21. yüzyılın epey bir gerisinden gelen kafaların içinde bulunduğu dip seviyedir. sorgulamak için osmanlı'yı kullanırlar dillerine dolarlar osmanlı monarşi ile idare ediliyordu. ulan beyinsiz senin örnek aldığın avrupa'da o dönemde demokrasi mi vardı? güya akılları sıra osmanlı'yı aşağılayacaklar ve muasır medeniyet seviyesine bu şekilde tırmanacaklar. kafaları 80 yıl öncesinde kilitli kalmıştır bunların. putperestliği "sevgi" adı altında yutturmaya çalışırlar. kabe sizin olsun çankaya bize yeter dememişler miydi? ırkçıdırlar aynı zamanda. kanlı politikalara destek verir bunlar. darbelere destek olup demokrat ayağı yapacak kadar da basittirler. solun anasını ağlatmıştırlar. türkiye'de sol yoktur, bunun nedeni laikçilerin zeka seviyesiyle açıklanır.
edirne belediye başkanı hamdi sedefçi'nin plazma tv'sinin görüntülerinden "şüphelenmesi" üzerine teknik servis elemanlarını ve noteri çağırıp televizyonun arka kapağını açtırarak ses kayıt cihazı ve kamera bulması. başkana bunu kim yapmışsa yanlış yapmış. başkan noteri de olay yerine çağırarak oyunları bozmuştur.
karakolda biter efendim, netekim bitmiştir. arabada seks yapan bir çift arka koltukta hayvani bir şekilde depinirken araba sallanmaya başlar ve hakkında suikast iddiaları dolaşan bülent arınç yüzünden arabada basılırlar ve olay karakola taşınır. sonra çiftin suikast peşinde falan olmadığı anlaşılır ve serbest bırakılırlar. ben olsam ve böyle bir olay gelse başıma dava açarım şahsen.
ayrılmaz ikili. dtp bir konuda hak talep ettiğinde önce nabız yoklar, sonra talebini masaya getirir olumsuz bir gelişme durumunda da hemen pkk ile dirsek temasına geçer ve elemanları sokağa döküp çoluk çocuğu devletin kolluk kuvvetleriyle çatıştırır. buraya kadar herşey normal, en azından dtp ve pkk mevzubahis olduğu için normal ancak, komedi buradan itibaren başlıyor. bu kişiler sevgiden, barıştan ve demokrasiden bahsediyorlar. yani yüzüme peçeyi takarım, elime taşımı alırım, molotoflu saldırımı yaparım ama aslında barış istiyorum. ne günlere kaldık.
Birinci Dünya Savaşı'nın Galip Devletleri, savaş sırasında, aralarında yaptıkları anlaşmalarla, Türk topraklarını bölüşmeyi kararlaştırmışlardı. Mondros Ateşkesi ile de bu fırsatı ellerine geçirince; Suriye-Adana cephesindeki Türk Kuvvetleri'nin, Toros geçitlerine alınarak bölgenin boşaltılmasını istediler.
Yapılan baskılar sonucu, bu cephedeki Türk Birlikleri, Toroslar kuzeyine çekildi. Ateşkesin imzasından hemen sonra Adana'yı işgale başlayan Fransızlar, meydanı boş bulunca silahlandırdıkları Ermeniler ile birlikte bu işgallerini genişleterek, Adana'dan başka Kozan, Osmaniye, Tarsus, Mersin ve Pozantı'yı da işgal ettiler.
Bu arada ingilizler de, Antep, Maraş ve Urfa'yı işgal ettiler; fakat bir süre sonra aralarında vardıkları bir anlaşmayla bu üç ili Fransızlara bıraktılar. Böylece Fransızlar Adana kuzeybatısındaki Toros geçitlerinden Fırat nehri doğusuna kadar uzanan geniş bir alanı işgal etmiş bulunuyorlardı (*).
