savunanlara "size inanmıyorum, hatta siz de böyle birşeyi denemeyin" demek istediğim konu. yanında aşık olduğun kişi de olsa bir hatun kişi yatacak ve sen "aşk sevişmek değil birlikte uyuyabilmektir" safsatasına kanmış vaziyette, ereksiyon olmayayım diye konsantrasyonunu başka alanlara vereceksin, mesela ertesi gün yapacağın işleri planlayacaksın, akşam oynadığın ihalede maçaya elden çaktığını aklına getireceksin bilmem ne bilmem ne... aldatır lan o kız seni, demedi deme.
izleyici olarak katılmaktan çok zevk aldığım aktivite. bilet fiyatlarını biraz iyileştirseler tiyatrocuların "sinema tiyatroyu bitirdi, artık salonlar dolmuyor" diye ağlamalarına gerek kalmaz. iyi bir tiyatroya gitsen biletler 30-40 liradan başlıyor. insaf ulan.
(#3052619) numaralı entrisiyle -ne olursa olsun, hangi partiden olursa olsun- halkın iradesini yansıtan milletvekillerine "kelle" diyecek cüreti gösteren, sözüm ona "devletçi" çiban kaşıyan yazar.
bazı foşingçilere "başörtüsü zaten olması gerekendi aslanım, tartışacaksan bunu tartış" denilmesi gereken yasa. elimize bir başörtüsü balonu tutturdular, biz daha başörtüsü mü, türban mı yoksa sıkmabaş mı demeliyiz? diye tartışırken kaçırdığımız ya da burdan polemik çıkmaz deyip es geçtiğimiz ihanet tescili.
bu yasayla söz konusu vakıflar şirket kurabilecek, yabancı şirketler de vakıf kurup yer satın alabilecekler. son zamanlarda bankaların da yabancılara satıldığını ve bu vakıfların kredite sorununu da aştığını düşününce yakında neler olabileceğini bir düşün bakalım. ve iddia ediyorum ki o zaman biz "rektörler hala başötülüleri üniversiteye almıyorlar" adlı konumuza devam ediyor olacağız.
ingilizler istanbul'u işgal ettiklerinde bizim aydınlarımızın "melekler erkek mi yoksa dişi mi?" tartışmasına ne kadar da benziyor değil mi?
yasa meclisten ezici bir çoğunlukla geçmiş ve cumhurbaşkanının da onaylamış olmasına rağmen "hala armudun sapı, üzümün çöpü" şeklinde bürokratik engeller çıkarmaları oldukça maksatlıdır.
halkın nazarında ossuruk kadar değerleri kalmayan, "ey bilim!, yerim seni dilim dilim" şeklinde maniler yakmış yontma taş dinazorları. hukukun üstünlüğüne inanılan bir ülkede kendini devletten üstün görenin anüsüne biber sürerler.
22 şubat gecesi yaptığı programı, davet ettiği konukların bildiğimiz odun gibi davranmaları sonucu sohbet edemeyip çamura saplamış, arkasından daha fazla sıçmamak için "ırak'ın kuzeyi'nde mehmetçiklerimiz bık bık bık, hayır hayır bu programı daha fazla devam edemiyciim ühüüü" şeklinde bitiren şovmen.
bekir coşkun'un en sikko yazılarından biriyle daha karşı karşıyayız. karısı da fransız değil miydi, ninesi ermeni olan bu yazarımızın? bunlar bildiklerimiz tabi ki. bilmediğimiz başka ne cevherleri vardır kimbilir?
"kredi kartı boçları nolacak? elektriğe, suya da zam gelmiş, piyasalar da ağlıyor amına koyum" gibi serzenişler olsa da 2001 krizinden sonra herkesin ekonomiden memnun olduğu inkar edilemez. yarın bir ekonomik kriz çıksa siz türkiye'yi iran yapacak akp'yi görün bakalım. oysa iran'da kayıtsız şartsız itaat edilen bir dini ruhbanlık sınıfı vardır. değil ekonomik kriz, ellerine ateşi alıp ülkeyi baştan sona yaksalar kimse "gık" demez.
uyuz olduğum tabir. "soykırım" tabiri "bir neslin tükenişi, soylarının artık devam edemeyişi" gibi bir muhteviyata sahip. yahu biz bu adamların soylarını kırıp yok ettiysek, ermenistan'da yaşayan ibibikler ne sikim oluyorlar? kayıp imparatorluk atlantis'in klonları değiller ya bu koduklarım. bildiğin ermeni işte.
