özellikle bugün, tatmin olanların, ösym'nin yapacağı uyduruk açıklamaları, daha ne kadar milletin kanına girebileceklerinin işaretlerini görmek, duymak, bilmek için akşam haberlerini 4 gözle beklemek.
(bkz: küfür etmeyeceğime söz veremem azizim)
an itibariyle öyle bir geçer zaman ki ali 2 kadını da alıp uzaklaşmaktadır. napcaksın lan sen o kadınlara. şeytana uyma evladım. aha da kötü şeyler olcak.
- aşkım derse gidicem ben.(bizim de dersimizin olduğunu biliyor.. )
+ git tatlım. iyi dersler.
- sen napcaksın bu sırada?
+ benim de dersim 15 dk'ya başlar.
- hım tamam. pakala ozaman ben gideyim. kimle gidiceksiniz sınıfa?
+ ya şu yanımda gördüğün arkadaşlarımla gidicem işte.
- anladım tamam ben gideyim ozaman. telefonun açık değil mi şarjı tam. mesaj çekerim felan bulamam. aklım kalır sende.
+ yarım kadar dolu işte şarj tatlım merak etme.
- acaba gitmesem mi ya. neyse gideyim ben sen şimdi napcaksın?
+ ya sen beni dinlemiyor musun derse gidicem dersim var dedim ya sana.
- tamam pekala hani aklım sende kalıyor ya o yüzden soruyorum tamam mı?
+ tamam hayatım tamammm biliyorum.
- of ben derse giremicem ya. kafam almaz zaten.
+ (eehhh.. yeter ama sıçcam gagana heee..) gir şu dersine ya. ne kadar sıkıyorsun beni ya. çocuk muyum ben?!!
bir kaşık suda pardon pardon bir gıdımcık suda ya da asit kazanında gebertmek istediğim insanımsılara açılırsa açılacak olan okulun ismi. ( ben öleyim ondan sonra açın azizim.. )
(bkz: napak inanak mı kanka)
facekolik ergenlerin yaşadığı bir durumdur.
" acaba paylaştığım bağlantıyı kaç kişi beğenecek? "
" dur bakalım eski sevgilim ne paylaşmış.. aa.. bu da ne! ilişkisi yok olan durumunu ilişkisi var olarak değiştirdi..! ( fon müzik olarak duygusal şarkılar... )
diye diye diye ergenin kendisini şizoya bağlamasına sebep olan facebook halidir.
tuhaf insanlar tabi. bencil olmayın çöçüğüm. okuyun bi nedir ne değildir.
(edit: oha len oha ne oluyoruz. )
(2.edit: teallaamm kafayı yedi .) (bkz: kötü eleştirilere göt çevirmemek.)
21 sene önceydi Dışarıda kışın tüm özellikleri mevcuttu. Soğuk, kar, ayaz, tipi Fırat bile soğuğa tepki veremiyordu, usul usul akıyordu. Bir an önce dışarıya çıkmak için tüm gücünü harcıyordun. Sanki dışarısı mükemmel de sen onun yanına gelerek mükemmelleşecektin. Derken geldin dünyaya. Önce hiç tepki vermedin. Etrafta olup biteni anlamaya çalıştın. Sonra terk ettiğin yere bir daha dönemeyeceğini fark edince ağladın. ilk gözyaşların Ağlıyordun ama gözleri açmıyordun inatla. Sanki gözlerini kapalı tutunca kötülükler yok olacaktı bu dünyada, onlar uzak olacaktı senden. Yok öyle bir şey. Oraya gelmeyi her ne kadar sen istemesen de bunu yapmak zorundaydın. Hoş geldin zorunluluklar ülkesine.
