sizin yüzünüzden olandır. çok kötüyüm. ağlıyorum, kalbimi kırdınız. nedir bu kadınlar istediğiniz ha yeter artık! beni ağlatmaya utanmıyor musunuz? geçecek sandım acılarım dinecek sandım. tam unutuyordum ki biri çıktı ve sözlükte doğru düzgün kız yok falan dedi. evet! hepsi namussuz, ahlaksız, edep yoksunu bireyler! ama onuru için gözünü kırpmadan kendini feda edecek kızlar bunlar. bugün hüngür hüngür ağlıyorsam utanmalıyım belki de. kadınları bu hale getiren insanlardan, pamuklara sarıp, yollarına gül dökmek varken kötü sözleriyle kumlu çakıllı yollar döşeyip bataklığına çeken her insandan! biter sandım, tüm umutsuzluklarım geçecek, erkekler bu sözlükteki kızların ne cevherler taşıdığını görecek... ne kadar yanlış düşünmüşüm, gözlerimi ekrana çeviremiyorum. gözyaşlarımın tuzu yakıyor her bir yanımı bir tek o sözleri duyduğumda hissettiğim acımı bastırmaya yetmiyor acısı...
edit: sözlükten bir kadın böyle yapınca hepiniz götüne yapışıyorsunuz. ben söyleyince biri siksin şunu. yoh yeaaa! yakaladım sizi köfteler. az değilsiniz.
bayım, gerçekten hiç yakıştıramıyorum sizin gibi bir baya.
bayım;
konuştuğum dilin ağırlığına çöreklenmişsiniz
bende aramayın adınızı
bunca gece varken
siz sırılsıklam sarılın maviye
size söz veriyorum bayım
bu şiir bende ki fırtınaları dindirecek
yıllara ve çocuklara isimsiz düşecek siniz
intiharlar sizin için işlenecek
ve bir çığlık gibi kopacaksınız sessizliğimde
oysa susmak en çok
yağmurları kıskandırmaktı.
benim size geç kalışım
sizin beni bulamayışınız
yırtık bir gecenin afişlere sığdırılması kadar acımasızcaydı
göz gözeydik oysa
bir kulaç kala vazgeçmiştik “biz” olmaktan
kimsesizdik yani!
sahi bayım bir çırpıda nasıl yitirilirdi aşk
siz ki darmadağın bir çocuğun yüzünde gülüştünüz
dinmeyen fırtınanın kopmayan dalgasıydınız
bayım, alelacele toplanan düşlerde uyanmayın.
yazıyorum bayım
susa susa yazıyorum
uykular kavisler çizse de yüzümde
sizdim bayım!
tarifsizdim!
isimsiz sokaklarda yarınlarımı aradım
siz bayım dudaklarımdaki korkak cümlelerimdiniz
dilimde paslı o cümle
“ez de hezdıkım”
evet, bayım biraz yabancısıydınız
ve beklide anlamıyordunuz konuştuğum dili
benim lügatim de irkilmişti cümleler
işe yarmaz bir ihtimalin,
boş avuntusuyla çağırdım sizi
yoktunuz!
sahi bayım siz hiç beyaz bir sayfa da
özlemlerinize karalar çaldınız mı?
bu aşk taraflarıma eylemsiz kalıyordu
bana mıydı tüm susuşlarınız
oysa ben sizi çocukluğuma vermiştim
evet, bayım siz hiç avuç dolusu bir yalnızlıkla,
baş başa kaldınız mı?
çağırsam bir şiirlik gelir misiniz?
yâda
kirlenmiş bir şirin içinde kalır mısınız benimle?
merdiven boşluğunda sallanan,
sesiniz koridorlarıma dar geldi
oysa benim antrelerimde hep gidişleriniz asılı kalmıştı
hiç gelmeyecek misiniz bayım?
içimdeki kor hep iblis’e mi yuva olacak?
oysa ben sizin için hala cennet kuşatmasındaydım
yollara, kilometrelere bile aldırış etmemiştim
göz görmezse gönül katlanır tasasındaydım
gelseydiniz bayım yüzüme
utandırmazdım sizi aynalara
adınız hala kahraman mı?
kentler…
ve
adressizlikler boyu sahipsiz misiniz hala?
benim sizde kanayan bir yaram olmayacaktı asla
ama sizin hep kanatan gidişleriniz olacak
mesafeler büyüdükçe,
semtler çoğaldıkça…
üstümüze yazığın gölgesi vurulacak
kirpiğimde gündüzler tutuklanacak
bayım siz hiç gitmeseniz de
ben kaleme, kâğıda yüz çevirsem.
ellerinize çocuk masumluğunda kıvrılsam,
başımı okşar mısınız anne nezaketliğinde?
sahi bayım siz hiç,
bir çocuk günahında ezildiniz mi?
