şirazenizi kaydırandır. son yazımı 5 ay önce yazmışım, geliyorum gidiyorum aynı muhabbet. yalandan tanım yapmazsan bir gammaz, sırf sigarası erken bittiğinden sinirlenmiş olabilir, bu da size koyabilir.
ben mecbur muyum aga yüzme bilmeye?
bunu kodluyorlar mı hafız? denizin kenarında her şey daha mı güzel geliyor herkese? sigara içmek, kahve içmek, az sulu 2 kadeh rakı parlatmak.. ve bunları yaparken her şeyi unutmak, her gördüğünü fena halde övme isteği, beğendiğini daha çok beğenme falan.
deniz kenarına kurulan projektörlerde sabrinin maçını izleyen adamların sabrinin kabiliyetsizliğinden o kadar da nefret etmemesi mesela yine denizle mi alakalı?
dört tarafı denizlerle çevrili kadını anlatmaya geldim, 83 tane soru sordum. bazen sorarak anlatmak en iyisi. evet, ben mecbur muyum yüzme bilmeye?
yine bir deniz kenarında uzaktan uzağa görülen ada kadar güzel çok az şey var herhalde. orada yaşama fikri, özgürlük, sorumsuzluk, ayrıcalık. herkes o adaya çıkmak ister. benim olsun ister.
bu kadın da böyle lan! etrafı denizlerle çevrili. uzak, güzel, bağımsız..(memesi var)
bir erkek daha ne ister?
kendi imar planı var. ateş yakmak yasak, toplu taşıma aracı farklı. şehre benzemiyor. hatta hiçbir şeye benzemiyor. ama öyle bir gaza getirir ki adamı, hiçbir şeye benzemeyen bu kadını her şeyin yapmak istersin. bence deniz çarpmasına benziyor.
peki hacı abi ben mecbur muyum yüzme bilmeye?
kırsal adamıysan, suyu sevmiyorsan, memur çocuğu olduğundan kuşadası mesela senin için sadece melisaların her yaz gittiği bir mekan olmaktan ibaretse sen denizle aranı ne kadar iyi tutabilirsin ki?
bazen insan atıverir kendini suya. can havliyle. fedakarca. ve bazen amına koyim ki beynine oksijen gitmediğinden. bu kadın için kendini ölüme bırakan adamınki sonuncusu oluyor işte.
giderken cevabı vereyim aga:
yüzme bilmeye mecbursun. etrafı denizlerle çevrili kadın için. ne de olsa çok uzak, çok güzel, fna bağımsız. bu arada söylemeyi unuttum: memesi var.
önce bir pozitif ayrımcılığı anlamak gerekiyor. kadınlar doğum yapar, bu nedenle kendilerine, erkeklerden "ayrı" olarak fazladan doğum izni verilir. bu pozitif ayrımcılıktır.
kadın çıkıp "yaa ben şunu istiyorum bunu istiyorum" diyorsa onun yaptığı kadınlığını kullanmaktır. pozitif ayrımcılıktan bahsedilmez burada. o başka bir şey, karıştırmayalım ortalığı agalar.
yapması gereken, mesela vergi dairesinde memursa, bayram sabahı vergi dairesini açmaktır. hem oruç tutmuyor hem tatil yapıyor arkadaş böyle bir riyakarlık olabilir mi? git aç vergi dairesini, vezneye geç. dingil seni! akıl yok ki amünim.
çok kafaya takmamak gerekir. sen ben nasıl yaşıyorsak yıllardır onlar da 2-3 ay dayanabilirler. ulan o yoksunluğun 10 katını sözlükçene medeniyetin göbeğinde yaşıyoruz siz bu adamları mı düşünüyorsunuz? çok enteresan adamlarsınız aga.
Geçen yine acayip piyano çalıyorum. Atmışım kuyrukluyu deniz kenarına, bir kadeh de sıcak şarap.
Sıcak şaraptan nefret ediyorum. Piyanodan da oldum olası hazzetmem zaten. Deniz desen bir rüzgar var bir rüzgar var Köpek bağlasan durmaz.