Güneşi hala göremedin. Onun yerine gökyüzü sana bulutlarını sundu. Bulutlar da şansına pek bir duygusal bu aralar. Bulutların gözyaşlarına bakıyorsun. Ne kadar farklı görünüyor gözüne. Hiçbiri birbirine benzemiyor diye düşünüyorsun. Sanırım hepsi farklı farklı üzüntülerin sonuçları olmalı, yoksa hepsi farklı olamaz diye içinden geçiriyorsun. Kıskanıyorsun bulutları. Ben de böyle güzel gözyaşlarına sahip olmalıyım diyorsun. Derken bulutlarla aranızda tatlı bi rekabet başlıyor. Onu geçebilmek için çok duygusal oluyorsun. Hatta bazı zamanlar bulutlar sana kızıyor yağışların onlardan fazla diye. Günler böyle geçip gidiyor ve sen büyüyorsun. Geçen her sene doğa ayrılmaz bir parçası yapıyor seni. Sen de kayıtsız kalmıyorsun bu duruma tabi. Kaçıp kaçıp onun kucağına gizleniyorsun. Onun kollarında huzuru buluyorsun. Bak iştei bir sene daha geçti. Bir seneyi daha tamamladın görevinden. Gökyüzü bulutlarını yine hazırlıyor senin için doğduğun günü unutmayıp hep öyle yağışlı kalasın diye
DOĞUMGÜNÜN KUTLU OLSUN!!!
yağmurlara bakıyorum. kaynakları farklı da olsa ana maddeleri aynı, su. evrende eşi benzeri olmayan berraklığa, temizliğe sahip şey. geçmişini asla ilk bakışta göstermeyecek kadar asil. oysa o hem yanıcı içeriyordu hem de yakıcı. yandığı için yakıyordu. bir araya gelince ama bambaşka bir şey çıkıyordu ortaya. öncesine hiç benzemeyen yeni bir madde. aşkımız gibi, bizim gibi. sen yakıyordun ben ise yanıyordum hem de cayır cayır aşkımız azaltıyordu senin yakıcılığını benim ise yanıcılığımı. en sonunda da senle benden biz oluşturuyordu. su gibi geçmişine hiç benzemeyen..
O değil de.. Şimdi bana 'sen kiminsin?' diye sorsalar ben 'Onunum' diyemem artık.
Bir zamanlar gözlerimiz,yüreğimiz vardı derdim ama şimdi diyemem artık.
Şimdi 'gözleri' var başkasını görüyor.
'yüreği' var başkası için yaşıyor derim.
Ne zordur unutanı unutmak.
Ne ağırdır 'adı koluma kanat olan insan'ın böylece arkasından bakakalmak.
Ne zordur. Ne zor..
Umarsızca yaşamak acımasız gerçeklerle.
Ne ağır. Ne zor.
önce gözlerimden ışığı gitti..
içimde sanki kıyamet koptu..zaten yüreğinde merhamet yoktu..
beni nasıl öldürdün ?
yavaş yavaş acı çektirdin.. beni nasıl öldürdün..
sonra hayatımı söndürdün..
ya ben sana ne ettim ya sen niye gittin !!!
gidişin kurşunmuş kalbime sıktın
bende artık yaşamdan hayattan koptum..
beni nasıl öldürdün.. yavaş yavaş acı çektim..
beni nasıl öldürdün sonrada hayatımı söndürdün...
bnm tek sucum sevmek..!
hani bana kalsa ben kim sevmek kim..
ya şu kalbim varya şu kalbim başıma neler açtı..
birini sevdim feleğim şaştı..
gözyaşım sel oldu ummana taştı ..
amaaa... yakarım kendimi geriye dönmem !!!
bundan sonra kimseyi sevmem !!!
bir mum gibi erir biterim !!!
anılara mutluluğa yaşamada bildiğim gibi veda ederim !!!
herkese değer verdik, herkesi hoşgörüyle karşıladık da ne oldu.. götümüz göğe mi erdi ne anlamadım. yine zararlı biz çıktık. Kaç defa değer verdim sayısını hatırlamıyorum. Sayısını hatırlamadığım şeylerden biri de kaç defa bu değerimin karşılığını göremeyip kırıldığımdır. Başkalarının deyiminden yola çıkarak iyi insanız diye bizim iyiliğimizi kötü kullanmak değil mi lan bu?
değer ver, karşıdakinin bazı yerleri yerçekimine yenik düşsün, seni kırsın,döksün, ama sen yine de ona değer vermeye devam et (çünkü sen alışmışsındır seni süründürenlerin, sana değer vermeyenlerin peşinden gitmeye.. hırs etmişsin kendine.. takıntın var hani.. )
yok ama artık bitti.. verdiğim değeri haketmeyen insanları (?) hayatımdan silkeleyip savurucam. Ölen insanların ardından taziye 3 gün verilir. bu üç gün içinde ağlanılır, sızlanılır, can felaket derecede yanar fakat bu 3 günden sonra acısı yavaş yavaş geçer gider. bu da o meseleye döndü.
