Küçükken işittiğim bir bilmecedir. bilmeceyi soran yaşlı amca dalga geçiyor herhalde bizimle, hiç tanrıya bir şey lazım mı olurmus? o her seyin sahibiydi sonuçta, hiçbir seye ihtiyacı olamazdı ki diye düşünmüştüm. bu sorunun cevabı böyle olmalıydı. Evet böyle soylemek lazımdı ki amca söyleyeni takdir etsin aferin iyi bir muslumanmissin desin lakin böyle olmadı baya uğraşanlar olduysa da cevap ne böyleydi ne de başka uyduruk şeylerdi. Cevap basitti. Cevap bildigin
isimmiş. Mantikliydi, sonuçta Herkesin, hakkında konuşması, seni duyurması ve sana seslemesi için bir ada ihtiyacinin olması lazımdı. (tanrı bile olsan.) Garip... ne kadar yüce, görkemli, güçlü veya sıradan olursan ol bir isme ihtiyacinin olması seni bir şeye ihtiyaç sahibi kilabiliyor .
Tabi benim bu saatte bu meseleden bahsetmem de ayrı bi gariplik. ( derdin ne olum yarın bayram yat zibar lan. )
Şiir yazdığını itiraf eden yazar beyanıdır. Çevremdeki kimse bilmez bu yönümü, söylemek de istemem aslında, galiba sanat şahsi ve muhteremdir görüşünün ırkçılarındanım ama sözlük ahalisi ile paylaşmamın bir sakıncası yoktur. Kitaplığımı karıştırırken bulduğum eski defterimden çıkmış öyle işsiz bir anımda yazdığım bir şiirimi buldum, buraya yazayım da şahsi ve muhterem olan bu şiirim halka açılsın istedim. şimdi şiir sevmeyenler vardır elbette sözlükte, başka işin gücün yok mu senin ? Diyenler belki olacaktır, ama sol frame de duran başlıkların yanında masum masum kaybolur gider benim şiir. ben öyle hani bir şiir sever uğrar da okur diye koyuverdim oraya. Bu kadar da laf salatası yapmamın gereği de yoktu ama yazdık bir kere. Neyse uzatmayayim da 2 yıl önce yazdığım şiiri paylaşayım aslında gazetelerde şiir paylaşan dedelerin yaptığından bir farkı yok ama sözlüğün şiir yazan yazarlara da ihtiyacı var. (gülücük falan sonuna)
Bir gün anlarsınla başlayan cümleler dolar kafama.
Eskiler aklıma gelir, gözlerim dalar uzaklara
Sonra babam gibi koktuğumu fark ederim
Yüzümde yenilginn tebessümü,yüzümde sonradan anlama
Dayan bir duvara, yak bir sigara
At bütün derdi, içine dolanı dumana
Sonra fark ederim babam gibi durduğumu
Ağlamak da yakışmaz ki koca adama
Uzan gıcırdayan yatağa, sarıl yorgana
takmasana yahu kafana.
Pers19
(Kakafonili olmuş sanki tabi baya oldu acemilik işte)
ağrı ibrahim çeçen üniversitesi dil eğitim merkezi öğretim üyesi yakup yaşa, victor hugo nun hz. muhammed in yaşamını ve ölmeden önceki son zamanlarını konu alan " mahomet" adlı şiirini türkçe ye çevirmiştir.
çevrilen şiir :
L'AN NEUF DE L'HEGIRE
(HiCRi DOKUZUNCU SENE)
MAHOMET
HZ.MUHAMMED
Vazifesinin yakın olduğu içine doğmuştu
Metindi, kimseyi kınamıyor, incitmiyordu
Yolda gördüğü kimselerle selamlaşıyordu
Her gün sanki biraz daha yaşlanıyordu
Oysa sadece yirmi ak vardı siyah sakalında
Durup su içen develeri izliyordu arada sırada
Böylece, deve güttüğü zamanları hatırlıyordu.