Köpek bağlasan durmaz deyimini, köpeğin tercihini rüzgârlı bir mevkiden yana kullanmamasını tarif etmek için kullanmanın haklı gururunu yaşıyorum. Yanlışlarımla gurur duymayı babam öğretti bana.
Babam çok şişman değil, şişman sayılır. Şüşko değil ama belki biraz şişko. Geçtiğimiz günlerde şüşko bir adamı ağırlardım adı semirdi. Hem şüşko hem semir. Anladığın üzere çok şişman insanlara şüşko diyorum. Aslında ben demiyorum arkadaşım diyor ve hoşuma gittiği için ortaklaşa kullanıyoruz. Kullanmama ses etmeyince sık sık kullanmaya başladım. Hatta bir noktadan sonra daha da sık kullanmak için şüşko insanlarla vakit geçirmeye başladım. Baktım yaşadığım küçük şehirdeki şüşko potansiyelinin sonuna geldim şüşko olmaya karar verdim ben de.
Şüşko adam olmanın bir dünya avantajı var. Söz gelimi çok rakı içebiliyorlar. Ben mesela bir ufak içerim edebimle evime giderim ama şüşko adam öyle mi? Şüşko adamlar bir litre rakı içebilirler. -Semir gözümün önünde içti- Onlar rakıyı 35lik, 70lik ya da ufak büyük diye de nitelendirmezler. Onlar litreyle hatta kiloyla rakı içerler. Tavla oynarken 8 bira içip şanssızlıktan dert yanabilirler. O kadar iridirler ki üstelik kimse onlara be amına kodumun tavla oynarken 8 bira içiyorsun sikin taşağına denk ama şanssızlıktan dert yanıyorsun diyemez.
Şüşko olmanın başka bir avantajından daha söz edeceğim vaktimiz varsa? Piyano çalmazlar. Şüşko adamın enteli en fazla opera sanatçısı olur. Şüşko biri olsaydım o halde, piyano çalmak zorunda kalmazdım. Deniz kenarına inip üşümek ve nefret ettiğim sıcak şaraptan içmek zorunda da. Sadece çok güzel kızlar için sıcak şarap içerim. O da bir seferliğine. Çünkü iş sıcak şarap içmekle de bitmez. Kızılayın sıkı binalarının orta katlarında kurulmuş, duvarlarında plaklar asılı bir mekânda, kendini dünyanın en çok kitap okumuş insanı zanneden, yine zehir gibi bir zekaya sahip sanan bir kız da eşlik eder o sıcak şaraba. Ulan sıcak bir şey içecek olsam süt içerim. Bu annemin de hoşuna gider hem. Anne babamın hoşuna gidecek şeyler yapamıyorum madem, ben de sıcak süt içerim. Ama işte orda da başka bir tezat ortaya çıkıyor. Nedir? Sıcak süt içsem kız vermez. O halde elde var yine sıfır.
Ama işte şüşko olsam bu tezat sarmalından da çıkardım. Valla! Çok güzel bir hatun niye şüşko biriyle çıkar ki? Şansım yoksa ben niye onun egosunun yanına ilişip sıcak şarap içeyim ki?
Şüşko olmanın avantajları çok fazla gördüğün gibi. Tarih öğretmenimin de buyurduğu üzere cümlelerimi toparlıyorum:
Şüşko olsam;
- nefret ettiğim piyanoyu çalmak zorunda kalmazdım,
- deniz kenarında üşümezdim,
- sıcak şarap içmek zorunda kalmazdım,
- çok güzel ama geri zekalı kızlarla kızılayda dandik dakikalar geçirmek için kasmazdım.
17 şubat 2013 gençlerbirliği mersin idmanyurdu maçında yine hakeme tepkilerini "acemi hakem" diye dile getirmişlerdir.