" bir aspirinden ne çıkar demeyin"
"Alkol aldıktan sonra halsizliği gidermek için aspirin alınması gerekir" şeklindeki söylemleri sorduğumuz Dr. Filiz bunu şöyle yanıtladı: "Bu son derece bir teselli, şehir efsanesidir. Aspirinle alkolün tölere edildiği efsanedir kanmayalım"
"Bir kadeh rakı için 4 saat"
Alkolün vücuttan atılma süresinin dört saat olduğunu belirten Dr. Filiz, "Bu yüzden vücuda 4 saat tanımak gerek. Alkol karaciğeri yorduğu için kullanacağınız ilaçlar çok zehirli dozlara ulaşır. Karaciğer o ilacı sindiremediği, parçalayamadığı için olumsuz sonuçlar oluşturabilir. Beynin ve karaciğerin dinlenmesi için 4 saatlik bir dinlenme gerekir. Tabii bu dört saat sadece bir tek duble rakı için geçerli. Daha fazla alkol alanlar, ilaçlarını bir gün sonra kullanmalılar" dedi.
ne zamanlar bu çocuğa rastlasam kulağında telefon, el- kol işareti yaparak bilmiş bilmiş konuşuyordu.
" efendim komutanım.. buyrun komutanım.. evet o çocuğun ifadesini aldım.. evet evet.. tabi ki komutanım.. " böyle yarım saat boyunca telefonu kulağında tutuyordu.. arada sırada bana bakıyordu.. ben ise bir bankta oturmuş otobüsün gelmesini bekliyordum..
acaip yorgundum.. ayaklarımı sarkıtmış bir o yana bir bu yana savurup duruyordum.. konuşmalarını ister istemez dinleyip dikkatimi ona yöneltiyordum.
merak ediyordum bir insanın komutanı her gün aynı saatte mı arar? her gün o meçhul çocuğun ifadesi mi alınıyordu?
Evet dikkatimi çekmeyi başarmıştı.. ne ayak olduğunu ve bununla beraber bir çok nalettt soruyu düşünmemi de sağlamıştı. bravoo... bingo!
uhuuuuuu.. beybiiii... bu gece sözlük açılır.. sol framede başlıklara bakılır.. acaba hangisi hakkında entry oluştursam diye düşünülür.. "ateist" konulu entry girmek zorunda bırakan başlıklardan biri seçilir.. e hadi kolay gelsin yahuu napcööözz başkaaa.. ne yazcööözz başkaa...
genelde televizyon karşısında film izlerken yaptıkları eylemdir.. her ne kadar " bir gün kulak zarını patlatacaksın " desem de engelleyemediğim eylem..
iyi ki yarı yıl tatilinde memlekete gelelim dedik.. üniversite hayatımızda o etkisini yitirmeye başlayan tv'i izleriz diye binbir umutla geliriz. Fakat o da ne.. evde kanaldan kanala zapping yapan bir anne var. bir dizi reklama girsin anında diğer kanallardaki diziler açılır. dizideki duygusal gerilimi bol olan sahnelerde oyunculara yöneltilen laflar, seslenmeler de cabası..
üniversite 1deyim. bir arkadaş başka bir vatandaşı tanıştırıyor.
- merhaba. ben x. nereden geliyorsun? ( mübarek sanki yarışmada nereden katılıyorsun der gibi.. )
- elazığ'dan geldim.
- aaaaa... orada şebeke çekiyor mu yaa.. il değil mi orası ...
- (zönkkk... ) yok canım şebeke mebeke Hakk getire.. herkesin bi ağacı var.. ağaca tırmanıyoruz öyle şebeke çekiyor. ayrıca elazığ bir il. ( seni bu okula alanın ben taaaa... der gibi bakış fırlattım.. )
masadan kalktım..
e yuh . e pes..