Sanki Cenneti görmüş, ilahi Aşkı bulmuştu
Sanki kâinatın yaratılışına şahit olmuştu
Alnı dik, yanakları kusursuz, benzersizdi
Kaşları ince, bakışları anlamlı ve keskindi
Boynu, gümüş bir testinin boğazıydı sanki.
Tufanın sırlarını bilen Nuh'un havası vardı.
Ona danışmaya gelenlere, adil davranırdı
Kimi itiraf eder, kimi güler ve inkâr ederdi
Sessizce dinler, en son konuşurdu kendisi
Ağzından dua ve zikir hiç eksik olmazdı
Çok az yer, karnının üzerine taş koyardı.
Boş durmaz, koyunlarını sağıp oyalanırdı
Oturur yere,elbiselerini kendi yapardı
Artık genç değildi, eski gücü de kalmamıştı
Yine de, herkesten daha fazla oruç tutardı
Altmış üç yaşında, bir ateş sardı vücudunu
Kutsal Kitap Kur'an'ı bir kez daha okudu
Sonra, sancağı, Said'in oğluna teslim etti.
Onlara: "Artık aranızdan ayrılma vakti geldi
Allah birdir, hep onun yolunda savaş" dedi.
Mahzundu,bakışlarında, yurdundan zoraki
Sürülen yaşlı bir kartalın hüznü vardı sanki
Yine, her günkü vaktinde mescide geldi,
Ali'ye tabi olanlar da arkasından geliyordu
Ve, kutsal sancak rüzgarda dalgalanıyordu.
Benzi soluktu, döndü ve kalabalığa seslendi
"Ey insanlar, ömür bitiyor, hayat gelip geçici
Biz, karanlıkta birer zerreyiz, yüce olan O'dur
Ey insanlar, O'ndan başka rehberim yoktur
Onsuz bir değerim olmazdı."
Bir zat ona : "Ey müminlerin gerçek Sultanı!
Seni dinler dinlemez, herkes inandı sözüne
Sen doğduğunda, bir yıldız doğdu gökyüzüne
Kisra sarayının üç kulesi birden devrildi" dedi.
O da: "Melekler ölümümü müzakere etti;
Vakit tamam, dinleyin! Eğer herhangi birinize
Bir kötülük yaptıysam, çıksın herkesin önünde
Ben ölmeden, gelsin intikamını alsın şimdi;
Kime vurmuşsam, o da bana vursun" dedi.
Ve uzattı usulca asasını oradan geçenlere.
Yaşlı bir kadın, bir koyunu kırpıyordu eşikte
Ona: "Tanrı yardımcın olsun!" diye seslendi.
Bakışlarında bir hüzün vardı, oldukça bitkindi
Dalgındı; birden, şöyle dedi: "Herkes duysun!
Allah benim adımı andı! Bundan emin olun
Topraktan insan, nurdan bir peygamberim
isa'nın getirdiği dini tamamlamaya geldim.
Ashabım, ben sabır taşıyım, isa tatlı dilliydi.
Zira her şafak, doğacak güneşin müjdecisi
isa benden önce, ama ne Tanrıdır ne de oğlu
O, gülü koklayan Bakire Meryem'den doğdu.
Unutmayın, ben de etten kemikten bir faniyim
Kuruyan bir balçıktan başka bir şey değilim;
Şu dünyada başıma gelmeyen şey kalmadı;
Çektiğim çilelere, yol olsa, dayanmazdı
Baskı ve işkenceden, şu bedenim çok çekti;
Ve eğer işlediğimiz her bir günahın bedeli
Korkunç bir haşere olsaydı, o karanlık mezarı
Bize dar eder, cehenneme çevirirdi orayı.
Tekrar tekrar bedenlenir cehennem ehli
Ve kurtlar yeniden kemirir tüm bedenlerini
Böylece, defalarca tükenir ve yeniden dirilir
Cezalarını çekince de, yeniden huzura erişir.