Fransızlar bu geniş alanda varlıklarını koruyabilmek için, ingilizlerin bu dönemde Doğu'daki Ermeniler'i kullandıkları gibi, Fransızlar da Suriye ve Güney Anadolu'daki Ermenileri kullanmak istediler. ingilizler Ermenistan devletine Türklerden aldıkları toprakları verirken, Fransızlarda kendisine bedava asker edinebilmek için bölgesindeki Ermenilere Çukurova bölgesinde, Klikya Ermeni Devleti kuracağı sözünü verdi.
Tehcirle Suriye'ye gelmiş olan Ermeniler ile Çukurova'da yerleşik Ermeniler, bu tatlı vaade kapıldılar. Böylece iskenderun Körfezi'nden Kafkaslara kadar Büyük Ermenistan'ı kurmuş olacaklardı.
Yaklaşık 5000 Ermeni, bu aöacı gerçekleştirmek için Lejyon askeri olarak Fransız ordusuna katıldı ve Fransız üniforması ile efendilerinin emrinde Türklere karşı çarpıştı. Tehcirle Suriye'ye gelenlerden geri kalanı, Fransız yardımıyla Çukurova'ya yerleştirildi. Yerleşik Ermenilerle bunlar birleşerek, Fransız silahları ile Milis kuvvetleri ve çeteler kurdular ve işgalci Fransız ordusundan ayrı olarak, Türk yönetimine başkaldırdılar.
Türk sivil halkının oluşturduğu milli kuvvetler, cephede Fransız ordusuyla, içte ve geride Ermeni çeteleriyle savaşmak durumunda, yerleşim yerlerini ve canını korumak zorunda kaldı.
Fransızlarla işbirliği halinde devlete başkaldıran silahlı Ermeni sayısı, yerleri ile birlikte şöyle idi(**):
Antep'te 2500
Maraş'ta 2000
Saimbeyli'de 1500
Urfa'da 1000
Zeytun'da 500
Şar'da 350
Kozan'da 300
Adana-Mersin'de 1.000
Osmaniye-islahiye'de 1.000
Toplam: 10.150
Fransız ordusunun harekatı dışında, devlete başkaldırı şeklinde ki Ermeni isyanı, 7 Mart 1919'dan 6 Eylül 1921'e kadar; Adana, Kozan, Haçin (Saimbeyli), Şar, Göksun, Zeytun (Süleymanlı), Maraş bölgelerinde devam etti. Binlerce masum insanın ölümüne, onlarca köy ve kasabanın tahribine sebep oldu. Doğu Anadolu'da yaptıkları katliamları aynen burada da yaptılar.
Ermeni isyanının en kanlı bölgesi, daha önce on Ermeni isyanı yaşanmış Saimbeyli ile 6 Ermeni isyanı yaşanmış Süleyman'lı oldu. En son olarak, 6 Eylül 1921'de Zeytun (Süleymanlı)'daki isyan bastırıldı ve Ermeni çetelerinin savaşma azimleri kırıldı.
Fransızlar, yenilgiyi kabul edip, 20 Ekim 1921'de Ankara Hükümeti ile barış anlaşması (Ankara Anlaşması) yaptıktan sonra, işgal ettiği Türk topraklarını boşaltmaya başlayınca, isyancı Ermeniler ortada kaldılar. Yaptıkları onca kötülük, katliam ve vahşetten sonra bölgede kalamadılar ve Fransız ordusu ile birlikte çekildiler.
Sonuç, Ermenilerin bir kez daha kullanılması olmuştur. Birinci Dünya Savaşı sonunda ve sonrasında Doğudakiler ingilizler, Güneydekiler Fransızlar tarafından kullanılan Ermeniler, acaba bunu anlamışlar mıdır? Bugün ise beklenilen kimlerin duplörlüğünü yaptıklarını, kimler tarafından kullanılmak istendiklerini anlamalarıdır. Tekrar zararlı çıkmamalarıdır.
(*) Görgülü, ismet; Ana Hatları ile Türk istiklal Harbi, Kastaş Yayınevi, 1999, s.60
(**) Türk istiklal Harbi 4. Cilt Güney Cephesi, Gnkur. Yayını, 1966, s.4