Bir yanım evcimen bir yanım da feci serseri demişti. Bu yetenekli bir insandı. Birbiriyle uzlaşmaz gözüken insanlık hallerini aynı bünyede toplayabiliyordu. Bu iki insanlık hali aynı vücutta birbirine dokunmadan yan yana yaşayabiliyordu. sanırım duruma göre bir o yanını bir bu yanını kullanıyordu ve bu durumdan da memnundu. Kafasını titreterek, ellerini oynatarak, dudaklarını büzerek bana yanlarını anlatıyordu. Kendi yanlarımı kontrol ettim. Bir yanım 'başkasının yerine utanmak' lanetiyle boğuşurken, diğer yanım sinir içinde tepiniyordu. Sinirli yanım masadan kalkıp gitti. Anlayışlı yanımla oturmaya devam ettik.
'Hem oyum hem de buyum' kalıbını kullanan insanlara dayanamıyordum ve o gün böyle biri yanımda oturuyordu. Hangi yanımda oturduğunu bilmiyordum. Yanlarım feci şekilde karışmıştı. Fena sinirli halimle 'senin bir yanın kuzu, diğer yanın da sinsi yılan olmasın sakın' dedim. Bunu söylediğime pişman olmamıştım. zaten anlamamıştı. Devam etti. aynen şöyle ; ' Yani gerektiği yerde yılan olmasını da bilirim ' güldü. 'çok iyi' dedim. Dünyamızda 'gerektiği yer' adlı bir yer olduğunu daha öncede duymuştum. Ama elimizde bu yer ile ilgili kesin bilgiler yok. Bir daha konuşmadım. Ortam göze batmayacak kadar kalabalıktı. Suskun yanım iyiydi, rahat ettim. Sinsi yanımla gözlerimi kısarak bira içmeye devam ettim.
Bir ara lavaboya gitmeye tam kalkacaktım ki yanımda duran bir yanı evcimen bir yanı feci serseri olan insan dans etmeye kalktı. Dans eden yanı serseri yanıydı sanırsam. Evcimen yanı ortalarda gözükmüyordu. kalkıp tuvalete gittim. Yani 'gerektiği yerde' tuvalete gitmesini de bilirim.
Geri geldiğimde dans devam ediyordu. Feci serseri yanı ile erotik yanı el ele, kol kola nefis bir performans sergilemeye başlamıştı. Dans esnasında sık sık çömeliyor sonra da gıdım gıdım ayağa kalkıyordu. (bilirsiniz dans esnasında çömelme köylü yanlarımızı değil, şehir imalı yanlarımızı anlatıyor. ) Masadaki diğer insanlar da çeşit çeşit yanlarıyla figürler yapmaya başladı.
bütün yanlarımı toplayıp sıkılarak bardan çıktım. 'gerektiği yerde' dışarı çıkmasını bilirim..
Canım eve gitmek istemiyordu sanırım maceracı yanım ağır basıyordu. Bu yanım beni en boktan bir mekana götürtüp en ücra köşeye oturtup 'ulan o son birayı içmeyecektim' dedirten o son birayı içirtti.
Sabah kalktığımda başım ağrıyordu. Üşengeç yanım yataktan çıkmayı reddediyordu. 'dayanıklı yanım'ın yardımıyla kalkıp derse gitmek için hazırlandım. Yolda 'politik yanım' bir gazete ve 'acıkan yanım' bir simit aldırdı. Sabırsız yanımı simitten ufak bir ısırık alarak yatıştırdım.
Gazeteyi açtığımda bir manken aynen şöyle demişti '' Bir yanım süt liman ama bir yanımda fırtınalar kopuyor; bir yanım uysal ama bir yanım uçuk kaçık; bir yanım sevecen ama bir yanım da kedi gibidir. '' Derin bir ooofff... ! çektim. Manken yanlar rekoru kırmıştı.
Bütün yanlarım birbirine karıştı. Sonra 'aferin' dedim içimden. Ne kadar yan varsa hepsini bünyesinde barındırmıştı. Açık bir yan bırakmamıştı. Her şey olmuştu. haberi bir daha okudum. önce tüylerim sonra bütün yanlarım ayağa kalktı. Deliler gibi alkışladık . ama bir yanım var ki hiç ayağa kalkmıyor. Öyle oturup pis pis bakıyor. ismi: G.tümün yanı !