Ben, kutsal savaşların mütevazı meydanıyım
Bazen bir efendi bazen de bir köle gibiyim
Kelamım, tıpkı çöldeki kum ve kuyular gibidir
Bir sözüm korkutuyorsa, bir diğeri müjdecidir;
Ey inananlar! Çektiklerimi görüyorsunuz işte!
Karşıma alıp,insanı aldatıp yeniden delalete
Sürüklemek isteyen o dehşet saçan iblisleri
Engellemeye çalıştım,bağladım o pis ellerini
Çoğu zaman, Yakup gibi, karanlıklar içinde
Çarpıştım durdum, görmediğim kimselerle;
Fakat insanlar beni özellikle öldürmek istedi
Bana karşı sürekli kin ve kıskançlık besledi
Ben ise, asla, Hak davamdan vazgeçmedim
Onlarla savaştım, ama kimseden incinmedim
Savaş boyunca: "Bırakın yapsınlar!" diyordum
Kanlar içinde tek yaralı ben olayım istiyordum
Varsın hepsi vursun bana, zaten durmazlar ki
Zira sağ ellerine Ayı, sol ellerine Güneşi
Versem de, düşmanlarım vazgeçmezdi asla
Yine de saldırırlardı bana şu çileli yolculukta
Fakat ne olursa olsun geri adım atmadım
Zira bu kutsal dava uğruna tam kırk yıl savaştım
işte, böyle geçen bir ömrü nihayet tamamladım
Şimdi Allah'a gidiyorum, dünyayı geride bıraktım.
Greklerin Hermès'i, Yahudilerin de Lévi' yi
Desteklediği gibi siz de hiç bırakmadınız beni
Çektiğiniz bu sıkıntılar, mutlaka son bulacak
Bu soğuk, ıssız geceye elbet Güneş doğacak
Müminler, asla ümidinizi kesmeyin O'ndan
Zira Kronnega dağlarını aslan yuvası yapan,
Denizleri incilerle, karanlıkları da yıldızlarla
Donatan Allah, elbet sizleri de koymaz darda.
Sonra: "O'na inanıp teslim olun " diye ekledi
inanmayan, ancak, inkâr da etmeyenlerin yeri
Cennet ile cehennemi ayıran duvarın üzeri
Kararmıştır kalpleri, günah işlemek tek işleri;
Hiç kimse tamamen günahsız değildir belki
Ama çabalayın ki, Allah cezalandırmasın sizi
Namaz kılın, bütün azalarınız değsin yere
Zira o dayanılmaz cehennem ateşi, sadece
O'nun için yere kapanmayan bedenleri yakar
O, kapkaranlık dünyayı, masmavi gökle açar;
Misafiri sevin, dürüst olun, adaletle hükmedin
Yüce katında türlü türlü nimetler var sizin için
Yedi göğü geçmek için altın eğerli atlar,
Ve yıldırımları geride bırakan hızlı arabalar
Huriler, tertemiz, hep ter ü taze ve neşeli
incilerden yapılmış köşklerde oturur her biri
Cehennem ateş ehlini bekler, vay hallerine!
Ateşten ayakkabıları olacak ve giydiklerinde,
Sıcaklıkları kazan gibi beyinlerini kaynatacak
Cennet ehli ise, pek neşeli ve gururlu olacak."
Biraz durdu, hep ümitli olmalarını öğütledi
Sonra, ağır adımlarla yürümeye devam etti
Ardından : "Ey insanlar! Size sesleniyorum
Vakit saat doldu, ebedi bir âleme gidiyorum
Belki bu sizinle son görüşmemiz, acele edin
Beni tanıyan herkes gelip son kez dinlesin
Bir hatam olduysa,yüzüme söylesin" dedi.
Kalabalık sessizce sağa sola açılıp yol verdi
Gitti ve Ebufleya Kuyusunda sakalını yıkadı
Biri ondan üç drahmi istedi, çıkardı verdi
"Şimdi, mezara bırakmaktan daha iyi" dedi.