şimdi bayım
size ne desem boş pusulalarda devrilecek aklım.
mahrem düşlerimde
bir tek sizsiniz yolunu kaybeden.
gelmediniz bayım!
geç kalınmış bir günde hoşça kalmadınız.
bayım
siz kulaklarınızı tıkayın
ben yerinize duyarım ölüm sirenlerini.
sizi mahşerde başıboş görmeyi inanın hiç istemem
ellerime bırakın notasız bu ayrılığı.
ben bayım sizi bu kadar sevmeseydim
siz masal düşlerine kahraman olabilir miydiniz ki?
gitmelerinize hala alışamadım
ve bayım…
ben sizi mavinin kucak açtığı yerde bekliyorum
gelmez misiniz?
sizi seviyorum desem
gitmelerden düşer misiniz usulca kucağıma?
sizi aşığım desem
sızar mısınız masumca kuytularıma
ve işte yine tanıdık o cümle
sizi seviyorum bayım.
siz
bayım hiçbir izdüşümünde yoktunuz
ben her yoklukta size üşürdüm
süngüler üstüne kapanmış ruhumu asla açmayacaktınız
bas bas bağırırken gece,
siz yüzüme varmayacaktınız artık
ve ben her çekmecede yüzünüzü saklayacaktım
ekmek kırıntıları kuşlara katıkken,
şiirler mevsimsiz yazılacak kuytularınızda
siz ki bayım kıyam-a eğildiğim zamansızlıktaydınız
oysaki bayım hiç tutunmamıştınız boynumdaki yağlı ilmeğe
sahi bayım gözbebeklerinizde vurulası o kuş var mı hala?
gittiniz bayım!
ceketimin iç cebinde sakladığım yenilmişliklere bir yenisi daha eklendi
ömrümün biten yanı size alıştıkça bedenim aşağılanacaktı
siz bayım takatsizliğimin mecalsizliğindeydiniz
hüznün geçtiği şiirleri söylerdiniz tesadüflerime
ve hep giderdiniz benim ayaklarımla
sahi bayım siz hiç yar diye bir ölüme sızladınız mı?
defterime bir çelme takarım ardınızdan
ve bir çocuk öfkesiyle düşerim kaldırımlara
tükürürüm bir yığın yanlışlar dolusu sokaklara
siz bayım ellerimde kalan son darbeydiniz
uzun uzadıya gitmeyecek
bu defa ki sızlanışım tek adımlık bir susuş olacaktı ensenizde
sırf sıradanım diye mi bu ayrılıklar?
oysa bayım yakanızdaki dua’ kirlenmedikçe
arkamdaki çıkmazda suçüstü yakalanmayacaktınız
gittiniz bayım!
kendime şizofren bir ihanet kurdum
sahi bayım siz hiç kanayan öfkenizi sargı bezlerleriyle avuttunuz mu?
en büyük saplantıları sizdeyken unuttum
yüreksiz halime bile en kötü yalanlarınızı bıraktınız
gittiniz bayım!
oysaki bayım siz ağzımdan çıkan en deli dolu cümlelerimdiniz
bayım aşk’ kıran ağıtlara çelimsiz bakmayın
kendimi sizin uçurumlarınızdan yuvarlasam
hayat çizgilerim karma karışık kalacaktı avuçlarımda
dudağımda kıvrılan suskunluklar artık şiir gibi kokmayacaktı
ve bayım sizi hatırlıyorum da hep küstünüz asil sevdalarıma.
yeniden açıldıkça yaram incelecekti
çocuksu, savunmasız günlerim
küflenmiş gözlerime bir demlik sızar mısınız?
yoksa gidiyor musunuz bayım?
yüreğim yorulmayacak mı bir minderin üstünde?
uzaktaki yüreği seçtim diye mi bu bencilliğiniz?
yaktıkça tuzaklarımı,
hep ben boğuldum aynalarda.
bayım dün ilk defa yüzümde gördüm nefreti
elimde ısrarla uçmaya çalışan bir el
gitmeseniz olmaz mı?
cinayet değildi bayım sadece bir yakarış
kıyısızlığıma denizler ekiyorum
gidiyor musunuz bayım?
gittiniz mi?