( küfreden yanım için özür dilerim.)
2 gündür çok gerginim. Uyuyamıyorum sayende. Üzülüyorum halime.
Kötü de olsa sana karşı duygu besliyorum.
Allah kahretsin! Nötr olamadım sana karşı.
Bir yabancı olamadın hala gözümde. Bu yüzden kendimden nefret ediyorum.
Seni sevmiyorum gerçekten.
Zor oldu uzun sürdü ama sonunda oldu. Hayatımdan attım seni bir daha sokmamak üzere. Huzurumu buldum.
yokluğunda buldum seni diyor şair. Aynen öyle oldum ben de.
Bendeki senle daha iyi anlaşıyoruz. Asıl sen sende kalsın. Ona ihtiyacım yok. Ben böyle hiç olmadığım kadar mutluyum.
emin ol senleyken böyle mutlu olmamıştım.
Sensizlik beni hiç bırakmadı sağ olsun. çok iyi baktı bana. çok sevdim onu, senden daha çok. onu bırakmayacağım, kararlıyım. sensizlik ve ben birbirimizi çok seviyoruz. aramıza girme!
babam, uykunu böleceğim, ama seninle konuşmak istiyorum.
uyan baba, uyan! bak, sana neler anlatacağım.
başucuna gelip, sana böyle haykırdığımda gözlerini açıyorsun.
biliyorum
beni dinliyor, belki de bana bir şeyler fısıldıyorsun,
biliyorum
ama gücüm, ne toprağı yenip gözlerine ulaşmaya yetiyor,
ne de fısıltılarını işitebiliyorum
yine öğrettiğin gibi hissedebiliyorum
yarın 30 haziran,
sen gideli 2 sene oldu
bana elveda demeden ilk gidişin
bizleri öpmeden kapıdan ilk çıkışın
gelirken alayım; bir şey lazım mı diye sormayı ilk unutuşun
bağlamanı bile almamıştın bu sefer,
nereye gittin ki, bu kadar önemsizleşti alışkanlıkların?
soğuk mu baba oralar?
güneş bir nebze olsun dokunur mu gözlerine?
of.... of... gözlerin beni çıldırtıyor.
en uzun, en anlamlı nutukları gözlerinden okudum hep.
hala, evimizin duvarında bana neler anlatıyor neler...
bir sen daha vardı gözlerinde senden öte
bari biriniz kaldınız benimle çok şükür
2 yıldır damarlarımda kaç tur attın kim bilir?
sen damarlarımda dolaşıyorsun
ikimiz bunu biliyoruz ya, bu da yeter
babam, buraları hiç merak etme
tanrının, toprağın altındaki loşundan daha karanlık bu dünya
bizim evde bir annem bir de kardeşim kaldı
ben okuyorum üniversitede.. öğretmen olmak üzere.. bitecek 3 seneye..
abim nasıl asil, nasıl senın oğlun oldugunu bellı ettiriyor..
her attığı adımda, bilemezsin
yarın dördümüzde geleceğiz başucuna
bir de, sakın telaşlanma, bu dünyalar meleği anne ve 3 kardeş hep el ele ve tek yumruk..
ne güzel dostların var babam,
sana her geldiğimde, kimin koyduğunu bilmediğim çiçekler
buluyorum küçük bahçende
bizi arayıp soruyorlar, birileriyle tanıştırırken,
yeğenim diye hitap ediyorlar sadığımın kızı,
seni anlatıyorlar sonra
çok yakışıklııı dağ gibi bir adamdı diyorlar. övüyorlar, övüyorlar
yine söylüyorum sen sağken de badem gözlüydün babam..
yüksek dağlardaki uzak ağaç görüntülerine,
bulutların karmaşasına
dalgalara, yakamozlara, gruplara
gece uzaklardan gelirken
yol kenarlarındaki çalıların garip şekillenişlerine,
minicik bir hareket eder mi diye duvardaki resmine,
uyumak üzereyken gelen tıkırtıyla irkilip
evin dört köşesine bakıyorum hep
karşıma çıkarsın diye.
lanet olsun, yoksun!
bir gece rüyama gir baba, kucakla beni, ıslak ıslak bir öp be!
