an itibariyle başıma gelmiş olaydır.sen memleketinden itinayla rakı getir memleketini kadehlerde ara ve bir egeli olarak rokasız rakı iç.mına koyim paranın özledim seni be ege.
(bkz: çok sevdik be abi)
''tom raydır mağaradan nasıl çıkacak'' internet kafenin bilgisayarında bunu görünce gençliğimizle ne kadarda gurur duysak azdır diye düşünmemi sağlamış trajikomik sahne.
hocanın hutbe değilde tek kişilik stand up ıdır. hocadan alıntılar
^^ramazan bursaya geliyor görükleye uğramadan izmir yolundan mustafa kemal paşaya sapıyor ordan da izmir.. diğer hocalara karşı utanıyorum ey cemaati müslimin... ya anlamadığım nokta 25000 kişinin yaşadığı köyde 1 kişi bile hacca gitmez mi?karşı köyde 500 kişi yaşıyor 10 kişi hacca gitmiş... ha bide unutmadan haftaya cumaya eliniz dolu gelin camiye yardım toplucaz öyle 5 milyon falan verseniz kabul olmaz^^
clint eastwood un başrolde oynadığı film.tabutcuya "kendini hazırla işlerin açılacak"deyişi vardırki baba filminde "ona reddedemeyeceği bir teklif sunacağım" sözüyle kıyaslanabilir.
sergeninde satılmasıyla takımda beşiktaşlı kalmaması insanı kara kara düşündürür.metini aliyi feyyazı özlemektir beşiktaşı özlemek.yağmurlu bir yaz akşamı sevgiliyi özlemek gibidir beşiktaşı özlemek.
etrafında döndüğümüz ve dönmekten kurtulamadığımız oldu.sanırım bazı duyguları dışa vurarak rahatlamak istiyoruz.genciz yakışıklıyız tabi düşüneceğiz de biraz olayı abarttıkmı ne
havdaki nemi ve egzoz dumanını alan,sokakları biraz daha sakinleştiren,beni dışarı çıkmaya iten,insanda heykelden küçük sanayiye kadar koşma hissi uyandıran durum.
orta okul yıllarının vazgeçilmez oyunudur.oyunu anlatmak gerekirse:
önce çöpten bulunan bir kutu kola ezilir.sonra alanda bir direk belirlenir.oyunun amacı rakiplerin apış aralarından topu geçirmektir.eğer apıştan geçerse geçen kişi diğer oyuncular tarafından saldırıya uğrar.(ki bu durum tecavüzden daha kötüdür.bütün okul bahçededir ve herkes sizi görmektedir)bu kişi tüm bu ergenliğe ilk adımı atmış bıyıkları yeni terleyen hışımlı arkadaşları tarafından pandiklenir taki belirlenen direğe dokununcaya kadar.
soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim çocuk olmaktan
ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam...
ben seninle bir gün veyselkarani'de haşlama yeme ihtimalini sevdim.
ilkokulun silgi kokan, tebeşir lekeli yıllarında
ankara'da karbonmonoksit sonbaharlar yaşanırdı o zaman
özlemeye başladım herkesi...
ve bu hasret öyle uzun sürdü ki, adam gibi hasretleri özlemeye başladım sonra..
bizim kemalettin tuğcu'larımız vardı...
bir de camların buğusuna yazı yazma imkanı...
yumurta kokan arkadaşlarla paylaşılan kahverengi sıralarda,
solculuk oynamaya başladık..
ben doktor oluyordum sen hemşire, geri kalanlar kontrgerilla...
kırmızı boyalarla umut ikliminde harfler yazılıyordu pütürlü duvarlara ve
türk dil kurumu'na inat bir türkçeyle...
ağbilerimizden öğrendik, s harfinden orak çekiç figürleri türetmeyi..
ankara'ya usul usul karbonmonoksit yağıyordu.
ve kapalı mekanlarda sevişmeyi öneriyordu haber bültenleri.
oysa ankara'da hiç sevişmedim ben.
disiplin kurulunda tartışılan aşkım olmadı benim..
sınıfça gidilen pikniklerde kıçımıza batan platonik dikenleri saymazsak..
ankara'ya usul usul kurşun yağıyordu..
ve belli bir saatten sonra sokağa çıkmamayı öneriyordu haber bültenleri.
oysa hiç kurşun yaram olmadı benim
ve hiç bir mahkeme tutanağında geçmedi adım
çatışmaların ortasında sevimli bir çocuk yüzüydüm sadece
sana şiirler biriktiriyordum fen bilgisi defterimde, ama sen yoktun
ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum, suni teneffüs saatlerinde
okul servisi seni hep zamansız, amansızca bir lojman griliğine götürüyordu
ben, senin benimle tunalı hilmi caddesi'ne gelebilme ihtimalini seviyordum.
ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum.
yaz sıcağı toprağa çekiyor da tenimin çatlamaya hazır gevrekliğini
sonra otobüs oluyordum, kırık yarık yolların çare bilmez sürgünü
ne yana baksam dağ ve deniz sanıyordum
muş ovasının yalancı maviliğini
otobüs oluyordum bir süre
yanımızdan geçen kara trenlerle yarışıyordum, yanağım otobüs camının garantisinde
otobüs oluyordum
bir ülkeden bir iç ülkeye
çocukluğuma yaklaştıkça büyüyordum.
zap suyunun sesini başına koyuyordum şarkılarımın listesinin
korkuyordum
sonra iniyordum otobüsten
çarşıdan bizim eve giden, ömrümün en uzun,
ömrümün en kısa, ömrümün en çocuk,
ömrümün en ihtiyar yolunu koşuyordum.
çünkü sonunda annem oluyordum, babam kokuyordum sonunda..
soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim çocuk olmaktan
ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam
ben seninle bir gün van'daki bir kahvaltı salonunda
ben seninle sadece bilmek zorunda kalanların bildiği
bir yol üstü lokantasında
ben seninle, ağrı dağına mistik ve demli bir çay kıvamında bakan
doğubeyazıt'ın herhangi bir toprak damında
ben seninle herhangi bir insan elinin
terli coğrafyasında olma ihtimalini sevdim.
(bkz: yılmaz erdoğan)
(bkz: sevebilme ihtimalini sevmek)
sen mutluluğun resmini yapabilirmisin abidin
işin kolayına kaçmadan ama
gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil
ne de ak örtüde elmaları
ne de akvaryumda su kabarcıkları arasında dolanan kırmızı balığınkini
sen mutluluğun resmini yapabilirmisin abidin
1961 yazı ortalarındaki kübanın resmini yapabilirmisin
çok şükür çok şükür bugünüde gördüm
ölsem gam yemem gayrının resmini yapabilirmisin üstat.
(bkz: zülfü livaneli)
(bkz: nazım hikmet)
işte geldik gidiyoruz
hoşcakal kardeşim deniz
biraz çakılından aldık
hoşcakal kardeşim deniz
biraz masmavi tuzundan
hoşcakal kardeşim deniz
sonsuzluğundan birazcık
hoşcakal kardeşim deniz
birazcıkta kederinden
hoşcakal kardeşim deniz
birşeyler anlattın bize
hoşcakal kardeşim deniz
denizliğin kaderinden
hoşcakal kardeşim deniz
biraz daha umutluyuz
hoşcakal kardeşim deniz
biraz daha adam olduk
hoşcakal kardeşim deniz
işte geldik gidiyoruz
hoşcakal kardeşim deniz
odam kireçtir benim yüzüm güleçtir benim
soyunda gir koynuma tenim ilaçtır benim
odam kireç tutmuyor kumunu karmayınca
sevda baştan gitmiyor sarılıp yatmayınca
baba ben dervişmiyem hırkamı giymişmiyem
ben sevdim eller aldı baba ben ölmüşmüyem.
(bkz: zülfü livaneli)
manisa nın ilçesi.verimli ve geniş ovaları olan üzümü ve tütünüyle meşhur ilçemiz.
ayrıca ilçenin takma ismi küçük moskovadır.nedenide devyolun önemli isimlerinden biri ali alfatlının akhisarlı olmasıdır.
sözülükte çoğunlukla karşılaşılan durumdur. bu durumu ayrıntılı şekilde açıklamak gerekirse
1.sözlük formatında okuduğum kadarıya anket yapılamaz diye bir madde yoktur.
2.ayrıca anket kötü pis öcü bir olguda değildir.ülkemizdeki gençlerin zevkinin tercihlerinin nasıl olduğunu bilmek her zaman avantaj olacaktır.
3.ayrıca herşeye anket diyip sözlükte yapılmaması gerektiğini düşünnen yazarlarımız kendilerince sözlüğü kirlenmekten korumakta özgür bir ortam yaptıklarını zannetmektedir.aslında anket diyerek sözlükteki özgürlüğü kısıtlamaktadırlar.