üniversitedeyken, gençlerbirliği forması giyen bir futbolcunun ucuz bi şekilde kendini atmasından sonra "sahtekar futbolcu istemiyoruz" diye bağırmışlığımız da vardır. hakikaten türkiyedeki taraftar profilinden çok farklı bir noktalar. tanıl borayla yan yana çiğdem yeme fırsatınız da var bu arada. ankaradaysanız, öğrenciyseniz, futbolu seviyorsanız gençlerbirliği tribününü ıskalamayın derim.
yorumlarına değinmeyeceğim; ben başka bi şeye takılıyorum.
o yorum yaparken tripten tribe koşması yok mu hakkaten deli oluyorum! "dünyanın en doğru şeylerini anlatıyorum lan şu an" tribine giren yorumcuyu kaldırıyoruz aga; elimiz mahkum. bir de gerçek hayatta "ananskiii çok sikiciyim laaan" diyen adamları da kaldırıyoruz duruma göre.
ama bu adamda ikisi de var. böyle birden gaza gelmesi (hakan şükürsüz programlarda özellikle) çatır çatır ahkam kesmesi.. sonra böyle elini ağzına götürüp ara ara dalması.. adam hem çok iyi yorumcu hem de beek sikici. anlamadım ne ayaksın usta sen. birinden birini seç biz onu tolere edelim. ikisi birden bu kalbe fazla geliyor.
tanınmayan adam? anaydintifay fılayıng man ööeehh.
bi tek bende mi oluyo lan! adam poaat diye koyuyor hapşırığı. o an derin ikilemlere vuruyorum kendimi. belli bi samimiyet yok ama insanız da sonuçta. çok yaşa desen bi türlü demezsen gönül razı değil. insanlık öldü mü lan sonuçta. başına en kötü ne gelebilir deme olm.
bi kere genç bi çocuğa dedim çok yaşa diye. herif birden "baş başa" dedi. o an bi boşluğa düştüm, etrafı kolladım. hani sote bi yerde varsa herif herhalde götürüp sikicek dedim. baktım adamda da aynı şok. "ya hocam kusura bakma benim hatun alıştırdı boşluğuma denk geldi" dedi. tırstım ayrıldım ordan. olur aga herifin boşluğuna gelir oracıkta siker. baş başa neey lan!
çakal esnaftır. siz hangi peyniri seçerseniz seçin, her zaman için önereceği daha farklı, pek bilinmeyen, daha ucuz başka bir peynir alternatifi vardır bu esnafın. siz ne seçerseniz seçin fark etmez. mesele sizin seçiminiz değildir zaten, o adam bu işi keyif için yapıyodur. manipülasyoncu pezevenk!
peynir deyu kısıtlamamak da lazım ancak yıllardır gözlemlediğime göre bu mevzu en çok peynirde dönüyo aga.
- usta hayırlı işler. peynir alacaktım.
+ tabi abi buyur. ne vereyim?
- tahsildaroğlu ver usta. tulum.
+ kaç gram abi?
- çok verme işte. heh şu kesilmişi ver sen.
+ tamam abi .hep bundan mı alıyosun? (ahan da başladı nabız yokluyo)
- yani sayılır. çok aram da yok yani.
+ abimin peynirle olan muhabbetini değiştirelim o zaman. (iddiaya gel amk! sanki deniz manzaralı daire verecek)
- nasıl abi anlamadım?
+ çok güzel peynirim var abi. tennkee peyniri.
- allah allaa? (iç ses: tenekeye tennkee diyen adama ne derece güvenilir?)
hatun: ımmmm harikaymış gerçekten. müthiş bir seçim.
elit piç: 1787. şato löfit, çok zor bulunur ehee.
ehee diye gülen ağzını sikiim senin. efendi gibi güzelmiş, eyvallah falan diye geçsin diyalog. neyin şovu arkadaş bu! gel benle 1 hafta takıl, vur tavuk dönerin gözüne, vur tükrük köftesine ondan sonra yine aynı şovu yapıyo musun görelim!
evet amına koyim fifa 98 müziği! blur song, fifa 98 soundtrack falan değil.
aplikasyonların, yer bildirimlerinin, watzapların henüz uğramadığı, uğrayıp da kafa açmadığı zamanların efsanevi neslidir. cumartesi sabahın köründe kalkıp salon futbolu oynamış, birbirine "olm bak romaryoya orta kesip şu iki tuşa birden bastığında direkt gol atıyo" diye tüyo vermiş nesildir.
işte bu neslin ferdidir, durup dururken "lan şu linke bi baksana" diye aldığı mesajla "fifa 98 müziği"ni duyunca duygulanan.
tanımla girelim, uğraşmayalım. uludağ sözlük'te yazarlar arasındaki tartışmaların seviye olarak çirkef "mahalle karı"larının seviyesine ulaşması durumudur.
