bugün mail kutuma bir yazılım firmasının reklamı geldi. işverenlere vaadleri bende şok etkisi bıraktı. bir kısmını kopyalıyorum. yorumlarınızı bekliyorum;
"• istemciden habersiz olarak sağlanan gerçek zamanlı görüntü veya örnek kayıtların tümünü bir arada sunar • Personelin Internet kullanımının tam bir görünümünü sağlar ve herhangi bir rahatsız edici içeriği engeller • Bilgisayar kullanımı ve Internet ziyaretlerini izleme özellikleri insan Kaynakları yönetimi için yardımcı olur • istemciye Uzaktan Kurulum • Personelin bilgisayarında arka planda sessizce çalışma • Uygulamalar ve web sitelerinde harcanan zaman raporu • Detaylı raporlar ve veri tabanlı Pano • Kimin sıkı çalıştığını ve kimin tembellik ettiğini - sosyal ağlarda vakit geçirdiğini, geç geldiğini ve işi erken bıraktığını gösterir • "
Sana şöyle bir örnek vereyim; eğer kadınlar da askere gidebilseydi, birçok kadın oğlunu tutar kızını gönderirdi. Çünkü ailenin gelişmişlik seviyesinden bağımsız olarak kız çocukları erkeklere oranla daha harcanabilir.
Bu bir kız-erkek ayrımı.
Aile dediğiniz insanlar bir eşref-i mahlukat. Üstün insan değil. Yeni doğan bebekler bir makine ortamında yetişse, daha az hasarlı yetişen insanlar olurlar emin olun. Aile ayrım yapar, bal gibi yapar.
Almanya merkezli bir sertifikasyon şirketi. Diğer Alman şirketlerinde olduğu gibi "alman milliyetçiliğini" iliklerinize kadar hissedeceğiniz bir yer yani.
bu kurumun global çapta markasına verdiği değer büyük ancak Türkiye ayağı tam bir yönetim zaafiyeti... çalışan sirkülasyonu oldukça yüksek.
Bir devam filmi.
Joe cross bu devam filmini "juicing" den sonra en önemli şeye vurgu yapmak için çekiyor: eğer çevrenizde sizin gibi beslenen birileri olmazsa yani kendinize uygun ortamı sağlayamazsanız, o kendinizi uzun süre devam ettirmeniz mümkün değildir. Sonuçta kendiniz çevre tarafından oldukça şekillenen varlıklarsınız. Bu yüzden juicing'e başlayan herkes uzak bir tatil beldesinde kendini dış dünyadan minnak bir oran kadar soyutlayıp kilo veriyorlar.
Bunu devam ettirmemiz için grup olmamız ve paylaşım yapmamız şart diyor joe cross. O ne derse kulağa enerjik geliyor efendim.
Çeşitli hastalıkların eşiğinde, şişman ve "nearly dead" durumunda olan birinin nasıl yetişkin ve seksi hale geldiğini gösteren bir "documentry" belgeseli.
Juicing olayı kulağa gerçekten enerjik geliyor. full skop olmasa da akşamları yemek yerine bazen juicing tüketiyorum ve 4-5 gün gibi kısa bir zaman dilimi içerisinde bile sebze ve meyvelerin beni hem mental hem fiziksel olarak daha iyi hissettirdiğini söyleyebilirim.
Obezite üzerine bir amerikan "documentry" belgeseli.
10'lu yaşlarda çocuklarda görülen ve aslında bir yetişkin hastalığı olan tip-2 diyabet, ardı arkası kesilmeyen light yiyecekler, yemek firmalarının sağlıklı yaşam için uydurduğu kalori hesaplamaları, tükettiğinden daha az kalori yersen zayıflarsın saçmalıkları... Dört bir taraftan şekerli gıdalarla kuşatılmış dünyanızda, en az onlar kadar tatlı mı tatlı bir belgesel.
Mutlaka izlenmesi gerekenler listesine eklenebilir.
işveç'te iş yaşamının bir parçası, kişiye bırakılmış bir sosyal etkinlik değil, e-mail yazmak gibi bir görev onlar için.
fika'larda biraraya gelen çalışanlar kahve içiyor, yanına kurabiye ya da kek benzeri atıştırmalıklar ile hoş sohbet icra ediyolarmış. çoğu firma bu etkinliği zorunlu tutar, bazı firmalar bu ikramları bedava verirmiş. isveçlilerin daha verimli çalışmasının sırrı bu etkinliklermiş efendim.
kıyas: bizde çalışan çay alırken oyalanmasın diye, çayı masaya kadar getiren çaycılar olur.
euro yatırım hesabını kullanmaya başladığım, 2 gün sonra alış-satış arasındaki makasını gördüğümde şok olduğum kurum.
euro yükseldi yalnız benim satış tutarım bir düştü ki sormayın, euro yükseldi diye zarara girdim resmen. belgelerle konuşayım: şu an alış 2.78 satış 2.64.
planladığın şeyler planladığın gibi gitmediği sürece hep tadacağın duygudur.
hayat size plan yapma, sadece bekle ve gör, der. ama biz yaşamımızı kontrol altında tutmak isteriz. kontrol edebileceğimizi zannederiz. başımıza gelenlerle uğraşmaktan, düşündüklerimizi yapacak ne vakit ne enerji ne de maddi gücümüz kalır.
o yüzden hep geç kalmışlık hissederiz. ya da en azından benim yaşadığım durum tam olarak bu.