var. adam küçük kızı kötülerin elinden kurtarıyor. araya bürokrasi giriyor, haksız yere hapse giriyor. küçük kız hapisteki adama aralıksız mektup yazıyor. aradan zaman geçiyor adam hapisten çıkıyor, küçük kız büyüyüp serpiliyor, taş gibi oluyor, dans ediyor ve aklımızı başımızdan alıyor. çatır çatır sikilecek kıvama geliyor. adam şaşırıyor, bu onun kurtardığı küçük kız olamaz. ama delikanlı gibi davranıyor, sikmiyor kızı, halka örnek bir tavır sergiliyor. bu arada peşinden bürokrat geliyor,adam onun oğlunu öldürüyor ve kıza zarar vermemeleri için kendini feda ediyor ve intihar ediyor. adam ölür ve kız yaşamaya devam eder. adam kız için ölür, o yaşasın diye. kız yaşamını adama borçludur, çünkü adam onun için kendini öldürmüştür. ama bu klişe filmin muhteşemliğini gölgelemiyor. o yılın en iyi filmi olabilir ama içinde bulunduğumuz haftanın en iyisi olmadığı bir gerçek.
erkek film. vuruyor, kırıyor, barın tuvaletinde sikiyor, yeri geldiğinde kızına babacan bir tavırla yaklaşıyor. iran bayrağını alıp yere seriyor, halkının gönlünü hoş tutuyor. kan var, striptizci kadın var, uyuşturucu var. porno gibi ama değil, sanat filmi. izledim, beğendim. ama son yüzyılın en iyi filmi değil.
o nasıl bir klişedir öyle anlamak mümkün değil. kız zengin bir erkekle birlikte, bizim fakir oğlan eski yavuklusunu alcak ama gücü yok. fakir ama gururlu, seviyor. bir yarışma var, kimse büyük ikramiyeyi kazanamıyorken, bizim genç kazanıyor, biliyor soruları. nasıl oluyor? hayat okulu yiğenim. film boyunca kızın peşinden koşuyor, sonunda "mutlu son". it's written. ama iyi yazılamamış. senaryo 70'lerin türk filmlerinden farksız. oscar törenleri titanic'ten beri böyle zulüm görmedi. ama izledim, sevdim. yılın ve hatta bin yılın en iyi filmi diyebilirim.
biri ingilizce ekşi sözlük klonu demiş bu site hakkında. ondan sonra zuxxi için ekşi sözlük gibiydi denmiş. wikipedia için bile ekşi sözlük'e benziyor denmiş. ama bence ekşi sözlük'e en çok benzeyen site yutupdur. bu siteyi yapanlar da ayaklarını denk alsın, türkiye'de yapılan bir siteyi klonlayıp türkiye'yi kötülemesinler, akıllı olsunlar.
kendisinin geçmişte bir kaç yazısını okumuştum. çok yeteneksiz ve bilgisiz olduğunun farkına o zamanlar varmıştım. şimdi sanırım depresyondaymış ve intihar etmeyi düşünüyormuş. tüm sözlük için hayırlara vesile olur bu eylemi.
deniz seki kokain kullandı, halk kokain kullanan sanatçı istemiyoruz dedi, devlet kokain kullanan adam hapise girmeli dedi, içeri attı. kafamdaki "türk halkının istediği sanatçı" profili çoktan oluşmuştu. erol evgin gibi güleryüzlü, normlardan sapmayan, topluma güzel örnek olan, yeri geldiğinde namaz kılıp oruç tutan, öyle olmasa bile sonradan yaşar alptekin-esk bir şekilde dönen biri ancak gerçek sanatçıdır. deniz seki bildiğin sıradan bir pop şarkıcısı, sezen aksu gibi. ancak onu diğer sıradan ve popüler olanlarından ayıran, kokain kullanan biri olması. bunun üzerine bir yarışmada adam öldürdüğü için üzerine gittiği bayhan adlı hindistan ve arap karışımı sesiyle kulaklarımızı siken şarkıcı, "ben onu affettim" diyor. türk halkı adam öldüren bir adamla, uyuşturucu kullanıp sadece kendinin bileceği bir işi yapanı aynı kefeye koyuyor. hatta adam öldüreni bazen kahraman ilan edebiliyor. bu çok önemli bir veri. öldüreceğin adamı iyi seçersen kahraman olabilirsin. ancak kullanacağın madde ne olursa olsun affedilemezsin.