çok sıkıcı. çok üzücü. olm çok boktan lan! "sözlüğü bu kadar ciddiye almayın" falan demiycem zira buradaki yazarların tamamına yakını sözlüğü ciddiye alır. buna elbetteki ben de dahilim.
mesele, üslupla ve daha önemlisi bu üslubu bizim gözümüze sokmanızla alakalı. hani öyle ki "başlığı kaldır ablasının gülü olsun bitsin" denecek gibi bir durum da yok. hangi birini kaldırayım lan? ayrıca bu saçma atışmalarınızın neden çetelesini tutmak zorunda kalayım ben? hadi sufi sabrı çöktü birden üstüme de kaldırmaya karar verdim. yine çözüm değil, sözlüğün üstüne sindiniz!
orospular, çıkarır ağzına veririmler, orospu çocuğu, kaşar... olm siz bu amına kodumunun sözlüğünde neler yaptınız da birbirinize bu kadar kin duyuyorsunuz! duyun, hiç umrumda değil. özel mesajla sövün birbirinize. işi abartın adresler alınsın verilsin kafa göz yarmalı çözün. lan çözün nasıl çözüyorsanız da gözümüze sokmayın bu seviyesizliği!
yok o ona bunu demiş, yok o ötekine asılmış, yok asıl bombaları söylemiyorum ki insana içine çıkabilsin.
lan bir sözlük düşün, sabahtan beri birkaç yazar, alenen, kontrolünü kaybetmişcesine bu sözleri sarf ediyor ya da daha önce sarf edilmiş şeyleri afişe ediyor.
tuhaf değil mi? arkadaş iki dakika soluklanın. tuhaf değil mi? olm sizce de bu yaptığınızda bir gariplik yok mu?
bir de şu var: siz X biz.
herkes birbirini çetecilikle suçluyor. hakikaten kafa sikiyorsunuz ya! bak troller nasıl kasıyor ama sizin çıkardığınız toz bulutunun yanında onları sallayan yok.
herkes ssadece "yazsın" demiyorum. abi hatun ayıkla burdan. çok kral arkadaş yap akşamları çık iki bira iç. dedikodu yap aga ona da razıyım. sözlüğü "belirli ve korunaklı" alanında dilediğin gibi kullanabilirsin. ama siz ortaya döktünüz.
kapımı çalıyorsun "ben bohçacı" diyorsun. hanım da aldanıyor "oğlanı evericez" diye ve bohçacıyı içeri alıyor. salonun ortasına bohçasını koyuyor ve açıyor. ne çeyizi amına koyim ne çeyizi! bildiğin kötülük, entrika, seviyesizlik çıkıyor o bohçadan.
neyse probleminiz kendi aranızda halledin ortağım. kafa sikmeyin artık. bu sözüm de herkese. mesaj atıp "eline sağlık" da demeyin. sen de dahilsin buna!
edit: hoca özür diliyorum. anladığım kadarıyla insanlar bundan rahatsız değil. benim bok yemem. takılın kafanıza göre amk.
her ilişkinin kendine özgü yapısı ve yine her hatunun kendine has memeleri var aga. başlığa bu kadar derin girmek istemezdim ama naparsın entelektüel bi adamım.
hemen hemen her ilişkide aşkım, bitanem, bebitom, canım, hayatım, bayır gülü gibi hitaplar kullanılır. bir de bunlar dışında daha "o ilişkiye özgü" kelimeler kullanılır.
nedir? mesela kuşum. penguenim, böceğim falan filan. işte ilk başlarda böyle başlayan hitaplar zamanla başka bir boyuta geliyor.
ilk günlerde "kuşuuuum" diyen hatun yarım ekmek döneri iki lokmada yemeye çalışırken "öküzüm beniiiim" diye seviyor sizi. ya da kedicik diye sevdiğiniz kız, zamanla "maşallah pandamaa" hitabıyla muhatap olabiliyor.
ama her şekilde saçma geliyor bana. hayatım, bitanem falan dururken neden bu kadar renkli oluyorsunuz amk sonra biz çok sönük kalıyoruz. bayır gülü mü yazdım yukarıda?