Herkesin, bir güvercininki gibi ışıl ışıldı gözleri
helenizm Yunan kültürünün doğu kültürleriyle teması sonucu ortaya çıkan fikir, sanat ve felsefe akımıdır. helenistik dönemde eğitim öğretim temel unsurdu.
bu dönemde bütün insanlar eşittir. sadece aydın olanla olmayanın farkı vardır. Arkaik ve Klasik devirlerde ise Grekçeyi bilmeyen her birey barbar olarak nitelendirilmiştir. Arkaik ve Klasik devirlerden farklı olarak Hellenistik devirde kadın-erkek eşitliği görülmektedir.
Anadoluda Hellenistik dönem M.Ö. 334te Büyük iskenderin Hellespontosa (Çanakkale Boğazı) geçişiyle başlamıştır.
Makedon ordusu ilerleyerek bugünkü Lapseki üzerinden doğuya doğru ilerlemiştir. Bu sırada Pers ordusu Granikos (Biga Çayı) yakınında bulunmaktadır. Neticede Pers ordusu ve Makedon ordusu Granikos çayı ortada kalmak üzere karşı karşıya gelirler.
Granikos Savaşından sonra iskender güneye inerek Sardese girmiştir. Sardes çok iyi korunmasına, çok iyi önlemler alınmış olmasına rağmen iskenderin ordusuna karşı koyamamıştır. Sardesin önemi ise doğu-batı yolları üzerinde bulunmasından kaynaklanmaktadır. Sardesin alınmasından sonra Mağnesia (Manisa) ve Tralles (Aydın) kentleri de karşı koymadan Iskendere teslim olmuşlardır. Daha sonra Miletos ve Halikarnassos Makedon ordusu tarafından alınmıştır. Böylece Batı Anadolunun güney ucundaki Pers direnmesi kırılmıştır. ve helenizm dönemi de bu zaferle birlikte anadolu ya yayılmaya başlamış ve etkisini hissettirmiştir.
sözlüğün daha iyi hale gelmesi için açtığımız isyan başlıkları kurallara aykırı bulunma sebebiyle silinirken i bin türlü ahlaksızlığın bulunduğu başlıklar kurallara nasıl aykırı olmuyor diye yöneticilere sorduğum sorudur.
Etaftaki herkes ağızlar açık horlama partisi yaparken, bu partiden beni muaf tutan sorundur. Gözler kapatılır, koyunlar sayılmayla kalmaz fantazi diyarlarında otlatılır, hayaller kurulur,girmedik uyku pozisyonu kalmaz ama ne fayda, aklında dün en çok dinlediğin şarkı yankılanırken yeni bir güne girersin.
Kafamızın hep bir köşesinde kalıp ara ara yoklayarak özellikle üşengeç yazarların rahatını kaçıran, hep yarınlara erteleyip bi türlü yapmadığımız işlerdir. Tam uyuyacakken heveslenip yarın kesin yaparım deriz ama sonuç yine günün sonunda diğer yarına bırakmaktır. Kpss çalışmaya başlayacak olmam en umutsuz vakalarımdandır.