eğriye eğri, doğruya doğru dostlarım, o zamanlarda damarımıza bastıkları için birkaçını öldürdüğümüz doğrudur. birkaçı da tehcirde iklim koşullarından ölmüştür, ona da eyvallah, ama soylarını tüketmedik. gerçi ermeniler genetik olarak hamamböceğine en çok benzeyen millet. öleceğini anladığında olduğu yere 400 yumurtayı birden bırakırlar.
hüseyin nihal atsız'ın "savaşmaktan kaçınır kim varsa alnı kara, kan dökmesini bilenler hükmeder topraklara" sözleriyle tamamen çelişen dünya görüşü. mustafa kemal'in söylemiş olması konjonktüre göre hareket etmemizi engellemez. nitekim an itibariyle ırak'ın kuzeyi'nde şerefsiz avlıyoruz.
hüseyin üzmez'in "ben de necip fazıl tedrisinden geçtim, ben de hazır cevap biriyim" şeklindeki tezini kamuoyuna da deklare edebilmek adına yazdığını düşüdüğüm kitabı. "şu adam şurda şunu demişti, ben de şu cevabı verdim göt oldu ehehe" ya da "şunu dediler de bi lafı koydum, bok gibi kaldı şebekler" şeklinde devam eden kocaman bir kitap. altını çizerek söylüyorum "çocukken okumuştum".
milletle, milliyetle alakası olmayan bir kuruluşun paraya çevrilmesi hadisesi. ülke için en stratejik kuruluşlardan olan petkim satıldıysa, telekom satıldıysa, bunlara kimsenin "gık"ı çıkmadıysa (birkaç kişinin şehrazat gibi gerdan büküp, gıdısını büzüştürerek hükumete sitem etmesini saymıyorum) tekel niye duruyor yahu? 500 kişinin ossura ossura yapabileceği işi, 5000 kişinin yaptığı fabrika satılsın arkadaşım.
ürettiğin ne ki? sigarayla içki. aah ah! dış güçlere peşkeş çekildik, ülke elden gidiyor görüyor musun?
ertuğrul özkök, ahmet hakan, bir de-her ne kadar okurken küfretsem de-yılmaz özdil. hürriyet hürriyet dedikleri topu topu üç adam. bir de emin çölaşan vardı, onu da okurdum ama kovuldu. gerçi iyi de yaptılar kovmakla. son zamanlarda kendini tekrarlayıp duruyordu. baymaya başlamıştı artık.
her kanalın, her haber bülteninde ya da her gün her gazetede sürekli aynı haberleri dakikalarca ya da sayfalarca verip travma yaşattığını görünce, türk medyasına karşı uzunca bir küfürden sonra dudaklarımdan dökülen analiz maksatlı niteleme.
seçimden sonra akp'nin %47'si, deniz baykal'ın %1,5'u başarı olarak nitelemesi, fazıl say'ın götümü kesecekler yardım edin de kaçayım şuradan çabaları, kuzey ırak'a operasyon, ardından türban, başörtüsü, şulebaş, sıkmabaş, onlarla da eş zamanlı olarak, akmerkez'de namaz kılan adam, kızların bacaklarına tüküren insan-lama karışımı marslı, ve en son olarak da kar. aynı filmi aynı saatte 150 defa izlemek gibi bişey bizim medyayı takip etmek. kafaya taktığı meselenin amına koyuyor, okuyanında ağzına sıçıyor. ne lan bu? adam gibi bi heberin varsa bir kere dersin biter, aynı konu üzerine ard arda yaptığın her haber "malumu ilân"dan öteye gider mi lan? sürekli aynı yörüngede dön, dur. ne sikimden medyamız var böyle allah aşkına?