çocuk olmak süper bi şey lan. sorumluluk sıfır aga. hiçbir riski yok, sıkıntısı yok. en fazla kırdığın vazo nedeniyle tokat yiyorsun. onun dışında hemen hiçbir hareketinin sonucunu kestirmek ve sonrasında o hareketinin yükünü taşımak zorunda değilsin.
ayakkabı alırken bile durum böyle. ayağına oldu mu olmadı mı onun bile kararı sana bırakılmıyor. dolayısıyla 3 gün sonra "bi dünya para verdik bu ayakkabıya, ne demek dar geliyor" gibi ana-baba çemkirmeleriyle karşılaşmıyhorsun.
onun yerine şöyle oluyor:
annenle gidiyorsun ayakkabıcıya. bi tane yanarlı dönerli ayakkabı beğeniyorsun. annen satıcıdan onu istiyor. şöyle bi dikişlerine bakıyor, tabanını esnetiyor falan derken "bu dayanıksız 3 gün sonra salar kendini" diyor. ve işte o andan itibaren devre dışı kalıyorsun. anne gidiyor bi ayakkabı beğeniyor, uygun numarayı söylüyor. satıcı zaten hep anneyle muhatap. satıcı ayakkabının bağlarını çözüyor, sonra seni bi koltuğa oturtup ayakkabıyı giydiriyor. yalandan "sıktı mı? nasıl oldu?" falan diye soruyorlar ve ondan sonra işte başlık konusu anne hareketi geliyor. yere çöküp baş parmağıyla ayakkabının ucuna bastırıyor ve "olmuş bu" ya da "sen bi numara büyüğünü ver" diyor.
cirosu küçüktür ama kalplerdeki yeri roberto carlosun baldırından büyüktür.
futbol sevdalısı, "gençlerin işi görülsün, hevesleri kalmasın" insanıdır. candır. halı saha takımına basılacak forma ve şortları karşılar. dükkanın ismini de formanın arkasına yazdırır. bilir ki hiç kimse "aa budak züccaciye yazıyor. dur oraya gideyim" demeyecektir ama sikinde olmaz.
hani kemik bir kadron vardır. iyi kötü bir takım kurmuşsundur ve seninki gibi olan diğer takımlarla çekilen fikstür çerçevesinde belirlenen tarihlerde maç yaparsın.
ya da ne bileyim, 2 senedir her salı aynı takımla aynı takıma karşı maç yapıyorsundur.
iki durumda da özenmiş kendinize forma almışsınızdır. isim yazdırmalar, sponsor mobilyacı, züccaciye ya da matbaa bulmalar falan.
işte anne burada devreye giriyor.
- anne formam nerde?
+ hangi forman? (soruya soruyla karşılık vermek. ayrıca kaç formam var aga)
- beyaz olan işte. siyah şeritli. her hafta maçlarda giyiyorum ya.
+ hangi maçlarda? (soruyla yıldırıp vazgeçirmeye çalışıyor)
- nası anne ya nası nası! her hafta giyiyorum niye 1 haftadır yıkamıyorsun.
+ oğlum yeterince kirli çıkmadı bu hafta. beyazlar azdı ben de beklettim biriksin diye.
- napacam anne şimdi bu nedir yaaa.
+ aman git ordan beyaz bi tişört giy git işte.
hadi buyur. anlatamazsın işte kurumsallığı hehee. ya da şöyle de oluyor bazen.
- akşam zeynep teyzenlere gidicez.
+ ben gelemem anne. bugünkü maç iddialı. 1 haftadır bekliyoruz.
