bu eylem birinci sınıflar için zor olsada ikinci ve üçüncü sınıflar için biraz daha kolaydır,dördüncü sınıflar zaten hayatın tokadını yemiş kara kara düşünen gencecik ölülerdir.okula gidilir okulun önü herzaman ki gibi kalabalık ve güzel hatunlar/erkeklerle doludur "ulan bu sene paso sevişecem ortamın varsa anasını sikicem" diye kendinize yeminler edip durursunuz hatunların kalçalarına,erkeklerin arabalarına baka baka ders kayıt işlemini yaptırmaya koyulursunuz.tam içeri girerken hoş bir hatun bir dakikanızı ister ve size e kapısının nerede olduğunu sorar sizde mal mal kızın yüzüne bakıp bilmem dersiniz ve ettiğiniz yeminler kaybolur,bu senede okula mal gelir mal gidersiniz...
aman canım her şeyde sevişmek değil ya,aşk da güzel bir şey.
istanbul aydın üniversitesi radyo tv bölümü başkanıdır.kendisinin ses tonu insanı o kadar dinlendirirki sanki bir müzikalden çıkmışsınızdır,sınıfta ve odasında görmek istemediği üç şey vardır 1)şapka 2)sakız 3)poşi.üçüncüsünü siyasal olarak görüyorum ama olsun oda candır sevilmesi gereken bir insandır.
Kimi sevsem, onun hep uzakta bir sevdiği vardı, unutamadığı ilk aşkı ya da onu terk edip giden sevgilisi... Kimi derinden sevsem, o da bir başkasını derinden hatırlardı. Öylesine çok sevdim ki onları, başkalarına duydukları sevgiyi anlatmalarını, sessizce, içim acıyla kanayarak dinledim. Beni yitirmekten hiç korkmadılar: çünkü onlara göre fazla iyiydim;bu yüzden ilk anda vazgeçilebilirdi benden.
Beni terk edenlerden tek bir isteğim olurdu. "Ne olur, bir daha beni aramayın! Çünkü ben kolay unutamıyorum. Çünkü ben size duyduğum o akıl dışı aşk yüzünden keder bahçemi dağıtıyorum. Çocuklugumun o güzel bahçesini. " Böyle derdim onlara ama yine de ararlardı beni... Soluksuz ve umutsuz kaldıkları bir gece mutlaka akıllarına ben gelirdim... O, yedek sevgili!...
neden kesilir bilinmez,sevgilinin ruh haline bağlıdır ama kötü bir durumdur.saatlerce içki içilir,sonra eski sevgili aranır,yalvarılır,karşı taraf hayır der jiletleri bileklerine vurur ve bekler ve tam kendine geldiği anda şu anda ki sevgilisini arar beni kurtar diye.bu film sonu ya taksim ilk yardımda biter ya da şişli merkez camisinde.
zor bir durum olsada üstüne düşülmesi ve hatta tez hazırlanması gerekir.neden aşık olunmaz bir kadına her şey güzellik midir,sex olmadan ilişki yürümez mi,aşkta mı gizli faşizm yoksa insadan mı? sorularına da cevap verilmelidir.
18 Ağustos yani bugün,yani oturup denizi izlediğimiz gün...Hani durmadan beni aşağaladığın zamanlardan birtanesi...
Anladım,birlişme ihtimali yok;ve anladım ki hayat bana tokat atma fırsatını hiçbir zaman kaçırmaz...Kaçırmak istemez.
Neyin cezasını çektiğimi düşünüyorum,cevabını buluyorum...
Cevabı kalabalık getto masallarında...
Cevabı tanrı beni cezalandırıyor,madem inanmıyorsun al sana bu kadar acı...Sakın ,sakın vazgeçme tanı ve yaşa bu acıyı diyor...Evet tanrı benimle konuşuyor sevgilim...
Anladım,telefonda ki ses benden daha önemli ve ben sadece senin hayatında bir kül tablası olarak yaşamımı sürdürebilirim,ve en fazla tükürebilirsin bir kül tablasına...
Anladım ağaçlar toprağa acı verdikçe büyüyorlar...Birlikte,birleşme,yeniden sözcükleri yok bizim için;benim için...Bu sevgi ancak filmlerde,romanlarda varmış ben kelimelerden kule kurmaya çalışıyormuşum...Ve en cılız rüzgarlar bile yıkarken kulelerimi kendimi tanrı görmeye az kalmışken ve sen daha şehiri tanımıyorken,ben esrar gibi burnumu çekiyorum ağlamamak için...Hem artık "saçmalayan" bir zamandan başkası olamam senin için...
Eminim hayatını başka bir insanla birleştirdin,şaşırmıyorum...Benden ancak bir kültablası olur senin için başka bir hayal ancak ben kurduğum zamanlarda çoğalabilir...
Seninle belki bu son görüşmemiz olacak,ama emin olabilirsinki tüm yağmurlar ben olacağım ve senin üzerine yağmak için sonbaharı beklemeyeceğim...Bir tek seni sevdiğim doğruydu ve bu doğru bana bir kaybedişe mal oldu...
Ve en sevdiğim filmden...
"Şu amınakoyduğumun hayatında herkesin inandığı bir şey vardır,benimkide sensin işte..."
kendisini taylor durden sanan ve sürekli dövüş kulübü filmini izlyen gazi mahallesinde bulunan yaren cafede 15236842 yıldan beri çalışan,bingöl doğumlu elemandır.birde masalara gelip sigara almasa var ya on numara olacak.