"etek tıraşı olurken, taşaklarımda unuttuğum bir tutam kılı, ertesi gün tuvalete domaldığımda farkettim. ve tarifi zor bir korku yaşadım, "ya sakal bıraktığımı sanarak bana da yobaz, softa, irticacı deselerdi?""
stefan zweig/kendileriyle savaşanlar
söz konusu hikaye, sivas'ın herhangi bir sokağında ya da herhangi bir kaldırımında, biri sakallı, diğeri de "başörtüsü, sıkmabaş, türban" artık her ne sikimse diye tabir edilen kardanadamların fotoğraflarının çekilmesiyle başlar. ellerine de türk bayrakları verilmiş kardanadamlar irticanın göstergesi olmuştur.
hemen akabinde de anlayışı kıt, yaftalama meraklısı medyanın küçük bir temsilcisi olan fatih çekirge abimiz, "bu kadarı da ayıp artık" şeklinde başlık attığı o absürd yazıyı kaleme almış.
kardanadamları yapan kişi, birine erkek, diğerine kadın görüntüsü vermek istemiş. bunu erkek kardanadama yarak, kadın kardanadama da kuku yaparak belirtemeyeceğine göre, her memlekette yapıldığı şekliyle kadına örtü, erkeğe de sakal yapmış. tahrik desem tahrikle ne alakası var? şimdi ben bu olayı "irtica geliyor, iran olucaz, şeriat geliyor, çok tırsıyoruz çookk" şeklinde ciddiye alana, hatta bazılarının utanmadan, köşe yazısı yazmalarına götümle gülmeyeyim de neremle güleyim?
yiyene göre değişen değişken. gerdanı, kuşgömü, kuyruk sokumu olabileceği gibi, gösterdiği kahramanlıklara göre alabileceği isimlerden olan olan "pipisi, siki ya da yarraa" da olabilir.
bazı yazarların önce gusül abdesti alıp, sonra katılmaları gereken zirve. sen sabahtan akşama kadar monitörün başında sikinle taşşağınla oyna, osbir çek, sonra cumaya git. çarpılırsınız lan.
hele-ayda bir defa yıkananları geçtim-bazılarının, doğumda ebelerinin yaptırdığı banyoyla durduklarını düşünürsek, sadır sidik kokar lan o zirve.
meseleyi anlamadığı gibi "bıdı bıdı, vık vık" şeklinde fikirlerini de söyleyenleri görünce götümle güldüğüm olay.
laiklik ne arkadaşım? evet evet sana soruyorum. yok yaa senin yanındaki, hani yüzü kızarmayan. heh sana!
ne laiklik? din işlerini devlet işlerinden ayırmak, birbirine müdahale etmelerini engelleyecek düzenlemeler yapmak, yasalar koymak. peki sen devletin herhangi bir organında görev yapıyo musun? hahahah devletin "göt organı" olabilirsin aslında ama o bile değilsin düşün kendini! sen vergisini veren sıradan bir vatandaşsan, din işleriyle devlet işlerini birbirinden ayıracak kimse sen değilsin bebeğim. hiç mi siyaset bilimiyle alakalı değilsin ulan? keraneci seni.
ekselansları(!) çok gizli, çok sansasyonel bir bilgiye sahip ya "söylemezlerlermiş". nerde görüyon lan sen kendini? devlet mekanizmasındaki sıradan bir dişlisin sen aslanım.
hem böyle şebeklerin pek birşey bildiğini sanmıyorum ben. yani bilir tabi ki de ben sıradan bir vatandaş olarak ne biliyosam, o belki bir kalem fazlasını bilir. çünkü askerdeyken bile, bi tarafına bişey etmesin diye eline mantar tabancası bile emanet edilmeyen bir adamı, o makama herşeyi ifşa etsin diye mi oturtacaklar?
bana bir filmi hatırlatan haber. "seven days" miydi neydi ismi? işte herneyse. bu mezkur filmde bir video kasedi vardı. izleyen bir hafta sonra yarraa yiyodu. burda da dosya ulaşan adam üç gün içinde ölüyo. ne lan bu?
tamam, bu ülkede gizli kapaklı işler, karanlık meseleler olmuştur, olmaya da eminim devam ediyodur, eyvallah da, bunu ergenekon operasyonu'nun hemen akabinde bu şekilde açıklamak kasıtlı değil de nedir? hali hazırda veli küçük gibi emekli bir günah keçisi bulmuşunuz konuşun anasını satayım. bunları da ergenekonculara mı mal edeceksiniz lan?
yok atatürk'ü de bunlar öldürdü. hatta bilmiyoruz ama latife hanımdan boşanmalarını kesinlikle bunlar sağlamıştır valla. yapar mı yaparlar, tehlikeli adamlar ergenekoncular. ne lan bu? götünden boku sarmal halde çıkanlar bunun faturasını, dolaylı ya da direkt yoldan ergenekonculara keser oldular. ifrit oluyorum.