kocasına mutlu bir haber verir anne adayı çocuğumuz olacak diye. herjes mutlu olur sevinir babanın içi içine sığmaz anne desen şimdiden patik örer yavrusuna. aylar sonra annebin karnı davul gibi olur, anne yavrusunun sevgiyle gelmesini bekler. dokuz ay şikayet etmeden umutla bekler ve doğum anı inanılmaz acılar eşliğinde gelir anne çok acı çekmiştir lakin çocuğunu eline verdikleri anda ne acıdan eser kalmıştır ne de çektiği yorgunluktan. daha el kadar olan bebek ne yürüyebiliyor ne bi ihtiyacını karşılayabiliyordur. bazıları için mecburdu eğer beni doğurmuşsa büyütecekti de dediği olayı, anne tam aksine mecbur olmadığı halde yapmayabilir bir karakolun bir caminin önüne bırakmak suretiyle bu yükten kurtulur hayatına devam ederdi.( tıpkı huzurevine bırakılan anne gibi ) ama öyle değil işte anne bu hiç öyle bir şey aklına gelir mi ? kakasını temizler, yemeğini yedirir, başına bir şey gelince kalbi durur, çocuk yürüyemez, elleri tutmaz bir ihtiyacını karşılayamaz ama anne asla bıktım bu hayattan demez. özene bözene büyütür yavrusunu. birgün gelir yavru büyüyüp serpilir anne elden ayaktan düşer, yavru annesinin bu durumunu kendisine gönderilen bir bela olarak görür. annesinin yıllarca onu büyütmek için aynı şeyleri yaşadığını bilmeden bir bela olarak görür ve en kolay yolunun onu canını verecek derecede seven annesini huzurevi denilen yere parası neyse veririz diyerek başından atmakla bulur. artık yavrumuz mutludur ve huzurlu bir şekilde hayatına devam edebilir. çünkü artık onu yük görmeyip büyüten koca yük yoktur.
anne çok değil iki ya da üç yıl sonra bir huzurevinin muhteşem odasında çocuğunun hasretiyle yanarak, torunlarının özlemini çekerek yalnız başına nefesini verir elinde güzel yavrusunun bebeklikten kalma bir resmi buruşmuş gözlerinden akan son bir yaş. ve mutlu son yavru için. ben senin yerinde olucam birgün küçük yavru, annem hastalınacak yatağa düşecek bana muhtaç olucak ben onunla ne kadar ilgilensem de ne kadar ihtiyaçlarıni karşılasam da ona olan borcumu ödeyemeyeceğim ama annem bu dünyadan giderken ellerinde resmim değil ellerim olacak ve bana son kez çocukluğumda gülümsediği gibi gülümseyecek, işte o zaman hayatıma huzurlu şekilde yaşamaya devam edeceğim, vicdan azabı yaşamadan.
Size trollugunu sonuna kadar hak eden türde bir trollden msj gelince yapacağınız en iyi yoldur. cevap verirseniz kendinize hakaret etmiş olurusunuz hiç gereği yok.
Edit:mesajı msj diye kısaltmam neden battı anlamadım. Türkçeyi çok mu bozdum acaba ? yoksa beyinleri bu kısaltmayı anlamaya yetmedi mi ?
tkp nin ovacık için ne planladığını merak edenlerin sayısı az değildir. fakültedeki bir ovacıklı arkadaş sayesinde durumun takibindeyim diyebilirim. duyduğuma göre ilk olarak toplu taşıma araçları bedava olucakmış, zazaca kursu verilecekmiş, vadiler ve dereler kamp yerleri olacakmış, halk ve mahalle meclisleri oluşturulup halkça sorunların çözümüne karar verilecekmiş, toplumun ileri gelenleri bu meclislere başkanlık yapacak, ayrıca kadın ve gençlik( özellikle uyuşturucu, çeteleşme ile mücadele için kuruluyor) meclisleri de kurulacakmış, hatta önümüzdeki günlerde gönüllü olan herkesin katılabileceği çöp toplama etkinliği yapılacak şimdilik gelişmeler bunlardır.
edit: dini maske yapıp milleti fan fin fonluyanı da gördük (tkp li değilim ama adamlara şimdiden çamur atmak çok yersiz) . ayrıca 3 öğrenciyi küba ya göndericeklermiş en ilginci de bu olsa gerek.
seni 7 yıl önce bir arkadaş sohbetinde tanımıştım. millet senden ne güzel de bahsediyordu öyle, hatta orda kızlar kendi teklif ediyormuş diyen çük kafalıların sayısıda az değildi. ama bunun için senle tanışmak istemedim. niyetim abazalık yapıp, alfabetik sıraya göre kız ismi girip onlara yazmak değildi, tamamen iyi niyetliydim eski arkadaşlarımı bulmak için kullanacaktım seni.
