bu başlıktaki "kadınlar azdırmasın, teşhir etmesin reröre" diyenleri resmen iğrenerek okudum.
peki o zaman böyle düşünenler söylesin, tecavüze uğrayan kapalı kadınlar ne olacak? hatta onu geçtim çarşaflı kadınlar? küçük çocuklar? ulan onu geçtim oğlanlar bile tecavüze uğruyor. hiç mi vicdanınız sızlamadı şunları yazarken? ne zaman öğreneceksiniz tecavüzün hiçbir şekilde ama hiçbir şekilde kadının suçlu bulunamayacağı bir insanlık suçu olduğunu? namusundan gerçekten emin olduğunuz biri tecavüze uğradığı zaman mı?
biraz önce de söylediğim gibi tecavüz kadının asla suçlu bulunamayacağı bir insanlık suçudur. ve hiçbir kadın tecavüzü herhangi bir davranışından, kıyafetinden dolayı hak etmez. hiçbir kadın tecavüze uğramayı istemez, bunu artık o küçük beyinlerinize sokun. olay, tecavüzcünün beynindedir. eğer o kadını "beni tahrik etmeye çalışıyor, çünkü benim pipim var, benim pipime muhtaç" şeklinde gözetlerseniz isterse size nah çeksin yine de o kadının sizi arzuladığına kanaat getirirsiniz ve bu iğrenç düşüncenizle tecavüze yeltenirsiniz.
iğrençsiniz.
ciddi söylüyorum, iğrençsiniz.
gelelim tecavüz sorunu nasıl çözülür sorusunun cevabına.
Ben tecavüzcülerin direkt bir bok sandıkları penislerinden asılması taraftarıyım. ya da farelere falan yedirilebilir. ama öyle gizli kapaklı değil, göstere göstere. milletin içinde yapılacak. ya da çeşitli işkence yöntemleri düşünülebilir penisi konu alan. bunlar ilk aklıma gelenler. böyle çözülür tecavüz sorunu.
cezanın 3.kişiler üzerindeki engelleyici etkisi işte tam burada işe yarayacak ve bu hasta beyinleri en azından biraz engelleyecektir.
evlilik haberini duyunca kendim evleniyormuşum gibi sevindim. çünkü kitaplarını okuyanlar bilir ki, kendisi şu aşk hayatında çok çekmiştir. Evet, gülüp geçerek anlatmıştır ama gerçekten ağır bir dram var ilişkilerinde. ve, kötü bitmiş bir ilişkiyi iyi yönleriyle de yazabilmek herkesin harcı değil.
evet, özel hayatını açmıştır ama bunu unutulmaktan korktuğu için yaptığını kendi de söylüyor. insan unutulmak istemiyor. en basitinden henüz kurumamış bir çimentoya adımızı yazmamız, bir blog açmamız ya da kitaplara notlar yazıp ikinci ele çıkarmamız... pucca'ya Allah 'yürü ya kulum' dedi o da yürüdü.
özellikle yaz aylarında bir türlü temiz kalmamaya and içmiş cilt tipidir kendileri.
kırışmaz deniyor, umarım kırışmaz. normal ciltler, cilt sorunu nedir bilmeyip fink atarken ben bu cildi hep pudraladım, hep yağ emici mendil kullandım.
yarın başlamak istediğim mükemmel bir huzur bulma biçimi.
ne antidepresan ne sigara... içiniz sıkılıyorsa namaz kılın. ne dert kalıyor, ne tasa. Çünkü en büyük varlıkla konuşuyorsunuz namazda. derdinizi çözebilecek ve sizin için dünyanın işleyişinde ufak bir değişiklik yapabilecek olan o büyük varlıkla.. bunun bilincindesiniz, bu nedenle yalnız olmadığınız bilmek sizi rahatlatıyor. ha, her dua kabul olacak diye bir şey yok. gün gelir dualarınız kabul olmadı diye şükredersiniz.
ben şahsen harry potter ile evlenme konusundaki ısrarlı dualarım kabul olmadı diye hep şükrederim. napayım ben 168lik adamı. *
gözlüklüyken gözlerimin rengi belli olmuyordu. makyaj yapmak istemiyordum. güzel giyindiğim zaman gözlükler gözümde olduğu an bütün güvenim dibe çöküyordu.
fekat artık lens kullanıyorum ve zorlukları da var ancak artık dilediğim göz makyajını yapabiliyor, güneş gözlüğüyle fink atabiliyor ve güzel giyindiğim zaman gerçekten 'güzel' olarak kalabiliyorum.
ne değişik fantezileriniz var dedirten ve dumur eden durum. valla ben öyle bir şey yapsam utancımın üzerine bir de ısırılınca cezalandırıldığımı düşünürüm.
bir daha hazırlanmak istemeden ilk ve son defa girmiş olduğumu umduğum sınav. okul öncesi öğretmeni olarak 82 aldım, umudum istanbul'a atanmak. bekliyoruz.
nazar değdirilen bölüm.
o kadar nazar değdi ki birkaç sene öncesinde neredeyse 50yle 60la alan bu bölüm geçen sene 76yla kapattı. hele bu sene 82 aldım, 1665. sıradayım. bu nedir ya? 82 almak ve atanamamaktan korkmak nedir? Diğer branşların sıkıntısını da biliyorum ama okul öncesi olum bu.
Oldukça şık ve kullanışlı bir telefon. Hem fiyatı hem de şarjının dayanma süresi çok cazip.
Ama ben ne bedava olduğundan bahsedilen topluluklara girebiliyorum ne de facebook a fotoğraf yükleyebiliyorum. Bir yardım eline hayır demem.
bir tabak makarnayı ellerimle bir güzel yoğurup annem beni azarladıktan sonra yememek için kağıt bir mendilin içine koyarak, o mendili vitrinin çekmecesine saklamam. birkaç gün sonra da kontrol edip hiçbir şey bulamamam.
kitabını da okumuş biri olarak değerlendirecek olursam...
kızların güzelliği kitapta çok abartılıyordu ama hanna dışındakileri pek beğenmedim.
kitap aşağı yukarı hiç değiştirilmemiş.
müzikler ise gerçekten çok hoş.
genelde dizileri izleyince olduğunu düşündüğüm eziklik.
neyse şimdi şahsi hikayeye geçelim.
bir zamanlar annem küçük bir çocukken anneannem ona ve dayıma ortak para verirmiş. yani 5 lira verirmiş misal, üleşin dermiş. yine öyle yapmış. annem de gitmiş ilk tenefüsten kendine bir şeyler almış kantinden. ama işte havasını da atacak ya paranın üstünü, yani aslında dayımın payını "üstü kalsın." diyerek bırakmış kantinciye. sonra da havalı bir şekilde çıkmış kantinden. **
ama kantinden çıkmasıyla dayımın onun bacaklarına yapışması bir olmuş. "param nerde benim? ver paramı çabuk." şeklinde yırtınmaya başlamış haklı olarak. ee annemde para ne arar... mecburen gitmiş kantine, geri istemiş parasını. karizmanın nasıl yerle bir olduğunu siz düşünün artık.