çok türkçe bir aşkın ortasında
çok türkçe bir yağmurun mağarasında
çift kâğıtlının son dumanına sinen erezyonda
kelimelerden
beni aşağılayan, bir hiç yerine koyan kelimelerden
ve tehlikeli, korkunç hayvanlardan kurtulduğum,
kendime doğru
bir çıkış yolu bulduğum
güzel bir zamanda..
bu kartı sana paris’ten atıyorum:
bugün mavinin ayrı bir havası
bugün rüzgârın özel bir şıklığı var,
bugün kuşların yaşgünü çünkü sevgilim!
bugün kuşlarla senden, senin
o çok efkârlı ellerinden konuştuk uzun uzun
bugün kuşlarla senin resmini çizdik
bütün karakol duvarlarına
biraz sandviç yedik, biraz su içtik seni düşünerek
allahına kadar fırlamaydık senin anlayacağın
bugün kuşların yaşgünü çünkü sevgilim
bugün kuşlara senin ismini armağan ettim!
gereksiz eklem ağrıları ve kriz değil midir
ışıksız gözlerime bir nebze kan
pul pul olmuş tenime enjektör kapanları kuran,
duran
sonra yürüyen
sonra bir daha duran
seyyah kalbime tüm ihtişamıyla boşalan
hap niyetine sıcak elektriğin doludizgin sersemliğinde
üşürken, açken
kolları kısa ceketimin yakalarını kaldırırken
sorgumda soruyorum bunları, hep soru kalanları:
niye ayrıldık (cevabı kullanılmış, aids riski taşıyor)
nasıl sustuk (cevabı, kalabalık getto masallarında)
niçin birbirimize çarpa çarpa bir suça ortak olduk
şimdi hangi dozda hangi ekolde zırvalıyorum
sokaklarda mora mor çalan dönme bir gitaristken
koşabiliyor muyum, nefes alabiliyor muyum, sıçabiliyor muyum
dehşetli yerlerimden
en karanlık gizlerimden çalakalem vurulmuşken
otuz üçünde kahpe bir anarşist
sırtında yetmiş yedi hançer yarası
bir polisten tokatlanmış magnum ve ben
gece camlarını, orospu.mlarını yumruklarken
ya da
çıplak ayaklarımla boş ilaç şişelerini ezerken
her yer, herşey kırmızıya boyanırken duruluyorum
ölmek üzere olan birin üstünde dönenen
puşt akbabalar gibi yüzümün üstünde dolanıyor ruhum!
bu kartı sana ben
sanırım
paris’ten atıyorum!
mamafih,
niye gelmişim, nerden gelmişim, neden burdayım
sanki
ekmeğe karışmışken toprağı özleyen buğdayım!
sevgilim, ben ne soysuz bir adamım -ki
kopan mi telinin yerine kurumuş bir gözyaşı takıyorum
evet! evet!
koşuyorum, yuvarlanıyorum, bağırıyorum, ağlıyorum
faşizme yenilmişken
avla avcının mesafesi daralmışken
otuz üçünde bozguna uğramış bir devrimci
kıçında yetmiş yedi.azrak yarası
bu kartı sana ben
büyük ihtimal
paris’ten atıyorum!
küçük tayyip okula yaya giderdi.okula giderken annem elimden tutmazdı.ayakkabılarım delik deşikti.yağmurda, kışta, sıcakta ayaklarımın kızardığını bilirdim.ve bir gün küçük tayyip başbakan oldu herkesin ayaklarını kızarttı.
genellikle kolbastı ve demet akalın şarkılarıyla sanki istanbul gece hayatının en renkli cluplerini andıran eğitimin yuvasının c blokunun altındaki ışıklı yerdir.gidersiniz bir çay alırsınız ama sizi bar oturakları karşılar ve istemeseniz bile kendinizi amerikan gençlik filmlerindeki sarışın çocuğa benzetirsiniz.birden yanınıza adidas eşortmanlı pembe bluzlu solaryumdan artık kendi tenini kaybetmiş platin sarısı bir hatun gelir,elinde cüzdanı ve ipod telefonu ile sadece çubuk kraker alır ve size bakıp arkadaşına bir şeyler söyler ve gülüp devam ederler.öte yanınıza baktığınızda okulun fırlama tipleri olarak nitelendiren aslında apaçilik bölümünde yüksek lisans diplomasını hiç eğitim görmeden almış olan tipler langırt oynarlar ve yanlarında nasıl oluyorsa yine adidas eşortmanlı pembe bluzlu elinde ipod bulunan hatunlar vardır.hızla düşünürsünüz acaba aynı kız mı diye ama müzik kutusunun yanında da adidas eşortman pembe bluz ipodlu kızlardan üç tane vardır kendinizi kabusta sanır dışarı sigara içmeye çalışırsınız cebinizden winstonu çıkardığınızda herkes size aaa aptala bak ne içiyor der gibi bakar,çünkü diğerlerin elinde ya marlbora light vardır yada dafidof hemen çay almaya gidersiniz yine ama çayın bittiğini istersen sana fropiçino verebileceğini söyleyen sedat pekerin sanki sağ kolu kantinci çıkar.özetle kantine girince yakında dam uygulanması yapılacak üniversite kantini...
edit:bu sene kantin biraz da olsa değişmiş.
gazi mahallesinde on yıldan beri bulunan eski eşyaların bulunduğu ve sürekli kendisini yenileyen cafedir.eğer böyle bir cafe taksimde olsaydı yeminlen iyi para kazanırdı,şu anda da zaten üstünü açmışlar sigara yasağını delmişler.
kendisi edebiyatı yutan garagara yapan insanüstü bir varlıktır.bir yıl boyunca edebiyat dersi aldığım ve örendiklerimden dolayı össde on yedide onaltı yapamama neden olan öğretmen,hayatım boyunca bu kadar karizmatik,eğlenceli,bilgili,entelektüel bir adam görmedim.şu anki yaşamımı yaşamama yardımcı olan yüce kişilik.fakar şiir yazdığı kabul etmiyor.