iş bu entry tamamiyle almanlar bunları boğazlarken bunlara kucak açan biz değil miyiz sözü üzerine yazılmıştır.
bahsi geçen yahudiler alman baskısı sonucu istanbul'da bir süre demir atan gemide yaşamlarını sürdürmeye çalışmış daha sonra alman baskısına dayanamayıp o gemi karadeniz açıklarında batırılmış ve bu insanlar ölüme terk edilmiştir.
durumu ya da vahametini tartışacak değilim. konunun asıl muhattabı dönemin türk yetkilileri değidlir. ama yapıl/a/mayan bir davranış/tutum üzerinden böbürlenmek ayrı bir komiktir.
dediğim gibi bu entry şu anda yaşanılan uluslararası ilişkiler krizinden bağımsız düşünülerek, tarihsel bir olayı referans alarak yazılmıştır.
dil bilmekle konuşmayı bilmek ayrı şeyler olsa gerek. Türkçe'nin yoğun bir şekilde bilindiği ülkemde türkçe'yi kullanarak anlaşabiliyor mu sanki herkes?
ntvspor ücretsizdir, ligtv dünya para. bitmedi; buna rağmen ligtv özensizliği ve tekdüzeliğiyle ntvspor'un yanına yaklaşamaz. bitmedi; biri süper ligi yayınlar, diğeri la liga'yı. bitmedi; ntvspor'un spikerleri ligtv'ninkilerin çok çok önündedirler...
bu olayda esra ceyhan'ın absürt gelişmeleri donuk bakışlarla izledikten sonra, "evet...evet... sabri bey ne yapıyorsunuz?" demesi. dışarı çıkması istenen sabri yıldız'ın tek kelime etmeden kalkıp gitmesi gibi. sabri'den bile daha enteresan ayrıntılar vardır.
ulusa sesleniş konuşmasında, sözlerini "Allah yolumuzu açık eylesin, Allah yar ve yardımcımız olsun." şeklinde tamamlamıştır. oldu olacak konuşmanın ismini de ümmete sesleniş olarak değiştirsinler.
efes pilsen koraç kupası finalini kazanmak üzereyken son saniyelerde, maçı anlatan murat murathanoğlu'nun ağzından defalarca dökülen söz. hala kulaklarımızda çınlar.
klasik bir merkez-çevre durumudur. ya da daha bilinen anlatımıyla 3. dünya ülkesi olma durumudur. vaktinde de tüm dünya dvd kullanırken vcd'yle yeni tanışıyorduk biz. e tabi alt teknolojilerin iyice bir tüketilmesi lazım daha bir üst teknolojiyi deneyimleyebilmek için.
bir gün tesdüf eseri geçerken binasını gördüğüm hukuk fakültesi. orta ölçekli bir aile şirketi binasını anımsatan görüntüsüyle beni sıkıntılı bir anımda güldürmeyi başardı. muhtemelen normal şartlarda hukuk okuyacak puanı alamayan gençlerimiz, hem konumu hem de düşük puanları nedeniyle bu fakülteyi tercih edecektir. peki üniversite yapısından uzak şehrin bir köşesindeki bir binaya kurulu bir fakültede okuyarak ne kazanabilirler, ne derece araştırma yapabilirler merak etmekteyim. sürekli üniversiteli işsizlerin durumunun tartışıldığı ülkemde buna zemin hazırlayan temelsiz fakülteler niye tartışılmaz bilemiyorum. böyle garip bir fakültedir kendisi.
bazı bazı bu saçma sorulara daha da saçma cevaplar veresim geliyor. tutuyorum kendimi. bu hazzı yaşama pahasıne benim götümde patlamasın süreç diyorum ama gel gör ki pişman oluyorum.
112,128 ve 2 arasında böyle bir korelasyon vardır. minibüs caddesi üzerinde bu üçünden hangisine ihtiyacınız varsa diğer ikisinin arka arkaya geçtiğini yarı öfke yarı şaşkınlıkla izlersiniz.
hep konuşulan. parodilerde, filmlerde pek sık kullanılan bir durumdur. üstlerini başlarını değiştirip şık elbiselerle jiplere falan binerler vs. hiç dilenci tanıdığım olmadığı için doğru mudur, yanlış mıdır bilemedim. ama kimseye de mantıksız gelmez bu ihtimal.
isimlerini polonya'da 70 sonları ve 80 başları popüler olan solidarist hareketten esinlenerek almış olma ihtimallerini aklıma getiren parti. e tabii 30'ların faşizm tandanslı solidarizminden alacak değillerdi.
bulaşık makinesini kullanmadan önce ön yıkama yapılması gerektiği yoksa bulaşık makinesinin içinde bir tane bulaşıkçı adam olmadığınından mütevellit bulaşıkların düzgün yıkanamayacağı hiç bahsedilmez nedense bu reklam ve türevlerinde.
2039 yılında yani hatay devleti'nin türkiye katılmasının 100'üncü yılında türkiye, fransa ve suriye arasında seçim yapılması için referanduma gidecek ilimizdir ayrıca.