hem oyuncuları hem hikayeyi çok başarılı bulduğum film.
bir şeyler oluyor yaşanıyor, sağdan soldan birileri asılıyor. illaki bir tarafa kayıyor gönlümüz, aklımız. bir taraf bize haklı geliyor, destekliyoruz. ama bence çoğunlukla olaylara karışan kişilerin bir insan olduğu, onların da anne baba ve sevdiklerinin olduğu gerçeğini kaçırıyoruz. bu tarz filmleri bu gerçeği hatırlatması açısından önemli buluyorum. iftarlık gazoz filminde de aynı şeyi hissetmiştim. bu filmlerin sayısı artmalı.
filmde gürkan uygun şahaneydi, artık gözümde memati değil ahmet baba.
ipek tuzcuoğlu da anne hassasiyetini, evladına bakarken içi titreyişini hissettirmekte çok başarılıydı. o camiye girip cemaate ayar verdiği sahnede koşup sarılasım, tutup başıma tac edesim geldi. münir can cindoruk yani mustafa ne kadar temiz yüzlü, nasıl güzeldi. ama o temiz yüz idam önce traşlı saçıyla bambaşka bir hal aldı.
yasemini nerden tanıyorum derken sonlara doğru jeton düştü, üvey baba'daki lamia.
sebepler zincirinin sonucudur. bazen kulaklarını, gözlerini kapayıp hiç bir şey duymamak görmemek isteği doğurur. bazen de gözlerinin içine baka baka insanlara beni siz delirttiniz diye haykırma isteği.
Papa'nın her sene tekrarladığı ayak yıkama ritüelinin bir parçasıdır. ayağı yıkanacak kişiler özellikle düşkünlerden seçilir, birkaç yıl önce yine müslüman birinin ayağını yıkamıştı.
antropomorfizm kıskacındaki insan tarafından tasavvur edilen tanrı modelidir.
tanrının aşkın, insana benzemeyen bir varlık olduğunu fark etsek sorun azalacak aslında. o kadar bilgisayar, akıllı telefon vs kullanan insanlarız ama zihin dünyası bizden çok farklı-hatta mazur görülmesini umarak söylüyorum daha düşük seviyede- olan insanlar için uygun olan din söylemine ram olmuşuz. halbuki farklı, akla hitap eden yorumlar yapılmış bir baksak onlara.
modern zamanlarda her şeyi ispat, kanıt, delil gözlüğü ile bakan insan sorusudur.
kuran'a iman edenler için bu sorunun cevabı kuran'da var. Allah kıyamete kadar koruyacağını söylüyor. iman etmeyenleri neden ilgilendiriyor anlamıyorum, amaç ne üzüm yemek mi bağcı dövmek mi? üzüm yemek istiyorum anlamaya çalışıyorum diyenler için anlatıyorum;
incil ve tevrat bölgeseldir, kuran evrensel. incil ve tevrat'ın değiştirileceğini elbette biliyodu Allah, tıpkı Kuran'ın bozulmayacağını bildiği gibi. islam evrenseldir çünkü dünya tarihine baktığımızda bir tekamülden, olgunlaşmadan söz edebilirz. hatta uzun bir tarihi kayda sahip yahudiliğe baktığımızda hz.musa dönemi inancıyla ezra dönemi inancının bile aynı olmadığını, bir olgunlaşma olduğunu söyleyebiliriz. Allah son din islamla vahiy kapısını kapatmış insanların hidayeti için de kuran'ı korumuştur.
kuran'ın tanımı yapılırken "yalan üzere birleşmesi mümkün olmayan grup tarafından rivayet edilme" özelliği vurgulanır.
seküler bir kafayla bakarsak; batıda yapılan kuran çalışmalarını dikkatle inceleyince insan "bu kadar çabaya rağmen bir açık bulunamamışsa el hak doğrudur" diyor.
hıristiyan tarihinde görülen tevhide benzeyen akımlar sayesinde doğru olduğunu düşündüğüm söylemdir.
makul islam alimlerinin/filozoflarının da söylediği gibi insan aklıyla tevhidi bulma yeteneğine sahiptir. bu hususta Kuran'da yer alan ibrahim kıssasına bakılabilir.
gelelim bunu söyleyen insanın yapıp yapmadığı sorununa. kimseyi hor görmemek lazım, malum defineye malik viraneler var yani sen okumadın, okuyamazsın diye herkesi öyle sanmak doğru değil. her ne kadar beş vakitte kırk kere okuduğu fatihanın anlamını bilmeyen onlarca insan olsa da bunu genellemek de doğru değil.
şunu kabul ediyorum böyle bol keseden sallayıp hiç bir şey okumayan insanlar var. ama bu insanlar her yerde var. örnek verecek olursam; "incili kuranla karşılaştırarak okudum da hıristiyan olmaya karar verdim" diyen adamın konuşmalarında ne incili ne kuranı okumadığını anladım ben mesele. din değiştirmesinde başka etkenler olduğunu tahmin ettiğim bu adamın hareketinin de geneli temsil ettiğini düşünmüyorum hala.
din algısı farklılığı sebebiyle aynı haç altında bulunan gruplar ufak ufak fikir ayrılığı yaşıyordu, bu ayrılıkların dönülmez noktaya geldiği yerde ikon kırıcılığı başladı. sadece ikonlar değil kalpler de kırıldı.
tarihte kadim doğu kiliselerinin başındaki kişilere verilen unvandır. bunlar kudüs, antakya, iskenderiye ve istanbul' dur. sonra moskova da eklenmiştir. daha sonra milliyetçilik ve misyonerlik gibi sebeplerle patriklik sayısı artsa da aslolan bu beş kilisedir.