…
ben inadına maviyi severdim
siz yağmur sonrası toprak kokusunu severdiniz
içinize sindiremezdiniz gökyüzünü
oysa toprak her gün yüz yüze değil miydi gökyüzünün mavisiyle?
gidiyorsunuz bayım!
size dur deme yeltenmeyecek bu defa kalemim
gidiyorsanız bayım susuyorum
adımın anlamını geri verin bayım
ve geri dönmeyen budan sonra
kötü bitti evet
beklide bu kahramansız masala bu bitiş yakışacaktı
hurdalığa atılacak yitik bir aşk daha eklendi
biliyor musun bayım?
gittiğiniz o günden beri artık sizi sevemiyorum
neyi götürdüyseniz benden
sevmeyi unuttum.
sevilmeyeceğiniz hiç aklınıza geldi mi?
yırtıyorum bayım
size yazılan her şiiri her sözü yakıyorum kendi külümde
bitti bayım bu gidiş devirdi yüzümü
oysa aşk’lar da gidiş olunca yıllanırdı kalpler
öyle öğretmişlerdi aşksızlar…
gittiniz bayım!
bir elveda çakırım gerisin geriye,
unutulur gider bu masal da
bayım artık gelmeyin…
gelmeyin…!
bu şiir çok yanlış oldu bayım. fakat feminizm böyle sevgi dolu, aşk dolu bir şey bayım. şiiri okuyup utanmanızı dilerim bayım.
edit:
ez de hezdıkım
je t'aime
Ich liebe dich
Ngo oi ney
Tora dost daram
Te qulero
Ti amo
Kimi o ai shiteru
az önce fark ettim. her yere geç kalan kızın eski sevgilisi uludağda yazan çocukla, ekşide yazan şizoid kız sevgiliymiş eskiden meğersem. kız buna söylememiş belli ki çünkü çocuk bu ne rahatlık diye düşünürken kıza tanı çoktan konulmuş. kız da bir yandan cuğarasını tutturmuş ağzına çocuktan bir kelimelik yerde bahsetmiş. ama çocuk kızın bu coolluğuna bir yandan da hayran ki bir paragraf tutmuş. ağzına falan çakmak istiyormuş kızın ama bir yandan da hala seviyor. onları tekrardan görüştürmeye karar verdim. kızımız pek depresif bu günlerde çocuk dünden razı zaten.
ben bir profeminist olarak katılıyorum. gerçekten haklısınız bayanlar. dur alıştıracağım kendimi, başlığı görünce feminist oldum. bir feminist zirvesi çıkar burdan.
zaman kavramını sevmeyen insandır bunlar. zamanın kendilerini yönetmesine izin vermezler. bence tam birer melektir bu insanlar, sevilmeyi sonuna kadar hak edecek kadar umarsız yaşarlar.
aşırı felsefik bir yaklaşım. ben böyle kompleks düşünceleri anlayamıyorum. bence sen Platonun kurduğu, şimdi Speusippos idare ettiği Akademi'de lisans, Aristoteles'in okulu Lykeion'da yüksek, Stoacıların ve Kyniklerin okullarında doktora yapmışsın. artık hobi olarak kanaviçe gibi alanlara yönelmenin zamanı gelmiş.
kadın şahıs kornaya basınca, erkek şahısın a*ına koduğumun karısı ne var lan diyerek arabadan atlamasıyla gerçekleşmiş hadisedir. kadın şahıs olay üzerine gaza basıp kaçmaya çalışırken, erkek şahıs küfretmeye devam eder.
Gerçekten kırgınım sacilmis bir nar gibi. Tabii diyecekler moderatör kim yahu. Uzmeyin bireylerimizi ve hep birey kalanlarimizi. Kaldırın duvarları, yikin geçin sınıfları. Bana şövalemi koyacagim alani bırakmayı unutmadan sabaha viran birakin burayi. Eğer dünya açık aydınlık olsaydi sanat olmazdı, ben olmazdim. Gogsumuzu gere gere soyluyoruz: biz dağlarda batistaya karsi koymus nesil, mezarimiz karsiyakada, sarp kayalıklarda doğmuş evlatları bu yurdun, uludağı mı zaptedemeyeceğiz?
şimdiden söyleyeyim hortlatılmaması gereken başlık. ellerine mukayyet olamayanlar toplanıyor sonra. bu başlığı bu gecenin derin ve karanlık sularına gömelim. hiç yaşanmamış farz edin.