ikiyüzlü olmak her sanatçının birinci kuralı olmalı türkiye'de. biraz mahsun kırmızıgül gibi. ahmet kaya'ya tepki gösterip, ardından kürt sorununa parmak basıyormuşçasına. kokain kullanıyorsan yalan söyle, doğruyu söylemen daha kötü olur yoksa. geleneksel ikiyüzlülük şenliklerinde karpuz güzeli seçiyoruz. halk olarak alışkınız buna. doğru yola gel de nasıl gelirsen gel. aşırı uçlara da kayabilirsin necip fazıl gibi. ama sakın topluma kötü ornek olma. çocuklarımızı kirletme. islamcı faşist olabilirsin. saygı duyarım. ama sakın kokain kullanma. tamam mı?
baskın oran'ın son zamanlarda yazılarında orantısız bir şekilde "allah, fesüpanallah, bismillah, çok şükür" ve benzeri terimleri kullanmasına şaşırmadım. aynı şekilde bir kaç liberal sol yazarın da son zamanlarda hem konuşmalarında, hem de yazılarında bunu keşfettim. bunu sanki "aslında bize böyleymişiz gibi ithamlarda bulunuyorlar ama biz öyle değiliz" demenin bir mesajı olarak verdiklerini düşünseler de, fazla tekrarın bünyede kalıcı hasarlar verdiğini söyleyeyim.
bir de baskın oran türkiye'de ezilenlere örnek verirken eşcinseller, kürtler, gayri-müslimler demiş ve ardından islamcıları da bu listeye eklemiş. evet yanlış okumadınız türkiye'de ezilenler listesine sermayeyi elinde tutan ve kafaları kızdığında kafaları bile kesen islamcıları da eklemiş. aferin baskın oran, sesin baskın olanın tarafından çıkıyor. yalnız sana bir şey söyleyeyim o baskın taraf seni hiç önemsemiyor. yarın ultra-milliyetçi bir parti iktidara gelirse nasıl davranacağını merak ediyorum. merak ettiğim şey onlara karşı sesinin baskın çıkıp, çıkmayacağı. yoksa orantısız bir biçimde otağı terimlerini mi kullanacak?
gerçek bir müslümanın beş yaşındaki maymundan bile daha aptal olmasından dolayı müslümanlar geri kalmıştır. ancak şişkin egolarından dolayı batıya "sizin ilminiz varsa bizim de imanımız var" mesajı vermekten yorulmamışlardır.
türkler'e aptallığın araplardan bulaştığını eklemeliydi. bir de oranı eksik vermiş. en az yüzde 75 olmalıydı. yazdıklarına fazla gülmem, edebiyatını beğenmem ayrıca.
yıldırım önal davudi ses tonuyla gönüllere taht kurmuş muhteşem bir aktördür. ancak her muhteşem sanatçının yazgısı olan "sefalet içinde ölmek" onu da es geçmemiştir. kendisinin son günleri marlon brando ile benzerlik gösterir. oyunculara verilen ödüllerin aslında para olması gerektiği düşüncem bu iki oyuncunun son günlerini görünce daha da pekişti. an azından ölmeden önce son bir defa kana kana şarap içebilmeleri için değersiz bir plaket veya heykel vermek yerine o kurum veya kuruluşun üyeleri ellerini cebine atmalı.
rock müziğinin giderek popülerleşmeye başladığı dönemlerde ortaya çıkan bir akım. rock müziğin aslında kitleleri eğlendiren, hoplayıp zıplatan bir tür olmadığını ellerinde çekiçle vurarak anlatmaya çalışan progresif hareket.
1968 yılında bir grup sosyalist genç tarafından kuruldu. sanatın ayna değil "çekiç" olduğunu savunuyorlardı. müziğini, ideolojilerini kitlelere kabul ettirmek için bir araç olarak kullandılar. deneysel ve yenilikçiydiler. bu yüzden kitleler tarafından onaylanması kolay olmadı. britanya'da kabul görmeyeceklerini anlayınca avrupa'ya açıldılar. avrupa underground müziğinin öncü isimlerinden oldular. sürekli karşıda durdular ve karşı durdular.
şiir hakkında çok şey bildiği kesin. şairleri değerlendirme hususunda belki de türkiye'de bulunan en özgün kişi. ego sorunları olduğunu da eklemeliyim.
eski bir manken. burak kut, şebnem ferah ve demet sağıroğlu'nun kliplerinde boy gösterdi. kınalı bebek klibinde salıncakta sallanan kız olarak hafızalara kazındı. absürd komedi filmi zıpçıktı adlı eserde saf anne rolünü oynadı. bedri baykam ile aralarında geçen ilişkinin ardından, parasını alamadığı gerekçesiyle bedri'ye dava açtı. o zamanlar resimlerini çektirdiği dergileri almak için bile cebinde parası yoktu. bir ara uyuşturucu kullandığı gerekçesiyle gözaltına alındı. trajik bir hikayesi var anlayacağınız.