sonra ne olduysa sürüyle barzo kan kokusu almış azgın köpek balıkları gibi etrafına üşüştüler. kezbanın anlamı senle değişti. eline silah almış kekolar rambo pozları verip sende paylaştılar.
en kötüsü de üniversite itiraf sayfaları açılmaya başladı, eskiden üniversitelileri değerli bulurdum. onların ortamına girmek isterdim. çünkü onlar bilgi, kültür kokardı. onlar kutsaldılar. bu algımı da açılan itiraf sayfalarıyla yerle bir ettin, uçkuru beyni olmuş üniversite öğrencileri vardı artık benim için. onlarla sohbet bile edemiyorduk. tek dertleri ellerine organları gibi yapışmış telefondan kız ayarlamak olmuştu. ne ülkenin durumu umurlarındaydı, ne de gündemden haberleri vardı.
bir yerde seni haklı buluyorum, gerçekten sosyal paylaşım sitesisin. doğrudur biz bütün sosyalliğimizi elimizde hiçbirşey kalmayana kadar senle paylaştık. sonunda bize embesillik ve asosyallik kaldı.
bugünlerde sıklıkla sözlüğe girdiğim için üniversite arkadaşlarım tarafından maruz kaldığım sorulardır.
1) - ne yapıyorsun lan ?
- uludağ sözlüğü yazarlarından oldum bi başlık yazıyordum.
! - yazar mı, hangi yayınevi peki ?
- error.
2) - facebookta mısın hele bi fotoğrafımı beğensene lan.
- yok ya sözlükteyim.
- ne sözlüğü lan ?
- ( biraz da hava atarak, ne havasıysa artık. ) sözlük yazarı oldum uludağda, başlıklara bakıyordum.
! - para veriyorlar mı sana ?
- (ne işim var benim burada bakışları)
3) - uluu... dağğğ sözlük... ne oluyor şimdi bu ?
- abi uzun hikaye, yazarlarca hayatın içinden olayları, gündemi değerlendirdiğimiz eğlenceli bi yer olduğunu bil yeter.
! - vallaha mı ? elif şafak(vizede çıkacak kitabın yazarı, yoksa yazar olduğunu bilmez şarkıcı sanardı) da var mı ?
- sol omuzumdan gayipten haklı bir ses duyulur " yurttayız, hazır elinde çatal da var, soksana şunun gırtlağına. "
ismi geçtim, adamların logosu bile ak partiye çok yakın. amaçları acaba çakallık yapıp seçmenlerin ak partiyle karıştırmasını mı beklemek ? düşündürür.
2 yıl önce yaşadığım durumdur. benle konuşmayan insanlar bile yanıma gelip hal hatır sormaya başlamışlardır. düşük alan arkadaşlarım iplenmemiştir. bizdeki en büyük sorunlardan biridir; insanlara kişiliklerine göre değil de sayılara, statülere göre değer vermek. amaç da bellidir, belki ilerde yararı dokunur.
Yeter artık diyip hergün pencereyi kapatmak zorunda kaldığım illet ettiren akp seçim şarkısıdır. diğer partiler alternatif şarkılarını çalarken akp tekrar çal modunda açtığı şarkıyı bıktırdı. bi de bunu zil sesi yapan ablalarımız var.
hep söylediğim ve bıkmayacağım düşüncedir. insanların hayatlarına girip bir marifetmiş gibi didikleyen boş beleş programlardır. tabi bu alanda çalışan muhabirlerin de zevkle yaptığını düşünmüyorum, koltuğunda göbek büyütmekle meşgul olan kanal sahiplerinin malesef halkımızın, insanların hayatına burnunu sokma merakını kullanarak, paraya çevirme hırsı, bu programları ayakta tutar.
Yumurta kapıya dayanınca avına sessizce yaklaşan diğer günler hal hatır sormayıp, bu haftayı kapsayan günlerde kanka ayağına yatan bir çakal türüdür. işi bittikten sonra final zamanına kadar sana uğramaz. Tehlikeli olup leş yiyici olarak da bilinir.