- haftaya gidersin oğlum. zeynep teyzen bel fıtığı ameliyatı oldu. seni sorar kesin. maç bekleyiversin, zeynep teyzen her hafta ameliyat olmuyor çok ayıp olur.
aslında bakınca gayet de mantıklı geliyor lan. halı saha maçı sonuçta. umarım bunu yücel abilere de anlatabilirim, gidemedim bugün. olmazsa valideyi aratırım halı sahaya küserler.
sevgilinizin omzunuza yatması sonucu altta kalan kolun bir noktadan sonra uyuşmasıyla meydana gelir önce hissizleşir o kol sonra karıncalanır. ya erkeklikten ya da kıyamamaktan sevgiliye ses edilmez o kol öyle kalır.
ben direkt dürtüp "dur bi dur öte doğru yat bi yaa anam anaaam çok uyuşmuş ya la" benzeri tepkiler veririm. yalnızım tabi. doğal.
kötü adam,, esas oğlana meydana okur her fırsatta. bazen laf atıp "korkak bebe" diye takılır, bazen gözlerinin içine bakıp yanından geçerken sert bi omuz koyar.
esas oğlan sabır çeker, o yüzden esas oğlandır zaten. yaradana sığınır, öfke kontrolü derslerinin ekmeğini yer. ama esas da olsa oğlandır, nihayetinde tövbesini bozup bu elemanın amına kor. hak etti ama!
değerli ecnebi din alimi marko luça danyeliz tarafından sarf edilmiş bir aforizma.
üstad, şöyle devam eder;
"ister puma al, ister nayki alayı diz yapar bu eşofman altlarının. ya oturup kalkmayacan ya da diz yapan eşofman altını hor görmeyecen. ben mesela şort giyiyorum amk. dinen sıkıntılı olduğundan evde giyiyorum tabi."
doktora ödenen paraya acımaz halkımız ki doğrudur.
ancak iş avukata para vermeye gelince son ana kadar bekler bu toplum. haybeye gittiği düşünülür. -ceza davaları biraz ayrı tutulabilir-
ticaret yapar, senet yapar, taahhüt verir, çek alır verir, temlik verir ot verir bok alır hiçbirini yaparken bir avukata danışmaz ya da gidip demez ki "aga ben sana aylık cüzi bi miktar para vereyim sen benim hukuk işlerimi yap". ondan sonra işleri bi boka sarar, batma tehlikesiyle, dolandırıcılıkla falan karşılaşır ve soluğu avukatta alır. yandım anam kurtar beni. sen işlerin amına koymuşsun sonra kurtar beni. avukat da sihirbaz ya zaten hemen kurtarır amk!
insanın yüreğini yakan, "yaaa amına koyim her şey yalan be" dedirten dönüşümdür.
o eşofman altına ki bir dünya para saymışsınızdır. o eşofman altı ki nice günü kotarmıştır. o eşofman altı ki onca pazar öğleden soraları zomken arkadaşlarınızla buluşmaya bir cafeye gittiğinizde sizi salaşlıkla şıklık arasına iliştirmiştir.
ama hiçbir şey dayanmıyor be zamana. sen güzel kızım, afran tafran boşuna kapağı at yani bir an önce. neyse.
çeşitli etmenler, bu dönüşümde etkili olabilir, süreci hızlandırabilir. nedir bunlar? sayıp gidelim:
- dizin sürterek aşınması: bir şekilde gözünüzden sakındığınız eşofman altıyla "çok eğleniyorlar laan. amaaan bi seferlik oynayayım dikkat ederim n'olacak" deeyip çeşitli sportif faaliyetlere katılmak. yaşın 30 olsa da erkek adam hep çocuk aga. istediğin kadar dikkat et düşüp o dizi deler ya da aşındırırsın.
- zaman: eşofman altını mumyalamadığın sürece zamanla gider aga.
- hayırsız arkadaş: ebesin amından gelmesine rağmen ve siklet olarak senin ağır şekilde üstünde olan misafir arkadaşın "aga ben pijama neyim getirmemişim yeeaa" diyerek eşofman altına salça olması, o süreç boyunca eşofman altını çıkarmaması sonucu eşofman altının yavşaması.
tüm bu etmenler ve daha nicesi sonrası o havalı eşofman altı artık dışarıda giyilemez, geceleri yatarken size yarenlik edecektir ama. vay amk ne anlam yüklemişim bee.