kemandan çıkardığı seslerle bir kaosa süründüğünüzü hissedip hemen arkasından o kaostan kurtulmanın tadını hissedersiniz.
hayal alemine dalarsınız ilk aşkınızı hatırlarsınız belki,
belki çocukluğunuzu,
hayal kurarsınız kurarsınız... melodiler kesildiği an gerçek hayata öyle bir ayak basmak zorunda kalırsınız ki sanki bir dipsiz kuyuya düşmüşsün hissini yaşarsın.
eğer sürekli dinleyebileceksen vazgeçilmez olan, ama sürekli dinleyemeyeceksen her bitişinde kuyunun dibine vurmanın çok acıttığı.
ankarayı denizsiz de sevenlerin, ankaranın kendilerinde bir aşk olduğu insanların deniz yok diye beğenmemezlik etmeyip gittikleri hatta üstüne bir de eğlendikleri mekanlardır.
nargile için;
(bkz: tömbeki)
komser şekspir filminde ki gibi prenses ölür ve prens onu öptüğü halde uyanmazsa o prensese denmez mi yazık değil mi prense niye oynadın duygularıyla, yıllarca uyandı diye anlatılmıştı bize masallarda. bukadar çocuğu boynu bükük bırakmaya hiç mi için acımayacak?
(bkz: uyan prenses ki masallar yarım kalmasın)
konunun ortalama olduğu buna rağmen oyunculukla gözdolduran vermek istediği mesajı insanı yormadan jest ve mimiklerle veren görsel şölen. ayrıca;
(bkz: Marc-André Grondin)
eğer dost kişisiyse, derdi varsa alttan alınır, sabır çekilir. ama eğer değilse artık arkadaş olma olasılığınızın ortadan kalkmasına sebep olan kişidir.
üniversite yıllarında küllen yalan olan durumdur. neden mi?
hepberaber bir eve gidilir, kittaplar açılır, notlar çıkarılır (şimdiye kadar her şey yolunda), başlanır çalışılmaya (hakaten çalışacaklar galiba), aradan bir süre geçer birisinin karnı acıkır (ilk çatlak), yemekler hazırlanır ki bu olay günün yarısı demektir. yemek yerken dedikodusu yapılacak hocalar, anlatılacak filmler, arkasından atıp tutulacak arkadaşlar akla düşer ve o çalışma olayı yalan olur. istisnası pek görülmez. (dualar o ilk hevesle okunan bir iki sayfadan soru çıkması yönünde olur)*