çok özledim, çok özledim anlıyor musun?
çok özledim.
fıstık kızın..
O değil de.. Şimdi bana 'sen kiminsin?' diye sorsalar ben 'Onunum' diyemem artık.
Bir zamanlar gözlerimiz, yüreğimiz vardı derdim ama şimdi diyemem artık.
Şimdi 'gözleri' var başkasını görüyor.
'yüreği' var başkası için yaşıyor derim.
Ne zordur unutanı unutmak.
Ne ağırdır 'adı koluma kanat olan insan'ın böylece arkasından bakakalmak.
Ne zordur. Ne zor..
Umarsızca yaşamak acımasız gerçeklerle.
Ne ağır. Ne zor.
'Ne zamandan beridir düşünüyorum nasıl söylemeliyim diye.
Hatta çok uzun bir süreden beri ''söylememeliyim'' diye karar vermiştim. Fakat bugün farkına vardım bazı şeyleri söylemek için çok geç olabilir..
Aslında söylememeliydim ama dediğim gibi çok geç olabilir.
Çook uzun zamandan beridir hatta taa çocukluktan beridir senden hoşlanıyorum.. Evet.. Maalesef.. Böyle bir durumda yapacak bir şeyim de yok. Sonuç olarak insan söz geçiremiyor kalbine. Bende geçiremedim, bugün duyduklarımdan sonra.. Herhalde en iyi şey bu olmalı diye düşündüm, karar verdim ve söylüyorum işte..
Hoşlanıyorum.
Ama senden bir cevap almak için değil bu söylediklerim. Çünkü bu başka bir sevgi..
Fuzulinin Allah'a olan aşkı gibi yada Mecnun'un Leyla'ya olan aşkı gibi.. Hani seviyor da daha sonra Leylasız da seviyor Leylayı.. onun gibi bir şey işte..
Bunları duyduktan sonra çok şaşıracaksın. iyi niyetimi suistimal ediyor diyeceksin. Öyle de değil çünkü çoktan beridir var.
Bu cesareti nerden alıyorsun diyeceksin: En büyük zaafım alkolden almak istemiyorum ama atmak da istemiyorum. Bundan sonra görüşmeyelim. Ben nasıl yüzüne bakarım? '
Dedi.. ilk öğretim 5 den liseye kadar yediğim içtiğim ayrı gitmeyen insan. Küçüklüğümü aynı mahallede top oynayarak, körebe, saklambaç oynarak beraber geçirdiğim insan.. Annemin ekmeğime çikolata sürüp dışarı çıkmama izin verdiğinde o ekmeğin yarısından çoğunu, o çikolata sevdiğinden dolayı ona verdiğim insan. Hayatımdan çıkmak istiyordu.
Geçmişimde kalan ve hatırladıkça bana acı veren insanlardan olmak istiyordu. Buna izin veremezdim. Onu da anlamalıydım.. Ona kızgındım ama kızmamalıydım.
Zaman zaman dalıp gidiyorum semalara.
Seni düşünüyorum galiba.
Sonra düşünüyorum ve çatışmaya giriyorum kendimle.
Düşünmemem lazım diyorum.
Ama sonra seni düşünme düşünmem galip geliyor çatışmadan ve seni düşünüyorum.
Barış ilan ediyorum karşı düşüncemle.
Sonra düşünmeye devam ediyorum.
yağmurlara bakıyorum. kaynakları farklı da olsa ana maddeleri aynı, su. evrende eşi benzeri olmayan berraklığa, temizliğe sahip şey. geçmişini asla ilk bakışta göstermeyecek kadar asil. oysa o hem yanıcı içeriyordu hem de yakıcı. yandığı için yakıyordu. bir araya gelince ama bambaşka bir şey çıkıyordu ortaya. öncesine hiç benzemeyen yeni bir madde. aşkımız gibi, bizim gibi. sen yakıyordun ben ise yanıyordum hem de cayır cayır aşkımız azaltıyordu senin yakıcılığını benim ise yanıcılığımı. en sonunda da senle benden biz oluşturuyordu. su gibi geçmişine hiç benzemeyen..